• babam saolsun bir çok çeşidi ile tanıştığım hede. aklımda kalan bariz örnekler üzerinden gidelim.

    yaşım 9. biri var. kadın feleğin çemberinden geçmiş erkek gibi bir kadın. yaklaşık 6 yıl boyunca ara vererek de olsa devam ettiler, nihayetinde kadının evli olan kızı babama asıldı ve kadın çocuğunu evlatlıktan reddetti. babam onu terk edip 1 haftada başkası ile evlense de kadın onu çok sevmeye devam etti. bana ve kardeşime davranışlarına gelirsek, üvey ablamın ağzından laf alıp babama yetiştirirdi. sonrası malum. küçük kardeşimle acaip ilgilenir, benimse artık genç kız olduğumu ve ilgiye ihtiyacım olmadığını söylerdi. şimdi düşününce onlarca kadın arasında yine en iyisi buymuş.

    yaşım 12. babam akrabalarını acilen ziyaret etmesi gerektiğini söyleyip evden ayrılıyor. 3 gün sonra yanında 27 yaşında bir kadınla dönüyor. kadını yargılamak ya da aşağılamak haddime değil. sadece farkını belirtmek için söylüyorum ki hayatı boyunca sadece 3 ay yaşadığı köyden ayrılmış, istanbu la gitmiş. kocası terk edince geri dönmüş. sadece 1 ay evli kaldı babamla, bir gün sarma yapmıştı. altını açık unutmuş. akşam söylediği şey ise ; ben altını kapatmıştım. 3 defa kapattım. bu kız gitti açtı. o yüzden yandı. ben 22 yaşımdayım ve babam bunu hala bana sinirlendiğinde kullanır. şimdi düşünüyorum da yaptığı şey ayıptan öte günah. evet birini sevmiyorsam yapmayacağım şey değildir bu, ama yapmamıştım.

    yaşım 18. 1 yıldır annemle yaşıyorum ve paraya ihtiyacım olduğu için babamı görmeliyim. o gece onda kalacağım. kulağımda 2. deliği açtırmışım ve bu sebepten bir sürü laf yiyorum. oysa o delik anneme gitmeden önce de vardı. evimizin üst katına gidip ağlıyorum. evde sadece çalıştığını sandığım kadın geliyor yanıma. sürekli soruyor, anlatıyorum. sabah bir mektup bırakıyor ve gidiyor. ''kızın her şeyi anlattı. artık seninle olamam. '' o zamanlar için gerçekten çok zor günler geçiriyorum. o kadar ki sabah 5te evden çıkıp elimde 2 bavulla sokakta olduğum bir gün biliyorum. gidecek yerim olmadan. sonrasında babam beni çağırıyor, acilen şehir dışına çıkacaklar, kardeşimle evde kalmalıyım. 4 gün geçiyor. akşam eve döndüğümde babamları dönmüş olarak buluyorum. ve kadının kendi eşyalarından bir kaç parçayı benim bavuluma koyup sonrasında babama sanki ben almışım, çalmışım gibi lanse ettiğini. bir daha o varken eve gelmiyorum. zaten gelmek istediğimde de babam '' bugün pınar bizde, başka gün gel '' diyor. sonraları duyuyorum ki kadın evimizde babamın kolleksiyonunu yaptığı el dokuması halıları satıp ortadan kaybolmuş, sonra duyuyorum ki kadın yine eve gelmiş, sonra duyuyorum ki kadın hapse girmiş, ve bir gün babamın benim bilgisayarımdan kontrol ettiği ve açık kalmış olan maillerine baktığımda kadına yazılmış olan '' çocuklar umurumda değil, sen ol yeter, her şeyi unutmaya hazırım '' konulu mailini görüyorum.

    kişilerin anne sıfatını almadan önce, insan olması gerektiğine inanıyorum.
  • kendini gerçek anne sanan üvey anne olarak yaşadığım durum..yani anne olmayı düşünmezken bir anda hayatımın içinde zor zamanlar da geçirmiş olsa büyümeye çalışan bir küçük kız buldum..bana çok şey öğretti-öğretiyor, bende ona bir şeyler öğretiyorumdur umarım..zorlanmadım dersem yalan olur, zorlandım, zorlanıyorum..o da zorlandı, kimbilebilir o küçücük kızın içinden geçenleri..
    yemek yapmayı bilmediğim için yiyemediği ilk köftemden sonra ne çok ağladım, kucağımda uyuyakaldığında büyülendim, ilk regl olduğunda o mutluluğunu yaşamak anlatılmazdı, babası ile benim aramda uyuduğunda bana sarıldığı için zafer kazanmış gibiydim, günlüğüne ilk gün üvey anne yazmıştı şoka girmiştim, bir kaç ay sonra ise ilk başlarda kıskandım ama biz bir aileyiz artık yazmıştı, bir gün babası ile kavga ettiğimizde yanıma uzanıp beni güldürdü dakikalarca, sonra gidip babasını öptük..
    şimdilerde güzel bir genç kız olma yolunda..yatağa yatırdığımda sarılıp öpüyorum..ve kulağına hep şunu fısıldamak istiyorum..herşey geçti, artık çocukluğuna dair sadece güzel anılar topla..
  • kendisini küçük bir çocuğun annesi değil de üvey annesi olarak tanıtıyorsa bir kadın orospudur. bu kadar net işte. hele de o küçük çocuğun gerçek annesi yoksa.

    kaç senedir arkadaş ya da dost olduğunuz fark etmeksizin tüm ilişkilerinizi kesebilirsiniz kendisiyle.

    aynı zamanda eski bir arkadaşımdır bu kadın*.

    bu eski arkadaş gitti evlendi kendinden sekiz on yaş büyük bir adamla. bunu yargılamak ya da onaylamak kimsenin vazifesi değildir elbette. sadece ikisinin bileceği şeydir bu konuda sorun yok zaten. sorun; evlendiği adamın ilk eşinden on yaşlarında bir çocuğu olması, bu küçücük çocuğun annesinin hayatta olmaması ve benim orospu olduğunu yıllar sonra öğrendiğim arkadaşımın bu küçücük çocuktan nefret etmesi.

    geri zekalı kadın, sen evlenirken bu adamın bir çocuğu olduğunu bilmiyor muydun. sen şimdi nasıl olur da tüm çirkefliğinle ona katlanamadığını, babaannesinin yanında yaşamasını istediğini söyleyebilirsin. üstelik sen de artık annesin, nasıl kıyabilirsin ki sevdiğini iddia ettiğin adamın çocuğunu babasından ve kardeşinden ayırmaya.

    sen cahil bir insan mısın, gayet iyi eğitimli modern bir kadınsın ama türk filmlerinde örneği görülebilecek bir üvey annelik sergiliyorsun. madem bu küçücük çocuğun varlığı seni bu kadar rahatsız edecekti ne demeye o adama "evet" dedin.

    bırak sevdiğin adamın çocuğu olmasını bi şekilde sana muhtaç olan bir insana yapılabilir mi bunlar.

    sadece masallarda ve filmlerde olur sanıyordum böyle şeyler. meğersem gerçek olabiliyormuş. insan olarak anlayamıyorum bu davranışı, kabullenemiyorum arkadaşım dediğim yıllarca pek çok şey paylaştığım bir insanın aslında insan olmadığı gerçeğini.

    insanlıktan çıkacaksanız evlenmeyin kardeşim çocuğu olan adamlarla. hele de annesi olmayan çocukların babalarıyla.

    not: "orospu" kısmı hariç diğer ifadelerin hepsi bu üvey anneye karşı dile getirilmiştir.
    not 2: üstelik de bu küçücük çocuk hayatımda gördüğüm en uslu en sevgi dolu çocuk. hoş, öyle olmasa bile ne değişir ki.
  • o sorunun gelecegini biliyordum, icimdeki sikintiyi atmama imkan yoktu. babamin evlenmeye karar verdigi kadini akrabasinin evine yeni birakmistik, beni annemin evine goturuyordu. " ne dersin?" diye diye sordu. oniki yasindaydim. onu ilk gordugum andan itibaren bu sorunun gelecegini biliyordum, cevabimin babamin verecegi karari degistirmeyecegi kesindi, ama benim onayimi da istiyordu, "kizim da evet dedi" diyebilmesi kendisi icin onemliydi sanirim. cok guzel bir yaz gunuydu, ankara'nin serin aksam ustuydu, ama nefesim daraliyordu nedense, "siz bilirsiniz baba" dedim, oyle konusurduk, sizli bizli, efendim, buyrun, rica ederim'li.
    "begendin mi"
    "onu sadece bir saat gordum, ne kadar taniyip ne kadar begenebilirim" diyemedim. benden cok buyuk kuzenim bulmustu amcasina evlenecegi kadini. resmini gormustu babam once onun. bana da gostermisti. guzeldi, hem de cok guzel, orta yasi epeydir gecmis olan babamin resme bakisinindan anlamistim. bu sefer ciddiydi.
    "cok genc galiba" demistim, gozlerim resimde. o da resme bakarak cevap vermisti. "evet yas farki cok, ama cok gencken evlenmis ve kocasini hemen kaybetmis, dort yasinda bir oglu var. o da ogluna bir baba bulmak istiyor o cocuk daha cok buyumeden. yas farki cok onemli degilmis onun icin." resme bakmistim tekrar, aramizda on yas bile yoktu. icimdeki sikinti o zaman baslamisti.
    "evlenecek misiniz?" diye sordum, "sen memnun olacaksan" dedi. yanliz yasiyordu. yaslanacakti, evlenmesi gerekecekti biliyordum. "ben memnun olurum " dedim. evlendi.
    hafta sonralari gidiyorduk kardesimle ziyaretlerine onceleri. bir gece yatiyor geri donuyorduk annemle yasadigimiz eve.
    babamin anneme verdigi zaten cuzi miktarda olan nafaka her gecen seneyle daha da kuculuyor, kirk yasindan sonra devlet dairesine memur olarak giren annemin aldigi az maasla toplansa da gecinmeye yetmiyordu. babamin evlendiginin, bebegi oldugun ertesi yili annem kararini vermisti. gecim sikintisi belimizi bukuyordu, biz artik buyuyorduk, eve geldigimizde basimizda bir buyuk olmasi lazimdi. sicak bir eve, sicak bir yemek pismis eve gelecektik eger babamla yasasaydik. orada evde bir kadin vardi, bize bakabilirdi. babam da basimizda olurdu. o yorulmustu, o da babamizdi, mesuliyetleri vardi. bavulumuzu toplayip babamin evine gittik.
    annemin belki hayatinda verdigi en akilli karardi bizi babamin evine yollamak. evet, buyumustuk, dilimiz uzamisti, onun veremedigi isteklerimiz vardi, o vermeyince onu sucluyorduk. oysaki onun artik rahat gurultusuz bir hayata ihtiyaci vardi.
    bizse babamin evinde, uvey annemin oglu, yeni dogan kiz kardes, ben , kardesim, gencecik uvey annem ve orta yasi gecen babamla, evi yasanacak hale getirecek dengeyi saglayabilmek icin ugrasirken isteklerimizi ve asiliklerimizi unutmak zorunda kalacak, su verilmis celige donecektik.
    uvey annenin oglunun yaramazliginin getirdigi sorunlar, (bkz: uvey kardes/@faralya) bebegin bakimi, ev islerine yardim, calisilacak dersler, yapilacak odevler, ankaranin dur durak bitmez sogugunda gidilen uzun okul yollari, cabuk buyumemi saglayacak, nerdeyse uvey anne dahil evin en buyugu durumuna gececektim.
    uvey anne gencti, guzeldi, duru bir teni ve altin sarisi saclari vardi. guzel oldugu icin evde simartilmis, herseyi kolay elde etmisti. okumamisti fazla ama akilliydi. durumu cabuk kavriyor, ona gore hareket ediyordu. iyi kalpliydi, icinde kotuluk yoktu. ama oglu gibi hep ilgi istiyordu. hep merkezde olmak istiyordu, her seyin en guzeli, en iyisi onun olmaliydi. daha cok gencti, cani gezmek, gormek eglenmek istiyordu.
    o gezerken ona goz kulak olmak vazifesi bir sekilde bana dusmustu. "ogrencinin en iyi elbisesi formasidir" la buyutulen ben, onun frapan giysilerinden, sikidim kupelerinden, yuksek sesle gulmelerinden rahatsiz oluyor otobuste, dolmusta, yolda surekli dikkat cekmemesi icin uyariyordum. sanki buyuyup gelen, genc kiz olma yolunda olan ben degildim de oydu. babam ona goz kulak olmami soyluyor, beni o nereye giderse oraya gitmem icin ona ancak benimle giderse gidebilecegini soyleyerek adeta zorluyordu. sevmedigim filimlere, kadinlar matinesindeki konserlere, olmadik laflarin dondugu sikici gunlere gitmek sanki bir yerde boynumun borcuydu.
    o dikkat cekmeye ugrastikca ben yerin dibine giriyor, mumkun oldugu kadar dikkati cekmemeye calismak icin elimden ne gelirse yapiyordum. bu iste ters bir taraf oldugunu biliyordum ama degisterecek durumda degildim. aman birak ders calissin olayi mazide kalmisti, yasitlarim ufak tefek yaramazliklarini gizli sakli yaparken, ben kafami toplayabilmek icin gizli sakli herkes uyuduktan sonra kalkip ders calismak durumunda kaliyordum. bildigim tek sey bu durumun gecici olmasiydi, universiteye gidecektim, ve yepyeni bir hayata baslayacaktim, ve ya oyle saniyordum.
    zaman gecti, uvey anne bize bakti, ablalik ettii. uvey anne bize bakarken, biz de bir sekilde ona baktik, biz buyurken o da buyudu, biz gulunce o da guldu, biz aglayinca o da agladi. bizim parcamiz oldu.
  • benim ve kardeşim için öz olup, abim ve ablam için üvey olan kişidir. ama ben 12-13 yaşıma kadar bunun farkında değildim. keza kardeşim de öyle. hatta nüfus cüzdanında anne adının farklı olmasını bile yanlış yazmışlar diye açıklayan bir annedir annem. sonra huzurumuzdan huzursuz olan amca tayfası sayesinde öğrendim, inanmak istemedim, ağladım zırladım. abim ve ablam 5 ve 6 yaşlarında annemin yanına geldiklerini ve hiçbir zaman kendilerini üvey gibi hissetmedikleri için bize anlatmadıklarını söylediler. abimin anneme bir anamm deyişi vardı ki ne ben ne kardeşim diyemeyiz öyle içten. sonrasında tabi bazı anlamsız gelen şeyler bana daha anlamlı gelmeye başladı. mesela aslında ablamın yaptığı bir yaramazlıktan ben dayak yerdim. ki bariz bariz göze sokularak yapılan hırçınlıklardı. annem üvey anne çocuklara bağırıyor, dövüyor demesinler diye onlara kızardı bize bağırır bizi döverdi. çocukluk işte onlar da belki başka birine anne demenin ne kadar iyi bir anne olursa olsun sıkıntısını yaşıyorlardı. sonradan öğrendim ki mahkeme çocukları annelerine vermelerine rağmen, anne bir kış günü babaannelerinin kapısını bırakıp gitmişti. evde kimse yoktu ve iki çocuk o zaman biri 3, biri 4 yaşında olan çocuklar buz gibi havada saatlerce tek başlarına beklemek zorunda kalmışlardı. bunları yaşayan çocukların çocukluklarının çok normal olmasını beklememek lazım zaten. o yüzden belki de annem hırçınlıklarını hep alttan aldı, alamadığı durumlarda da bize patladı.
    yıllar sonra ablam izinsiz evlendi*, annem suçlandı, bi kıza sahip olamadın denildi. abim trafik kazası geçirdi, aylarca komda kaldı, annem başından ayrılmadı, yine annem suçlandı, tek oğlan diye şımartıyorsunuz dendi, sonra abim bir daha trafik kazası geçirdi, kaybettik onu. o zaman annem aylarca ilaçlarla ayakta oldu, öz annesi cenazesine bile gelmedi, annem onunla yaşadığı eve giremedi. ama yine annem suçlandı, olacağı buydu, iki çocuğa bakamadı kadın denildi.
    velhasıl, biz hiçbir zaman birbirimiz öz üvey ayırt etmedik kardeşlerimle. abim hayatımın kaybıydı, arkamdaki direkti her zaman. yokluğunu dolduracak hiçbir varlık yok. ablam benim dert ortağım, sıkıntılarıma güleç bi yüzle yaklaşıp bana umut olan insan. kardeşimden ayırmam hiçbir zaman. ama annem için ablamın çocukları bile bizimkilerden kıymetlidir. anneliği doğurmak anlamında ben de tatmış olsa da, onun ilk göz ağrıları ablamla abimdir. hala abimin ismi geçince gözleri dolar, fotoğraflarına bile bakamaz. onun için dualar eder.
    hala annemi kabul edemeyenler var, biliyorum, ama hiç kimse annem ve ablamın bağını söküp atamaz, keza abiminde. üvey anneler hep kötü yürekli, fitneci olmuyor, içinde birazcık anne şefkati olan bir kadının kötü bir üvey anne olabileceğini aklım almıyor. inanamıyorum, nasıl bir anne, kendinden olmasa bile, bir çocuk için kötülük yapabilir. sadece vicdansız diyorum ben onlara. bırakın üvey anne olmak, öz annelikleri bile annelik değildir onların.
  • evlenmiş boşanmış , 4 yaşında kızı olan bir arkadaşım var.
    bugün o ve yeni eş adayı ile otururken, arkadaşımın kızı için bir anaokulu tavsiye ettim.
    okulun aylık bedeli iki bin tl ama hem arkadaşımın hem de eski eşinin maddi durumu çok çok iyi. yani kişi başı bin tl düşecek ve bu meblağ gerçekten onlar için önemli bir meblağ değil.
    gelin görün ki yeni eş adayı hemen tepki gösterdi "çok pahalı gerek yok"
    bu kadın henüz üvey anne sıfatını bile haiz değil ama bu cüreti kendinde buluyor, ilerde arkadaşım ile müşterek çocukları olduğunda cüret edeceklerini hayal bile edemiyorum.
    özetle diyorum ki " allah'ım sen bütün masum melekleri üvey anne şerrinden koru, babaları koruyamıyor, ne olur sen koru! "
  • bazen bir anneden çok hem de çok daha sevecen olan, özellikle terkeden bir anneden sonra ilaç gibi gelen anne. annesiz büyüyüp de sonradan bir anneye kavuşmaktan daha güzel bir duygu olmadığını tattıran insan.
  • kimisi vardır ki yaşına göre abla, teyze veya hatta direkt ismiyle hitap edersiniz. size bakarlar, anneniz yaşamıyorsa kalıcı, yaşıyorsa geçici* eksikliğini hissettirmemek için çabalar, kahvaltınızı hazırlar, söküklerinizi dikerler, gezmeye götürürler. ilk alışma devrelerinde kendisini kaçırmak için yaptığınız gülşah filmi tarzındaki eşek şakalarına katlanırlar. ileride özellikle yaşlar yakın ise size arkadaş, ergenlik dönemlerinde sırdaş olurlar. zaman zaman kendi öz babanız size haksızlık yaptığında sizi savunurlar, kendi çocukları olduğu zaman onu sizden ayırmazlar* bir problem yaşıyorsanız öz annenizle beraber koordine olup çabalarlar, askerde yemin töreninize öz annenizle beraber gelirler, kardeşleri teyzeniz-dayınız, yeğenleri kuzenleriniz-kısacası aileleri sizin de aileniz, akrabalarınız olur. öz anne tarafınızda dahi bir sıkıntı olsa hal hatırını sorarlar, çözmeye çalışırlar.

    kısacası kimisi vardır ki hayatınızda vazgeçilmez olurlar.

    edit: daha doğru bir kelime seçimi
  • kemalettin tugcunun sermayesi
  • üvey anne kim bilmiyorum. bizde misal haniş var. babamın ikinci eşi. benim annem 985 senesinde rahmete gitmiştir. ismi saniye'dir. ama ne hikmetse ailesinin ikinci değil, ilk çocuğudur. babası, yani benim büyükbabam okumuş bir adammış güya hesapta. gelgelelim, benim rahmetlik valide hanımı okula göndermemiştir. o da 985 senesinde, henüz 35 yaşında iken beyin kanseri yüzünden hakk'ın rahmetine kavuşmuştur.
    her ne ise, esas meselemiz anne değil ne de olsa üvey anne. üvey anne kimdir bilemiyorum. ama haniş var. haniş'in gerçek adı, hanife'dir. kendisi benim rahmetlik pederin, böylece ikinci eşidir -ki bendeniz henüz 11 yaşlarından günler alırken kendisi ile tanışmış olduk. her ne hikmetse peder noktadan sonra benim yatılı okulda okumam gerektiğine karar verdiğinden, ben de ortaokulu bitirmiş her fakir, az buçuk aklı basan anadolu çocuğu gibi leyl i meccaani (yanisi parasız yatılı) bir okulu tercih edip evden ayrıldım. babamın haniş'ten 2 çocuğu daha oldu. biri kız biri erkek. biz zaten 8 kardeştik rahmetlik saniye'den. olduk 10.
    hep beraber büyüdük. ama dediğim gibi öykümün büyük kısmı yatılı okullarda geçti. haniş'e gelince. kendisi bize geldiğinde, 20li yaşlarını yaşamakta, ilkin kısa bir evlilik yapmış ve fakat eşinden şiddet gördüğü için ayrılmak zorunda kalan fakir ve kalabalık bir ailenin çocuğu idi. ve ancak ilkokul okuyabilmiş idi. evliliklerinin ilk yıllarında babamdan çok dayak yemiştir. ve hep ben kendisini kurtarmışımdır. güçlü kuvvetli olmasına karşın babama asla karşı koymamış, edebiyle durmuştur.
    doğrusu şu ki, hayatımın ilk farkındalıklarında haniş'in etkisi çok büyüktür her açıdan.
    öykümün şu kısmı mühim bu başlık açısından: ne ben haniş'ten üvey annelik gördüm, ne kardeşlerim. hepimizi büyük bir şehirde, şükürler olsun ki, suça veya başkaca bir boka bulaştırmadan gayet adamakıllı yetiştirdi. kardeşlerimden, bir tek ablama bir tokat vurmuşluğu var ki, şu enki eşiyle masum bir buluşma gerçekleştirmelerinden mütevellit. babamın haniş'ten olan çocuklarını da ben asla üvey olarak görmedim. ilginçtir, kendisine bu süreçte hiç anne demedim. aramızda nerden baksan 10 yaş var. hala birlikte yaşıyoruz, peder geçen sene rahmetli oldu.
    babama, 7 yıl hastalığı boyunca çok iyi baktı. gayet mutluydu babam onunla. haniş'e ne zaman gitsem hala kahvaltımı, hala yemeğimi, hala ne istersem seversem onu hazırlar. hastalansa gider bakarım, alır doktora götürürüm. ramazanın ilk iftarını onunla açarım (peder varken de beraber açardık). geçen sene ilk defa dışarıda (deniz kenarı) bir iftar yaptıktı kendisiyle. çok mutlu olduğunu ilk kez orda gördüm. görmemiş, geçirmemiş, babamın çok varlıklı zamanlarında bile yarı aç-yarı tok ama mütevekkil bir duruşla durdu haniş hep. en son peder vefat edince, kendisiyle başbaşa konuşmamızda; "bak, yaşın genç istersen evlenebilirsin" demiştim. bana, "benim evlenmek gibi bir isteğim yok. bundan sonra kimseyi çekecek durumda değilim" demişliği vardır. bu münasebetle de bilemem nedendir ama gönlümü yine almıştır. herhalde rahmetli pederin anısına saygı duymuş olduğuna kanaat getirmiş olmalıyım. doğrusu saygı da göstermiş ve ben de "pederin bize hatırasısın. bir tek sen kaldın. ölene kadar pederin evinde keyfince otur" demişliğim vardır.
    neyse lafı uzatıp da "vay anasını ne insanlar" dedirtmeden evvel sözümü bağlayayım: üvey anne, romanlara, öykülere, dizi ve filmlere konu olduğu gibi olmak zorunda değildir. misal benim rahmetli annem çok güzel bir kadındı. ama kendisi ile maalesef 11 sene yaşayabildik. elbette o da istemezdi ancak işte 11 sene karşısında, hanişle geçirdiğim 32 sene var elimde şimdi. insanın elbette kendi annesi gibi olmuyor (yani bilirsiniz, karnında büyümedim, psikolojik bir bağlanımım, duygusal bir kilitlenmem, benzeşmem yok onunla). ama 32 sene dile kolay. kardeşlerime, bana, kendi çocuklarına, yine kanserden vefat eden babama, iyice bakmıştır haniş. bu nedenle üvey anne kimdir, ilginç bir şekilde ben bilemiyorum. dizilerde, öykülerde, romanlarda ve filmlerde gördük üvey anneleri. ama bunlar kimdir, insan mıdır ve neden öyledirler, öyle mi olmak zorundadırlar, üvey anneliğin gerçekte öyle olması gerektiğini bunlara kim öğretmiştir de mesela bizim haniş bunların hepsinden eksik, uzak ve cahil kalmıştır? -ki iyi kalması da müthiş bir hadise olmuştur. durum bu, üvey anne, üvey olmak zorunda değil. işte pekala bazı eksiklikleri olsa da gerçek bir anneden, bir öz anne gibi müşfik ve merhametli olabiliyor.
    not:
    bu da bir çeşit kendisine vefa borcum olsun. gerçek hayatta zaten çok yerden bunu anlatmışımdır. burada da dursun bakalım.
hesabın var mı? giriş yap