• bir donem van morrison'in da icinde bulundugu grup. irlanda'lidirlar onlar.
  • 1954 yılı mahsulu gordon douglas tarafından yönetilmiş olan abd yapımı film.

    zamanın modası gereği, hollywood menşeili beyaz ekran nedense (genellikle radyasyon ve benzer etkiler sebebi ile) devleşen hayvanların ve bitkilerin istilası altındadır. bu furyadan nasibini alan filmlerden biri them! bu sefer devleşmek sevgili karıncalara kısmet olmuştur.

    filmin konusu kabaca şöyle oluyor; karıncalar 1945 yılında çölde yapılan atom bombası deneyleri sebebi ile evrim geçirerek devleşirler, yiyecek sıkıntısı çekmeye başladıkları için insanların yaşadığı bölgelere doğru harekete geçerler, abd hükümeti ve ordusu başarılı ve süper zeki bilim adamlarının yardımları ile bu beladan da sıyrılmayı başarırlar, film biter. dünya kurtulmuştur. artık abd nin zulmüne devam etmesi için önünde bir engel kalmamıştır. herkes çok mutludur.
  • travma geçiren küçük kız teması ile aliens'e esin kaynağı olmuş 1954 yapımı klasik siyahbeyaz film. nükleer deneme yapılan bir yerde mütasyona uğrayıp devleşen vahşi karıncaları anlatır..

    başımdan geçen ilginç bir hadise de söz konusu filmi seyredip yatmaya giderken ışık anahtarının üzerinde dolaşan kanatlı karıncayı görüp donakalkmam ve bikaç gün sonra mutfak tezgahının yanında yuva kurmalarına şahit olmamdır...

    (bkz: yerleri supurmek yerine evde karinca beslemek)
    (bkz: it came from the desert)
  • geçenlerde imdb de ilk puanları 6 civarında gelince apar topar puanlaması kapatılan dizi. sınırlı zamanda bir yerlerde gösterime girdi sanırım.

    yorumları okudum da..düşük puan veren izleyicilerin ortak eleştirisi bir başka siyahi film/ırkçılık sömürüsü olması.

    neyse..her sezonda farklı bir olayı anlatacak olan antolojik dizimizin ilk sezonu jordan peele'in us adlı filmine büyük göndermeler içeriyor. yazı fontundan tutun da yapımın ismine kadar: us-them. üstelik bir oyuncusu da aynı. bu arada us'ı get out'tan daha çok severim.

    şimdi, dizinin trailerına göre anlıyoruz ki, 50 li yıllarda tümüyle beyazların yaşadığı bir mahalleye siyahi bir aile taşınıyor.. ancak mahalle sakinleri tarafından hiç de hoş karşılanmıyor ve çeşitli şekilde taciz ediliyorlar. mahalle sakinlerinden "hep böyle başlar, önce biri gelir, sonra diğerleri ve geldikleri yere benzetirler burayı da" laflarını duyuyoruz. ancak ondan sonra neler oluyor da işler çığırından çıkıp da bir terör yaşanıyor, bilemiyoruz. izleyince yorumlarız artık.

    bu arada, siyahi ailenin büyük kızının ellerinden başlayarak beyazlaştığı sahneye dikkat.

    diziyi izledim editi: ilk iki bölüm güzel olsa da sonradan ciddi anlamda baymaya başladı. renkler, çekimler çok güzel ama sıkıcılık faktörü beni soğuttu.
  • *spoiler içerir.

    parçalarına ayırdığınızda harikulade, parçaları bir araya getirdiğinizde ise bir miktar irtifa kaybeden dizi.

    1950'lerde siyahlara yönelik ırkçılığın yansıtılması: harika. okula giden küçük bir siyah kız, siyah bir ev hanımı, iyi eğitimli ve saygın bir pozisyona gelen siyah bir adam ve her yönüyle bembeyaz bir banliyöye taşınan siyah bir ailenin yaşayabileceği her şey çok iyi anlatılmış. paranormal olaylar: muazzam. ailenin her bir ferdine musallat olan şeytanların yarattığı kesintisiz gerilim, gerçekle fantezinin sürekli birbirine karıştığı sekanslar, grafik ve oldukça rahatsız edici sahneler... korku unsurları dizinin her bölümünde çok iyi kullanılmış. oyunculuklar muhteşem. başroldeki aileyi oynayan oyuncular, sarışın komşu, sütçü, hatta ağır mı ağır bir blackface makyajı altındaki aktör dahi döktürmüş. lucky'yi oynayan deborah ayorinde ve henry rolündeki ashley thomas'ı ilk kez görmeme rağmen ikisine de hayran kaldım. sinematografi şahane. müzikler çok iyi. diyaloglar gerçekçi...

    öte yandan hepsi bir araya gelince bazı aksaklıklar meydana gelmiş. gerçeküstü olaylar dizinin ırkçılık karşıtı ciddi tonunu sulandırıyor. neyin gerçek, neyin hayal olduğunu ayırt edemediğiniz sahneler yüzünden aileyle olan empatiniz azalıyor. karikatürize olaylar sebebiyle komşuların yaşattığı terör gücünü yitiriyor. ana hikaye beklenmedik biçimde doğaüstü bir final yaparken, birçok soru cevapsız kalıyor. dizi tek sezon ve 10 bölümde hakkıyla işlenemeyecek kadar fazla hikayeyi bünyesine katmış.

    mesela henry'nin amiriyle hikayesi pek bir yere bağlanmadı. emlakçı kadın ve polis arasındaki husumet havada kaldı. dizinin en ilginç karakterlerinden betty'nin öyküsü ise en yarım kalan hikaye denebilir. başta sadece züppe, imtiyazlı ve örümcek kafalı bir beyaz kadın olarak gösterilen betty'nin aslında bariz dram yüklü bir geri plan hikayesi var, ancak onca hengamenin ortasında kaybolup gitti. betty'nin ailesinden para istemek için baba evine döndüğünde anne babasının tavırlarındaki tuhaflığa ilk başta anlam verememiştim fakat banyo sahnesi kafamda taşların yerli yerine oturmasını sağladı. betty'nin babası küçükken kızına cinsel istismarda bulunmuş. üstelik büyük ihtimalle defalarca. betty'nin annesi de bu durumdan haberdar. muhtemelen betty, babasının tacizlerine dayanamayıp annesine durumu anlatmış ancak annesi kibirli ve dar görüşlü bir kadın ve bir aile rezaletiyle sosyetedeki konumunun sarsılmasından ödü patladığı için kızının yanında durmak yerine yalancılıkla suçlayarak onu yapayalnız bırakmış. olayın üstünün kapatılabilmesi için de betty, karşısına çıkan ilk damat adayıyla apar topar başgöz edilerek evden uzaklaştırılmış. annesi betty'yi kocasını ayartan bir sürtük olarak gördüğü için aradan geçen yıllar boyunca da bir daha görüşmemişler. bu yüzden betty'nin dönüşü evde deprem etkisi yaratıyor.

    betty'nin aile evindeki gerilimli atmosfer, seyirciyi bir şeylerin ters gittiği işaretini verirken, banyo sahnesi kilit görevi görüyor. babasının ısrarla betty'ye banyo yaptırmak istemesi, ceketini çıkarıp asması, kameranın babanın belden aşağısını çekmesi ve betty'nin korku dolu bakışları her şeyi anlatıyor. bu arada son bölümde betty'nin kocasına "ibne" diyen komşu da bu lafı boşuna etmiyor. dönemin sosyo-kültürel dinamikleri ve banliyödeki bütün ailelerin aksine wendell çiftinin çocukları olmaması sebebiyle clarke mahallenin diline düşmüş durumda. herkes onun kuir olduğunu düşünüyor. polis memuru da bir bölümde clarke'ı gay barda gördüğü imasında bulunuyor. öte yandan yaşadığı travma sebebiyle betty, muhtemelen zaten clarke'ın kendisine yanaşmasına müsaade etmiyor ve clarke'la hiç birlikte olmuyorlar. "çocuğunuz var mı?" diye soran babasına da rahatsız biçimde "yapmaya fırsat bulamadık" diye yanıt veriyor. ancak ikisi de birbirinden sıkılmış durumdalar. bu yüzden betty, ruh hastası sütçüye kaçıyor ve bu yüzden clarke karısının ortadan yok olmasını umursamıyor, üstünden bir yük kalkmış gibi hissediyor.

    keşke fazladan birkaç bölümü daha ya da 2. sezonu olabilseydi ancak anladığım kadarıyla dizi antoloji şeklinde devam edecekmiş, o yüzden maalesef daha fazlasını öğrenemeyeceğiz.
  • imdb puanına aldanmayın. keyifle izleyebileceğiniz bir dizi. oyunculuk ve kurgu iyi. dizide gereksiz sahneler ve abartı yok.
  • them, dışarının bünyesindeki dehşeti, içerinin barındığı dehşetle harmanlamaya çalışırken zaman zaman karikatürize olaylar, karton karakterler ve durumlar yaratsa da son zamanlarda bu türde izlediğim en başarılı dizilerden biri. en takdir ettiğim yaratımı da klonlar, insan gibi görünen mekanik varlıklar ve protezlerin insanda uyandırdığı huzursuzluğa benzer bir huzursuzluğu 'ırkçılık' konseptinin bir ürünü olan 'blackface' ile yaratması oldu. zaten bu türde beni inatla büyülemeye devam eden asıl şey, tekinsizliğin çok basit dokunuşlarla yaratılabiliyor olması. hikayelerin ve dizilerin de bu basit görünen şeylere sırtlarını yaslamaktan korkmamasını ve klişelerden beslenmelerini istiyorum. dönüp baktığımda them'de sevdiğim ne varsa en basit dokunuşlar ve klişelerdi. başka bir deyişle, aşina olanın barındırdığı garipliğin altının birazcık kazılması... örneğin dışarıda olandan (yaşanılan bir travmadan) uzun soluklu bir kaçışın doğal veya doğaüstü bir tekinsizlikle sonuçlanması. them, içeriyi dışarının perspektifinden görme imkanı sağlarken, içerinin boşlukları ve çıkmazlarından faydalanarak dışarıyı çözme teşebbüsünü de boşa çıkartarak her şeyin çözümlendiği finalde bile izleyenin göğsünde bir sıkıntı bırakmayı başarıyor.

    her ne kadar beşinci bölümdeki 'cat in the bag' olayını gereksiz ve ucuz bir travma yaratımı olarak kabul etsem de (bunun yanı sıra, şahsi olarak bu gibi hikayelerin ve olayların korku türünden dışlanarak istismar sinemasına ötelenmesini, pornografiden farksız görülmesini ve istismar sinemasının da korku türüyle olan bağının kesilip atılmasını istemse de) them gündeme getirmekten korkmadığı metafizik durumlarla (burada hiçbir şey olmaması gerekirken bir şeylerin olmasının sebebi nedir vb.) beğenimi tekrardan kazandı. her şey bir yana them o kadar sürükleyici ki, iki günde bitirdim. zayıf bulduğum, beğenmediğim bazı yönleri olmasına rağmen diziye elimden geldiğince yapıcı yaklaşmak istedim. zira bu türde, izlenecek ne kadar dizi var, bir senede ne kadar başarılı kabul edebileceğimiz örnekleriyle karşılaşıyoruz? the haunting of hill house ile değerli olduğunu düşündüğüm vaktinizi heba etmektense them'i izleyebilirsiniz.
  • stephen king’in yorumuyla haberdar olduğum,
    izlerken gerim gerim germeyi başaran bir dizi. oyunculuklar ve çekimler özellikle çok başarılı. bu kadar az yorum olmasına da ayrıca şaşırdım, imdb puanına aldırmadan izleyiniz.
  • dün gece izlediğim ve çok beğendiğim amazon prime dizisi. fantastik anlatımı çok dozunda ve etkili buldum. kamera hareketlerinden diyaloglara kadar her şey gerilimi ve zencilerin ruh halini çok iyi anlatmış. the serpent ile beraber son bir yıldır izlediğim en güzel dizi diyebilirim.

    bu arada yukarıda bir arkadaş “boktan” “get out gibi esintilere sahip değil” gibi şeyler yazmış, ben hiç katılmıyorum. saçma bir şekilde pompalanmış get out’un them kadar ne zekası ve yaratıcılığı var, yanında boktan kalır.
  • acik konusuyorum, jordan peele islerinden daha saglam bir yapim. bakmayin puan fetisistlerine. misler gibi dizi olmus. kostumler, muzikler, kurgu, oyunculuklar vs. oldukca ust duzey. izlerken ciddi anlamda geriliyor ve yer yer ofkeleniyorsunuz. bazi sahneler balyoz kadar sert. amk irkcilari.

    8/10
hesabın var mı? giriş yap