• bir de film vardir bu adda, michael powell ve emeric pressburger tarafindan yonetilmis ve 1948 tarihli. asmis bir renk kullanimina sahiptir film, senesine gore. dansci bir hatunun hukayesini anlatir, icinde uzun uzun gosterilen danslardan biri de kendi kendine danseden kirmizi ayakkabilar masali uzerinedir. biz de o masalla bizim hatun arasinda paralellik kurariz. esek diiliz ya.
  • michael powell ve emeric pressburger' den sinema tarihinde bir eşi daha zor bulunacak bir yapım. filmin çekildiği tarihi bilmesem, 48 yılında çekildiğine ihtimal dahi vermezdim. o nasıl bir renk kullanımıdır, o nasıl bir atmosferdir. ayrıntılardaki mükemmellik seyirciyi mest ediyor resmen. filmin içerisinde ayrı bir yerde duran uzun bale gösterisi(dans sekansı) ise, özellikle müzikal sinemada yeni bir oluşum başlatmış gibi gözüküyor. fakat, ayrı bir yerde duruyor derken, filme katkısı olmadığı düşünülmesin bu sahnenin; keza filmle müthiş bir bütünlük oluşturuyor.

    darren aronofsky' nin black swan isimli filminin de esin kaynağı olduğunu düşünürsek yanılmış olmayız sanırım. fakat, black swan' dan çok daha sade, estetik ve güçlü bir film olduğunu da söylememiz gerek. daha önce de yazıldığı gibi; özellikle renk kullanımı açısından sinema tarihinde eşsiz.
  • ev arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla kendisi black swan'a ilham olmuş. 1948'de neler yapılabilirmişi aşmış bir film. hiç beklemediğim güzel şeylerle karşılaştım. detaylar harikulade. ayrıca martin scorsese'nin en beğendiği filmlerdendir.
  • ayni zamanda tiyatroculuk, filmcilik vesair gibi bohem is dallarinin perde arkasini gosteren, "there is no business like showbusiness" altmetinli bir eserdir; all about eve veya l'enfants du paradis gibin. michael powell yillar sonra bir benzerinin ozetini filmci dünyasi icin peeping tom'da da yapacaktir. filmde ayrintiya gosterilen onem akillara durgunluk verir, 48 yapimi bir film icin atmosfer yaratmaya, bir ritm duygusu yaratmaya gosterdigi caba doneminin cok otesindedir. ve tabii, red shoes'dan bahsederken klise bile olsa, filmin muthis renk kullanimi sinema tarihinde hakikaten essizdir.
  • bir dönem show tv de perşembe yada cuma geceleri olan böyle anıların filan canlandırıldığı erotik dizi film. zalman soyadında bi yönetmeni vardı... justin in filanda yönetmeni aynı zamanda... böyle bazen beklerdik beklerdik... savaş filmi başlardı... deli olurdum...
  • 15 dakikadan fazla süren bale sekansı ile insanın gerçeklik algılarını bozan film. sadece dans sahneleri veya müzikaller içinde değil, sinema tarihinde insanı böylesine büyüleyen çok fazla sekans yoktur. film içinde film gibi, upuzun bir şiir gibi, gerçeğe dönüşmüş bir masal gibi. izledikten sonra az önce izlediklerinizin gerçekliğini sorgulayacağınız kadar akıl almaz.

    https://www.youtube.com/watch?v=ktv3-1jtspc

    wes anderson'ın, film ilk izlediğinde bu sekansın ortalarında bayıldığına eminim. kesin izleyip izleyip ''böyle bir şey mümkün değil, olamaz, olamaz'' diye fenalık geçiriyordur.
  • sevgi, adanmışlık ve tabii ki bale üzerine bir başyapıt. sanat yönetimi, kurgusu, başroldeki moira shearer'ın olağanüstü performansı ve jack cardiff'in müthiş sinematografisi ile zamandışı bir eser çıkmış ortaya. burada pek çok kişinin bahsettiği üzere black swan filminin de ilham kaynağı olsa da, onun yanısıra diğer etkilediği filmler arasında, kendisinden dört yıl sonra çıkan singin in the rain ve 2001 yapımı moulin rouge filmleri de sayılabilir. hatta kendisinden sonra gelen tüm müzikal filmleri ve melodramları etkilemiş olması muhtemeldir. black swan psikolojik gerilim türünde ve bilindiği üzere tchaikovsky'nin ünlü bir balesinden uyarlama olan çok iyi bir film olsa da, the red shoes filmi bir andersen masalı esas alınarak sahnelenmiş olan bir 'yüksek sinema' örneğidir. bu iki film içerik açısından benzerlikler taşısa da, aralarında tarihsel açıdan kıyas kabul etmeyecek bir nitelik uçurumu vardır.
  • aynı isim ile bir adet kore yapımı korku filmi bulunan film.

    (bkz: bunhongsin)

    yönetmeni killer toon filminin de yönetmeni olan yong-gyun kim. film ismini aslında pembe olan bir çift ayakkabıdan alsa da çeviride ayakkabılar nedeniyle yaşanan kanlı ölümlere gönderme niteliğinde "the red shoes" tercih edilmiş. tamamen işgüzarlık kanımca.

    orta karar bir film olmakla birlikte twistleri olan bir senaryoya sahip bir yapım.
  • görsel ve teknik anlamda çok iyi bir film. senaryo biraz daha geri planda. son sahneler ise olmamış bence. zorlama.
  • bale sahnesi profesyonel bir bale ekibiyle 6 haftada geceli gündüzlü çalışarak çekilmiş. zaten başrolde oynayan moira shearer da sinemaya atılmadan önce profesyonel bir baleciydi. ünlü yönetmen martin scorsese bu filmin hayranıymış ve evinde bu filmle ilgili hatıra eşyaları biriktiriyormuş. bu filmdeki dans sahnesini sinema tarihinin en etkileyici ve etkili sahnelerinden biri olarak görüyormuş.

    bale sahnesi
hesabın var mı? giriş yap