• --- spoiler ---

    carlos'un neredeyse ölmek üzere olduğu sahnede jessie'ye "tamam sana dokunmayacağım" dedikten sonra jessie'nin carlos'a vurduğu son darbe aslında filme vurulmuş bir darbeydi. adam o halde bile bayılmak üzereyken sırf senaryo olsun diye son darbeyi vurmak ve karakteri öldürmek hiç bir mantığa sığmaz. "korkmuştu" bile denilemez. çünkü zaten önsevişmeyi başlatan jessie'nin ta kendisiydi. ayrıca abby'ye geçmişinde ne kadar cesaretli ve sorumsuz olduğunu da anlatmıştı. yani esasında film bize jessie karakterinin cesur biri olduğunu söylemişti. maalesef ilerleyen dakikalarda filmin yansıttığı jessie karakterine tamamen ters davranışlar sergileyen bir kişilik oluştu. neticede de tutarsız ve mantıksız bir film ortaya çıktı.

    --- spoiler ---
  • amerikalıların ölüme giderlerken ama biz amerikalıyız diye ağladıkları film.

    ayrıca
    (bkz: #13565152)
  • amerikalıları birer salak gibi gösterdiği ya da onların salak olduklarını gösterdiği için sevdiğim film. bursa ipek yolu film festivali kapsamında son gun gösterildi. bir başka filmin yerine pat diye koyulduğu için bilgimiz olmadan, ön bilgisiz ve önyargısız izleme şansımız oldu. bundan sonrası spoilera girebilir

    --- spoiler ---
    film başladığında bu kadar çok aksiyona gebe olacağını düşünmemiştim. ama amerikalı kadının salaklığa varan becereksizliğini ve amerika'nın bayrağı olan pragmatizmi bu kadar iyi taşıyabilmesini bu kadar iyi yansıtmaları beni memnun etti. amerikalı olduklarını her fırsatta vurgulayarak resmen avlanacak sazan moduna soktular kendilerini. kadın devamlı o ispanyol oğlanla oynaştı ama sonraları birden namus timsali oldu, aslında geçmişi en az onlar kadar karanlık ama bembeyaz suratı var ve bu onu temiz yapıyor. tren yolculuğu, bembeyaz karlarla kaplı dağlar arasından geçmek bir anlık huzur sağlıyor insana ama senaryodaki akıllıca örülmüş yanıltma sahneleri filmin temposunu ayakta tutmuş. filmin esas adamı, hasta olununanı ben kingsley. rusların o asil ruhunu çok iyi yansıtmış adam. şerefsizliği bile asil bir şekilde taşıyabiliyor bu ruslar, karizmatikler. yönetmen, küçük bir rusya odaklı uyuşturucu mafyası aksiyonu yapmak istemiş. hani uzun mafya bağlantıları değil de kişilerin zaaflarıyla mucadelesi üzerinden bir aksiyon çekmiş. sonlara doğru bitsin artık bu gerilim dediğimi hatırlıyorum çünkü kadının salaklığı herkesin canına tak etti. bu filmin üzerimde en güzel etkisi ise geçmişte yaşanan olaylar ve hayat üzerine söylenen güzel sözler oldu

    ''amerika hakkında bilgi edinmek istersen, kitap alırsın. rusya hakkında bilgi almak istersen, kürek alman lazım. çoğu bu topraklara gömülmüş. bilim adamları, papazlar...şairler. tanrı yok, sibirya da yok. petrol! petrol var! ''

    amerikalı adamla, rus dedektifin konuşması:

    rus dedektif: komunizm zamanlarında benim gibi memurlar...uçakla birinci sınıfta seyahat ederdik. şimdi, her yere trenle gidiyoruz.
    roy: dur bakalım, elia. sakın bana s.s.c.b'yi özlediğini söyleme. s.s.c.b tam bir karanlık şeytan imparatorluğuydu.
    rus dedektif: belki öyleydi. biz o zamanlar karanlıklarda yaşıyorduk, ama...şimdi ışıkta ölüyoruz. hangisi daha iyi?

    ve

    "bütün şeytanlarım ölürse, meleklerim de ölür'' *
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    ''sovyetler zamanında karanlıkta yaşıyorduk, şimdi ise aydınlıkta ölüyoruz. hangisi daha iyi?''
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    bu nasil gerilim bu nasil geri zekali bi kadin! ne gelirse gelsin basina hic de umursamadim valla. e be kadin allahin dagindasin, yapayalnizsin, senin icin deli divane olan kocana cantandaki eroinden bahsedene kadar yapmadigin sacmalik kalmadi. copun yanina gidip cantayi acip tek tek matruskalari bosaltmaya calismalar, trenin kapisini acip cantayi atamamalar.

    filmin hatunun ispanyolla ciktigi yolculuktan donene kadarki kismini begendim; adam gibi yapsalar devami da cok guzel olabilirmis diye dusunuyorum, zira acilis sahnesi, karla kapli manzaranin ortasindan suzulen tren, otobusteki insanlarin bakislari falan son kisimlardan cok daha gericiydi bence.

    tell no one bundan iyiydi diyeyim, karsilastirmali sinema yapmis olayim.
    --- spoiler ---
  • "gösterip vermezsen ortalık gerçekten karışır" şeklinde bir anadüşüncesi var bu filmin. başka bir halta yarar mı karşısında geçen 1,5 saat. sanmıyorum.
  • makinist filminin yönetmeni brad anderson'un yönettiği, dünyanın en uzun tren yolculuğu rotasında geçen 2008 yapımı filmin adıdır. ancak yönetmenimiz bu sefer malesef elindeki malzemeyi değerlendirmekten uzak kalmış, bizleri gerilmekten çok sıkıntının kollarına bırakmıştır.

    --- spoiler ---
    trenden dışarı atılırken "ama bizler amerikalıyız!" diye sızlanan çiftten ziyade, aydınlıkta ölmektense karanlıkta yaşamayı seçerek kötü adamların safına geçmiş olan polise sempati duymamız tam da bu yüzden olmuştur...
    --- spoiler ---
  • zaten pek inandırıcı olmayan kurgusu, ilk dakikalarında bir haritada gösterilen sahte transsibirya ekspresi rotasıyla da sırıtmıştır. tren çin'den rusya'ya doğrudan geçiyor. oysa gerçekte arada moğolistan bulunuyor.

    öyle ya, moğolistan'da gerilim-aksiyon filmi malzemesi ne gezer? olsa olsa belgesel görüntüsü yakalanır. senaristler "çıkaralım gitsin, bir de moğol çadırları katıp sulandırmayalım..." demiş herhalde.
  • the machinist filmiyle ün kazanan amerikalı yönetmen brad anderson'ın son filmi. oyuncu kadrosunda woody harrelson, emily mortimer, eduardo noriega ve ben kingsley gibi ünlü isimler bulunmakta.
  • oyunculuk açısından tatmin edici olmayan, hikaye açısından ise sürükleyicilik için bazı ayrıntıların es geçildiğini düşündüğüm film.

    filmde woody harrelson'dan çok şey bekledim herhalde, oyunculuğu iyi olarak nitelendirebileceğim tek isim ise ben kingsley'di. jessie rolünde başrolü woody ile paylaşan ve geçmişi hızlı asi kız rolünde izlediğimiz emily mortimer ise karakteri tam olarak ortaya koymaktan bir hayli uzaktı.
hesabın var mı? giriş yap