• israil'de ultra ortodoks yahudilerin arasında yaşamak pek eğlenceli olmasa gerek.

    ama tel aviv de bir tesadüf değildir.

    israil dediğimizde bir tarafta ataerkinin dibi bir din, diğer tarafta ise mısır ve ürdün dışında teknik olarak tüm komşuları ile savaş halinde olduğu için militer bir toplum var. yağni aslında patriarkayı oluk oluk besleyecek, tüm kanallar mevcut.

    ama işte etki de tepkiyi doğuruyor. israil'de çok güçlü ve radikal bir kadın hareketi var. yine aynı zaman da lgbt'te de öyle. women in black hareketi, anarko feministler, black laundry gibi lgbt örgütleri ilk elden aklıma gelenler. 2. intifada'nın birinci yıl dönümünde travestiler, yoldan geçen insanların kafalarına pembeye boyanmış ve gaz bombası süsü verilmiş teneke kutular atıyorlardı: bakın siz filistinlilerin kafalarına bundan atıyorsunuz!

    politik örgütlenmenin, popüler kültüre etkileri de var:

    misal dana international. hatun bir kafede karşınızdaki masaya otursa, trans olduğunu zaten anlamazsınız, daha kötüsü dana international olduğunu hiç anlamazsınız. ablam, bildiğin bulaşık yıkarken bileziklerini şıngırdatan ortadoğu teyzesi. ama sahnede slut feminist.

    aşağıda whitney houston'ın "my name is not susan" isimli bayık şarkısını bir travestinin ağzından yeniden yorumlamış .

    hangi erkeğin geleceğine
    hangisinin gideceğine
    ben karar veririm.

    bana diyorlar ki kocan nerede?
    ben ne bileyim ayol?
    benim adım saida değil!

    my name is not saida

    şimdi vajinam şekil önümden çekil başlığına yazdıklarınıza bir bakın

    yine aşağıda cinsiyet rollerini itin götüne sokup çıkartan arişa grubunun videosu var. bıçkın delikanlı ve kezban kız arkadaşı oldukça tanıdık gelmiştir. ve evet şarkının adı, "yandım senin elinden"

    yandım senin elinden

    bu saydıklarım marjinaller mi? evet.

    ama ne demiş atalarımız, "bana marjinalini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim"

    toplumsal uzlaşı noktanızı belirleyenler marjinaller oluyor. bizim marjinalimiz, "hamileler sokağa çıkmasın" diyen islamcı, uzlaşı noktamız, belediyenin havuzlarında cinsiyet segrasyonunu devam ettireceğini açıklayan chp.
  • henüz taze dönmüş sayılarak hakkında bir şeyler yazmak istediğim şehir. iş için gittiğimden yeterince dolaşmaya fırsatım olamadı maalesef (3 gün kaldım) ancak gördüğüm kadarıyla güzel bir şehirdi. israil'e gitmeden önce biraz çekincelerim vardı doğrusu, bu ülkenin türkiye'de imajı genelde tehlikeli olduğu, bize düşman oldukları bir yer şeklinde olduğundan istemsiz benim de ön yargım vardı. tek başına ilk defa bir orta doğu ülkesine gidecek olmam, corona virüsü salgını ve 2 mart günü yapılacak olan israil seçimlerinin gergin ortamıyla birlikte aslında ayaklarım biraz geri geri giderek tel aviv'e gittim.

    ancak kısa sürede ön yargılarım yıkıldı. öncelikle tel aviv çok güvenli bir şehir. konumundan dolayı tüm komşulara ve filistin'e uzak sayılabilecek bir yerde. zaten israil'e giderken de inanılmaz bir güvenlik kontrolünden geçiyorsunuz. mesela uçağa binmeden hemen önce üçüncü bir güvenlik kontrolü ile elle üstünüz aranıyor ve açıp bavulunuza bakıyorlar. ben gurion havalimanı'na geldiğimde ise inanılmaz bir pasaport sırası gördüm. neyse ki görevliler insanlara hangi taraftaki sıraya gireceklerini gösteriyorlardı. benim önümdeki kişiyi (aynı uçaktaydık) ülkeye sokmadılar mesela. sebebini bilemiyorum ama adamı alıp başka bir odaya götürdüler. sıra bana geldiğinde adamı tanıyıp tanımadığımla ilgili iki-üç soru sordular. ben de dürüstçe aynı uçakta olduğumuzu ama kendisini tanımadığımı söyledim. zaten iş vizesi ile geldiğim için birkaç soru sorup geçmeme izin verdi. ancak burası avrupalı, amerikalı vs. herkesin aynı şekilde pasaport kuyruğunda sorguya çekildiği tek ülke olabilir. benim şansıma hızlıca atlattım güvenlik kısmını.

    ben tam şabat günü gittiğim için şehre taksi ile gitmek zorunda kaldım. şabat zamanı toplu taşıma çalışmadığı için taksiler ekstra ücret alıyor. neyse, nalet suratlı bir taksici ile otelime gittim. buradaki taksiciler de bana türkiye'deki taksici izlenimi verdiler, sanki onlar da yolları özellikle uzatıyor gibi. bu arada hayatımda gördüğüm en pahalı taksi ücretini burada görmüş olabilirim. 25 km yol için 170 şekel (yaklaşık 300 tl) ödedim. taksi durduğu süre boyunca bile taksimetredeki ücret hızlıca yükseliyor.

    ilk gün yorgun olduğum için otelden çıkıp etrafı gezemedim. kaldığım yer hashalom tren istasyonuna çok yakındı, burası plazaların olduğu tıpkı levent gibi bir yer. ertesi gün müşteri ziyaretine giderken gözlemlediğim şey tel aviv trafiğinin tıpkı istanbul trafiği gibi olmasıydı. burada da sürekli bir korna sesi duyuluyor ve insanlar birbirine küfretmek için kornaya uzun uzun basıyor. ancak yaya geçidi konusunda avrupalılar gibiler. yaya geçidinin yakınında durduğunuz an (telefona bakıyor olup geçmeyecekseniz bile) araba sizi bekliyor. hashalom tren istasyonu işlek bir yer olduğundan birkaç polis de yakınlarında bekliyorlardı, ben işten birileriyle buluşacağımdan dolayı biraz erken gitmiştim. durağın orada bir süre beklediğim için bana biraz şüpheli şekilde bakmaya başladılar ancak kimse gelip bir şey sormadı. istasyonlara girerken zaten hem siz hem de çantanız x-ray'den geçiyor. güvenlik konusunda çok paranoyaklar. avm girişlerinde falan da çantanızı açtırıp kontrol ediyorlar. bir de eğer benim gibi pazar sabahı dışarı çıkarsanız etrafta çok fazla asker görebilirsiniz. hafta sonu izinlerinden dönen askerler koca sırt çantaları ve tüfekleriyle etrafta cirit atıyorlar. avm içinde de elinde tüfekle dolaşan askerler görebiliyorsunuz, bu durum bana garip geldi tabii ancak onlar için olağan bir durum.

    tel aviv'e giderken etrafta koyu dindar yahudilerden göreceğimi düşünmüştüm ancak bu şehirde çoğu insan tıpkı avrupalı gibi. kapalı insan neredeyse hiç görmedim (israil'de müslüman nüfusu fena olmadığı için etrafta kapalılar olacağını düşünmüştüm), aynı şekilde bunların dindarlarının giydiği yahudi dini kıyafetlerinden de pek görmedim. insanlar gayet modern giyiniyordu. bu arada çok fazla sarışın mavi gözlü israilli gördüm. bir de asker kadınların birçoğu çok güzel olup baya bakımlıydı. zaten asker kadın görmeye alışkın olmadığım için baya ilgimi çektiler.

    buraya geldiğim zaman hava muhteşemdi (29 şubat - 3 mart arasında kaldım). her gün 18-20 derece arasındaydı ve akşamları en fazla 12-13 dereceye düştü. bu israilliler için kış standardı sayılsa da benim için yaz gibiydi. gündüzleri tişörtle dolaşıp akşamları hırka yeterli oldu. nisandan sonra havalar bir anda çok ısınıyormuş, eğer siz de benim gibi sıcağa dayanamayan biriyseniz burayı şubat ve mart aylarında ziyaret etmenizi öneririm. bir de havalarında inanılmaz bir nem var, hava alanından ilk çıkarken hemen fazla nem oranını hissettim ancak kısa sürede alıştım. ancak yaza doğru giden insanlar buna alışmanın 3-4 gün sürdüğünü söylediler.

    gelelim bu şehirde dolaşılacak nereler var? gerçekten muhteşem plajları var. ben en kuzeydeki tel aviv port'dan başlayıp neredeyse jaffa'ya yakın olan hassan bek camiisine kadar sahil boyu yürüdüm. sahilleri gerçekten de california/miami imajı veren bir yer. dalgalar çok olduğu için bir sürü sörfçü var. kumsalları çok güzel, çok sayıda plaj voleybolu oynayan insan görebilirsiniz. arada bizim belturlar gibi (ama onlardan çok daha kaliteli olup alkol satan) yerler var. ben camiden sonra gezimi sonlandırmak zorunda kaldım ve maalesef jaffa'yı görecek vaktim olmadı. rothschild boulevard dedikleri bir yer var, ben burayı neden turistik yer olarak seçtiklerini bilemiyorum. bence çok bir şey yoktu, gece görme imkanı oldum. tek güzel yanı ufak tefek kafe, pub gibi mekanlarının olmasıydı. tel aviv'in bit/sokak pazarları da meşhur ancak ben gezme fırsatı bulamadım. hem türkiye'de pazar kültürüne alışkın olduğumuz için buraların avrupalıları/amerikalıları daha etkileyeceğini düşünüyorum. turistik olarak geçmeyen ama hoşuma giden yerlerden biri de ben gurion avenue oldu. burası da tıpkı türkiye'de bir yer gibi, yürüyüş yapmak için güzel bir alan. hava güzel olduğunda burası epey kalabalık oluyor. bir tarafı bisikletliler için bir tarafı da yayalar için olan uzun bir yürüyüş alanı burası. etraftaki binaların hepsi sanki kadıköy binaları gibi.

    tel aviv'in en meşhur şeylerinden biri çılgın gece hayatı. maalesef hem vakit sıkıntımdan hem de tek başıma olduğumdan gece hayatının tadını hiç çıkaramadım. bu yüzden bir daha tel aviv'e turist olarak gelmek istiyorum. havanın hem denize girilebilecek seviyede olduğu hem de gece hayatının en yoğun olduğu perşembe, cuma ve cumartesi akşamlarına denk gelmek lazım. yemeklerine gelirsek kahvaltıları aslında bizlere benziyor ancak onlar baya meyve ağırlıklı kahvaltı da tüketiyorlar, bir de ben kahvaltıyı otelde yaptığım için açık büfede bir sürü balıklı şey gördüm. normalde de balıkla çok ilgim olmadığı için kahvaltıda balık fikri çok kötü geldi ancak sanırım israilliler balığı kahvaltıda bile tüketiyorlar. onun dışında humus, falafel vs. gibi şeyleri meşhur. ancak ben en güzel mutfağın türk mutfağı olduğuna inandığım için yurt dışındaki yerlerde çok yemek öneremiyorum.

    genel olarak israillilerle ilgili vardığım kanılara gelirsek bizim hakkımızda kesinlikle çok fazla bilgiye sahipler. biz türkler olarak israil hakkında sadece politik bilgiye sahibiz, ancak israilliler için türkiye turistik bir destinasyon ve birçoğu türkiye'yi ziyaret etmiş. ucuz biletlerinden dolayı pegasus'u çok iyi biliyorlar. çoğu avrupa'ya giderken istanbul aktarmalı pegasus bileti alıyor. türklerle gördüğüm kadarıyla bir düşmanlıkları yok. konuştuğum herkes ilgili bir şekilde sorular sordu. bizim iç politikamız hakkında da epey bilgi sahibiler, avrupalılar ile bu konuda çok farklılar. onlarda da akdeniz kanı olduğu için genel anlamda sıcak kanlılar, sohbeti seviyorlar ve dışa dönükler. ülkelerine inanılmaz düşkünler, büyük bir çoğunluğu milliyetçi. israil'in birçok devletten üstün olduğunu açıkça söyleyip başka ülkede yaşamak istemediklerini söylüyorlar. amerika'yla dost olduklarını her fırsatta belirtiyorlar, hediyelikçilerde israil ve amerikan bayrağının bir arada olduğu birçok şey görebilirsiniz. özellikle tel aviv'de yaşayanlar kendi ülkelerinde olmasa bile dünyanın birçok ülkesinde varlıklı sayılabilirler çünkü tel aviv çok pahalı bir şehir ve doğal olarak maaşları da iyi. zürih'den sonra bulunduğum en pahalı şehir kesinlikle burasıydı. mesela bir mcroyal menü 49 shekel (85,65 try). en ucuz yiyebileceğiniz yemek minimum 30 shekel (52,44 try) ve bu da iki dilim pizza falan oluyor genelde. bunun dışında insanlar genel olarak mutlu, yolda giderken gülümseyen birçok insan görebiliyorsunuz. tıpkı bizler gibi onlarda da personal space olayı yok. kuyruklarda dibinize kadar giriyorlar.

    aklıma gelenler bu kadar, beklediğimden uzun bile yazmışım. birkaç tane kendi çektiğim fotoğrafları da alta ekleyeyim bari.

    paraları (shekel)
    maslak/levent'e benzeyen şehir merkezi
    rothschild boulevard
    kadıköy desem inanacağınız bir sokak
    burası da moda'ya benziyor
    ben gurion avenue
    marina
    plaj
    oteller ve plaj
    deniz
    bizde bulunan martılar

    edit: eksiup sitesinin ekşisözlük ile bir ilgisi olmadığını öğrenmem ile birlikte linkleri imgur linkleri ile değiştirdim. konuyla ilgili şu entry (bkz: eksiup.com/#96588044) incelenebilir.

    *bir de asıl girişten daha zor olan ülkeden çıkış konusuna değinmeyi unuttuğumu fark ettim. herkes ülkeden çıkarken çok soru soruyorlar havaalanına erken git diye beni uyarmıştı. bu yüzden ben de havalimanına 3,5 saat önce gittim. ancak benim güvenlik sorgulamam 5 dakika bile sürmedi. bunun en büyük sebeplerinden biri business visa sahibi olmam ve şirketimin bana ben gurion havalimanından security letter sağlamasıydı. security letter'ı verip vermemek havaalanı güvenliğine kalmış bir durum ve bunu alabilmeniz için sağlamanız gereken bazı koşullar var. tüm seyahatiniz boyunca yapacağınız planları belirtmeniz gerekiyor, çıkışta birkaç soru sorarak verilen bilgilerin doğruluğunu test ediyorlar. eğer bu mektubu almayı başarırsanız mutlaka dönüş uçağınıza giderken yanınıza alınız. tabii bu mektubunuz olsa bile "bavulunuzu siz mi hazırladınız?", "bavulu hiç başka bir yerde bırakıp yanından ayrıldınız mı?", "israil'de birinden hediye aldınız mı, biri size herhangi bir şey verdi mi?" gibi sorulara hazır olun. bunları herkese soruyorlar.

    edit2: bazıları nedense imgur fotoğraflarını görüntüleyemediklerini belirtti, yazıyı ekşi şeyler'e taşımışlar ve orada çektiğim fotoğrafları biraz daha kötü kaliteli olsa da paylaşmışlar. fotoğrafları göremeyenler buradan ulaşabilirler.
  • 5 yıldır kudüs'te yaşayan bir ngo temsilcisi, kudüs ile tel aviv arasındaki farkları sorduğumda şunu söyledi bugün bana;

    "just one letter. in jerusalem we pray, in tel aviv we play".
  • mesleğimden ötürü sıkça gidip gördüğüm, gezdiğim bir şehir. önceden söyleyeyim de önyargı yapmayın. ya da yerinde önyargı yapın diyeyim.

    tel aviv güzeldir fakat pahalıdır, bu yüzden tatil için gözde bir yer sayılmaz. yemekleri iyidir. sportif faaliyeti boldur. sokaklar şirindir ve fakat eskidir. ki bence de eski olsundur, kentsel dönüşüme sokup da site mi diksinlerdi napsınlardı amına koyim? sokaklar temiz işte. ne bileyim tel örgülü site karşısında moloz yığını, tenekeyle sınır çekilmiş gecekondu bahçesi falan görmedim yani. avrupayı ve ortaasyayı da çok gördüm. bir avrupa şehri diyebilirim. ortadoğunun los angelesi, güneydoğunun parisi falan gibi benzetmeler yanıltıcı oluyor ama ortadoğuda bir avrupa şehri diyebilirsiniz bunda bir abartı yok. şehrin uzak kısımlarını ise bilmiyorum belki oralarda bir fikirtepe falan vardır, bununla rahatlayacak biri varsa rahatlasın.

    istanbul ile kıyas yapılamaz çünkü işin içine bambaşka rakamlar ve tarihler girer. sanıyorum istanbul'un da kıyaslanabileceği dünya üzerinde birkaç şehir vardır.

    not: varsa aşırı milliyetçi duygularınızdan arınmış olarak okuduğunuzu umuyorum. zira çok objektif bi yazıydı.
  • anti-semitizm ayağına bildiğin tokat'ın hallicesini şehir diye yedirmeye çalışanların olduğu kent. bak ne diyorum, kent. yani eskişehir bir şehir ise burası şehir değil. ya da burası şehir ise eskişehir bir metropoldür. istanbul'la karşılaştıranları dikkate dahi almadan diğer bir densize geçelim: ortadoğu'nun en güzel şehri? dostum hangi ortadoğu bu? hani bildiğimiz şam, bağdat, (hava kirliliğini çıkarsak) tahran, kudüs? lan hepsini geçtim, beyrut? nasıl yapalım? la onu geçtim bu mal muhtelen kahire'nin de ortadoğu'ya dahil olduğundan bihaber. neyse...

    he la... tel aviv çok acayip bir yer de biz hakkını yiyoruz. hep anti-semitizm bunlar.. anti-semitizm ayağına da keli sırma saçlı diye yedirecek ibneler.

    şöyle diyelim. şatafat olarak dubai siker, tarih olarak kudüs siker, doku olarak beyrut siker. yani siker de siker. neyse la... süper şehir. valla bak. sen git orada yaşa.

    peşinen not: sayılan şehirleri haritada bulamayacak bebelerle hiç tartışmaya girmeyelim... üzerim!
  • şehrin havadan görüntüsü çok güzel. sahil boyunca lüks oteller dizili yanyana. arkalara doğru yerleşim alanları ve en arkada da şehre yakın çiftlikler ve tarım alanları görülüyor. zaten deniz kenarındaki tüm şehirler uçaktan güzel görünürler nedense.

    sınırdan girerken donların aranma hikayesi biraz abartı ama işlerinde çok profesyonel görevliler tarafından sorgulanıyorsunuz. sordukları her sorudan ve devamlı gözlerinizi ve vücut hareketlerinizi incelemelerinden bunu hemen kavrıyorsunuz, yani giderseniz rahat ve dürüst olun. aslında zor olan çıkıştır bunu da aklınızda tutun.

    sanırım şehirde ilk gidenleri en şaşırtacak özellik tv de gördüğünüz terör hikayeleri ile alakasının olmadığını anlamak olacaktır. gerçekten şehirde polis dahi görme ihtimaliniz istanbul'da bizim mavi gömlekli rencır polislerimizi görme oranınızdan düşüktür. fakat sizin göremeyeceğiniz ve hissedemeyeceğiniz bir sürü güvenlik önlemi ile korunduğunu söylüyor orda yaşayanlar.

    tipik bir sıcak iklimli deniz kenarı kenti. denize yakın kısımları turistik oteller ve sektörün parçası olan restoran ve barlarla dolu. bu kısımda genellikle fiyatlar yüksek ama hizmet çok kaliteli. sahili şehir boyunca uzanıyor fakat deniz genelde dalgalı ve bulanık. sahili yazın özellikle çok eğlenceli oluyormuş ben göremedim.

    sokakta türkçe konuşurken gerçekten ve gerçekten çok dikkatli olmalısınız. çünkü yaşlı olanların arasında türkiye'den gidenler var. gençlerinde bazıları türkçe'yi çat pat anlıyorlar ve tanıdıklarından duydukları hikayeleri anlatıyorlar istanbul ve türkiye ile ilgili. büyük bir bölümü özellikle kumarhanelerin açık olduğu dönemde türkiye'ye defalarca gelmişler. zaten her yıl yüksek sayıda turist hala geliyor türkiye'ye. karşılacağınız insanların ekserisi türkiye'yi gayet iyi biliyor. türklere karşı da gayet yakın ve hoşgörülüler.

    allenby caddesi gece eğlencelerinin merkezi konumunda. allenby'nin ortalarına doğru bu caddeyi dik olarak kesen cadde ise sağlı sollu cafeler ve dükkanlarla dolu. akşamüstü herkes bir yerlerde oturmaya bir şeyler içmeye çıktığı için kalabalık oluyor

    giyim kuşam alışverişi yapmak isteyenler için türkiyede bulamayacakları herhangi bir alternatif görmedim. yalnız club wear ve aksesuar magazaları bol bol var ve çok populerler. insanlar özellikle genç kızların büyük bölümü tarz sahibi ve şık giyiniyorlar. bir de hint kültürü ile ilgili mağazalar var. zaten israilde gençlerin çoğu tatil için hindistana gidiyor.

    gece hayatı inanılmaz derecede gelişmiş ve aktif. klişe deyişle her zevke uygun bir alternatif var. clubbing konusunda tel aviv zaten önemli merkezlerden biri. şehirde iki tane büyük kulüp var. bunlardan biri tlv diğeri vox. tarzı takip edenler için bir bilgi bu kulüplerden birinde kevin saunders'ın çaldığı gece diğerinde juan atkins çalabiliyor. barlara girerken tek başına bir erkek olmanız genelde sorun teşkil etmiyor. zaten bazı barlar bu amaçla varlar. .

    pick up barlar tel aviv'de en çok sevilesi yerler. adından anlaşılacağı gibi bu barlara birisini almak için gidiyorsunuz. genelde büyük salonun tam ortasında kare veya dikdörtgen barları var. bu şekilde oturulduğunda zaten içerdeki herkes herkesi gayet rahat görebiliyor. sakın abes bir ortam olarak düşünmeyin. sadece insanların yanındakiyle konuşmak için hiç kasmadıkları herkesin gayet rahat muhabbet ettiği ve kadınların gerek size takılmak gerekse sizinle tanışıp sizinle arkadaşça sohbet etmek için gelip selam verdiği yerler bunlar. türkiye'deki kasan hatunlara alışmışsanız bu rahat ortam ilk başta biraz şok olmanıza yol açıyor alışmamış götte don durumu yaşanıyor. rahat bir insansanız ortama kısa sürede sonra alışıyorsunuz. sonra da istanbul'a dönmek istemiyosunuz.

    fiyatlar genel olarak çok pahalı değil. özellikle gece gidilen yerler ve restoranlar istanbul'da düzgün bir yerde vereceğiniz fiyatlar ayarında. ama ucuz alternatifler de mevcut. yemek konusunda hiç sorun yaşamazsınız , her türlü yiyecek alternatifi bulunabiliniyor. sokaklarda taze meyve suları satan süper dükkanlar var. tek özellikleri meyve suyu satmaları ve seçenekler inanılmaz geniş. ananas-muz-mango karışımını tavsiye ederim. bir nevi heryerde atom olayı.

    insanları parasal olarak rahatlar bu nedenle de mutlular. istanbul'da yaparsanız kazandığınız parayla hayatınızı idare ettiremeyeceğiniz işlerde çalışanlar bile gayet güzel bir hayat sürdürebiliyorlar. kadınlar güzel , erkekler gayet yakışıklılar. dünyanın her yerinden geldikleri için farklı ırkların karışımı olduklarını ve bu nedenle güzel olduklarını söylemişti birisi.

    sonuç olarak kesinlikle gidilesi ve görülesi bir şehir tel aviv. çok hesaplı bir tatil olmayabilir ama çok eğlenceli geçeceği kesin.
  • ortadoğuda bulunan batılı tarzda bir şehirdir. doğunun kuala lumpur'u.

    bu arada ben amerikada doğan 15 yaşında bir gencim. bu siteye türkçemi ilerletmeye giriyorum. doğrusu hic duymadığım sözler yazmışsınız ve ne yazdığınızı çözebilmek icin lugattan veya annemden/babamdan soruyorum. heralde bana böyle zengin küfürler öğrettiğiniz icin borçlu sayılırım.

    teşekkürler!!!
  • arap yarımadasında bikinili hatun görebileceğiniz yegane şehir. bi nevi california.
  • eger otobuslerinde haremlik selamlik uygulamasina gecilmisse bunda araplarin zerre kadar payi olmayan sehir. araplar eger sadece boyle uygulamalarla gundeme gelen rejimlere sahipse, esas bunda israil'e duyulan tepkinin payi vardir. kilik degistirmis bir teokrasiye karsi en azindan kivirmayan bir baska teokrasi populerlesmisse arap dunyasinda, bunda britanya'nin ve abd'nin de payi vardir. unutmamak gerek ki dunyanin en buyuk komunist partileri arasinda iran komunist partisi ve irak komunist partisi ilk on arasina rahat girecek durumdaydi. saddam devrilene kadar da irak'ta mezhep catismasi yoktu, mollalar ulkenin geleceginde soz sahibi olacak durumda hic degildiler. ulke takir takir laikti ve arap milliyetcisi koklere sahip baas ilkeleriyle idare ediliyordu. iyi veya kotu, vaziyet buydu.
hesabın var mı? giriş yap