• john petrucci'nin streaming ve digital service'lere düşmüş albümüdür.

    şimdilik 2-3 kere komple dinleme imkanım oldu ve açıkçası çok başarılı buldum.
    petrucci/portnoy uyumu zaten en başından kendisini gösteriyor. albüm sanki ikilinin dream theater'da yapmak istediklerinin gerçeğe dönüştürülmüş hali gibi. tüm üretkenliklerinin tavan yaptığı 90'lar ve 2000'lerin başından sonra bu ikiliden bizi şaşırtacak bir sürpriz beklemek büyük hayal olur ancak, özellikle günümüzde paylaşım yapmadıkça çok çabuk kayıplara karışabileceğin bir endüstride kaliteyi koruyabilmek de büyük başarı.
    ben de birçok dt hastası gibi portnoy'un sound'unu çok özlemiştim. sons of apollo ve flying colors gibi projelerinde zaten dinleme şansı buluyor olsak da petrucci ile yıllar sonra bir araya gelmesi bile albüm için yeterli heyecanı yaratmış idi.
    sırf portnoy'u güzellemek adına mike mangini'yi yerden yere vuran bağnazlar gibi de yorum yapmak istemiyorum. açıkcası dt'nin kimyasını bozanın mangini değil de -ki çok seviyor olmama rağmen jordan rudess olduğunu düşünmekteyim. müzikal anlamda araştırma yapmaya azıcık yeteneği olanın, mangini'nin single strokes rekorundan çok daha fazlası olduğunu steve vai, nuno bettencourt gibi dev isimlerle yaptığı çalışmalardan görebilmesi mümkün.
    buna rağmen kimya denen şeyin ne kadar önemli olduğunu bu albümde bir kez daha görmüş olduk.
    favorilerim: glassy-eyed zombies, gemini, temple of circadia. albüm genel olarak çok başarılı. portnoy heyecanından unutulmuş olsa da dave larue mükemmel iş çıkartmış. albümün kayıt kalitesi de övgüyü hakediyor.
    asıl değinmek istediğim nokta özellikle grammy adaylıklarından sonra satış grafiğinde üst sıralara oynayan bir grubun gitaristinin, albümünün reklamı için sosyal medyayı tüm imkanları ile kullanma kaygısı. streaming service'lerden sonra özellikle gerçek müzisyenler para kazanmaz oldu. en büyük gelirleri konser ve fiziksel kopya olarak basılmış albümleri. dolayısı ile ordan burdan indirmek kolay olsa bile en azından sevdiğiniz sanatçı ve grupların albümlerinin, formatı farketmeksizin fiziksel kopyalarını edinmeye çalışın.
  • john petrucci’nin instagram hesabında paylaştığı videoya göre muhtemel 2. solo albümünün adı.

    (bkz: bekledik bunu çok bekledik)
    kaynak
  • spotifyda albüm yayınlanmıştır duyurulur.playlist
  • petrucci ve portnoy 10 yıl sonra tekrar bir arada görebileceğimiz albüm, petrucci'nin 2. solo albümü. portnoyun ayrılığından sonra dream theater albümleri biraz boş geliyordu umarım eski tadı yakalabiliriz. yeni bir liquid tension experiment albumune vesile olacak gibi.
  • john petrucci'nin 2. solo albümü.

    bu albümle ilgili çok büyük bir beklentim vardı ama pek karşılamadı maalesef. suspended animation'ın kıyısından bile geçemez bence. mesela glasgow kiss gibi özgün, jenerik bir eseri bu albümde bulamadım. petrucci'nin akrobatik şovu gibi olmuş daha çok.
  • yağmur damlasının buluttan ayrıldıktan sonra başına gelen hadisedir.
  • limit hız.
  • bu albümün prodüksiyonu ile ilgili bir şeyleri beğenmiyordum ama adını koyamıyordum tam olarak. şimdi konu açıklığa kavuştu: albümün kulağa sert gelen bir prodüksiyonu var, sebebi de andy sneap. hatta dream theater, bu albümdeki prodüksiyonun sertliğini beğenince yeni albümlerinde andy ile çalışmaya karar vermiş:

    "soru: bu albümde ilk kez andy sneap’le çalıştınız. john petrucci son solo albümü terminal velocity'de kendisiyle çalışmıştı ama grup olarak ilk iş birliğiniz. esasında andy sneap’i metal dünyasının daha ekstrem isimleriyle birlikte görüyoruz; örneğin exodus, amon amarth gibi. diğer yandan judas prıest’le yaptıkları da ortada. dream theater olarak bu iş birliği nasıl gerçekleşti? john petrucci memnun kalınca siz de memnun kalmış mı sayıldınız?

    james labrie'nin cevabı: john, terminal velocity'de andy’den çok memnun kalınca bize e-posta gönderdi ve “beyler, bu adamın yaptığı prodüksiyonu duymanız lazım. mükemmel bir işe imza attı ve yeni dream theater albümünde onunla çalışmak istiyorum” dedi. biz de john’un albümünü ve andy’nin mikslediği diğer bazı albümleri dinledik. ortaya çıkan sound’un sertliğine hayran kaldık. bence mükemmel bir yapımcı ve aynı zamanda harika bir müzisyen. andy de bizi biliyordu, dream theater’ın ne olduğunun farkındaydı ve yıllardır bizi dinliyordu, bu yüzden birlikte çalışmamız gayet rahat oldu. sonuçta ortaya çok güçlü bir albüm çıktı."

    şimdi adamın judas priest ile firepower albümünde yaptığı işe bayılıyorum, sonuçta metal dinleyen adamız ama bu albümdeki sert gitarlar kimi zaman, ne yazık ki albümün içine girmeyi engelliyor. örneğin snake in my boot mis gibi bir blues rock parçası ama distortion tonu öyle bir kompress edilmiş ki, canlılığını kaybetmiş resmen. yani şarkı başladığında girişteki rif bittiğinde "aha asıl ton şimdi gelecek" diye bekliyorsunuz ama bir türlü gelmiyor.

    albüme yavaştan geçersek eğer, ton çeşitliliği bakımından zayıf bir albüm olduğunu söyleyebilirim. örneğin bu sene çıkan özgür çalı’nın road stories albümünde çok daha leziz tonlar duyabilirsiniz. john petrucci özellikle switch’i yukarı alıp neck manyetiğini sıkça kullanmış. ilk şarkıda neredeyse büyük bir bölüm böyle gidiyor. terminal velocity ve the oddfather albüme ısınmalık şarkılar. ben de şahsen pek çokları gibi gemini'yi beğendim ki parçanın büyük bir bölümünü 90'larda yazmış kendisi. vinnie moore stayla hafif flamenko gitarımsı bir bölüm bile var, enteresan gerçekten. 94-96 arası bir tarihte parçayı canlı olarak çalıyor hatta. 1:46'da başlayıp 3:00'a kadar süren gitar solosu albümde en hoşuma giden yer olabilir. out of the blue tatlı bir dokunuş ama bir wishful thinking etmez. 2. favori parçam glassy-eyed zombies ve temple of circadia, dream theater vibe’ını hissedebileceğimiz şarkılar olmuş. temple of circadia'da 2:42'de başlayan klasik müzik tandanslı duygusal bölüm ise gerçekten muazzam (ta ki petrucci'nin sweep picking'lere abandığı yere dek). the way things fall'da 4:00'da giren rif damage control'daki rife çok benziyor. bunun haricinde mike portnoy ve dave larue kalitelerini yansıtmışlar albüm boyunca ama genel olarak beklediğim heyecanı pek bulamadım doğrusu. petrucci'nin shred'e kaçtığı kısımlar da cabası. son bir anekdot; önce gitarlar kaydedilmiş, üzerine portnoy davulları kaydetmiş. * bu albümdeki şarkılar, canlıda kesinlikle daha harika tınlayacaktır, buna eminim. suspended animation’ı 8,5 olarak düşünecek olursam bu albüme puanım 7 olurdu.

    puan (7/10)
  • john petrucci'nin ikinci solo albümü.

    açıkcası melodik becerisi ve gitar konusunda virtüözite konumunda olmasından dolayı çok şey beklenilen fakat 1-2 parça dışında vasat bir joe satriani albümünün ötesine gidemeyen ilk albümünden sonra bu albümü asıl çekici yapan dream theater macerasında yolları ayrılan mike portnoy ile yıllar sonra tekrardan beraber çalacak olmalarıdır.
    doksanlı yıllarda ağzımızın suyu aka aka dinlediğimiz mike portnoy'un, tekniğine alıştıktan sonra diğer daha teknik davulcularla kıyaslanması sonucunda sanki portnoy o kadar da yetenekli değil gibi anlamsız yorumlar duyulmaya başlandı. melodik bilgi ve yeteneğin ne kadar farklı şeyler olduğunu dt ile yolları ayrıldıktan sonra -ki mangini de hayvan gibidir- acı şekilde fark etmiş olduk. petrucci de eminim uzun süredir bunun farkında idi ve aralarındaki kusursuz kimya dolayısı ile daha iyisini bulamayacağını biliyordu. o yüzden acaip şekilde heyecanlandığım bir albümdür.
    işin asıl heyecan verici tarafı, bu birleşmenin, mike portnoy'un da her fırsatta olabilitesinden bahsettiği ve yıllardır beklenen yeni bir liquid tension experiment albümünün de gerçekleşme ihtimalini kuvvetlendirmiş olmasıdır.
  • zamaninda guzel bir oyundu etrafta ucup bir seyleri patlatiyordunuz
hesabın var mı? giriş yap