• grubun solisti ve şarkı sözü yazarı ray davies kardeşi solo gitarda ve vokalde, adı da dave davies ve bass gitarda pete quaife var. albümün ilk ana parçları 1960'ın ortalarında rock'n roll formatında çıktı. geçen kısa süre sonrasında the kinks grubu ingiliz invasion grubu olarak anılmaya başladı ki bu da diğer adıyla büyük dörtlü olarak anılan gruba dahil olduklarına işaretti ve bu gruptaki diger isimler the beatles, the rolling stones ve the who gruplarıydı.

    grubun ilk üç yılı, kurulum yılı olarak anılablir.
    1967-1972 yılları arası altın çağlarıydı 1977-1984 yılları arasında tüme başarıları artık bir ticari başarı kisvesine bürünmüştü bunların ardından 1985-1996 yılları arasında popülaritelerinde bir düşüş oldu, bunun sonucunda da 1997 yılında grup dağılma aşamasına geldi ve solo çalışmalar yaptılar.
    grup 2006 haziranında ray davies'in öncülüğünde yeniden bir araya geldi..

    grubun diskografisi;

    (bkz: the kinks)(1964)
    (bkz: kinda kinks) (1965)
    (bkz: the kink kontroversy) (1965)
    (bkz: face to face) (1966)
    (bkz: something else by the kinks) (1967)
    (bkz: the kinks are the village green preservation society) (1968)
    (bkz: arthur) (or the decline and fall of the british empire) (1969)
    (bkz: lola versus powerman and the moneygoround part one) (1970)
    (bkz: muswell hillbillies) (1971)
    (bkz: everybody s in show biz) (1972)
    (bkz: the great lost kinks album) (1973)
    (bkz: preservation act 1) (1973)
    (bkz: preservation act 2) (1974)
    (bkz: soap opera) (1975)
    (bkz: schoolboys in disgrace) (1976)
    (bkz: sleepwalker) (1977)
    (bkz: misfits) (1978)
    (bkz: low budget) (1979)
    (bkz: give the people what they want) (1981)
    (bkz: state of confusion) (1983)
    (bkz: word of mouth) (1984)
    (bkz: think visual) (1986)
    (bkz: uk jive) (1989)
    (bkz: phobia) (1993)

    bu kadar bilgi bana yetmez diyenler için orjinal metin http://en.wikipedia.org/wiki/the_kinks. **
  • the sopranos'un university* adlı bölümünde living on a thin line, cold cuts* adlı bölümünde ise i'm not like everybody else denen muhteşem şarkıları ile yer alırlar.
  • müzikal faaliyetlerine 1964 yılı itibariyle başlayan; dönüm noktası olan dört sene evvelini ıskalayan bu birkaç yıl sebebiyle; 1960'da ortaya çıkan the beatles'ın, 1962'de ilk eserini yayınlayan the rolling stones'un ve hatta, kendilerinin 8 sene ertesinde adını duyuran led zeppelin'in bir adım gerisinde kalmış, müzik tarihinin en underrated gruplarından biri olarak hafızalarda kalıcı bir yer elde etmiş, kıymetini bilenlerce baştacı edilen, türk müziğine doğrudan katkıda bulunmuş ingiliz grup.

    "nasıl yani? türk müziği ile londra'dan çıkmış bir grubun nasıl bir alakası olabilir ki?" dediğinizi duyar gibiyim. londra'dan yayılan ezgiler türkiye'ye ulaşmadan evvel, kısaca bir kendilerine değinip haklarını teslim edeyim ve birkaç güzel şarkıları ile kulağınızın pasını sileyim müsadenizle.

    the kinks'i tanımlamak için kırk takla attığım cümlemde dahi, kendilerinin, dönemlerindeki en büyük rakiplerine yer vermem fazlasıyla ironik aslında. bugün bile the kinks hakkında sohbet ederken, ister istemez bahsi geçen gruplardan bahsediyor olmamız elbette ki rakiplerinin başarılarına bir karşı çıkış değil fakat davies biraderler** ve kendilerine muazzam şarkılarında eşlik eden quaife*, dalton* ve avory'nin* emekleri, kıyaslamadan ziyade bir takdiri hak ediyor, her şeyden evvel. çünkü, teorik olarak hâlâ aktif olan bir grup the kinks ve inişli çıkışlı da olsa, sahnelere ilk adımlarını attıkları dönemi, 30 yılın üzerinde sürdürmeyi başarmış durumdalar. evet, 1964 ile 1996 yılları arasında faal olarak müzik üretip 90'ların ortalarına doğru, "the kinks çok bozdu ya." diyen insanları türetmelerine rağmen, geçtiğimiz yıldan beri, tekrar çabalarını sürdürüyorlar. gerçi hoş, grubun klavyevisi ve toparlanma çabasının üyelerinden gibbons* geçtiğimiz ay kanserden vefat etti ama sağ kalan üyelerle, bir albüm daha çıkartacaklarına eminim.

    nerede kalmıştık? hah, övüyorduk kendilerini!

    birazcık dikkat edin, r&b ve blues melezi bir sound ile başlayıp çok geçmeden bunu, ellerindeki hard rock materyalleri ile süslemeleri; "abi, kinks diye bir grup varmış, süpermiş!" diyen ingiliz gençlerini kazıyor tarih sahnesine! aslında, sadece o zamanın ingiliz gençleri demiyor bunu. şaka bir yana, gerçekten başarılı olduklarını, ciddi ciddi dillendiriyor herkes. british invasion dediğimiz ve güneş batmayan imparatorluğu müzik sahnesinde de dört bir yana dağıtan hadise için, en çok ilham vermiş gruplardan biri the kinks. şahsi görüşüm değil efendim bu, allmusic'ten az buçuk adına aşina olduğumuz stephen erlewine diyor. iddiasını da destekliyor: ramones, the clash, oasis, blur ve hatta the doors, hepsinin the kinks'ten izler taşıdığını söylüyor. esasında, komik bir şey. zira, fifa 2000'de uzaylılar tarafından kaçırılan futbolcular ile "don't look back in anger!" diye sitem edenlerin nasıl bir ortak noktası olabilir ki?

    tek dezavantajları, muhtemelen diğer türdeşleri kadar, amerika birleşik devletleri sınırları içerisinde tutunamamış olmaları. tamam, düzenledikleri turneler ve uncle sam'de sattıkları o kadar albüm mutlaka önemli ama bir bakıma kontrol kalemi vazifesi görüyor amerika, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da. dinlenen şarkı sonrası, eğer kalemin dibinde bir ışık görmüyorsanız, diğer talipleri de ürkütüyorsunuz. amerikalılar, the kinks'teki o ışığı, diğer gruplarda olduğu kadar göremiyor; çünkü ne fantastik açıklamalar ne de "sex, drugs & rock'n'roll" ekseninde süregelen partileri oluyor grup üyelerinin. davies biraderlerin asi açıklamaları, isyankar tavırları ve muhalif kişilikleri; hep yanlış kişileri rahatsız ediyor ve hep, doğru insanları etkileyemiyor. dolayısıyla, sadece müzik ile uğraşmaları, daha doğrusu diğer örneklere göre sadece müzik ile uğraşmaları, şov dünyası için pek de yeterli kabul edilmiyor. sadece şov dünyası da değil esasında, yönetimsel sorunlar ve grup üyelerinin eurovision'da göstermiş olduğu, yani göstermek zorunda olduğu performanslar çok ket vuruyor çalışmalarına. eh, sadece komşulardan 12 puan almış olmak, türkiye'nin eurovision kaderini etkilemiyor nihayetinde!

    bu, tabiri caizse yarım kalmışlık, grubun üzerine yapışıyor adeta zamanla. tüm muazzam şarkılarına, kalburüstü albümlerine, inanılmaz performanslarına rağmen ciddi anlamda kendileri ile beraber anılmaya başlanıyor. tam, amerika'yı yeniden keşfedecek bir turneye hazırlanıyorlar; resmi hiçbir açıklama yapılmadan amerika'ya olan yolculuklarına yasak geliyor, 1965'te. tam, yepyeni şarkılar ile piyasaya el sallayacaklar; dave davies'in babalık davası önlerine çıkıp her şeye sekte vuruyor. tam, dinlenen plağın artık çıtırtılı çalmasına sebep olacak kadar fantastik bir şarkı yapıyorlar; şarkılarını yurt dışında dinleyiciler ile buluşturma konusunda engeller çıkıyor, yine kalıyorlar londra'nın ara sokaklarında.

    şahsi favorim olan ve 1970'te yayınlanan lola versus powerman and the moneyground, part one; lsd etkisindeyken çizilmiş gibi duran bir kapağa sahip ve 1966'da çıkan face to face, 1968'de piyasaya sürülen ve epeyce keyifli şarkılara ev sahipliği yapan `the kinks are the village green preservation society`, grubun kalitesini tüm çıplaklığı ile ortaya koyan 1971 künyeli muswell hillbillies, hafif değişen zamane tarzına rağmen aynı ısrarı sürdürdükleri 1978 tarihli misfits ve 1981 yılına ait olup en az dönemin tavrı kadar protest olan give the people what they want isimli albümleri, vaktiniz varsa dinleyip bu, her şeyden biraz olup hiçbir şeyden tam barındıramayan güzide grup hakkında fikir edinebileceğiniz birkaç örnek.

    ha, "ben albümleri baştan sona dinleyemem! bize birkaç örnek ver, beğenirsek bakarız!" diyenlere de saygım sonsuz. kendileri için lola'yı, kişisel favorim olan this time tomorrow'u, waterloo sunset'i, mirror of love'ı, all day and all of the night'ı, come dancing'i, sunny afternoon'u ve imza şarkıları olan you really got me'yi sahneye davet ediyoru... bir dakika, arkadaşlarım beni uyarıyor. wes anderson şimdi ulaşmış ekibimize, "the kinks'in gayet güzel tanıtıldığı the darjeeling limited'ı da izleyebilirler." demiş. kendisine de teşekkür ediyoruz.

    velhasılıkelam, koskoca grup, "yahu, londra'dan çıktın mı, kim tanır the kinks'i?" şeklinde kıraathane muhabbetlerine meze oluyor; annesinden ya da babasından veya kafalayabildiyse, her ikisinden birden aldığı harçlıklarla plak koleksiyonu yapan john'un ve onun liseden arkadaşı olup bir türlü açılamadığı komşu kızı elizabeth'in ötesine pek geçemiyor kısaca.

    ancak, batı taraflarında istediği kadar tutunamayan bu beyefendiler, türkiye sınırları içerisinde bir gencin çok dikkatini çekiyor. 60'ların başında, kendi tarzını oturtmaya çalışan mehmet isimli bir genç, hem the kinks'i beğeniyor hem de ondan etkilenen birçok gruba yârenlik ederek kendi tarzı için bir ilham kaynağı buluyor.

    the kinks'in doğduğu topraklarda, geçtiğimiz yıl bir albüm yayınlanıyor; geçtiğimiz günlerde karşıma çıkan şu tekli ile tekrar dikkatimi çektiği için inceliyorum detaylıca. az evvel sözünü ettiğim mehmet isimli delikanlının, kariyerinin ilk yıllarında sergilediği ve daha önce yayınlanmamış performanslarını içeren bir albüm: golden rollers. evet, mehmet barış manço, henüz kendi ülkesinde bile ortalığı kasıp kavurmayan bu gençleri duyuyor ve onların adımlarını önce takip edip daha sonra türevlendirmek suretiyle, kucaklayıp istanbul'a getiriyor.

    değerli dostum ve ekşisözlük'ün müzik gurularından parliament night blu ray bahsetmişti barış manço'nun markalaşma adımlarından. kendi adını ve beraber çalıştığı grupları bir marka hâline getirmesinden, single yayınlayarak müzik sektöründe önemli bir dönüm noktası açığa çıkarmasından, başarılı işleri doğru yöntemler ile tekrarlayıp üzerlerine kendi kalitesi ile eklemeler yaparak tarihe geçmesinden. onunla uzun uzun konuştuğumuz ve fazlasıyla haklı olduğu bu markalaşma adımlarının ilk hazırlıkları, boş zamanlarında trikotaj ile uğraşmaya bayılan kaderin* bir oyunu üzerine, the kinks ile başlıyor (aynı albümde james brown cover'ı bile mevcut ancak takdir edersiniz ki, the kinks başlığında bir entry'de barış manço'ya kadar gelmişken james brown'a değinmek istemiyorum; zira işin sonu, bu dallanma sebebiyle, selahattin özdemir ile bitecek gibi duruyor şu an).

    golden rollers, barış manço'nun ilk denemelerinden ibaret bir albüm. daha ortada bir 'barış manço' yokken, yıllarca inmeyeceği bir zirveye çıkmayı bırakın tırmanmaya dâhi başlamamışken kaydettiği eserlerden ibaret. bu albümde barış manço, denenmiş ve başarılı olmuş eserleri 'cover'lamak' suretiyle adını duyuruyor ve tutmuş işler sayesinde, kendine yeni ufuklar açtığı gibi müzik dünyasındaki ilk ve oldukça sağlam olduğu su götürmez adımlarını atıyor. birkaç paragraf evvel sizlere önerdiğim ve eser sahiplerinden dinlediğiniz birkaç şarkıyı, kendisinin yorumuyla dinleyelim bir de: huzurlarınızda, you really got me ve all day and all of the night!

    sadece bununla kalmıyor barış manço, kaygısızlar ile birlikte kaydettiği muazzam şarkısı olan trip'in yer aldığı 45'liğin arka yüzündeki eser olan karanlıklar içinde, yine dönemine damga vurmuş ve defalarca yorumlanmış bir vanilla fudge klasiği olan you keep me hangin' on'un bir uyarlaması.

    her neyse, konuya dönelim. the kinks ile barış manço işbirliği, sadece bunlarla sınırlı değil. bir etkilenmenin var olduğunu savunmamın en önemli sebeplerinden biri, zamanında yeniden yorumladığı bir esere, barış abi'nin stüdyosunda ikinci kez yer vermesi. kendisi askerde iken, ondan habersiz olarak piyasaya sürülen ve süratle toplatılırken sayan plak ile sorunlara sebep olan barış manço 45'liği olan fil ile kurbağa'nın müziğine biraz dikkat edin isterseniz; ya aykırı gençler istanbul'a uğradı ya da barış abi, o karambolde bir londra yapıp geldi muhtemelen.

    özetle, sevgili dostlar, kendi seslerini istedikleri gibi duyuramayan ve yeri göğü inletecek patlamayı bir türlü gerçekleşiremeyen canım the kinks; hiç bilmese bile, şu anda severek dinlediğimiz ezgilerde, hiç de azımsanmayacak bir paya sahip. bir de hak ettikleri şöhrete ulaştıklarını düşünün!
  • pek fazla anılmaz isimleri, tanıyanı bileni çok azdır ama, bir beatles, bir who ne ise bunlarda o dur. rock/punk/heavy metal gibi türevleri yönlendiren, bizlere bu ruhu asılayan gruplardan biridir. 1964 yılında kurulmus, 1997 yılına kadar devam etmistir müzik yapmaya.
  • blur solisti damon'ın en bi sevdiği şarkı olan waterloo sunset'in sahibi grup, damon 95 yılında bi programda(white room sanırım) bu şarkıda ray davies'le düet yaparak muradına ermişti.
  • insanı mutlu eden rock gruplarından biri. çok sağlam bir müzik yapmışlar. gayet naif. lakin rock -ama pop değil. gayet estetik. insana the who'yu anımsatıyor. ne yapmışlarsa iyi ki yapmışlar...
  • jim morrison'un en sevdigi gruplardan biri.
  • mutluluk şurubu.
  • solisti şarkı söylerken gülmemek için kendini zor tutuyormuş gibi gözüken, başarılı grup.
  • alcohol adli da nefis bir sarkilari vardir; http://www.youtube.com/watch?v=ea-mvgc_jz4
hesabın var mı? giriş yap