• bu kitapta platon'un insanın yaratılışıyla ilgili ilginç düşünleri de vardır. bunlardan en hoş ve çocuksu olanı bağırsaklarla ilgili kısmıdır. platon'a göre bağırsakların varlık nedeni şudur: eğer bağırsaklarımız olmasaydı, yediğimiz her şey, anında vücudumuzdan dışarı atılırdı ve biz daha tokluk hissini duyamadan yeniden yemek yemek isterdik. bağırsaklarımızın, yemekleri bir süre vücudumuzda tutması bizi sürekli yemek arama güdüsünden kurtarır ve biz bu sayede sanat, bilimve felsefeyle uğraşacak vakit buluruz.
  • sokrates’in bir astronom olan timaios ile evrenin yaratılışı üzerine tartıştıkları plâton diyaloğu.

    bu risale plâton’un antik çağdan itibaren yüz yıllar boyunca şüphesiz en popüler eseri olmuştur çünkü antik çağ sonrası hemen her eser unutulmuşken timaios’un büyük bir bölümü 4.yy hıristiyan düşünürü olan calcidus’un ve cicero’nun latince çevirileri sayesinde bilinirliğini korudu. bunun sebeplerinden biri bu diyalogda evrenin var kılınışının tekvin’deki yaratılış anlatısına uyumlu hale getirilebilmesidir. ancak önemli farklar da vardır.

    eser paris üniversitesinin ilk dönemlerinde ders kitabı olarak okutulmuş ve daha sonra raphael’in atina okulufreskinde platon’un koltuk altına yerleştirilmek suretiyle yapıtın merkezine oturtulmuştur.

    ayrıntılı bilgi için bkz. anthony kenny,
    batı felsefesinin yeni tarihi.
  • raphael'in çizdiği the school of athens resminde, platon'un taşıdığı kitaptır aynı zamanda.
  • üzerinde yeteri kadar uğraşılmamış bir kitap. maalesef platon'un vizyonsuzluğu yüzünden unutulup gitmiştir. halbuki bilse bu kitabı iyi pazarlaması sonucu şu anda kendisine peygamber deneceğini, timaios'un her evde olup özel paketler içinde yunanca aslıyla okunacağını belki daha iyi tanıtırdı.
  • platonun evrenin yaradılış temasını incelediği ilginç eserlerinden birisidir baya ateşli tartışmaların konusu olmuş kitapta atlantis ile ilgili bilgilerde vardır
    bir kısım insanda bu eserin yaratımında platona tanrısal ilhamın geldiğini söylemişlerdir
  • iyonyalilarin evrimsel kozmolojisinin tersine, timaeus yaradılışsal kozmoloji uzerinedir.
  • platon’un, varlığa atfettiğimiz en derin soruya sunduğu gerekçelendirmelerini içeren, kaostan düzene, sonra da düzenden kaosa spiral bir döngü içerisinde kabul ettiğimiz evrenin varoluş sürecini, mitsel bir kozmoloji üzerinden sunduğu diyaloğu. bir nevi ruha dair anlayışının bir savunması niteliğini taşımakta, çeşitli diyaloglarda her zaman el üstünde tutulmuş ölçülülük, ahenk ve bilgeliği, içinde yaşadığımız evren ile olan ilişkimizle bağdaştırarak, devlet’te yarattığı metaforik ilişkiyi bu sefer ruh ve evren üzerinden tam bir mikro-makrokozmoz ilişkisine sokmakta platon, bu oldukça kompleks görevi üstlenirken de, kendisinden önce evrene ve süregelen oluşumuna dair ortaya atılmış fikirlerin bir sentezini sunmakta. anaksagoras’ın ilahi aklını (nous), herakleitos’un değişimini, pisagor’un geometrisini (timaios nezdinde üçgenler ve küpler), empedokles’in dört elementini (ateş, toprak, hava ve su) de bu yaradılış ve oluş içerisinde görüyoruz bu eserde.

    eser, çoğunlukla diyalog şeklinde yazılmış platon eserlerinden farklı, aspasia’nın konuşmasının aktarıldığı meneksenos’a benzer şekilde, bu sefer kritias tarafından, bir önceki gün üzerinde konuşulmuş ve devlet diyalogunu oluşturan konulara dair, atina’nın önceki sakinleri hakkında bir monolog şeklinde başlayıp, yine aynı monolog içerisinde evrenin, tanrıların, ruhların yaradılışı, elementlerin belli bir matematiksel orantı içerisinde düzene sokulması ve bunlardan kavranabilir dünyanın yaratılması, içinde yaşanılan bu evreni tanıyacak ruha bu bilgiye erişmesi için duyumların verilmesine kadar dallanıp budaklanıyor.

    proton kinoun akineton

    platon’un rastlantısal kabul etmediği evrenin varoluşunda bir tür düzenleyici ile karşılaşırız, bu “hareket etmeyen hareket ettirici” timaios’da demiurgos, yani zanaatkâr olarak karşımıza çıkar. içinde yetiştiğimiz kozmos anlayışında tüm bu yaradılışı bir yaradana bağlama alışkanlığımızdan kaynaklı bu varlığı bir tanrı, veya yaratıcı olarak görmeye meyilli olabiliriz, nitekim platon bu demiurgos’u bir yaratıcıdan ziyade, mükemmel ve hareketsiz olan özleri alıp, düzensiz elementlerin (ateş ve toprak) bir orantı ile (hava ve su yardımı ile) düzenlenmesini ve mimetik bölünmeyi sağlayan bir tür kozmik sanatçı olarak görüyordu. demiurgos kavranabilecek, duyumsanabilecek, iki önemli nedenden (zorunluluk, ve ilahi akıl) dolayı sürekli hareket halinde olacak ve oluşumunu bu “ilk hareket”ten sonra da sürdürecek evreni, mükemmel kabul edilen özlerden pay alarak yaratacağından da, evren tüm diğer şekilleri kapsayabilecek daire şeklinde olacaktı.

    lise ikinci sınıfı zar zor geçmeme sebebiyet vermiş geometri ile olan ilişkimi görse muhtemelen kitaplarını okumama bile izin vermezdi platon, ancak elimden geldiğince bana son derece kompleks gelen bu gerekçelendirmeyi de açıklamaya çalışacağım; evrenin yaradılışına dair aldığımız ilk bilginin geometrik bir şekil olması tesadüf değil elbette (adam boşu boşuna geometri bilmeyen gitsin mcdonalds’da kasiyerlik yapsın yazdırmadı herhalde okulunun kapısına). platon bu monoloğun ilerleyen kısımlarında tüm elementlerin, “iki nedenden” zorunluluğa tekabül eden kısmında geometriye iyicene değinecek, makro boyutta evren içerisindeki tüm cisim ve elementler, mikro boyutta vücudumuzdaki kan hücrelerine kadar bu geometrik orantı nedeniyle bir boşluk doldurma görevi görecekti. bunları da üçgenler, onların oluşturdukları kareler ve karelerin oluşturdukları küpler üzerinden değerlendirecek, bu “iki neden” arasından “zorunluluk” ilkesini geometrik bir orantının ihtiyacından kaynaklı sunacaktı, ancak ben bu orantının öneminden daha rahat anlayabildiğim bir konuda tekrar bahsetmek üzere çekilmeyi tercih edeceğim.

    platon, demiurgos’u varlığın özlerini, bir diğer deyişle ideaların formlarını kullanan bir baba, kaos içerisinde bütünlüğe sahip olmayan elementlerin düzene sokulması sonucu oluşturacağı varlıkların haznesini de bir anne metaforu olarak kullanıyor. mağara alegorisini hatırlarsak, mağaranın dışında gördüklerimiz, değişmeyen özler bu idealara tekabül etmekteydi, burası sadece ruhumuz, dolayısıyla akıl aracılığıyla ulaştığımız kavranabilen, duyumsanamayan dünya idi. timaios içerisinde platon, bu kavram realizmini biraz daha genişleterek ele alacaktı; bu sefer sadece akıl ve diyalektik yoluyla erişilen, varlıkların özüne dair bilgi değil, görülen dünyayı tanımamızı sağlayacak duyumların da önemi bahis konusu olacaktı. karşımıza çıkan ilk önemli duyum da, görme olacaktı. platonik anlayıştan çok uzaklaşmamakla birlikte, bizi varlıkların özünü bilmeye yöneltmeye kadir ruhlarımızın hareket paternlerini, görülebilir kozmosa bakarak anlayabilecek, gök cisimlerinin devinimlerinden bir zaman kavramı yaratacak, evrenin oluşumundaki (ve hareketindeki) matematiksel orantı ve ölçütlere dair ilişki ile ilk olarak bu amprik yeti, yani görme sayesinde tanışacaktık.

    “filozof olmayanlar gözlerini kaybettikleri zaman boşu boşuna şikayet ederler.” -- söylemde görülebileceği üzere, sadece amprik yeti, didaktik rasyonalizm olmadığı sürece pek bir anlam ifade etmiyor platon anlayışında.

    “tanrının bize görme yetisini verme nedeni, gökyüzü hareketlerini izlememiz ve bu sayede değişmeyen hareketlerle aynı soydan gelen kendi öz hareketlerimiz arasında bir uyum olması içindir.” – şeklinde de devam ediyor. tabii bu notu yararlandığım çeviriden aldığım için “tanrı” kelimesi kullanılmış olsa da bahsi geçen kişi demiurgos, her ne kadar ruhların yaratıcısı olsa da platon, bedenleri ve insanlığı yaratma işini ortaya çıkan tanrılara dağıtacaktı (işin masalsı tarafında demiurgos’u, kurduğu şirketi hesiodos ve homeros’un tanrılarına devreden bir ceo olarak tahayyül edebiliriz; politikos’da başvurulan mite göre kronos altın çağın, zeus gümüş ve sonraki çağların yöneticisi konumundaydı). alıntıda önemsenmesi gereken nokta ruhlarımızın, bedenlerimizin soyundan farklı olarak değişmez idea soylarından geliyor olması, bedenlerimiz ise evrenin hareketleri içerisinde değişmekte ve reaksiyon göstermekte olan elementlerin, materyal soyundan gelmekte. düşününce aynı evrendeki gibi, insanın da oluşumunda ortaya çıkan nedensellikler benzerlik taşıyor; zorunluluk sonucu ortaya çıkan, tanrıların evrendeki yaratılan maddeleri kullanarak oluşturduğu, potansiyelin en iyi sonucu olarak beden, demiurgos’un bilgelikle düzenlediği, ilahi aklın ürünü olarak da ruh.

    platon timaios’da ruha etik düzlemde atanmış bilgelik, cesaret ve ölçülülük erdemlerine psikolojik düzlemde akıl, cüretkarlık/duygular ve arzu biçimlerini atayacak ve bunları devlet içerisinde sunduğu toplum-insan analojisindeki gibi kozmoz-insan analojisi ile sunacaktı. akıl bu noktada kafanın bulunduğu, duygular kalbin bulunduğu, arzular ise midenin bulunduğu bölgede yer bulacak, duygusal taşkınlıklar yaşadığımızda kalbimizin hızlanmasına, iştahımız azgınlaştığında karnımızda oluşan acılara bu şekilde bir metafizik açıklama getirmiş olacaktı. politikos’da fazla cesur olanın aptallığa varan eylemlerinden, fazla ölçülü olanın uysallığından dem vurulduğu gibi, birleşimlerine benzer bir ölçünün arayışını ruh ve beden ilişkisi üzerinden timaios’da görüyoruz; her şeyi aklın hükmüne bırakırsak bu sefer bedeni besleyemeyecek, her şeyi duygularımız üzerinden değerlendirirsek histerilere kapılıp doğrudan uzaklaşacak, en fenası da, iştahımızın peşinden koşarsak bencilleşeceğiz. ihtiyacımız olan, evrendeki mimetik mükemmeliği ve ahengi ruhumuza uyarlamak olacak, zira “zorunluluk” ilkesiyle hareket eden bedeni ve akılcı ruhu demiurgos’un yaratısına benzer bir orantı içerisinde düzenleyerek, mutlak iyi olan öze en yakın formumuza kavuşabileceğiz.

    jean-françois mattei’den bir alıntı yaparak timaios’un teorik önemine dair bir atıfla bitirmek isterim,

    “platon, düşünce tarihinde ilk kez, matematik özellikli başlangıç aksiyomlarından hareketle fiziki evrenin kesinlikle matematik özellikli ama argümantasyonu tümdengelimli-hipotetik modelini öneren kozmolojik bir sunuş yapmıştır. kuantum mekaniğinin babalarından biri olan werner heisenberg, böylelikle, timaios’ta gerçekliğin temel unsurlarının oluşumuna dayalı matematik-fizik ilk teoriyi görmekte duraksamayacaktır.”
  • benim platon hayranlığım yok, platona tek ilgim felsefe tarihi açısındadır. platon'u kendinden sonrakileri nasıl etkilediğini anlayacak kadar anlasam benim için yeterlidir.

    benim gibi düşünenler için timaeus mutlaka okunulması gereken bir diyalog ama baştan sona değil.

    bendeki kitap hackett'in* ve başındaki giriş, diyaloğun kendisinden uzun. benim açından önemli olmayan bir sürü detaya girilmiş. biraz okuyup atladım.

    şimdi, timaeus diyaloğunun taslağı şu: sokrates önceki konuşmasının konusu hakkında özet geçer. bu konuşma siyasidir ve devlet kitabına benzer. lâkin uzmanlar bunun devlet kitabı değil, yazılmamış bir konuşma olduğunu söylüyor. ardından hayali bir atlantis devletinin kuzey afrikayı işgali anlatılır. sonra da konuşma sırası timaeus'a gelir.

    bunların felsefî hiçbir değeri yok, sokrates'in dediklerini ve daha fazlasını da zaten devlette okuduk* bu yüzden sokrates'i ve yancılarını atlıyoruz ve doğrudan timaeus'un konuşması ile okumaya başlıyoruz.

    dikkat edeceğimiz bazı noktalar şunlar:
    * tüm bunlar "olası bir hikaye ama diğer ihtimallerden daha az olası değil"
    *demiurgos
    *neden dünya yaratıldı
    * dünya neden canlı
    *küçük tanrılar
    *insanları neden küçük tanrılar yarattı
    *platon'un seksizmi
    * ruhun ölümsüzlüğü
    *varlık ve hareket meselesi.

    insanların yaratılışı meselesi bittikten sonra sıkıldığımız yerde bırakıp kitabı kapatıyoruz. çünkü geriye kalan sayfalar bir fizik ile bir tıp kitabının birleşimini andırıyor ve teknik detaylara gömülüyor. antik yunan tıbbına özel bir ilginiz yoksa hiç gerek yok.

    bu şekilde diyaloğun %20sini falan okuyup, birkaç saatte diyaloğu bir kenara koyabiliriz.

    sözlük nüfusunun tamamı felsefecilerden oluşsa 40 tane "sen ne biçim platon okuyorsun" mesajı alırdım mutlaka ama sorun değil. yine de itirazınız varsa mesaj atmaktan çekinmeyin*

    edit: dilbilgisi, düzen
  • (bkz: #25372358)
  • (bkz: demiurgos)
hesabın var mı? giriş yap