aynı isimde "the witcher (dizi)" başlığı da var
  • hikayesi itibariyle gayet politik bir oyun.

    yönettiğimiz karakter, rivia'lı geralt, bir witcher, profesyonel yaratık-avcısı şeklinde bir mesleğe sahip yani. oyun boyunca panolara asılmış çeşitli iş ilanlarına (git bana 3 wyvern yumurtası topla, 5 tane basilisk derisi getir, vs.) talip olarak mesleğini icra edebiliyor. geralt ayrıca bir mutant, daha hızlı, daha güçlü, daha çevik; bu hale gelmek için her witcher'ın geçtiği üç aşamalı-ve çok azının başarılı olabildiği- bir teste* tabi olmuş. bu hali yüzünden halk tarafından dışlanıyor ve ondan korkuluyor. keza çoğu witcher'ın karşılaştığı sorunlar bunlar. ah bir de geralt, tam bir kazanova, yeni girdiği bir şehirde şu tür konuşmalara rastlayabiliyor:
    "a witcher, hide your woman"*

    kesinlikle haklı bir serzeniş, ne uçan ne de kaçan geralt'ın çekiciliğine karşı koyamıyor.

    peki ya oyun dünyası nasıl bir yer? polonyalı yazar andrzej sapkowski'nın yarattığı özgün bir dünyada vuku buluyor her şey. oyun daha en başından size farklı bir dünyada olduğunuz hissini veriyor, atmosfer gayet başarılı. oyun boyunca dediğimiz gibi politik bir hikaye ile haşır neşiriz; insanlar ve insan olmayan yaratıklar arasında (çoğunlukla elf ve cüceler) bir çekişme var, ırkçılık almış başını yürümüş. bu çekişmenin arasında bir krallık duruyor. kaynayan bir kazanın içinde biz de kendi işimize bakmaya çalışıyoruz. konuştuğumuz her karakterin mevcut durum hakkında edecek iki çift lafı bulunuyor, taraflı veya tarafsız.

    oyun hakkında biraz daha laf etmek gerekirse;

    - oyuna başlarken grealt'ı seçmek zorundayız, karakter yaratma şansımız yok, ama karakteri geliştirirken kendimizce çeşitli özelliklere abanabiliriz. bu özelliklerinizi neye göre geliştirmeniz hakkında verilecek bir ipucu yok, zaten neyin ne işe yaradığını okumanızın ardından vereceğiniz karar doğru olacak; merak etmeyin. bu tür bir zorunlu seçim sizi sınırlasa da kendinizi karakterle özdeşleştirmeniz ve o atmosfere kapılmanız daha kolay oluyor.*

    - seçebileceğimiz üç zorluk seviyesi var; kolay, orta ve zor. orta seviyede oyunu bitirmiş biri olarak, biraz dikkatli olunursa hiç ölünmeden bitirilebilirdi bu oyun diyorum. zorda oynayan kişilerin ortak görüşü, "bu seviyede kesinlikle iksir kullanılmak zorunda." şeklinde; ben orta seviyede sadece keşif amaçlı iksirlerle uğraştım, illaki iksir kullanmam gereken bir durumla karşılaşmadım neredeyse.

    - iksir kullanımı bu oyunda biraz ayrı, hazır iksiri hiçbir yerden alma şansımız yok; sadece kendimiz iksir üretebiliyoruz. bunun için iksirin formülü kitabımızda bulunmalı ve iksir için gereken malzemelere sahip olmalıyız. meditasyon safhasında gerekli menü beliriyor ve iksirleri buradan imal ediyoruz. (paranızı kitaplara ve formüllere harcamaktan çekinmeyin, ne bulursanız alın, okuyun, işiniz bitince geri satın, karakterinizin bu sayede her konuda bilgisi artacak. özellikle iksirler için gerekli malzemelerin nerelerden toplanabileceğini öğrenecek.)

    - iki tane kılıcımız var, 3 tane de dövüş stiline sahibiz. çelik kılıcımız insanlara karşı, gümüş kılıcımız ise yaratıklara karşı etkili. güçlü, hızlı ve grup şeklindeki üç dövüş stili ise tamamıyla isimleriyle uyumlu şekilde çalışıyorlar. dövüşler doğru zamanda fareye tıklamayla ilgili, o an kullandığınız dövüş stilini ne oranda geliştirdiyseniz (5e kadar yolu var.), o derece etkili şekilde saldırabiliyorsunuz. fareye art arda doğru zamanda tıkladıkça (yani imleç alevli bir kılıca dönüştüğünde) geralt çeşitli kombolar yapmaya başlıyor. küçük bir ipucu ise tam imleç değişip alevli bir kılıca döndüğünde oyunu pauselarsanız, kılıç o şekilde kalıyor. bu durumda istediğiniz düşmana rahatça tıklayabiliyorsunuz.

    - 5 (6da olabilir, emin değilim) tane büyü türümüz var . bunların arasında sadece aard'ı kullanmak zorundayız, karşımıza çıkan çeşitli engelleri bu büyüyle bertaraf ediyoruz. onun dışında ben biraz igni'yle uğraştım. merak yüzünden. diğer türler konusunda neredeyse hiç bilgim yok çünkü ihtiyacım olmadı. ikinci oynayışımda daha çok büyü kullanan bir karakter ile bunları keşfetmek amacındayım.

    - journal şu ana kadar yapılmış tüm crpg'ler arasında en iyisi olmuş. içinde her bilgiyi barındırıyor, tam bir kullanıcı dostu. her konuda açıp okuyabiliyorsunuz, atmosfere büyük katkısı var. ayrıca tüm formüller, canavarlardan elde edilebilecek malzemeler ve canavalar hakkında bilgiler, questler bu alanda tutuluyor. questler de ne yapacağınıza emin olamazsanız, sağ aşağıdan track diyerek, haritada size yol gösteren bir ok çıkmasını sağlayabiliyorsunuz.

    - oyunda herhangi bir şekilde alignment kavramı yok, oyun içinde seçimlerinizi düşünüp, kendinizce yapacaksınız ki bu seçimler çoğu zaman iyi ve kötünün belirsiz olduğu, gri seçimler olacak. bu şekilde bir sistem oyuna çok şey katmış, çoğu oyunda bulunan iyi ve kötü olduğunuzu bariz şekilde vurgulayıp, olayı abartan yapmacık diyalog ve seçimlerdense daha gerçek hissi veriyor size. oyunun bu yönü, benzerlerine karşı önemli bir artısı olarak öne çıkıyor.

    - oyunun yeniden oynanabilirliğini artıran en önemli unsur ise kilit anlarda yapacağınız seçimler. bu seçimler o andan itibaren hikayenin gidişatını tamamen etkiliyor, oyunu biraz unutup, yeniden oynamak için sabırsızlanıyorum. çünkü yapmadığım seçimlerin, görmediğim sonuçlarını merak ediyorum.

    - witcher'a karşı getirilebilecek en büyük eleştiri uzun loading süreleri, oyunu 1.2 patchiyle oynayan biri olarak bu sürelerin verdiği rahatsızlık çok değildi benim için; yine de hissedilirdi. burada suçu sadece cd projekt'e atmak doğru değil ama; aurora motorunun bir eksikliği bu, aynı motoru kullanan nwn 2'de de bu durum sırıtmaktaydı. (neyseki witcher'daki kamera açıları güzel ayarlanmış durumda.)*

    - ikinci eleştirim ise çoğu quest'in en klişe cprg mantığında oluşu. biriyle konuş, o seni başkasına yönlendirsin, o sana bir yaratık kesme görevi versin, yaratığı kes, kestiğinin kanıtını al ve yine o kişiyle konuş. veya konuşa konuşa 3-5 kişi arasında git-gel dur. (halbuki nwn2'deki mahkeme bölümünü veya kotor'daki en basit bir dedektifi oynadığımız cinayet suçlusunu bulma görevini hatırlayınız.) bu eksiğini çok sağlam bir hikaye ve atmosferle kapatıyor oyunumuz. oyunu yapan firmanın, bu ilk denemesi olduğu için bu basitliği görmezden gelebiliyoruz. ilk denemede rpg gibi bir türe soyunmak kolay değil ve bu tür eksiklerin olması doğal. ilerleyen yapımlarda yüzümüzün daha çok güleceğine eminim.

    - oyun hakkında güzel bir rehber arıyorum diyenler için;
    http://www.gamebanshee.com/thewitcher/
    http://guides.gamepressure.com/thewitcher/

    oyun daha yeni bitmiş, taze tazeyken, aklıma gelenler ve yazacaklarım bu kadar. kesinlikle alınıp, oynanması gereken bir crpg, bu türe gönül vermiş herkesi fazlasıyla tatmin edeceğine inanıyorum. (bg 2 ve torment fanatiği bir oyuncunun inancıdır bu.)
  • oyunu hataları giderilmiş ve sağlam grafiklerle oynamak isteyenler için hazırladığım içerik;

    https://drive.google.com/…bbkyc7g3vzogse4aobcd/view

    - witcher enchanted edition dosyasını direkt atın. modla programla felan uğraşmanıza gerek yok.

    - ana oyun ve yan öyküler için full türkçe yama

    -yüksek grafik ile birlikte oyununda bir sorun yaşanmaması için 4gb patch.

    -sweetfx ile sağlam oyun ışıklandırması

    -karakterler, çevre, kılıçlar..vs yüksek kalitede, kan ve yara modu ekli.

    -oyunda herhangi bir sivili ya da askeri öldürürseniz peşinize bir kelle avcısı takılacak. ekli modla birlikte kelle avcısını tekrar tekrar öldürebilirsiniz(maalesef tekrar gelecek). yalnız türkçe yamayı kurduktan sonra yama tryama dosyasından headhunter ile başlayan dosyaları silin.(en iyisi hiç sivil öldürmemek, öldürürseniz de kelle avcısını harcayıp eski kayıttan devam edebilirsiniz.)

    -oyunda normal koşma hızınız yükseltildi. ayrıca yürüme modu eklendi. yürüme tuşunu menüden atayın(birinci tuş) böylece şehirde sakin sakin yürümek ve görevlere hızlıca koşmak arasında seçim yapabilirsiniz.

    - karakter yetenek puanları ve yükselmesi dengeli ve full olarak ayarlandı. herşeyi eksiksiz yaparsanız yetenek ağacı full olacak.

    keyifli oyunlar.

    edit : arkadaşlar google drive 'ın erişim iznini açmayı unutmuşum şimdi indirebilirsiniz.
  • ülkem c-rpg fanları tarafından nedendir bilinmez her daim itin götüne sokulmuş, powerplay manyakları bebelerin pek haz etmediği baş yapıt. oblivion kıyaslamasına girmeyeceğim bile. yok efendim şöyle imiş, böyleymiş laf anlatamam şimdi.

    bi kere konu lineer ilerliyor ve siz sikinizin keyfine dağ bayır dolaşıp, orc keserek level 99 olup bütün yaratıkların önünüzde diz çökmesini ya da bi fireball atım mı cümle alem eğilip toşşamı soğursun diyorsanız, uzak durun. gidin oblivion ve türevlerini oynayınız efendim (ki hack and slas tarz oyunları seven biri olarak bana bunu da dedirttiniz ya)

    konusu bence; son zamanlarda çıkmış en iyi senaryolu oyun dahilindedir kanımca. entrikalar, saf değiştirmeler, ırk milliyetçiliği ve bunun sonucu büyük kapışmalar, ve bu kapışmalarda oyunun sizi zorla bi taraf tutmaya zorlaması, yer altı örgütleri, komik ve eğlenceli yan görevler, bol bol kızıl saçlı hanım ablalarımız, ve en önemlisi senaryoyu oyuncuya çok güzel adapte etmeleri en güzel kısmıdır herhalde.

    ''verilen cevaplar oyun sonunu etkiliyor'' klişesinden daha öte bir şey bu; bir sonraki adımınızı bile değiştiriyor ve buna bağlı olarak yapmanız gereken bir çok görevi ya yapamıyorsunuz (tercihten ötürü) ya da bu sayede yeni görevler açılıyor ki bu sayede exp farkı ortaya çıkıyor. (birlikte olacağınız hanım ablaların bile bir kombinasyonu var, biri ile yatarsanız öbür abla sizi gözden çıkarıyor ki bunu hiç istemeyiz. o zaman hatunlarımızıda seçme ve bir güzergahta ilermeye itiyor oyun) elbette sınırsız kombinasyon, sınırsız tercih ve sınırsız son, c-rpgler için her daim hayaldir. planescape, fallout gibi şaheserler bile bunu başaramadılar. zati mümkün değil. bu imkansıza ne kadar çok yaklaşılırsa, o oyun olmuş demektir.

    son olarak kıçıkırık oyun eleştirisi yapanlara da iki çift kelam etmeden gidersem bi tarafım şişer:
    yok efendim ağzı oynamıyormuş, yürürken götü başı oynuyormuş, öyle karakter mi olurmuş. bunların hepsi laf ı güzar. geçiniz. biz, birakın ağzı oynamayı, karton karakter gibi görünen arcanumlarla mı sabahlamadık. 4 pixel'den oluşan daggerfall zindanlarında mı gezmedik. herşeyi geçtim bir jenerasyon diablo 2 gibi bir izometrik kamera ile yıllarını ve gözlerini çürüttü sorun olmadı. güzelim witcher'daki iki hatayı eleştiriyolar.
    yok, git oblivion oyna dağda bayırda boş beleş gez, sıçraya sıçraya level atla, en büyük kılıcı bul, çıkardın mı ürksün herkes. bu tarz bir c-rpg anlayışı olanlar uzak dursun efendim.

    son demiştik ama bu son olsun bari: oyun kaç yaş sınırı ile çıktı bilemiyorum ama ben kafadan 30+ koydum. kardeşim o ne küfürlü analı bacılı konuşmalardır öyle, o yediğimiz hatun kartlarındaki fotolar nedir? benim diyen pornocu 25 yaş üstü erkekleri bile irite etmiştir. (mevzu bahis kartlar episod i deki cadı hanım ablamız dikişler, kanlar, yaralar bereler ve epi ii'deki vampir hatun, zincirler sado mazo vs vs) *
  • cd projekt bugün tüm oyuncuların severek takip ettiği bir oyun stüdyosu olduysa, bunun temellerinin ilk the witcher oyununda atıldığını söyleyebiliriz.

    cd project, 1994 yılında polonya’nın başkenti varşova’da kurulan bir oyun stüdyosudur. stüdyo daha sonra, yeni oyunlar çıkarmak için 2002 yılında cd projekt red adında bir oluşumu hayata geçirdi. baldur’s gate* oyununun pc sürümü üzerine çalışarak işe başlayan cd projekt red’in emek verdiği bu yapım, interplay’in ve black isle’ın yaşadığı mali sıkıntılar sebebiyle piyasaya sürülemedi. fakat o oyun için hazırlanan kodları ve oyun motorunu (aurora engine) başka bir fantastik evrenin oyun projesine aktarmayı seçti cd projekt red. o fantastik evren polonyalı yazar andrzej sapkowski’nin romanları ve öyküleriyle nakış gibi işlediği the witcher’ıydı.

    the witcher’ı tanıyalım

    the witcher, yaratık avcısı geralt’ın hikayesini anlatan fantastik bir seridir. henüz bir çocukken türlü deneylere ve yıpratıcı testlere tabi tutulan geralt bu testlerden geçerek insan üstü yetenekler kazanmıştır. artık mutasyona uğramış ve insanlıktan çıkmıştır. kendisi gibi değişimlerden geçen bu kişilere halk arasında witcher denmektedir. geralt hayatını köylere dadanan yaratıkları ve kana susamış canavarları öldürerek kazanır. witcherlar kimse tarafından sevilmez ve taraf tutmazlar. çoğu zaman yaşanan olayların perde arkasındaki gerçeklere ilgi duymaz ve bilmek de istemezler. görevini yerine getirip ödemesini alma derdindedirler. fakat geralt’ın hayatında öyle anlar olur ki, kendini olayların girdabından kurtarmayı başaramaz ve çatışmanın tam ortasında belirleyici bir unsur olarak kalır.

    geralt’ın maceralarını anlatan the witcher kitapları polonya’da bir hayli popülerdir. serinin ünü kısa zamanda ülke sınırlarını aşmış ve geralt dünya çapında takipçiler edinmiştir.

    polonya menşeli bir firma olan cd projekt red için polonyalı bir yazarın hayat verdiği the witcher evreni üzerine bir oyun yapmak son derece mantıklı bir karar olarak yorumlanabilir. geralt’ın klişe iyi/kötü kavramlarından beslenmeyen ve kendi değer yargılarına göre hareket eden bir karakter oluşu da serinin başarısındaki önemli detaylardan birisidir. bu açıdan geralt oyuncuların yönetmekten, seçimler yapmaktan, birlikte yeni yerler keşfetmekten ve maceradan maceraya atlamaktan keyif alacağı bir karakterdir. işte cd projekt red’in the witcher oyunu da tüm bu katmanların üzerine kurulur ve ortaya inanılmaz detaylı bir yapım çıkar.

    geralt’ın oyun dünyasındaki macerasının başlangıcı

    the witcher 2007 yılında piyasaya çıkan bir rol yapma, aksiyon ve macera oyunudur. oyunda yaratık avcısı witcher geralt’ı kontrol ederiz. çizgisel bir oynanış yerine açık dünya bir oyun alanı vardır karşımızda. oyunun izlediği bir ana senaryo olmakla beraber the witcher’ın kitaplarda da karşımıza çıkan rastlantısal vakalara yönelme huyu oyunda da peşimizi bırakmaz. kapı kapıyı açar ve bozkırlarda ve şehir hayatında kaybolur gideriz.

    witcher’ı bitirdiğimde yaklaşık 60 saatlik bir oyun süresine ulaşmıştım. eğer bazı seçimleri farklı yapmış olsam bu süre rahat 65 ve hatta 70 saati bulabilirdi. sonlara doğru oyunu bitirme aşkıyla bazı görevleri boş verip hedefe doğru yönelmesem muhtemelen birkaç yan görev daha beni kendine çeker ve oyun süremi uzatırdı. fakat buralara dalmamak için geçerli sebeplerim var elbette. o sebeplere geçmeden önce önce şunu açıkça söyleyebilirim ki witcher’ın asıl başarısı sunduğu evrenin derinliği ve senaryosunun sürükleyiciliğiydi. oyunun hikâye anlatımı ve evren tasarımı gerçekten mükemmele yakın. teknik anlamda çok sorunlu bir yapım olmasına karşın bu kadar heyecan verici bir senaryo ortaya koymak gerçekten dikkate değer.

    ilk andan son ana kadar birbirine bağlı olaylar zinciri içerisinde bir sürü seçim yapıp kendi kader çizgimizde yürümemiz sağlanmış. evet, witcher’da verdiğimiz kararlar oyunun akışına etki ediyor. bu da diyalog seçenekleri arasında etkisiz gelişigüzel seçimler yapmaktansa tam bir rol yapma oyunu tecrübesi yaşamamıza olanak vermiş. witcher romanlarından tanıdığımız karakterlerin oyun evreninde tekrardan karşımıza çıkması ve oyunda önemli bir yere sahip olmaları bir diğer başarılı roman-oyun bağlantısını oluşturmuş.

    the witcher – sıkıntılı kısımlar

    oyunun en öne çıkan olumlu yönlerini bu şekilde sıraladıktan sonra gelelim işin sıkıntılı kısımlarına. maalesef the witcher pozitif yönleri kadar negatif yönleriyle de kendinden söz ettiren bir oyun olmuş.

    en büyük sıkıntılar; oyun motoru, kontroller, dövüş mekaniği, envanter yönetimi ve optimizasyon olarak karşımıza çıkıyor. ilkinden başlayalım: kontroller.

    çok zor, the witcher’ı yönetmek, bir yerden bir yere gitmek, gerek animasyonların sıkıntılı oluşundan gerekse de oyun motorunun hareket ve kontrol konusunda fazla eski kafalı kalmış olmasından dolayı son derece sıkıntılı. benim açımdan en büyük eksikliklerin başında oyunda zıplama olmaması geliyor mesela. ufak bir kalasın bile üzerinden atlayamayan ama kendi boyunun iki katı bir canavarı kesmekte zorlanmayan bir avcı bana pek mantıklı gelmiyor ve oyundan aldığım zevki baltalıyor. bunu kabullenmekte nedense zorlanıyorum. o kalası geçemediğim için etrafından dolaşmak ve bir sürü yaratıkla tekrar uğraşmak zorunda kalmak bir noktadan sonra sinir bozucu olabiliyor.

    dövüş mekaniğinin tuhaflığı da cabası. doğru rakibe doğru teknik ile (güçlü, hızlı ve grup adı altında üç farklı vuruş tekniği var) saldırmak ve doğru zamanda fare tuşuna basmak üzerine kurulu bir kombinasyon ile yaratık kesmek oyunun özgürlükçü açık dünya teması ile hiç uyuşmuyor. neyse ki bu dövüş mekaniğini ikinci oyunda rafa kaldırıp oyunun atmosferine daha fazla uyan bir sisteme geçiş yapmış cd projekt red. bu kombo ve dövüş tekniği kompleksliği yüzünden karmaşa anlarında yanlış kişiye yanlış teknik ile tıklayıp tahtalı köyü boyladığım çok sayıda sahne oldu. bu noktada oyunun yeterince aydınlatıcı ve öğretici olmadığını düşünüyorum. günümüz souls oyunları elbette dövüş mekaniği zorluğunu bir üst seviyeye çıkartmış durumda ama o oyunların ana fikri bu zorluk üzerine kurulu. the witcher’da ise dövüş bir araç aslında.

    envanter yönetiminin sığlığı ve modifikasyondan uzak hali de bu ebattaki bir rol yapma oyununa yakışmamış açıkçası. farkında olmadan sattığınız değerli görev eşyaları, ne yapacağınızı bilmediğiniz sayısız ıvır zıvır ile saçınızı başınız yolmanız işten bile değil. allah’tan ikinci oyunda bu konuda da bir iyileştirmeye gidilmiş ve bu lanet bir son bulmuş.

    the witcher evrenine giriş 101

    toparlarsam, son derece sürükleyici bir senaryo üzerine yerleştirilmiş bir açık dünya rol yapma oyunu the witcher. eğlenceli ve merak uyandırıcı karakterleri ve başarılı atmosferi ile sizi içine çekmeyi başarıyor. fakat o envanter yönetimi, oyun motorunun limitleri ve sıkıntılı dövüş mekanikleri bir şaheser olmasının önüne geçiyor.

    witcher 2’de görüşmek üzere!

    ----

    kaynak: https://duslerdengercege.com/…1/the-witcher-1-oyun/

    medium: https://medium.com/…na-genel-bir-bakış-e725b685662b

    ----

    edit: güzide stüdyomuz cd projekt'i yazı boyunca yanlışlıkla cd project diye yazmışım. uyaranlara teşekkürler.
  • dizi fragmanı yayınlanan fantastik kitap serisi. tam bir hype geliyor yenneferı görüyorum içine kaçıyor. şu ''kitaba göre'' geyiğini de bırakın artık. kitapları da okudum kitabın hiç bir yerinde yennefer evlat olsa sevilmeyecek çirkinlikte diye bir ibare geçmiyor. adam allahtan ''çok güzel sayılmaz ama inanılmaz bir cazibesi var'' diye bir cümle yazmış kitaba. canseveri oynatsalar ona bile dayanak göstereceksiniz. sik gibi işte amk.
  • kahramanımız geralt'ın karizmasını (ve tabi sık sık kendisini de) çizen bir sorun var oyunda...

    konuşuyoruz npc(ler) ile, bir noktada tadımız kaçıyor, asabımız bozuluyor, "eşşek sudan gelene kadar dövecem lan seni, kaçma!" diyoruz... dövüşe geçiyoruz... e, hani nerede çekili kılıç?

    duruyor geralt mal gibi, karşımızdakiler ise armut toplamıyor, vuruyorlar da vuruyorlar biz kılıcı çekene kadar...

    bir adam bu kadar karizma olur da bu kadar mı haybeden dayak yer kardeşim?
  • ilk defa klasik rpg klişelerinin dışına çıkılmış, kör gözüne parmak yapması zeka gerektirmeyen sadece doğru kişiyle konuşmanın yettiği görevler yerine, karşımızındakini dinlememiz gereken derin bir oynayış gelmiş. herşeyi çözdüm derken yinede şaşırtıyor insanı. olgun oyunculara hitap etmesiyle (oldukça fazla seks, şiddet, alkol ve küfürlü dil mevcut) bir çoklarından farklı duruyor zaten.

    grafikler çok tatmin edici, en yaşam dolu şehirler oblivion'da dersek en az onun kadar güzel olmuş, her npcnin ismi yok vede etkileşime geçebilecekleriniz sınırlı ama bu demek değildir ki boş geziyorsunuz yada ruhları yok, yağmur yağdımı elfi cücesi herkes saçak altına kaçıp kendisine göre yağmura küfürler sallıyor, ama çocuklar yağmur altında dans etmeye oynamaya devam ediyor.

    dövüş sistemi söylenildiği kadar devrimsel değil, ama izlemesi oldukça keyifli.

    oyun arası yüklemeler gerçekten uzun, şehir içinde gir-çık yaparken ne aradığını unutuyor insan, oynarken bir çay demleyin bir kahve koyun yoksa aralarda sıkılırsınız. yada en kısasından ramleri dizin.

    oyun kesinlikle çizgisel ilerliyor ama yan görevler oldukça bol. her konuşmayı dinleyim derseniz gerçekten oyun süresinin oldukça uzun olduğunu görürsünüz.

    eğer oblivionda kimseyle gerçekten konuşamadan dağ bayır gitmekten zırhınız silahınız ne bileyim kendi yarattığınız büyüler hoşunuza gidiyorsa oyun size göre değil. ama benim rpg oyunum adventure gibi olmalı atmosfer herşeydir diyorsanız yıllardır beklediğiniz oyun geldi diyebilirim. nightwish imzalı müzikler, koleksiyonunu yaptığınız öhm ilişkiye girdiğiniz kadınlar, karanlık atmosfer ve keyifli oyun tarzıyla şimdilik bioware daha iyisini yapana kadar en iyisi bu!

    edit: müziklerini nightwish yapmış falan demişim nasıl da kulaktan dolma bilgiyle yazmışım bunu be, şaşırdım, yok öyle bir şey vesselam.
  • --- spoiler ---

    vakti geldiğinde cemaat ile terör örgütü arasında seçim yapmamızı isteyen oyun.

    --- spoiler ---
  • oyunun enteresan yönlerinden biri de kadınlara yaklaşımı olsa gerek. bir yandan elde gayet seksist erkek egemen bir oyun dünyası var, bir de bunun üstüne witcher olmanın getirdiği "feromonlarla" resmen önüne geleni siken geralt'ı oynuyoruz. bu yine anlaşılır, yazar böyle çizmiş, oyunun yapımcıları da takdir edilesi biçimde bunu korumuş (ayrıca: "your mother sucks dwarf cock!") ama iş bununla kalmıyor, her türlü ırktan, sosyoekonomik seviyeden, hatta canlı türünden kadını (bir tane dryad vardı morenn diye) yatağa atmak oyunun kendi içinde bir mini-oyun halinde: hoplatılan her dilber için (oyunun kimin kimi hoplattığı konusunda hiç şüphesi olmadığı için böyle diyorum) partnerizin erotik pozlarını içeren bir tane sex card alıyorsunuz (gayet futbolcu kartı gibi bir şey).

    genellikle bu noktada "bu oyun kadın düşmanı! :(" derdini edinmek mümkün, ama oyun eş zamanlı olarak bu tezi çürütebilecek derecede iki tane karakteri de içeriyor. oyunda geralt'ın yapılan seçimlere göre aşk yaşayabileceği iki karakter var: triss merigold, kadın büyücü (sorceress) ve shani, bir hemşire. ve bu iki karakterin de ortak noktası, geralt'a aşık olmalarına rağmen hiç bir zaman "kulun kölen olayım, sana hizmet edeyim, erkeğim" ayaklarında değiller. işleri güçleri, kendi hayatları olan, yeri geldiğinde (tabii biraz daha kibarca) "yahu şimdi sırası değil, siktir git işim var" diyebilen iki tane kadından bahsediyoruz. bu karakterlerin geralt ile yaptığı hem sevişme sahneleri öncesi/sonrası hem de daha genel diyalogları da (evet, bu ikilinin de kartlarını toplamak mümkün) olaya gayet kontrollü yaklaştıklarını, hiç de öyle geralt'ın zekeriyasının emrinde olmadıklarını işaret ediyor nitelikte. onlar için geralt var, evet... ama oyundan beklenebilecek şey bu olmasına rağmen, kendilerini geralt üzerinden tanımlamakla alakaları yok. hatta triss örneğinde, oyun dünyasının kadınlara bakışına genel olarak ters düşen, çevresindeki aristokrat ekip tarafından büyü yeteneğinin ve zekasının getirdiği bir saygı ve mesafe ile yaklaşılan bir kadından söz ediyoruz.

    bu nereden aklıma geldi şimdi? mass effect 2 oynuyordum. o oyundaki kadın npcler biraz daha farklı... gerçek anlamda güçlü kadın karakter, pek yok, olanlar da bilinçli olarak shepard'dan uzak konumlandırılmış. jack ve miranda, görünümlerin altında derin şüpheler, zaaflar yaşayan karakterler. (zaten o gerginlikleri de çözüme ulaştırınca beklendiği üzere kendilerini shepard'a kollarına bırakmaları kalıyor!). samara, bilge ama soğuk, meditative bir kadın. morinth değil, ama o da bir femme fatale zaten, ya o oyuncuyu öldürüyor ya da oyuncu onu. ne tesadüf! işte mass effect 2'nin temiz, nispeten politically correct ortamı anca böyle karakterler sunarken, the witcher seksizmin dibinden triss ve shani gibi karakterler koyabiliyor önünüze. dedim ya, enteresan...
  • hali hazırda efsunger olarak türkçeleştirilmiş zaten.

    cadıcı ne amk anancı veletler der gibi ahahaha
hesabın var mı? giriş yap