• dillerin insanlara çağrıştırdığı sesler. kendi açımdan örneklemem gerekirse;

    rusçanın tınısı; "hır vır strıv çrık diyla"
    ingiltere ingilizcesinin tınısı; "avv ayh höü yü aa stöü öüks"
    almancanın tınısı; "yaa dii dooyçı viya dooyçın haam groos"
    fransızcanın tınısı; "jönö ödölö kemeköse avek mua."
    felemenkçenin tınısı; "ik keyke heb eyn bombi hiyr storks"
    türkçenin tınısı; "alını üçünkürün bıranını çününkürü"

    bonus olarak babamın kahvaltıda çay içtiği bardağın tınısı; "tingir tingir tingir tili tili tili tili tik tik tik çıkırt."
  • sesin rengini ifade eden kelimedir. ayni oktavda, ayni gurlukte, ayni uzunlukta iki sesin farkini tini belirler. bu farki olusturan unsur da; gavurun overtone dedigi, bizim de doguskan ya da armonik dedigimiz esas frekansla ayni anda duyulan alt ya da ust frekanslardir. sov yapmak amaciyla, "vay be ne dolu bi insan" desinler diye olur olmaz her yerde kullanilabilir bu kelime.

    (bkz: timbre)
  • bir müzik aletini ya da bir sesi diğer bir müzik aletinden ya da sesten ayırt etmeye yarayan ona özel ses.
  • karakteristik ses.
    (bkz: sound)
  • bilinmez bir tını, uzanırken kucağında mutluluğun, naifçe süzülür dudaklarından, usulca, kızıllığı gökyüzündeki hafif uykusundan uyandırmadan...

    kısa bir andır bu; kayarken karanlıktan aydınlığa doğru, müziğin ahengi ile dans eden çiçeklerin arasından.

    esaretinden kurtulup da sözlerin, doğuverir akşamın gözlerinde, çığlık atan martıların eşliğinde, yitik ama canlı bir gülümsemeyle...

    ancak öyle tasavvur olur zaman, ekinlerin ruhunda kış misali akan, derinlere doğru dökülen rengârenk suyun içinde, küçük bir çocuğa özgü çehresiyle.

    böyle görünür işte, gizilin kalbi, damladığında sırtındaki yükün gözyaşları, soluk almadan yaşamaya başlanmış bir hayata. beşer bakışın hâkimi hüzün ise oynatır mimikleri, kukla ustasının hüneriyle, yönlendirir kimliği belirsiz nice devinimi...

    sonunda elbette kaybolur sessizce, sarmaladıkça yıldızların parıltısı bedeni. öyle ya yalnızdır kendisi, yeri yoktur yanında bir başkasının, tıpkı muzip bir son benzeri.

    ve yükselir göğe yapraklar, rüzgârın kanatlarında, uzaklara, eşliğinde savrulan yitik arzular...
  • fransızca ton sözünden esinlenilerek türetilmiş söz.

    (bkz: örnekseme)
    (bkz: analoji)
  • "dördüncü tül daha güzeldir. bunlar daha da eski şarkılar. 14. yüzyıldan kalma. o çağlarda, karpat dağlarının tepelerini aşan valaklar, doğu ya da güneydoğudan topraklarımıza göçerlerdi. çobandılar. kendilerine özgü çoban şarkıları ve haydut dörtlükleri her türlü akort ve uyumdan yoksundu. sırf ezgiye yönelen bir anlayış bu şarkıları, ilkel tını kalıplarına döker. eski çağlarda çalınan flüt ve kavallar, bu şarkılara özel bir renk verir." milan kundera - zert

    "... fransızlar, konuşmayı bir sanat haline getirmeye çalışmışlardır, gelgelelim dilleri konuşmaya renk katan daha koyu tınılardan yoksundur. sözgelimi ingilizce, hüznün renk ayrımcıklarını açığa vuran sözcük sayısı bakımından bir hazinedir, onlar fransızcada pek bilinmez." peter ackroyd - oscar wilde'ın son vasiyeti

    (ilk giri tarihi: 10.4.2018)
  • müzikte, bir çalgının ses rengi, ses kalitesi; insan sesinin kendine has özelliği.
  • (bkz: grup tını)
  • ankara'daki bir ses kayıt stüdyosu'nun adı
hesabın var mı? giriş yap