• askerliğim sırasında muhatap olduğum en yüksek rütbe.

    şöyle bir diyalog geçmişti aramızda;

    tümgeneral: ne bekliyosun oğlum burada?
    çavuş*: araçları bekliyorum komutanım! (sesim gür)
    tümgeneral: hmm iyi, hadi bakalım

    ayrıntıya dikkat edelim, koskoca paşayla tekmil vermeden konuştum. salaklığıma bak, ulan sen kimsin derler adama. konuştuğum komutan üsteğmen ya da yüzbaşı falan olsa sikerdi belamı. allahtan ortamda sadece tümgeneral, postası ve ben vardık, bölük komutanı veya bölüğün başçavuşu şahit olsa onlar da belamı hiç çekinmeden becerip çarşımı kilitlerdi kesin. bu da böyle bir anımdır
  • askerliğim sırasında elimde bir bardak kahve ile muhatap olduğum yüksek rütbelerden biri. çalıştığım ofis katında elimde kahve, başka bir generalin kapısında bekleyen haberci ile muhabbet ediyorum. uzaktan baktım omzunda iki yıldızlı, gri saçlı bir amca. yarbaydır dedim, istifimi bozmadım. yaklaştı, yaklaştı, biraz daha netleştiğinde omzundaki çelengin içindeki kılıçları farkettim. işte o an bir elinde içinde sıcak kahve bulunan karton bardak dirsek hizasında tutulurken nasıl hazırola geçilebileceğinin belki de dünyada ilk ve tek demonstrasyonunu yapmış olabilirim.

    tümgeneral: ne dolanıyorsun burada?
    çavuş*: bilmemkim yarbaya yardım ediyorum komtanım (içinde bulunduğum boktan duruma gülmemeye çalışarak)
    tümgeneral: hadi dolanma burda...
    çavuş*: emredersiniz komtanım!

    deyip yıldırım hızıyla 180 derece bir dönüşle oradan uzaklaşıp kayıplara karıştım. kahve hala elimde idi. kahvemi dökmemeyi başarmıştım.
  • askerlikte karşılaştığım ve konuştuğum subaylar arasında en yüksek rütbelisi.

    nizamiyede nöbetteyim. halihazırda birlikte tatbikat var, jetler alçak uçuşta, eğitim mermileri patlıyor sağda solda, sis bombaları filan, call of duty gibi ortam. nizamiyedekilerin hepsi harbe* gönderildiği için, kısa dönem eli yüzü düzgünlerden ben ve bir adet uzman çavuşa emanet kışlanın kapısı.

    paşayı uzaktan gördüm. önümden geçerken yüksek çapraz tutuşta künye patlatıp selam çakmam lazım, hemen çıktım kulübeden. çaktım selamı, yanımda da uzman var o da selam durmuş. paşa geçiyor, yanında envai çeşit rütbeli. bizim karargah komutanı albay, kendi kurmay albayı, yarbaylar, binbaşılar maşallahı var ortamın. bir tanesini görsek soluğumuz kesilir belki onu on beşi bir arada. bir de paşa var başlarında, o kadar yakından hiç paşa görmemişim, bakıyorum öyle.

    ben selamı verdim, künyeyi patlattım. geçti geçiyor paşa derken zınk diye durdu.

    o an dünyanın dönmediğini iddia edebilirim. zamanda bir duraksama oldu. döndü bana doğru asker adımlarla yürümeye başladı paşa. gür bir sesle adımı söyledi,

    - evladım eldivenlerin nerede senin, dedi.

    ordunun verdiği eldivenler eğitimde parçalandığı için çarşıdan kendime bir çift eldiven almıştım. rengi filan farklı tabi, cebimde duruyor eldivenler. ortalık kar kış soğuk.

    - kulübenin içi sıcak ondan takmadım komutanım, dedim.

    dikti gözlerini bakıyor paşa bana. yanındaki heyetin mr'ımı çekercesine beni süzdüğünü hissediyordum. bizim karargah komutanı albayın bakışlar "ne takmadın lan eldivenlerini" diyor.

    - eldivenin mi yok yoksa, dedi.

    - var komutanım cebimde, dedim.

    - çıkart göster bakayım, dedi (kenan evren ses tonuyla söyledi bunu, donumu bile çıkartabilirdim)

    ulan çıkartsak bir türlü, çıkartmasak bir türlü. eldivenler gerçi siyah ama dikkatli bakan anlar ordu malı olmadığını. zaten dağıtılanlar yeşil renkti. ıkınıyorum sıkılıyorum çıkartmamak için eldivenleri. albay bakışlarıyla dövüyor.

    artık ne olacaksa olsun dedim ama, bütün hayatım gözümden film şeridi gibi geçiyor.

    - işte eldivenlerim komutanım, dedim.

    - hah tamam evladım, dedi. (yine kenan evren ses tonuyla) yoksa askeri eldivensiz mi bıraktık diye düşündüm, diye ekledi. hadi kolay gelsin, diyerekten uzman çavuşa döndü:

    - ne izliyorsunuz bu kameralarla bakalım*, diye sordu.

    uzman tir tir titriyor. bir de profesyonel olacak.

    - buraya gurt iniyo gomtanım gurtlara bakıyoz, dedi.

    normalde araziyi gösterip şuradan şuraya buradan buraya şöyle izliyoruz, böyle takip ediyoruz gibi bir takım askeri laflar etmesi lazımdı. bizim albayın kan beynine sıçradı bir an. günlerce eğitim yapıldı, bize bile öğretilmişti bunlar. paşadan sağlam bir fırça geldi geliyordu. fakat bir anda,

    - oooo iyi iyi aferin, kurt kapmasın türk askerini dedi general gülmeye başladı.

    o an askerlik filan bitti, rütbeler kalktı, herkes bastı kahkahayı. paşa ve heyeti gülerek uzaklaştı yanımızdan. albaya baktım, kıpkırmızı sinirden ama emir komuta zinciri içinde gülüyor zoraki.

    böyle bir anımız vardır işte tümgeneralle.
  • bi tarafi eksik olmayan general
  • iran genelkurmay başkanı muhammed bakıri'nin rütbesi. nasıl oluyor demeyin ben de bilmiyorum. tahran'da dayısı var galiba.
  • kurmay subay olmayanların erişebilecekleri en yüksek askeri rütbe.
  • bastaki tum kismi tumen komutani anlamindadir.
  • kurmay subaylar icin terfisi bir yil uzadiginda, cok buyuk ihtimalle orgenerallige erisilemeyeceginin delaleti olan rutbe.
  • muharip sınıftan olmayan bir askerin yükselebileceği en yüksek rütbe diye biliyorum. muharip sınıf olmayan askerler korgeneral olamazlar.
  • apoletlerinde kilicli celenkin yaninda iki yildizlari bulunan, makam arabalari renault megane olan general turu
hesabın var mı? giriş yap