• zeus’un yarı tanrıça kızları aglaia, thalia ve euphrosyne. birçok yerde mozaik ve heykelleri görülebilir. ayrıca yine herkül, apollon ve diana içinde bu tabir kullanır ilber ortaylı. bunlardan birini budin fatihi pargalı ibrahim paşa istanbul’a dönerken macar kralı matyas corvin’in sarayından alarak at meydanındaki sarayının önüne diktirmiştir. bundan ötürüdür ki ona frenk ibrahim paşa diyenler olmuştur.
    ibrahim paşa’nın, sarayının önüne diktiği heykelleri puta benzeten figânî adındaki rintmeşrep bir şair’in farsça yazdığı iki mısra şöyledir:
    "dü ibrahim âmed be – deyr – i cihân
    yeki büt – şiken şüd, yeki büt – nişan"
    (dünya kilisesine iki ibrahim geldi. biri putları kırdı. öteki de put dikti)
    kaynak:os-ar.com (osmanlı arastırmaları)
  • üç güzeller kapadokya bölgesinde yan yana duran üç adet peri bacasının adıdır. bilmiyorum tarihi bir anlamları var mı lakin yol hemen yanlarından geçtiği için şu sıralar, rehberlerin favori uğrak yerlerindendir.
  • damat ibrahim paşanın idam edilmesine neden olan heykeller.be adam!o heykelleri sultanahmet meydanının ortasına bu dönemde diktirsen gene aklını alırlar adamın..
  • kapadokya'nın simge peribacalarından. nevşehir merkez'den ürgüp'e doğru giderken sol tarafa düşer. hakkında ilginç ve bir o kadar saçma sapan efsaneler vardır.

    ***

    üç güzeller efsanesine göre; kapadokya’da bir kral, bir de prenses yaşamaktadır. kralın kızı olan prenses bir çobana aşık olur ve evlenmeye karar verip evlenirler. ancak prensesin ve çobanın evlenmesinde kralın onayı bulunmamaktadır. bu prenses ve çobanın bir de çocukları olur. prenses, kral torununu görürse belki yumuşar ümidiyle babasını ziyaret eder. fakat acımasız kral prenses, çoban ve çocuklarının peşlerine asker gönderir. kral tarafından yakalanıp öldürülmeleri emredilmiştir. üç güzeller efsanesine göre artık kaçmaları imkansız olan prenses, çoban ve çocukları için prensesin ‘allah’ım, bir mucizeni göster, bizi bu eziyetten kurtar’ şeklinde yakarışta bulunur. prensesin sesinin allah tarafından duyulduğuna inanılan üç güzeller efsanesinde prenses, çoban ve çocukları birer taşa çevrilmiştir. efsaneye göre en önde duranın çoban, arada duranın çocuk, en arkada duranın da prenses olduğuna inanılmaktadır.

    bir başka efsanede ise; ‘üç güzeller’ adı ile bilinen peribacaları aslında 5 kişilik bir aileyi temsil ediyor. bunlardan üç güzellerin hemen arka tarafında bulunan büyük şapkalı olan peribacaları büyükbaba, hemen bir arkasında duran büyükanne ön sağ tarafta duran ise baba. babanın hemen önünde anne var ve hamile olan anne kucağında çocuğunu tutuyor. çok eski dönemlerde bu peribacalarının aileyi ve bereketi sembolize ettiğine inanan ve çocuğu olmayan aileler buraya gelerek bu peribacalarının yan tarafında bulunan yokuşu 7 kere inip çıkarmış. insanlar bu şekilde çocuklarının olacağına inanırmış ve bir çoğu bu şekilde çocuk sahibi olmuş.

    ***
  • yunan mitolojisinde göklerin tanrısı zeus’un eurynome’den doğma kızları, güzellik ve aşk tanrıçası afrodit’in üç hizmetkarıdır.

    ilki euphrosyne’dir ve sevinci temsil eder.
    ikincisi aglaia’dır ve ihtişamı temsil eder.
    üçüncüsü ise thaleia’dır ve çiçeklenmeyi temsil eder.

    çiçek ve meyve veren doğanın olduğu kadar insan yaşantısını güzelleştiren ve hoş kılan her şeyin kişileştirilmiş; doğanın ve insanın ruh doğumunu sağlayan tüm şeylerin iç içe girmiş halidir. bu mitolojik güzeller sanatsal alanda birçok esere ilham kaynağı olmuşlardır.

    afrodisias antik kenti’nde bulunan bir heykel görsel

    mersin narlıkuyu’da bulunan bir roma hamamının taban mozaiği görsel

    raphael’in üç güzeller isimli eseri görsel

    rubens’in üç güzelleri görsel
  • bir ahmet taner kışlalı yazısıdır.

    bir gazetede bir fotoğraf: bir masanın arkasında üç kişi var. bir basın toplantısı yapıyorlar.

    biri gözlüklü, biri sakallı, biri bıyıklı.

    tıpkı klasik dönemin "üç güzeller" tabloları gibi...

    üç güzel (!), üçü de ünlü.

    yaşları ve görünümleri farklı.

    ama birbirlerine öylesine benziyorlar ki, tıpkı çocukluğumuzda bayılarak izlediğimiz "üç ahbap çavuşlar" gibi. ve birbirlerine öyle de yakışmılar ki!

    * * *

    "sakallı"yı uzun yıllar önce tanımıştım.

    ankara'da sanat kurumu'nun düzenlediği bir açık oturumda idik. konu da "türk kültürünün kökenleri" falan gibi bir şeydi.

    marksist üstat aldı sazı eline:

    - devrimler yapılırken halka soruldu mu? halka sorulsaydı, dil devrimini kabul eder miydi?

    söz sırası bana gelmişti:

    - kendilerine siyaset bilimine yaptıkları katkıdan dolayı çok teşekkür ediyoruz. devrim türleri arasında bir yenisini daha kattılar... "referandumla devrim" modeli herhalde artık tüm siyaset bilimi kitaplarında yer alacaktır ( ! )

    bunları çok ciddi bir tavırla söylediğim için olacak, arkasının böyle geleceğini beklemeyenlerden kahkahalar yükselmişti. özellikle de sağımda oturan doç gencay şaylan'dan...

    hep çok ciddiye alınmış olan marksist "üstat" ise fena bozulmuştu... ilk sovyet anayasası'ndan örnek vererek, lenin'in devrimin de referandumla yapılmadığını anımsatmak içimden gelmedi.

    ama o, cumhuriyet'in temel değerlerini eleitirmeyi sürdürdü. bilgi üniversitesi'ne yönetici oldu. daha geçenlerde de, öldürülen uçak korsanı pkk militanının "insan hakları"na saygı göstermeyen kemalist devleti kahramanca eleştirdi...

    * * *

    "bıyıklı"yı tanıyalı yaklaşık dört yıl oldu.

    fransa'da nancy üniversitesi'nin katkılarıyla düzenlenen bir toplantıdaydık. fransızlara kemalizmin gerçeklerini (!) atatürk'ün asıl (!) yüzünü anlatmıştı:

    - kurtuluş savaşı'nda ölen insandan daha fazlasını kemalist devrim öldürmüştür...

    söz aldım:

    - gerçekler, belgeler ortada! istiklal mahkemeleri'nin verdiği idam cezaları, savaş suçları, adi suçlar dahil 1700 kadardır. devrimi korumak için verilmiş olan idam cezalarının sayısı ise, sadece 350 dolayındadır. tarihte bu kadar kansız bir devrim gösterebilir misiniz?

    verdiği yanıt kısa oldu:

    - ben böyle biliyordum; ne var bunda kızacak?!

    * * *

    "gözlüklü" ile hiç karşılaşmadık.

    doğrusu bundan dolayı da üzgün olduğumu pek söyleyemem.

    onunla tanışmam dolaylı oldu. başlayıp da bitiremediğim iki kitabı aracılığıyla...

    sonra anladım ki, çevremde kimse onun kitaplarını sonuna kadar okuyamamış. hemen hiç kimse de pek bir şey anlamamış.

    ama kendisi aslında çok "büyük yazar"dır!

    tıpkı ortaokuldaki bir fizik hocamı gibi...

    rahmetlinin derslerinden hiçbir şey anlamazdık ve ders aralarında aramızda konuşurduk:

    - ne derya bir adam!

    oysa o hocamızın kafasının aslında biraz karışık olduğunu yıllar sonra kavradık. konusunu çok iyi bildiğinden değil, iyi anlatamadığındandı "deryalığı"... belki de iyi bilmediğindendi...

    peki gözlüklünün diğer iksiyle benzerliği nereden geliyor, diye sorabilirsiniz... o da bir atatürk ve kurtuluş savaşı hayranı (!).

    gereksin gerekmesin, kitaplarının orasına burasına bazı tümceler sokuşturuyor. "çocukluğunda kız kardeşiyle tarlalarda karga kovlayan sapık bir padişah" gibi... "atatürk heykeline sıçan güvercinler" gibi...

    atatürk'ün cumhuriyeti "kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına emanet ettiği" falan gibi...

    * * *

    tıpkı klasik dönemin "üç güzeller" tabloları gibi.

    sayın murat belge, sayın ömer laçiner ve pek sayın o. pamuk...[orhan pamuk]

    tıpkısının aynısı üç güzel!

    üçü de aynı kabileye mensup.

    üçü de ortaklıklarını atatürk'e borçlular.

    atatürk'e olan, kökleri ailelerinde, çocuklarında, ruhsal yapılarında gizli engin sevgilerine (!)...

    http://www.tekadamdevrimi.com/…ad_makale_atk_38.htm

    (bkz: balo maskesiz olsun)
    (bkz: normal zekalılar için bir yazı)
  • üç güzeller. hera, afrodit ve athena.
  • vito, michael, vincent corleone... (bkz: the godfather)
hesabın var mı? giriş yap