• (bkz: kazuo ishiguro)'nun booker ödülü kazanmış eserinden 1993 yapımı başarılı bir uyarlama, bir (bkz: james ivory) filmi.
    ishiguro, 2017'de nobel edebiyat ödülüne layık görülmüştü.

    1989'da yayımlanan the remains of the day, ishiguro'nun akıcı ve sade dili, karakterler üzerindeki titiz çalışması, zarif romantizmi ile olağanüstü olarak tanımlanabilecek bir eser.
    ingiliz hayat tarzına ve sınıfsal yapısına hakimiyeti ile dikkat çeken ishiguro, 5 yaşında ailesiyle beraber ingiltere'ye yerleşmiş, felsefe eğitimi almıştı.
    herkesin hayatında boğaza düğümlenmiş, yüreğe hapsedilmiş, yeşermemiş, yeşermesine izin verilmemiş duygular vardır. bu nedenle, herkesin mutlaka kendisinden bir şey bulabileceği bir hikaye the remains of the day.

    türkçe adıyla günden kalanlar, baş uşak olan stevens'ın, lord darlington’un hizmetinde geçirdiği yılların hikayesini anlatıyor. hikaye, stevens’ın daha önce birlikte çalıştığı kâhya kadın miss kenton’dan seneler sonra bir mektup almasıyla başlıyor ve geri dönüşlerle bizi her ikisinin de çalıştığı malikâneye ve 2.dünya savaşı öncesi ingiltere’sine taşıyor. stevens bir yandan içten içe sevdiği ama duygularını kendine bile itiraf etmediği için hiç açılamadığı miss kenton ile yeniden buluşmaya hazırlanırken, diğer taraftan da savaşla birlikte artık tamamen kapanmış bir dönemi ve bu döneme dair, özellikle işvereni lord darlington'ın tutumuna dair sorgulamaları yer yer hatırlıyor ve pişmanlıklarla örülü çorak hayatını gözümüzün önüne seriyor.
    hayal kırıklıklarından, kaçırılmış fırsatlardan, yarıda bırakılmış işlerden ibaret bir hayattır bu. asla unutulmayacak ve arada bir sızlayarak kendini hatırlatan gizli bir yaraya ev sahipliği yapan hayattır..

    stevens, bir mükemmellik ve sadakat abidesi olarak, lordu ile var olan, kendisi olmaktan vazgeçmiş bir karakter. mesela bir yerde, " ama efendim ben düşünmem, benim işim hizmet etmek" diyor.
    hep nazik fakat duygusuz bir duvar gibi, onu tanıyanı, okuyanı, izleyeni çileden çıkaran yine de ishiguro'nun sayesinde şefkat duyabildiğiniz bir karakter. çünkü öyle anlaşılıyor ki, sadakat, hizmet aşkı ve disiplin babadan öğrenilen, onurla ilgili bir şey. insana has zaaflar ve duygular ise gizlenmesi gereken bir ayıp.
    buna rağmen insan, duygularını o buğulu bakışlarına saklamış, gizlice aşk romanları okuyan stevens'ın hissedebildiğini, acı çektiğini görebiliyor.

    hikaye ilerledikçe anlıyoruz ki, dünya savaşla değişiyordu ve değişecekti. aristokrasi hükmünü yitirecek, sadece bu adanmışlık ve insanın insanlığına yabancılaşma hikayesinin kahramanı olan stevens değişmeyecekti.
    ishiguro, stevens'ın kişisel tarihinin arkasında ingiliz sınıf sistemini, toplumsal değerlerini ve değişimini de ustalıkla aktarır.

    senaryosu ruth prawer jhabvala'nin elinden çıkmış film, efsane oyunculuklarla tadına doyulmaz kitaba yakışır bir uyarlama, bir dönem filmi, bir başyapıt.
    abartısız, inanılmaz incelikli bir anlatım ve duygusallık içeren final ise insanı hüzne boğuyor. o boğazınızdaki düğüm hiç çözülmüyor, yüreğinizdeki kuytuda hiçbir şey yeşermiyor, tam tersine, karanlık çörekleniyor içinize; gözyaşları hiç çare olmuyor. ne kahramanlara ne size..
  • burjuvazinin yükselişi ve aristokrasinin çöküşüne şahitlik eden filmde insanın muhafazakar yanının nasıl ağır bastığını görürüz. kahyamızın (anthony efendi) alışkanlıklarıyla ve geçmişten kalanlara (remains) yaşama isteğine şahit oluruz. bu kimse feodaliteyi ve köleliğini o kadar içselleştirmiştir ki çalıştığı evin sahibi batmasına rağmen malikanedeki görevini bırakmaz, sevdiği bir kadın olmasına rağmen peşinden gitmez.. bana adanmış onurlu bir hayatın resmini çizebilir misin hüsnü?
  • hayatimda ilk defa sigara icenleri ve "keyif sigarasi" kavramini gercekten anlayabilmemi saglayan film. zira film bitti ama uzun zamandir boylesine iyi bir oyunculuk izlemedigimden olacak, filmden sonra gecirdigim saatler boyunca o memnuniyet bitmek bilmedi. emma thompson bu filmde gercekten muhtesem ama ya anthony hopkins?

    --- spoiler ---

    duygularini o kadar iyi saklayabilen, prensip sahibi bir adamin icindeki catismayi, ara sira kendini bir dudak hareketi (segirmeleri) ile belli edisi, o buz gibi-dimdik durusunu hic bozmamasina ragmen kirilan kalbini golgelenen bakislariyla anlatabilmesi.. duran bir adama bakiyoruz ama gokyuzune bakar gibi, inkar edilemeyecek bir buyuklukteki duygularini okuyabiliyoruz. bir de adamin roportajlarina bakiyorum, kendi oyunculuguyla ilgili, butun bunlarla alakasi bile olmayan mutevazi ve umursamaz yorumlari var..

    hic yasanmamis, lafi bile agza alinmamis bir ask hikayesinin gelmek bilmeyen cozumlenisini simgeler gibi, ustune mahler 5. senfoni, adagietto'yu dinleyince , 24 saati baska bir boyutta gecirdim.

    --- spoiler ---

    bu dunyada iyi sanatin ve onu takdir edebilmenin verdigi haz kadar buyuk zevkler az olsa gerek. boyle anlarin degerini bilmeli..
  • kazuo ishiguro'nun aynı adlı romanından uyarlanmış, 1994 senesinde 8 dalda oscara aday olmuş ama eli boş dönmüş film. en büyük şansızlığı schindler's list ile aynı sene aday olmasıdır yoksa bu filmden iyisini mi bulacak sayın akademi üyerleri. ayrıca christopher reeve'in kaza geçirmeden oynadığı son iki filmden biridir. bana sorarsanız bu filmin tek kelimelik bir tanımlaması vardır, o da sızıdır.
  • sıçmayan, osurmayan, sevişmeyen bir çiftin hikayesi.

    - would it be too rude to ask whether you'd like to suck my dick, miss benton?
    - well, that's most kind of you to ask mr. stevens. i'd be extremely pleased, thank you.
    - then you wouldn't mind also sucking my balls perhaps?
    - i'm afraid i'm not in liberty to do that, mr stevens.
  • bizim ülkede meraklısı dışında çok bilinmese de sanırım amerika'da kült bir filmdir bu.

    the sopranos dizisinin, 1999 tarihli birinci sezonundan bir bölümde carmela peder'e "bu saatte gidilmez, sen dvd seversin, remains of the day var bak" der. peder de "hımm emma thompson'a hayır diyemem" gibi bir şeyler der. böylece oturur remains of the day izlerler gecenin köründe. burada filmin kült olduğunu şuradan anlıyoruz, carmela peder'e "remains of the day diye bir film var izledin mi?" demiyor, sanki "godfather'ın dvd'si var bak" der gibi söylüyor.

    bunlar çok enteresan şeyler tabi.
  • 30'larin bir ingiliz konagindaki bir bas usakla kahya kadinin iliskilerini anlatan super film.
    seyredince anthony hopkinsin ne kadar asmis, tapilasi bir oyuncu oldugunu bir kere daha gordum.
  • yaşananların değil yaşanmayanların filmi olmuştur ve belki de bu özelliğiyle diğer tüm filmlerden ayrılabilir.

    gündelik düşüncelerle ertelenen, saklanan, bastırılan duyguların büyüye büyüye nasıl koca bir pişmanlığa dönüştüğünü, muhteşem oyunculuklarla, harika sahneler eşliğinde anlatır.
  • emma thompson'ın anthony hopkins'i kitabıyla birlikte köşeye sıkıştırdığı sahnenin dışında bir de yıllar sonraki buluşmada da değişemeyen hopkins'in giderken thompson'ın ardından bir bakışı vardır ki... görülmelidir. film insanda garip bir iç sızısı yaratır, mutlak surette karamsarlaştırır ve izledikten çok sonra bile her hatırlandığında insanın kalbinin üzerine bir ağırlık çöktürür.
  • --- spoiler ---

    kitapta bayan kenton'ın ağladığını duyan stevens odaya girip girmemek konusunda tereddüt yaşar ve girmez. filmdeki versiyon ise stevens karakterine yakışmamış.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap