• "yabanın çağrısı" ve "vahşetin çağrısı" şeklinde iki ayrı isimle çevirileri bulunan jack london romanı. çoğumuzun "yaban" tercihinde uzlaşmasına karşın, bir pazarlama taktiği olarak yayınevlerinin halen "vahşet" kelimesinden vazgeçmediğini düşünüyorum.

    kitabın dolaşımdaki en eski çevirisi, 1935'te inkılap kitabevi tarafından "vahşetin çağırışı" adıyla yayımlanmış. 1935 tarihi dikkatimi çekti. aslında cumhuriyetin ilanından önce de özellikle fransız edebiyatından birçok çeviri yapılmıştı. fakat cumhuriyet sonrası bu işe devlet eliyle ağırlık verildiğini görüyoruz. 1940'ta tercüme bürosu'nun resmen kurulmasından önce, harf devrimi sonrası bu faaliyetler hız kesmeden devam etmiş. bu yüzden, daha o yıllarda amerikan edebiyatıyla yerli okuru buluşturan örneklerin başında (az önce andığım baskı itibariyle) "call of the wild" geliyor desek pek de yanlış olmaz sanırım.

    kitabın içeriğine gelirsek, beyaz diş'i okuyanların bu kitapla "duyuş tarzı" bakımından bir benzerlik kurduğunu sanıyorum. "altına hücum" yollarından geçmiş bir yazarın, bu yolculuktaki muhtemel en yakın dostları olan köpekler hakkında böyle etraflıca düşünüp gözlemlerinden beslenen tespitler yapabilmesi, ama bunun steril bir havada sunulmaması kitabı değerli kılıyor. bir noktadan sonra yazarın sesi yerine kahramanımız buck'ın sesi duyuluyor sadece. adeta onun zihnine girip onun gözünden dünyayı görmeye başlıyorsunuz.

    geçen yüzyıl başının atmosferinde san fransisco'da bir "kuzeyli" olarak yetişmiş ve o mantaliteyle roman yazmış bir yazardan, 21. yüzyılın değerlerine sahip olmasını beklememek, anakronizme düşmemek gerekir. o bakımdan yazarın romandaki kızılderililere yönelik kurgusunu pek garipsemedim.

    bu kitapta da gördük ki, doğa börtü böcek, çiçek kelebekten çok öte, kendi işleyişine müdahale kabul etmeyen veya bunları kendi gücüyle püskürtebilen muazzam bir sistem.
  • adı dahi hatalı çevrilmiş kitaptır, türkiyede çok tutulmamasının sebeplerinin başında da bu gelir dersek sanırım yanılmış olmayız.
    vahşi yaşamın çağrısı de, vahşi doğanın çağrısı de vahşetin çağrısı ne kim kimi öldürecek, kan mı akacak hortlakmı çıkacak.
    (bkz: the call of the wild)
  • jack london'un değil de buck'un kitabı demek daha doğru olur sanırım.

    kulağa komik geliyor farkındayım ama sanki buck oturmuş ve her gece bir günlüğe yazar gibi yazarak bu kitabı yayına hazırlamış gibi. bir köpeğe ve doğasına dair bu kadar detay nasıl da bu kadar ustalıkla resmedilir, şaşırmamak elde değil.

    kitabın adının vahşetin çağrısı olması ise başlı başına bir talihsizlik. zira buck'ı çağıran vahşet değil doğa, buck'ın doğası. belki bu doğa insan için fazla yırtıcı ama bir başka türün doğal yaşam alanının ortasına dalıp bunu vahşet olarak nitelemek de fazla snob bir yaklaşım bana kalırsa. yani ben de kitabın ismi konusunda, çeviri esnasında yanlış bir tercih yapıldığını düşünenlerdenim.

    insana doğayı sevdirmek, insanı diğer canlı türleriyle barıştırmak, dünyanın sadece insana tahsis edilmiş bir yaşam alanı olmadığını anlayabilmek, insan ve diğer türler arasında gelişebilecek dostluğun sınırlarına şahit olabilmek ve güçlü bir kalemin neler yapabileceğini görebilmek için okunası ideal bir eser. tüm jack london eserleri gibi, akıcı bir üslup da cabası.

    (bkz: the call of the wild)
  • yabanın çağrısı'dır o vahşetin çağrısı olsa duramazsın.
  • "..küflenmiş sebzeler onun sarılığını güneşten saklarlar.işte burada bir süre oturur , ayrılmadan önce bir kere uzun uzun , kederle ulur."
    böyle betimlemişti hayalet köpek buck'ı , kaybettiği son bağını da ardında bıraktıktan ve bozkurt sürüsüne katıldıktan sonra.

    evcil bir köpeğin vahşi bir hayata adapte oluşu ,hisleri ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
  • jack london'ın okuduğum ikinci kitabı. üçüncü kitabı da yolda.* bir canlının doğasının bulunduğu şartlara göre nasıl değişebileceğini anlatan akıcı bir eser. 107 sayfa bir çırpıda bitiyor. her olumsuz durumda kendimi kahramanımızın yerine üzülürken buldum kendimi. o derece çekmişti beni içine kitap. yine de beyaz diş daha güzel bir kitaptı bence.

    iş bankası kültür yayınları modern klasikler dizisi 6 numaralı eseridir.
  • buck'a sarilamayinca durup durup sarıldıgım kitap oldu kendisi
  • okuyup bitireli 1 hafta oldu. dün tekrar okumaya başladım. bir yazarın olayları bir köpeğin gözünden bu kadar iyi anlatabilmesi, vermek istediği mesajı bu kadar net aktarabilmesi hayranlık uyandırdı bende. ayrıca jack london'ın okuduğum ilk eseri oldu bu kitap.
  • --- spoiler ---

    "en soylu av hayvanını, yani insanoğlunu öldürmüştü ve insanı, sopanın ve dişin yasasına karşın öldürmüştü."
    --- spoiler ---

    kitabı özetleyen cümle budur. elim kalbimde, her an buck' a bir şey olacak mi endişesi içinde, o her acı çektiğinde içim parçalanarak, her mutlu ve huzurlu hissettiğinde sevinerek okudum kitabı. sonunda özüne ve özgürlüğüne kavuştuğunda ise kendisiyle gözüm arkada kalmadan vedalasabildim. puslu sisli ormanın derinliklerine karıştığında, artık benim de içimde yerini sonsuza dek almış oldu...
  • buckı'ı sanki bir insanmış algılayarak okudugum kitap. toplumsallaşmanın ve teknolojinin insana sunmuş olduğu imkanların insanı nasıl özünden uzaklaştırdığını, kendi doğasına yabancılaştırdıgını buck üzerinden anlatmış yazar. mücadele ve zorluklarla fakat doğayla iç içe olan hayatının ikinci aşamasında ise içgüdülerini keşfeden, daha canlı ve güçlü yaşayan kısaca özüyle barışık bir hayatın daha anlamlı bir yaşam tarzı olduğunu gösteriyor.
    fikir günümüz dünyasında artık ulaşılması zor bir ütopyadan farksız olsada kitabı okumak güzel ve zevkliydi.
hesabın var mı? giriş yap