• filmin genelini yüreğin ezile ezile izliyor olsan bile o acıya katlanıyosun çünkü en başından acıyı öğretiyor..
    özgün ve çok güzel bir film olmuş kırık çember özellikle müziklerin geçişi din, erotizm, aşk, acı, hüzün, mutluluk, ölüm, doğa ve gerçeklerle öyle güzel harmanlanmış ki ağlayamıyorsunuz ama çok üzülüyorsunuz.
    sadece film sonunda düşünüyorsunuz, boğazınıza bir kaç düğüm kalıyor.. " hayat seni kıskanır " başlığı altına toplanıyor her şey.
    filmde unutamadığım bir sahne var ki spoiler olarak veriyorum...gerçekleri tokat gibi yüzümüze vuruyor

    --- spoiler ---

    aslında hep biliyordum.
    gerçek olmayacak kadar güzel olduğunu, uzun sürmeyeceğini.
    hayatın böyle olmadığını, cömert davranmadığını.
    birini sevmemelisin.
    birine bağlanmamalısın.
    hayat seni kıskanır.
    elinden her şeyini alır ve yüzüne güler.
    sana ihanet eder..
    --- spoiler ---
  • din, siyaset, müzik, aşk, ölüm.. konusu, göndermeleri, müziği ve sonuyla olmuş film. ilk yarısı biraz yavaş geçse de, kırk beşinci dakikadan sonra film bir kez daha başlıyor.

    --- spoiler ---

    o son dövme bitirdi, viran etti beni.

    --- spoiler ---
  • şansız bir ateistin evlilik ve dinsel tabulara adapte olmasını gözlemlemiş mükemmel film.
    sıfır beklentiyle izlediğimden midir nedir bilmiyorum. inanılmaz keyif aldım.
    bu arada müzikler inanılmaz başarılı.
  • söylenenler söylenmiş. izlemeyenler için anlatmak; sizi hiç tanımayan birine " sence ben nasıl birisiyim" diye sormak gibi.

    bende kalan: tanrıya sadece sevdiklerimizi elimizden aldığında mı kızıyoruz, o kadar seveceğimiz insanları neden veriyor ki bize? diye kızan yok mu?

    neden, neden doğanlara ağlamıyoruz ölenlere ağladığımız kadar? doğumun, bir gün ölümle sonuçlanacağını bildiğimiz halde...
  • insanın gönül telini kimi zaman bir banjo, kimi zaman bir gitar, kimi zamansa bir kontrbas gibi avcunun içine alıp tir tir titreten bir film.

    belçika usulü bluegrass nedir, nasıldır, nasıl yapılır gibi sorulara itinayla cevap vermiş bir film.

    bilimsel ilerlemelerin önünü olmadık dogmalarla tıkamaya çalışan george bush gibi köktendinci dangalaklara gereken kapakları bir bir takmış bir film.

    kusursuz seyreden bir birlikteliğin dahi gün gelende nasıl çıkmaza saplanıp kalabildiğini —son sahne dışında— gelecek için en ufak bir umut zerresi bırakmamacasına tane tane anlatmış bir film.

    johan heldenbergh'in saça sakala karışmış duru bir oyunculuk sergilediği; veerle baetens'inse, salt, —vücudundaki envai çeşit dövmenin dahi gölgelemeye yetmediği ve sarı ışıklar altındayken daha bir kusursuzlaşan— beyaz tenini sergilemekten çok daha fazlasını yapıp, küçücük kızını kansere kurban eden bir annenin psikolojisini elinden gelenin en iyi şekilde yansıtmaya çalıştığı bir film.

    filmekimi 2013'ten ilk kazanımım olan, ve felix van groeningen'in de ilk "fırsatta hatmedilecekler" listemdeki yerini sağlamlaştırmış bir film.

    vaktim kısıtlı, yorgunluğum ve baş ağrım epey ağırlaşmış olmasa, hakkında çok daha fazla ve çok daha detaylı tanımlar yapılabilecek bir film.

    son olarak, ezzra'nın da daha evvel linkini verdiği "if i needed you" ile, breaking bad'in iyice hassaslaştırdığı bünyemi iyice lapalaştırmış bir film. 20 yaşımda 70'likler gibi duygulu duygulu gezmeye başladım; sen çok yaşa sanat, e mi!
  • sinir bozucu derecede iyi film.
  • çok çok başarılı bir film. çünkü hikayesi var ve gerçek.

    --- spoiler ---
    aşk böyle bir şey, kanser böyle bir şey, acı ve acıyla başa çıkma yollarının farklılaşmasıyla kopmak böyle bir şey, aşkın bitmesi ve hiç bitmemesi böyle bir şey, intihar da aynen böyle bir şey.
    --- spoiler ---

    kim çektiyse kim oynadıysa "gerçek" olanı çekmişler. ve "gerçek" olanı bunca gözlemleyip bunca sade bir şekilde göstermek zordur.. çok beğendim.

    eminim ki "görsel şölen" arayanlar, gerçeğin hatırlatılmasını değil absürd hikayelerden medet umup gerçekten kaçmayı isteyenler bu filmi "vasat" bulup beğenmeyecek, ama bence hikaye anlatıcılığı mühim ve bu film çok çok iyi.

    müzik de olması gerektiği gibi arada sos olmuş.
  • tam benlik film.

    o kadar parçalanmış, o kadar yüksek bir duygu yoğunluğu ve öyle darmadağın bir haldeyken çıkıyor ki şu an şu satırlar klavyemden. bi hayli de ağlamışken üstelik..

    ben her şeyi sevebilen ama çok az şeyi çok fazla sevebilen bir insanım. bu film de öldüğüm son an'a dek benim çok fazlam olarak hayatımda yer edeceklerin arasına girmiştir.
    çünkü bu film bana aynı anda birbirinden alakasız onlarca duyguyu, çok yüksek dozlarda tattırabilmeyi başarmış yegane değerlerdendir. tıpkı diğer çok fazla'larım gibi... tıpkı hayatta olmasını en istediğim şekilde.

    bu filmde ben ölürcesine ağladım. neresine kendimi koyayım bilemezken her yerine koydum.
    bu filmde ben anne oldum, ben baba bile oldum..
    bu filmde ben en yakınlarımı kaybettim, onların ardından aklımı kaybettim, sonra kendime gelmeye çalıştım, hayatın buna asla izin vermeyişine tanık oldum, güldüm sonra hayata gözümde yaşlarla, kahkaha attım.
    bu filmde ben ilk kez bir kadına aşık oldum, bu filmde ben bir kadında kendimi gördüm, o kadın olmak istedim daha fazla..
    bu filmde ben acılarım yüzünden tanrıyı yok saydım, inanılan her şeye lanet ettim ama bir anda gökyüzündeki bir yıldızda aradığım her şeyi bulabilmek istedim, bulabilmeye olan ihtiyacımı fark ettim.
    bu filmde ben sevişmek istedim, seviştim, sevişirken ağlamayı istedim, ağladım. hüzünlü sevişilir mi demeyin, bir adamın kollarında hüngür hüngür ağlamayı istedim, ağladım.
    bu filmde ben bir adama acıdım, bir adamın tüm kuralları reddedişindeki çaresizliğe ağladım, bazen inkar ve isyan edişlerin, sığınmak için inanmak zorunda olmaktan daha acı olduğuna tanık oldum, ben bir adamın sadece sevgiye sığınmaya çalışışındaki çaresizliğe üzüldüm.
    bu filmde ben intihar etmek istedim, intihar edip, intiharımın ardından pişman bile oldum, vazgeçmek istedim, ben bu filmde geri dönemeyişi yaşadım.
    bu filmde ben eskiden beri tutkum olan dövmelere bir kez daha tutkun oldum, vücudumun her yanına iz bırakmak istedim, hatta bu istekle heyecanlandım.
    bu filmde ben dünyanın en güzel seslerinden en güzel şarkıları, en güzel müzikleri dinledim.
    ben bu filmde nabzımı normal düzeye getiremedim.
    sevdim, acıdım, ağladım, nefret ettim, şefkat doldum, seviştim, bağırdım, kanadım. son dövmede bittim!

    ben bu filmi tıpkı diğer çok fazlalarım gibi çok derinden yaşadım.
    bunu hissettirdin ya, teşekkür ederim çok fazla'm. sen beni nasıl bu kadar iyi tanıdın?

    --- spoiler ---

    aslında hep biliyordum.
    gerçek olmayacak kadar güzel olduğunu, uzun sürmeyeceğini.
    hayatın böyle olmadığını, cömert davranmadığını.
    birini sevmemelisin.
    birine bağlanmamalısın.
    hayat seni kıskanır.
    elinden her şeyini alır ve yüzüne güler.
    sana ihanet eder..
    --- spoiler ---
  • filmi internetten izledim. izlediğim sitede filmin altında bir yorum vardı "filmi izlerken yaşama ümidinizi alıp götüreceğini de bilerek izleyin" diye.. tam da öyle bir film hakkaten.. dram insanları için bulunmaz nimet.

    gadjo dilo'yu da enter the void'u da anımsattı zaman zaman.. ajitasyon yapmadan gözlerimi de doldurdu..

    --- spoiler ---

    sanırım ortak bir acı yaşayan çiftlerin birbirlerine olan sevgilerinin büyüklüğü arttıkça olaydan sonra tekrar bir arada devam edebilme olasılıkları o kadar düşük oluyor.. sikeyim böyle hayatı..

    --- spoiler ---
  • çok iyi, etkileyici ve çarpıcı film. filmin sanırım tek eksik yanı gerçekten "çok iyi" olması. çünkü hayatın kötü ve "gerçek" yönlerini o kadar iyi ve o kadar gerçek bir şekilde anlatıyor ki film, moralinizi alt üst ediyor. aşkla ilgili, kadın erkek ilişkileriyle ilgili, ölümle ilgili; kısacası hayatın her kısmıyla ilgili rahatsız edici olan ne varsa bir bir izleyicinin yüzüne çarpıyor. zaman çizgisiyle sürekli oynadığı için seyircinin ilgisini canlı tutmayı da başarıyor. bir taraftan da didier ve elise'yla empati yaptırarak, onların bakış açılarını anlamaya ve belki de bu bakış açılarından bir tanesiyle kendinizi özdeşleştirmeye yönlendiriyor. din ve dogmalarla ilgili tespitler ve eleştiriler ise inanılmaz derecede yerinde ve vurucu. bu sırada tabii şarkılara da parantez açmamak olmaz. bu filmi izledikten sonra bluegrass'a ilgi duymaya başlamayan insan olamaz herhalde. şarkılar güzellikleriyle, kullanıldıkları sahnelerle ve içerdikleri manalarıyla tek kelimeyle büyüleyiciydi.

    izleyin efendim. çok iyi film. tek kelimeyle özetlemek gerekirse: gerçek. soğuk, buz gibi gerçek. tüyleri ürpertecek, insanın yaşama sevincini ve umudunu bir süreliğine sömürecek derecede hayatın karanlık yüzünü gözler önüne seren bir 111 dakika.
hesabın var mı? giriş yap