• insanlarin icinde prag'a gitme istegi olusturan mustezna yazar ve ne yazik ki ayakkabicilara dukkanlarinin adini milan kundura koyma ilhamini veren sahis.valla gordum ben, var.
  • hangisi olumlu, ağırlık mı hafiflik mi? sorusundan bir muthis bir kitap kurgulayan yazar: varolmanin dayanilmaz hafifligi. saka, yasam baska yerde, gulunesi asklar ve farewell party gibi en az onun kadar iyi olan baska kitaplari da mevcuttur. son olarak "einmal ist keinmal"
  • varolmanın dayanılmaz hafifliği bi başucu eseridir. okurken her kadın kendini biraz tereza biraz sabina hisseder, bu kaçınılmaz. bence bireyselliğin kitabı. kundera insanı kötü bi biçimde hafif hissettiren bi yazar.
  • (bkz: milan kundura)
  • kundera'nın hafızamda yer etmiş teorisi şuna benzer: kadınlar biri güzel biri çirkin çiftler halinde dolaşırlar, çirkin güzele üşüşenlerden pay, güzelse kontrast peşindedir.
  • (bkz: kimlik)
  • yeni romanı bilmemek unutma-hatırlama, bilme(me),dönüş kavramlarını 1968 rus işgalinden sonra pragı terkederek fransaya sığınan irena nın ve cevresindekilerin yasadıklarıyla inceler.
  • 1931 de cekoslavakyanın brno sehrinde dogdu. cocuklugundan itibaren sanatla birlikte yasadı.komunist partide bir sure bulunduktan sonra, partiye ters dusen gorusleri nedeniyle ordan atıldı. cek sinema akademisinde ogretim gorevlisi olarak calıstı.( kadınların kendisine olan hayranlıgı o zamanlar da vardı. kız ogrencilerin kendisini bunaltan bir ilgisi oldugunu soylemistir!) 1968 oncesinde yazdıgı ilk romanı saka ulkesinde cok begenildi, yılın romanı secildi. gulunesi asklar 68 oncesi ulkesinde yayımlanan diger kitabıdır. ancak 68 rus istilasından sonra kitapları yasaklandı. o tarihten itibaren zor gunler yasmaya basladı. gulusun ve unutusun kitabında anlattıgına gore, gecinebilmek icin baska bir isimle gunluk gazeteler icin yıldız falı yazdı. gizli polisin kendisine ve diger aydınlara yaptıgı baskıdan kitaplarında bahsetmistir ( gulusun ve unutusun kitabı ve , varolmanın dayanılmaz hafifliginde)
    1975 yılında luis aragonun daveti uzerine, hala yasadıgı sehir olan parise yerlesti. o tarihten itibaren fransızca ve cekce eserler veriyor. 1979 da yayınlanan gulusun ve unutsun kitabı uzerine ( can yayınlarındaki iddianın tam tersine, yani vatandaslık hakkının iade edilmesi degil de) cek hukumeti tarafından vatandaslıktan cıkarıldı.
    medyadan hep uzak duran kunderanın roportaj vermesi cok az gorulen bir durumdur. halen pariste karısıyla birlikte oturuyor ve bir universite de dersler veriyor.
    siyasi kimligi, onun buyuk sanatcılık ozelligini perdelemeye yetmemistir. cek ulusunun 20.yydaki tarihini romanlarına harika bir biçimde arka fon olarak kullandı. ulkesine ve kendisine yapılanlardan dolayı duydugu ofkeyi eserlerinde kolaylıkla gorulur. eserlerinde huzun her zaman hakimdir.
    romanın yapısında, dramatik gerilim yaratmak icin basvurulan olayların belirli bir sırayla anlatılması yontemine karsı cıktı.( “ ... ama günümüzde hemen hemen bütün romanların eylem birliği ilkesine çok uygun yazılması üzüyor beni. bunların tümünün tek bir nedensel eylemler ve olaylar zincirlenişine dayandığını söylemek istiyorum. bu romanlar birtakım insanların kırbaçla kovalandığı dar bir sokağa benziyor. romanın en büyük talihsizliği dramatik gerilimdir. çünkü herşeyi, en güzel sayfaları, en şaşırtıcı satırları ve gözlemleri, daha önce olup bitenlerin anlamının yoğunlaştığı son çözüme götüren basit bir yola dönüştürüyor. kendi gelişiminin ateşiyle tükenen roman bir saman çöpü gibi yutuluveriyor.
    roman bisiklet yarışına değil, çok çeşitli yemeklerin sunulduğu bir şölene benzemelidir.”) ölümüsüzlük kitabından

    eserlerinde yer verdigi konuları alıntılarla acıklamak gerkir :

    insanın sahip oldugu bedenin onun kişiliginin bir parcası olmadıgı, onu yansıtmadıgını soyler:

    “... bir arabayı diğerlerinden ayıran yalnızca bir seri numarası ayırır. insan örneğinde numara yüzdür. bir insanda rastlantılarla biraraya gelmiş bu yüz çizgilerini bir başkasında bulamazsınız. ve karakter ne ruh ne de “ben” denen şey açığa çıkar bu yüz çizgilerinde. yüz yalnızca bir örneği numaralar.” (ölümsüzlük)

    “(agnes): biliyorum. beni yüzümle tanıyorsun, beni yüz olarak tanıyorsun ve hiçbir zaman başka biçimde tanımadın. yüzümün bana ait olmadığı gibi bir düşünceye de sahip olamazsın.
    (kocası): yüzünün sana ait olmadığı nasıl iddia edersin? kim var yüzünün arkasında?
    (agnes): aynaların olmadığı bir dünyada yaşamış olduğunu farzet . yüzünü düşleyecektin. yüzünü sendeki bir şeyin bir tür dışa yansıması gibi tasarlayacaktın. ve sonra sana 40 yaşlarında bir ayna verildiğini düşün. ne biçim bir dehşete düşerdin biliyor musun? bütünüyle yabancı bir yüz görecektin! ve şimdi reddettiğin şeyi açık seçik anlayacaktın:yüzün sen değilsin!” (ölümsüzlük)

    “ ... buna (erkek bedenine) karşılık kadın bedeni ne kadar işe yaramaz duruma gelirse gelsin o kadar “cisim” olur: ağırlığı olan ve varolan; bu beden yıkılmaya mahkum eski bir imalathaneye benzer ama bir kadının “ben”i sonuna kadar bu imalathanede kapıcı olarak kalmak zorundadır” (ölümsüzlük)

    “ gövde rastlantısal ve kişisel olmayan bir şeydir ; ödünç alınan hazır giysi gibi birşeydir. bunu kendine bin bir biçimde yineleyip duruyor ama böyle hissetmeyi başaramıyordu. şu ruh ve gövde ikiliği ona yabancıydı. gövdesiyle o denli bir aradaydı ki onu kaygı duymadan hissedemiyordu.” (gülünesi asklar)

    “bu düşünüş biçimi beni çileden çıkartıyor, dedi olga: “bir insanın yüzünün, ruhunun izini taşıdığını kanıtlamak eğiliminde. bu büyük bir saçmalıktır. ruhumu kocaman bir çene ve şehvetli dudaklarla düşlüyorum oysa küçük bir çenem ve küçük bir ağzım var. kendimi hiç aynada görmemiş olsam ve kendimi içten tanıdığım kadarıyla dış görünüm çizmek zorunda kalsam, resmim aslına hiç benzemezdi! arasıra göründüğümden çok farklı oluyorum! ( ayrılık valsi)
  • kendisini batı avrupalı saydırabilmek için hüzünlü bir mücadele veren çek yazar.
hesabın var mı? giriş yap