5 entry daha
  • aki kaurismäki'nin bir yere gitmek için acelesi olmayan, rahat anlatım tarzı bu filmde de kendini gösteriyor.

    --- spoiler ---

    bize tadını çıkara çıkara, hayatını çöp kamyonu kullanarak kazanan nikander'i ve onun pek de iç açıcı olmayan hayatını anlatıyor.
    nikander bir kariyer hırsı olmadığı halde her nedense düzenli olarak ingilizce kursuna gidiyor, cenazeye katılmaktan bile sıkıcı bir aktivite olan bingoyla vakit geçiriyor, ara sıra iş arkadaşıyla içmeye gidiyor. bu arada, karşıdan görsek hanzonun teki diyeceğimiz nikander'in çok yalnız, naif ama sağlam bir adam olduğunu anlayıp ona sempati duymaya başlıyoruz.
    her boktan hayatın fon müziği gibi nikander'in hayatının fon müziği de blues.
    bana göre, nikander için umut ışığı ilona'yla tanışmasıyla yanıyor. ha! kimileri ilona'nın nikander'i hak etmediğini düşünebilir. yukarda da eleştirenler olmuş onu. ama ilona, notre dame'ın kamburu'ndaki esmeralda gibi, iyi ama şekilci bir tip. ilk karşılaştıklarında kadın, nikander'in elinin kanadığını görüp, işini gücünü bırakıp ona pansuman yapıyor. (esmeralda'nın kambur'a su vermesi gibi.) -kaurismäki'nin önceden izlediğim filmlerinden bildiğim kadarıyla- insanların tenhada kıstırılıp zevkine dövüldüğü bir ülkede, bu oldukça radikal ve insani bir hareket.
    ilona'nın, nikander konusunda tereddüt etmesi anlaşılabilir. hele o restorandan geri çevrilme olayından sonra (ben izleyici olduğum halde tokat yemiş gibi oldum.) toplumlarında keskin bir sınıf ayrımı var anladığım kadarıyla. kadının iyi bir adam için sınıf düşmek yerine, pek de iyi olmayan bir adamla sınıf atlamak arasında bocalaması çok da anormal değil. sonuçta nikander'in az bulunan bir kuş olduğunu algılayıp, onu seçmesi bile ilona'nın erdemli biri olduğunu gösterir. bu film de kaurismäki'nin daha önce gördüğüm birkaç filmindeki gibi, sonunda aşkın kazandığı, kamuflaj giysisine bürünmüş bir peri masalı gibi mutlu sonla bitiyor.
    --- spoiler ---
15 entry daha
hesabın var mı? giriş yap