• 1966 film uyarlamasından birkaç varoluşçu replik:

    "medeniyet ışığa muhtaç, gece bile. ama yüzü olmayan bir adam sadece karanlığın dünyaya hâkim olduğu bir anda kendini özgür hisseder."

    "yüzümüz ruhumuza açılan bir kapı."

    "özgür olmak her zaman yalnızlıktır."
  • "aşkta insanlar birbirinin maskesini düşürmeye çalışır."

    gibi nefis bir aşk tanımı içeren film.

    ayrıca nedenini hala net olarak çözemediğim makyaj dayatması üzerine de çok güzel bir diyalog barındıran film. kadınların neden makyaj yapmak zorunda hissettikleri bir nebze daha anlaşılır. bu nedenlerden birisi şüphesiz güzel görünmek. işte makyajlı kadının erkekler için neden daha çekici olduğuna dair (en azından japon ve doğu kültürü içerisinde) bazı ipuçları veren o diyaloğu buraya aynen aktarıyorum:

    kadın: kadınlar neden makyaj yapar hiç merak ettin mi?

    kocası: bir düşüneyim... erkekleri kandırmak için, öyle mi?

    - yaklaştın.

    - genji'nin hikayesi 'nin yaşandığı çağda kadınlar yüzlerini örtmenin bir fazilet olduğuna inanıyorlardı. dönemin şiirlerinin sadece siyah saçlarından bahsetmesi bu yüzden. günümüzde bile bazı arap ülkelerinde hala kadınların yüzü kapalıdır. makyaj yapmak da bir bakıma bir maske, tevazu alametidir.

    - tevazu mu?

    - bir kadın, kadın olduğu sürece yüzünü makyaj yapmadan göstermesine değmez.

    - kulağa imalı ve iğneleyici bir söz gibi geliyor.

    - iğneleyici mi?

    - değil mi yani?

    - tevazu, kibirden daha iyi değil mi?
  • 1966 yapımı hiroshi teshigahara filmi
    67 de abd de vizyona girmiş, türkiye de büyük ihtimal girmemiştir. ki girilen entryler günümüzde de pek izlenen bilinen bir film değildir.

    bazı filmlerin tarihle alakaları yoktur hangi yıl olursa olsun insanı etkiler, değiştirir, düşündürür. 12 angry men, the seventh seal, persona bunlara bir sürü örnek verilebilir.
    tanin no kao'da onlardan biridir kuşkusuz.

    insanın kişiliğinin sadece dış görünüşüyle değerlendirilip, algılandığı bir toplumda dışlanıp sınırların dışına atılmış bir insan.
    bence zaman geçtikçe film daha da anlam kazanmaya başlamıştır.
    günümüz toplumunda insanları sadece profil fotoğraflarıyla algılama, anmaya başladığımız bu zamanlarda...

    kahramanımız kendinden başka bir insan yaratmıştır...

    kişilik mi görünüşü belirler, görünüş mü kişiliği ?

    yoksa bunlar sadece bir yansıma mı
  • 1966 yapımı kobo abe romanından uyarlama hiroshi teshigahara filmi. başrolde tatsuya nakadai var. bir iş kazasında yüzü yanan kahramanımız, suratını komple sargıyla kaplamadan insan içine çıkamayacak kadar hayata küsmüştür. karısı bile elinde olmadan ondan tiksinmektedir. psikiyatr-doktoru ona gerçeğe yakın, organik bir maske yapmayı önerir. adamımız maskeyi takar ve şu soru ortaya çıkar: kişilik mi görünüşü belirler? görünüş mü kişiliği?

    "insan kendini kendi suretine göre yaratır" diye bir özlü söz vardır. buna paralel olarak adamımız da yeni, yakışıklı tipinin etkisinde kalır ve karısını baştan çıkarmayı planlar. olaylar gelişir. sinematografik ve dramatik açıdan müthiş bir film.
  • kimliksizleşme,zihnin,bireyin özgürleşmesiyle suç ve hatalardan sıyrılma üzerine ikinci dünya savaşı soslu şaşırtıcı,alt metinlerini okumanın hazzının inanılmaz boyutlara ulaştığı yapıt.filmin 1966 da çekilmiş olması ise bir başka önemli noktadır.günümüzde çekilen benzer temalı filmler bu önemli filmlerin yanına bile yaklaşamaz,kötü bir imitasyonu olmaktan öteye geçemez.paralel akan,kişisel ve toplumsal kimlikten kaçışı izlemenin lezzetine doyulmaz.
  • başkasının yüzü (1966, hiroshi teshigahara) : görsel
  • özgür olmak yalnızlıktır

    dünyaya geldiğimiz andan itibaren yalnızız” diyerek başlasam yanlış olmaz sanıyorum. hiroshi teshigahara yönetmeliği ve kobo abe hikayesi ortaklığıyla ortaya çıkan başkasının yüzü bu vurguyu yapan en iyi filmlerden diyebilirim.

    uzak doğu sinemasının felsefi, psikolojik, sosyolojik öğretilerle bezeli en iyi yapıtlarından biri de diyebiliriz. daha ilk dakikalarından itibaren varoluşsal kavramlarla boğuşmaya, etik kavramları sorgulamaya davet ediyor. fiziksel olarak var olmak gerçekten var olmak mıdır? kabul görme ve unutulmama ihtiyacı bize her şeyi yaptırabilir mi? merakımız bizim sonumuzu getirebilir mi? birini tanıdığımızda gerçekten onu tanıyabilir miyiz? gerek okuyama’ya gerekse de psikiyatrist karakterine kurdurduğu cümleler oldukça etkileyici. genç kızın sessizliği de diğer karakterlerimizin cümlelerine eş değer bir etkiye sahip. zaten kobe abe’nin metni filmin sağlam bir temel üzerine inşa edilebilmesini sağlarken, kitabın başarısı, uyarlamasındaki başarı sayesinde filmi bir klasiğe dönüştürüyor.

    --- spoiler ---

    tanrı’nın “canının istediğini yap, artık özgürsün” demesi okuyama’nın güç istencine bir dokunuştur. ve o istenci doğrultusunda “yapacağım” diyerek tanrısı’nı öldürür. o artık özgürdür…

    --- spoiler ---
  • "gaudi bana sanatlar arasındaki çizgilerin önemsiz olduğunu anlamamı sağladı." demiş yönetmen teshigahara. ki filmde de kullandığı şekillerin formunu kimden ilham aldığını da anlamış oldum. hatta gaudi hakkında 84 yapımı bir belgeseli de mevcutmuş.

    avangart ve sürreal yönü dikkate değer birisi olduğunu gösteriyor ve filmde de bu yönünü oldukça öne çıkarıyor.

    kitaptan uyarlamasının film metnine katkısı elbette büyük. ancak basit bir uyarlamadan ziyade konsept, filmin ritmi ve sinematografisi, bizlere <zamandan bağımsız> kitabın mı filmi oluşturduğu yoksa filmin mi kitabı oluşturduğu sorusunu bile yöneltebilir :)

    --- spoiler ---

    "aşağılık kompleksleri insan zihninde boşluklar açar, ben de onları doldururum."

    karakter de bu aşağılık kompleksi ile karşımıza çıkar. tabi her ne kadar bu durumdaki birini tanımlamada uygun bir tanı mı emin değilim ama kendisinin yeni yüzüyle birlikte geçirdiği değişim ve içsel hezeyanları önemli bir altyapı sunuyor. belki zihinde açılan boşluklar böylece doluyor sanıyoruz ama tam tersi etkilerini gözlemlemeye başlıyoruz. kendisini gözlemleyen ve 'zihindeki boşlukları doldurum' diyen psikiyatristin de kontrolü kaybettiğine tanık oluyoruz. ki, kendisinin sahte yüz hakkındaki ideal toplum düşünceleri ve ofisindeki mükemmel adam vitrivius'a ulaşma çabalarının insan engeline takıldığını sert bir şekilde deneyimlemek zorunda kalır.

    -tuttuğum odada ne düşündüğümü biliyor musun?
    -dur tahmin edeyim. bu özgürlüğünle neler yapacağını mı?
    -hayır, kıskançlığı düşünüyordum.

    özgürlüğün insanın doğasına ters ve bir o kadar yabancı olduğunu, insani aşağılık yönlerin, insanın kendini aşmada hep bir engel teşkil ettğini görüyoruz.

    -toplum hayatına geri dönmek seni uzak durmaktan daha mı çok ilgilendiriyor?
    -bu yanlış mı sence?
    -hayır, psikiyatri açısından bu iyileşme eğilimidir.

    burada da, peki toplum hayatı sağlıklı mı diye de çok güzel sormamızı sağlıyor yönetmen.

    sonuç olarak, maskenin getirdiği özgürlüğün sonuçlarına katlanamayan ama onun sağladığı özgürlükten de kurtulmak istemeyen tutsak bir adamın hikayesi.

    modern insan gibi.
    --- spoiler ---
  • "yüzümüz ruhumuzun dünyaya açılan kapısıdır"

    fiziksel yaralar ruhu paramparça ediyor ve bu parçalanmışlığın olası sonucu aşağılık kompleksi kişilik başkalaşmasına sebep oluyor. en son nokta ise "ben hiç kimseyim"

    dönemine göre fazlasıyla iyi bir film. kıyafet bile değişince tavırların değiştiği bir gerçekken başka bir çehreye bürünmek nasıl sonuçlar doğurur? binlerce maskemiz var ama hiçbiri biz değiliz.
  • "... sürekli yalnızlık normal durumumuz olur."
    görsel
hesabın var mı? giriş yap