• biri çıkıp benim hakkımda -doğru bir üslupla- böyle can yakıcı ama nokta atışı bir eleştiri yapsa; vay be ne iyi gözlem yeteneği var, nasıl güzel tahlil etti, kitap gibi okudu beni, der, önce derinden saygı duyar sonra oturur canımın acısını hafifletmeye çalışırım. öyle de üslubun, zekanın, zarafetin dilencisiyiz biz bu alemde.

    - “sen de amma komplekslisin, hep savunmaya geçiyorsun!”
    - “hayır, sen eleştirini nasıl aktaracağını bilmiyorsun.”

    en basitinden tüyo: sandviç yöntemi. amacınız bağcıyı dövmek değil de üzüm yemekse; yani eleştireceğiniz kişinin canının yanmasını değil de mesajı almasını umursuyorsanız bu yöntemi uygulayabilirsiniz:

    eleştirilecek kişi hakkında olumlu bir şey.
    eleştiri.
    eleştirilecek kişi hakkında olumlu bir şey.

    şöyle olabilirdi:

    “bi' saattir n'apıyorsun, kapat suyu festuka'ları öldüreceksin!”

    şöyle de olabilirdi: (sandviç):

    “bahçenle nasıl da sevgiyle ilgileniyorsun...
    yalnız, bildiğim kadarıyla festukalar bu kadar sulanmaz, çabuk ölürler.
    senin yaşatmak için yaptığını biliyorum, yine de.”

    böylece “dövmek” değil ama iyileştirmek istediğiniz kişinin tüm kanallarını daha iyi/doğru davranmaya açmış olursunuz.

    keşke herkeste birbirine karşı bu kadar sabır kalmış olsa.

    festuca nasıl bir şey mi?
    görsel
  • çoğu zaman kalite göstergesi bir turnusol işlevi görür.

    bu, öyle bir şey ki her türlü ilişkinin dinamiğini belirleme özelliğine sahip. üslubun düzgün kurulduğu bir iş, sevgili, aile, arkadaş, komşu ilişkisinde insanın hareket alanı, düşüncesini anlatma anlamında genişlerken, saygısızlık alanını daraltıyor.

    karşımdaki insan düzgün kelimeleri seçerek bana "sen bir gerizekalısın" bile diyebilir. ki hayatta en gelemediğim şey, zekama hadsizce laf çakılmasıdır. ama bunu bile söylemenin güzel ve incelikli yolları var.

    romantik ilişkide de aşırı önemli olduğunu düşünüyorum. şaka olarak bile karşımdakine "üff salak" demediğim gibi, dedirtmem de. sırf bu üslup meselesi için koca koca kavgalar çıkarmışlığım var ve uzun vadede de hiç pişman olmadım. çünkü aklından geçenleri sözlere döktüğün an asıl gerçekliği kazanıyor o düşünceler. bu da saygıyı olumlu ya da olumsuz doğrudan etkileyen bir şey.

    arkadaşlık dahil, saygının olmadığı hiçbir şeyde güzel bir şeyler yaşanma ihtimali olmayacağını düşünüyorum. insan, değer verdiği kişileri ve şeyleri başta kendisinden korumasını öğrenmeli.

    insanların çoğu bu üslup meselesinin önemini atlamaya meyal. halbuki söylemek istediklerini özgürce dile getirme kapasitelerinin ne kadar artabileceğinin farkında bile değiller.

    bazen bazı insanlara "siktir git" demek için geberdiğim ve hatta belki demem gereken yerler oluyor ama bir şekilde tutuyorum kendimi. çünkü bozmak kolay.
    fakat uzun vadede haksız çıkacağımı pek sanmıyorum. sonuçta ne kadar saygı gösterirsen karşı tarafa, aynı miktarda saygı bekleme hakkın doğuyor.

    ne demiş sevgili amy winehouse:
    -his message was brutal. but the delivery was kind.

    iz bırakanlar bence böyle bırakıyorlar...
  • “üslup nadir şeydir beyefendi, bir, iki ya da üç tane üslup sahibi çıkar her kuşakta ama binlerce yazar vardır. bunlar zavallı derbederlerdir, kanatları yoktur, cümlelerde sürünürler.”

    (bkz: louis-ferdinand céline)
    (bkz: profesör y ile konuşmalar)
  • neredeyse her şeydir.

    ve son 10-15 senede iyice kaybettiğimizdir. buradaki "biz" ifadesini memleketimiz sınırları dahilinde düşünelim. mükemmel üsluptan fersah fersah uzak; ama onu adeta bir "kızıl elma" edinmiş biri olarak birkaç gözlemim...

    - ilk kez tanıştığımız, mesaj attığımız birine "sen" diye hitap edebilme cüreti gösterebiliyoruz. ingilizce'deki "you" zamiri "unisex" isim gibi her ortama uyuyor; lakin fransızca'daki "vous" zamirinin aynısını ikinci çoğul şahıs olarak kullanmamız icap etmez mi? sözlüğü aynı "ortam" olarak görmek güzel; ama sanal değil mi neticede? aynı ofisin çalışanları mıyız yoksa askerlik arkadaşı mı?

    - youtube'da denk gelmiştim. dini içerikli videonun birinde eksik bir kısım vardı. bu eksikliği fark eder etmez, acaba yorumlarda bahsedilmiş mi diye aşağı doğru bakınca, videoyu yükleyene yönelik ağır bir ifadeyle sarsıldım. o yorumu yapan kişinin kabalığı, videoyu yükleyene ait veya videonun içeriğindeki hatayı bir hamlede geride bırakmıştı.

    - açılan başlıklarda mastar kullanmak yerine, başlığı hakaret yüklü sıfatlarla "donatmak"... "x y z'yi yapmak" yerine, "x y z yapan ezik/aşağılık/gerizekalı, vs. tip" (özür dilerim ifadeler için) gibisinden aşağılayıcı ve kişisel tercihleri horlayıcı başlıkları açanlar iyi yapmıyor.

    - bir meseleyi, fikri, şahsı birbirimize hakaret etmeden tartışabilmek ise artık ne sosyal medyada ne de televizyonda mümkün hale geldi.

    çünkü "tartışma" kelimesinden anladığımız münakaşadır;

    barika-i hakikat müsademe-i efkardan çıkar diyen fikretler, kemaller, ziya paşalar ve nicelerinin günümüz için fazlasıyla nezih kalan üslubun yansıması değildir.
  • ekşi sözlüğün önemli sorunlarından biri olduğunu düşünüyorum. tabi ki dileyen istediği üslubu kullanabilir, bunda hiçbir sorun yok ama aklınızın yetmediği bir konu olduğunda yazdıklarınızı destekler nitelikte;

    - bazı orospu çocukları
    - embesil
    - gerizekalılar
    - salaklar

    gibi söylemleri kullanmanız, yazdığınız yazıyı daha iyiye değil, daha kalitesiz bir noktaya getiriyor. daha anlaşılır ve güzel bir üslup kullanmanız sizi daha zayıf ya da bilgisiz göstermez.
  • 'ne dediğimiz değil nasıl dediğimiz'deki nasıl. herhangi birine "yalan söylüyorsun." demekle "doğruyu söylemiyorsun." demek arasındaki fark. su isterken ve onu içerkenki duruş. ve tüm bunların sadece bir kişiyi işaret etmesi. eğer bir insanın üslubunu beğenmiyorsanız onun gözleri güzel değildir.
  • bu evet bir düşünme biçimi ve dağınık halde gelenin, disiplinle varilan, işildayan bir huzura meyletmesi ise zor meslek. meslek işi hatta. ama daha çok devredilmesi, devralinmasi, verilmesi, temellük edilmesi ilgilendirmeli meslek tarafina girmeyeni. farketmeden, farkedilmeden. her zaman birinin üslübunu almasi, düşünmeni almasi değil eyvallah, ama üslubun böyle mucizeli bir yani da var, unutulmasin isterim. seni baskasina taşiyabilir, baskasini sana. öyle tatli bir oyuncak. egosantrik bagaj katiliğinda yordam değil yani uslüp, dağınık düsünmeyi sevenlerin kendini kontrol oyuncağı bir nevi. bir dağıtma, bir imgenin bokunu çikarma vaziyeti, bir ah muhsin ünlü boku. buyur burdan yak vaziyeti.

    bi sigara verirsen daha da anlatirim..
  • insanın kendini ortaya koyuş şekli. öyle ki, eylemlerinde olduğu kadar eylemsizliğinde bile var bu. hem, üsluba dikkat edip etmemek de neticede bir üslup. sırf bu sebeple bile dikkat etmeli.
  • -- aylar öncesinden ''kenar''a koymuşum. entry olarak da dursun birazcık burada. --

    ''üslup tek başına dünyayı değiştirmez. olsa olsa bu dünyada susturulmuş olanın sesinin hepten unutulmasını engeller. o sesin içindeyse muhteşem olan değil, hemen her zaman ancak yasla anılabilecek, çünkü geri getirilemeyecek içerikler vardır. eğer mazlumu baştan muzaffer gösteriyorsa üslup, yalnızca gerçeği perdelemekle kalmaz, sahibini şimdiden zalime borçlandırmış demektir. adorno'dan daha iyi anlatmak imkânsız: 'şahane mazlumların yüceltilmesi, sonuçta, onları mazlumlaştıran şahane sistemin yüceltilmesinden başka bir şey değildir.'' *
  • "kullarıma söyle, sözü en güzel biçimde / en güzel olanı söylesinler. sonra şeytan aralarını bozuverir. şüphesiz ki şeytan, insanın apaçık düşmanıdır" (isrâ.53)
hesabın var mı? giriş yap