• ibretlik başlık.
    2011'deki entryleri okuyunca, ilk başlarda dera dışında çok bir olay yaşanmadığını gayet güzel görebiliyorsunuz. resmen zorla, ite kaka bu iç savaş körüklendi.
    aralarda da baas rejimine, milliyetçiliğe veya milliyetçilik sandıkları şeye söven naif, romantik şeriatçılar var onlar da çok komik. "ah o güzel diyar", "minicik bir azınlık koskoca bir halka emir veriyor" gibi safsatalarla (devlet başkanının nusayri olması ve nusayrilerin bürokraside ağırlığı olmasını kastediyor) naif naif mezhepçilik oynuyorlardı.

    başlıkta 2022'ye geliyorsun, galaksinin öbür tarafına gitmek gibi. ne cahil şeriatçıların iç çekerek kurdukları hayaller kalmış, ne de suriye'yle olan yakınlaşmaları övenler.

    yanı başımızda islami bir yönetim olacak ilişkiler iyice şeylenecek hırsıyla koskoca bir ülkenin içine edildi, türkiye'ye 5 küsür milyon mülteci armağan edildi. toplamda onlarca (belki yüzlerce) askerimiz öldü, htş denen it sürüsünü desteklemekten tutun da gerekli olduğu için yapılan (ve hala süren) askeri operasyonlara toplamda muhtemelen milyarlarca dolar harcandı, türkiye ayrıca ticarette de muhtemelen on milyar dolarları bulan bir fırsat maliyetiyle yüzleşti, bu arada yüzbinlerce suriyeli öldü, milyonlarcası sersefil sağa sola kaçtı.

    esat da hala sarayında.
    rusya desteği olmasa kaçmak zorunda kalabilir falan ayrı konu da, yerine kim gelecek? suriye'nin tamamına mı hakim olacak?

    sahi bütün bu boklar neden yendi?
  • amerikanin iraktan sonra girmeyi dusundugu ulke.
  • gün itibariyle dera şehrinde muazzam gelişmeler yaşanan ülke. rus moderatörlüğünde suriye devleti ve dera'daki militan grupların temsilcileri arasında varılan anlaşma sonucu şehirde 2018'den bu yana suriye ordusuna karşı gerçekleştirilen terörist saldırıları son bulacak. suriye ordusunun dikkatini sürekli olarak dağıtan dera sivilcesi patlatılmış oluyor böylece.

    kardeşler burası yani dera ve çevresi esasen 2018 sonunda suriye ordusunun operasyonları ile büyük oranda teröristlerden temizlenmişti. o zaman da anlaşma gereği teslim olan teröristler aileleriyle beraber yeşil otobüslere bindirilip idlib'e toplanmıştı. bu kanımca bizim için kötü oldu. çünkü ruslar bu teröristleri bizim sınırımızın dibine ittikçe itmiş oldu. idlib'te zaten o zaman da htş baskın bir gruptu. 2019'a gelindiğinde htş ve ortakları, nureddin zengi ve türkiye destekli ulusal kurtuluş cephesi'ni idlib'den deyim yerindeyse silip attı. şimdi bu dera'daki anlaşma neticesinde bölgede kalmak isteyen militanlar silahlarını teslim etmek şartıyla kaydedilerek dera'da yerleşik vaziyete geçecek. anlaşmayı kabul etmeyen militanlar yine ''yeşil otobüslerle'' idlib'e gönderilecek. yani idlib bir kez daha ipten kazıktan kurtulan teröristlerin toplanma mekanı olacak. ayrıca dera'da suriye ordusu yerleşecek ve resmi binalarda suriye bayrağı dalgalanacak. rus askeri polisinin de bölgede hazır bulunacağı anlaşma maddelerinden bir tanesi.

    bu senaryo aslında 2016'da halep'te ve 2018 doğu guta'da yaşananlara benziyor. orada da teslim olmak isteyenler silahlarını teslim edip kalmış, istemeyenler başka bölgelere nakledilmişti. idlib bu nakil bölgelerinin en önemlisi ve son durağıydı. dera da suriye devleti kontrolüne geçince türkiye destekli gruplar dışında tek cihatçı kontrolü idlib'te kalmış oldu. onun dışında fırat'ın doğusu rakka'dan kuzey'de barış pınarı bölgesi, batı'da al bab'a kadar bildiğiniz gibi abd ve ortağı pkk'nın kontrolünde. doğu'da da resulayn'dan doğusu yine pkk kontrolünde. kuzey'de de afrin, bab ve barış pınarı bölgesi türkiye destekli grupların kontorlünde. bizim kontrolümüz dışındaki sınır hattında suriye ordusu, rus askeri polisi ve pkk ortak olarak nöbet tutuyor. aslında barış pınarı bölgesi ve bab doğrudan vali yardımcıları vasıtasıyla yönetiliyor. dolayısıyla fiilen ilhak edildiğini söylememizde bir sakınca yok. türkiye'nin en uç sınırı artık ayn isa'da bitiyor. bunun dışında ülkenin ırak ve ürdün sınırının kesişiminde, al tanf'ta abd üssü bulunuyor ve burada abd özel kuvvetlerinin eğittiği ceyş magavir adlı bir terörist grup var. manzara-i umumiye bu.

    idlib'e gelirsek. 2018 soçi anlaşması ile türkiye'nin üzerine düşen militanların ağır silahlarının toplanması, şam kontrolündeki bölgelerle idlib arasında 15-20 km derinliğinde silahsızlandırılmış bölge tesis edilmesi gibi yükümlülükler yerine getirilmedi hiçbir zaman. türkiye buradan bir göç ihtimalini öne sürerek mevcut statükonun korunmasını sağlamak istiyor. bakın söylüyorum. buraya operasyon er veya geç yapılacak. hemen, bir an önce, hiç vakit kaybetmeden, immediately şam'la anlaşılması gerekiyor. bakın bu insanların derdi artık beşar esad falan değil. sıradan halkın derdi zaten hiçbir zaman bu olmadı. suriye savaşı, içerideki radikal islamcıların dünyanın dört bir tarafından getirilen diğer radikal islamcılarla beraber suriye halkının üzerine saldırtılması sonucu ortaya çıkmıştır. bunun amacı da beşar'ın filistin'e desteği ve suriye'yi iran, hizbullah ve direniş ekseni halkasından çekmekti. daha olaylar başlamadan colani, biz silahlı kalkışma için hazırdık diye beyanat verdi. neyin sivil protestosuna şiddet eyleminden bahsediyor bu foncu namussuzlar ben anlamıyorum. olsun biz yılmadan anlatacağız.

    şam'la anlaşın. bu kadar. bu işin bundan başka bir çözümü yok. şu an rusya, bir yandan da pkk'nın tamamen abd kontrolüne girmesini engellemek için bir denge siyaseti yürütmek zorunda kalıyor. hatta bunun için zaman zaman türkiye'ye operasyon için olur bile verdi. (bkz: barış pınarı harekatı) bunu yapmasındaki muradı pkk'yı sindirerek yüzlerini şam'a dönmelerini sağlamak. hatta bunların 5. kolordu adı altında suriye ordusu'na katılması bile masaya geldi bir ara. suriye ordusu ve rusya idlib'i daha önce de alabilirdi ama ruslar bunun abd açısından bir katalizör etkisi yapacağından ve fırat'ın doğusunda işlerin iyice çığrından çıkacağından çekindiği için operasyonu erteliyor. türkiye'den çekindiği için ertelemiyor. bazı aptal herifler rusya'nın bahar kalkanı harekatı sırasında bizim ihalardan acayip tırstığını ve bu yüzden idlib'e operasyonu başlatmadığını söylüyor. bunlar zır deli lan. tek silah kendilerinde var zannediyor. bunlara istediğin her şeyi yaptırırsın. her yöne çekersin. şu an bir twitter hesabı açıp 5000 yıllık devlet aklı şu bu diye propaganda yapmaya başlasam, bunlar iki günde devletin bekası için laikliğin tasfiye edilmesi gerektiğine, osmanlı'yı yeninden diriltmemiz gerektiğine ve aslında atatürk'ün de nihai amacının bu olduğuna inanabilir. böyledir bunlar. allah aşkına twitter'da kuşçubaşı hesabına bir göz atın. devletin bir kurumunun basın müşavirliği bu hesabı besliyor. içinde sağ'ın bütün hamaset unsurlarıyla bezeli propaganda malzemesi bulunuyor. hap gibi hesap.

    neyse gelelim mevzuya. şam'la anlaşın. dera'dan da bir kez daha görüldüğü gibi, yerel halk suriye ordusunun girişine tepki vermiyor. halep'te de aynısı oldu, idlib'te de aynısı olacak. tek yapılması gereken buradaki cihatçı unsuların temizlenmesi. onun için de türkiye'nin sivillerin buradan şam kontrolündeki bölgelere tahliyesi için açılan koridorları işletmesi, htş'yi buna zorlaması gerekiyor. suriye devleti ile çatışacağınıza bunlarla çatışın. gücünüzü bunun için kullanın. tsk her şeye rağmen caydırıcı bir güçtür. bakın her şeye rağmen diyorum. istese pekala bu söylediğim görevi yerine getirebilir.

    ha bunların hiçbiri yapılmayacak. çünkü işin içinde bir sürü akçeli iş var. zeytinyağı ticaretinden petrole, saraya yakın bir sürü adamın htş ile para ilişkisi ve bu bölgelerden milyon dolarlık vurgunları var. bunları biz sedat peker anlatmadan önce de biliyorduk. göç möç diye size hikaye anlatıyorlar kardeşlerim. libya'da da aynı durum var. bunların paradan başka bir düşündüğü yok. ama biz düşüneceğiz. bunları anlatıyorum ki, ülkemizde halkımızın tsk'ya duyduğu güven ve muhabbetin arkasına kendi pisliklerini gizlediklerini bilin diye. türkiye evlatlarını kutsal davalar uğruna değil, saray eşrafının hak edişi için feda ediyor. bunu bilin bu bana yeter.

    bu düzeni ellerimizle parçalamak, dünyanın içinde bulunduğu yeni dönemde masum yavrularımızı ve milletimizi bu kurtlar sofrasından salimen çıkarmak, halkımıza refah ve mutluluk sağlamak için çok çalışmamız gerekecek.

    debe editi: arkadaşlar kimseyi özel olarak kastetmiyorum. şu yazarı mı kastettin diye soranlara toplu cevap. ben hadiseleri buradan takip etmiyorum. sahalar da dahil bir sürü ayrı kaynağımız var. üstüne benim işim, alanım bu zaten. bunca yıldır bu işlerin içindeyiz. kimlerin ne dediğini, hangi eğilimde olduğunu iyi kötü biliyoruz. fetullahçı ne diyor, kim dedirtiyor, ülkücü ne diyor amacı ne, natocu ne diyor, falan klik ne aldı da ötüyor bunlar bizim işimiz. allah'a emanet olun.
  • bayram tatilinde gidip gezdiğim zaman ortadoğuda sorun ve savaş olduğunu söyleyen avrupa ve abd televizyon kanallarının ne derece yalancı olduklarını bir kez daha anladım. zira bir hafta boyunca ailemle birlikte arabamızla o şehir senin bu şehir benim gezdik ve nereye diyen olmadı.her gittiğim yerde ehlen ve sehlen şeklinde karşılandık.işte izlenimler;
    halep:yeryüzünün en eski şehirlerinden.farklı yapıda hendekli bir kalesi var ve eskiden bu hendeğin içi su dolu imiş,kale kapısına bentlerin üzerinden yürüyerek ulaşılıyor.eski şehir kale etrafında kurulu.kilis şehrine sadece 60 km.,hataya sadece 100 km uzaklıkta olmasından dolayı tarih boyunca hep olduğu üzere türklerle ticaretin yoğun olarak yapıldığı bir kent.evet sokaklar pis evet arapça konuşuyorlar ancak ben hayatımda ilk kez yıldız verilmemiş bir otelin bu kadar temiz olabileceğini gördüm.hatta umumi tuvalette işedikten sonra elini sabunladığını gördüğüm ilk kişi de ne ilginç halepte idi.kapalıçarşısı,adımbaşı tarihi dokusunu hissettiren kabaltı sokakları ile otantizmi günümüze yedirmiş yaşayan capcanlı bir şehir halep.zira gece saat 01:00 sularında çok yerde kalabalık devam ediyor.kadınlar rahatça sokaklarda yalnız dolaşıyor başları açık olarak.trafik inanılmaz kötü yalnız.çok anlayışsız şoförleri var.taksi yakın mesafede 750bin,uzun mesafede 1milyon t.l. aldığından dolayı sürekli müşteri avında.buna rağmen en az trafik kazasının olduğu ülke imiş;ki ben bunun sorunları devlet kurumlarına aksettirmekten korktukları için kendi aralarında çözmeleri esasına bağlı olduğunu düşündüm.çünkü devlet inanılmaz baskın halk üzerinde.yemeklerin bu kadar güzel ve yaşamın bu kadar ucuz olduğu başka yer var mıdır bilmiyorum.gözünüz kapalı bir restorana girin canınız ne istiyorsa yiyin.vereceğiniz ücret 250 suriyi (7.5 milyon t.l.) geçemez.
    şam:baharat kokan sokaklarda osmanlının izleri halen sürüyor.başkent olmasından dolayı halebe göre daha sönük kalmış,ancak yine de bizdeki çoğu ile göre capcanlı.zeynebiyye denilen ve çoğunlukla hristiyanların bulunduğu semt bizdeki teşvikiye veya bağdat caddesi ayarında.her köşebaşında cafeler.cafelerde nargile içen kızlı erkekli genç grupları.ve müsüman kesimin esnafından çok daha anlayışlı ve güleryüzlü bir esnaf profili.mescid-i ümeyye denilen ve emevi zamanında yapılan corinth sütun ve ana binası üzerine kurulu avlusu ve iç hacmi ile heybetli büyüklükte olan cami ve buraya bağlanan hamidiye çarşısı otantik dokuyu oldukça iyi korumuş.1800lerin sonundan beri dondurmacılık yapan bekdash da dondurma(ortalama yarım kilo dövme dondurmayı bütün fıstığa bulayarak 1 milyona satıyorlar) yememek büyük kayıp.ümeyye camisi içinde ayrıca hz.yahya’nın kabri ile hz.hüseyin’in kesilen başı bulunuyor.hemen dışında selahattin eyyubi’nin mezarını ve 1. dünya savaşı sırasında şehit olan üç türk pilotunun mezarını görmek mümkün.daha arkada ilk ezanı okuyan bilal-i habeşinin makamı var.şamda birçok osmanlı eseri devlete ait kurumlar olarak kullanılıyor.hamamlar aynı görevlerine devam ederken bazı medreseler müzeleştirilmiş.gecelik ortalama otel fiyatı(mutlaka pazarlık yapınız) yatak+kahvaltı 6ila 10 milyon arasında değişir,tabii çok lüks otellere gitmezseniz.şamı yukarıdan seyretmek için kasyun tepesine çıkmanız gerekiyor.burasında yol boyunca bizim rumelikavağı gibi cafeler ve içkili lokantalar var.bir uçtan diğer uca giderken 4 yerleşim yeri görülüyor ve en son olarak ünlü mutasavvıf şeyh muhyiddin-i arabinin yavuz sultan selim tarafından bulunan mezarı ile buraya yaptırdığı cami dikkati çekiyor.birçok eski ve yeni kilisenin olduğu şam tam bir kozmopolit kent havasında.arap çoğunluğun yanında türkmenler, ermeniler, hristiyanlar, yahudiler de var.tabii şama gelip kayısısından tatmadan olmaz.bu arada şehrin içinden yedi ayrı büyüklü küçüklü nehrin aktığını da belirtelim...
    hama: halep ile şam arasındaki bir şehir.nispeten daha karışık ve daha sönük diğer şehirlerden.burada ilginç ve görülmesi gereken yer nehir üzerindeki su dolaplarının olduğu norias.
    humus:adını suriye de çok fazla tüketilen baklagillerin başında olan nohuttan ve tahinden yapılan humus adlı meze-yemek arası gıdadan alan şehir.halid bin velid camii dışında pek önemli bir gezilecek yeri yok,ancak çok yeşil olduğunu belirtmek gerek.
    tartus:akdenizin doğusundaki liman şehri.bizim tarsusumuz ile çok benzeşiyor.lüks otellerin ve plajların bulunduğu yeşil bir şehir.turunçgillerin hepsi(hatta bizim görmediklerimiz) yetişiyor.
    lazkiye:antalyanın eski haline benziyor.tam bir akdeniz şehri.tabii insanlar daha rahat ve açıklar.türkmenlerin en yoğun olarak bulunduğu bölge.roma zamanından kalma zafer anıtı şehrin simgesi durumunda.ülkede amerikan ambargosu olduğundan coca cola,mc donald’s,burger king görülmüyor.bunun yerine her şehirde olduğu gibi çeşit çeşit meyva sularını taze olarak satan dükkanlar var.(havuçtan muza çilekten greyfurta kadar)yine sahili ve plajları ile görülmesi gereken şirin bir liman kenti.ayrıca mutlaka görülmesi gereken yaklaşık 35 km ötesinde bulunan ve dört dağ arasına inşa edilmiş kalesine burayı haçlıların elinden almayı başaran selahattin eyyubinin adı verilmiş.halebe doğru yol alırken dağların arasından virajlı bir yoldan gidiliyor.önce güzel manzaraların ve sonra dağların arasında bir vadiden geçiyorsunuz ki bu vadi zamanında pkknın eğitim kampının bulunduğu eriha vadisi.
    idleb:küçük bir şehir halepten 60 km uzaklıkta ve lazkiye ile halep arasında.tarihi roma yolunu ve romanın eski şehrinden kalıntıları görmek mümkün.
    palmyra:çok eski bir çöl şehri.kilometrelerce çölün içinde gittikten sonra varılan bir vaha.her tarafta hurma ağaçları ve eski romadan kalma harabeler.sütunların küçük anfitiyatrosunun ve tetrapylon denilen meydanın gündoğumu ve batımında aksettirdiği renkler inanılmaz.her dönemde ibadet yeri olarak kullanılmış(hristiyanlarca kilise,müslümanlarca cami,eski zamanda tanrı bel için sunak) bel tapınağını ve tepedeki mezarı görmek gerek.
    ayrıca suriyede daha birçok roma ve osmanlı dönemi eser ve kalıntılarını görmek mümkün.haçlı seferlerinin kalesi olan crac des chavalier de görülmesi gereken yerlerden.dünyanın bilinen ilk alfabesi olan ugarit in de ilk olarak suriye topraklarından çıkmış olduğunu hatırlatayım.
  • son zamanlarda, malûmunuz, suriye’de bir şeyler oluyor, bu bir gerçek. ancak kendi gördüklerim, duyduklarım, izlenimlerim ve düşüncelerim doğrultusunda şunu söyleyebilirim ki olan biten şeyler (protestolar, çatışmalar, ölenler, yaralananlar) suriye’nin dışındaki dünyada çok abartılarak ve çarpıtılarak, bazen de yalan yanlış veya eksik olarak haber ediliyor (bkz: dezenformasyon), bu da ayrı bir konu.

    kendi izlenimlerim derken ne kastettiğimi açmak isterim; antakya’da yaşıyorum, babam şofördür, 15 yıldır suriye’ye (en çok lazkiye, bazen halep, nadiren şam şehirlerine) günlük taksi seferleri ile gider gelir. ben de defalarca kez suriye’ye gitmişimdir. bu süre içinde sayısız suriyeli tanıdıklarımız oldu, ki antakya’da suriyeli insanlara rastlamak da zaten çok olağan bir durumdur.

    ayrıca bu hafta içinde üç kez günübirlik olarak lazkiye’ye gittim. türkiyeli ve suriyeli pek çok kişiyle de suriye’deki durum hakkında sohbet etme fırsatım oldu bu bağlamda.

    tabi şunu da söylemem lâzım ki; gerçek olarak nitelendirdiğim bilgiler çoğu kez başka insanların beyanlarına dayanacaktır. ama ben gerçek olduğuna inandığım şeyi ona göre yazacağım. şüpheli bulduğum durumları da ayrıca belirtirim. yine de entry’yi okuyan sevgili okur istediğine inanabilir.

    suriye gerçeğini anlatmaya çalışacağım yalnız, suriye’nin bugününü anlatmaya başlamadan önce dünü ve genel yapısı hakkında birkaç hatırlatma yapmak yerinde olacaktır.

    ---

    1970’teki darbeden sonra başa geçen hafız esad’in iktidarı 30 yıl sürdü. demokratik görünümlü diktatörlüktü, evet. hafız esad döneminde ülke sovyetler birliği ile haşır neşir oldu. sovyetler, ekonomik ve askerî desteklerinin yanı sıra devlet yönetim uygulamalarında da model oluşturdu suriye için.

    devletin eğitim, sağlık ve insanların doğrudan faydalandığı diğer temel hizmetleri ücretsiz karşıladığı, geriye kalan temel ihtiyaçların ise (beslenme, ulaşım) oldukça ucuz olduğu bir ülkeydi suriye. aslında bugün de bu durumun çok farklı olduğunu söyleyemeyiz.

    suriye’yi diğer çoğu arap ülkesinden ayıran bir başka konu ise; farklı ırk, din ve mezheplerden insanların yaşadığı ülkede inanç ve ibadet özgürlüğünün sözde değil özde olmasıdır. bunun bir sebebi sovyet prensiplerinden etkilenmek olduğu kadar bir diğer önemli sebebi de esad’ın kendisinin de alevî olması ve azınlıkları diğer arap ülkelerinde olduğu türden bir mahalle baskısından korumak istemesi.

    bu noktada hemen şunun altını çizmekte fayda var; suriye’de nüfusun çoğunluğunu oluşturan sünnîlerin büyük bir kısmı radikal dediğimiz şeriatçı müslümanlardan değildir (ki bunlar genel olarak ihvan-ı müslimin - müslüman kardeşler denilen grup oluyor), olmak da istemiyorlar. (nasıl türkiye’deki sünnî vatandaşların çoğu aslında cemaatçi, tarikatçı kitlelerden hoşlanmıyorsa, onlar gibi olmak istemiyorlarsa işte suriye’de de durum bu)

    velhâsıl, hafız esad döneminde çok duyduğum meşhur şöyle bir söz vardır suriye ile ilgili; "suriye’de her şeyin* çözümü* bulunur, sadece şu iki şey hariç: siyaset yapmayacaksın, din propagandası/ayrımcılığı yapmayacaksın" derlerdi.

    nitekim, 1982’de hama şehrinde hafız’ın iktidarına karşı ayaklanıp protesto için sokaklara dökülen onbinlerce müslüman kardeşler üyesi karşılarında ölüm yağdıran tanklarla silâhları bulmuşlardır. (yalnız bu olayla ilgili şu entry’yi okumadan geçmeyin derim: #21936814)

    zaten bu hama katliamından sonra sesli olarak ne rejime muhalefet eden ne de allah-din-islâm edebiyatı yapan bir kişi olmamıştır hafız esad döneminde. (bu işi sessiz yapanlar yakalandıkları zamanlarda da tuzla buz olmuşlardır ayrıca, bkz: el muhaberat)

    2000’de hafız esad ölünce, demokratik görünümlü monarşik bir seçim sonucu koltuğa oturan beşşar esad döneminde (ki aslında hafız sonrası için düşünülen öncelikli isim 1995’te trafik kazasında ölen abisi basil’dir) ise küçük adımlarla da olsa ülke değişim sürecine girdi denilebilir.

    beşşar esad fazlasıyla içine kapanık ülkeyi dışarıya açmak için çabalar gösterdi. devlet düzeyinde pek çok ülkeyle ikili ilişkilerini geliştirmeye gayret etti. ekonomiyi daha serbest, rekabete daha açık hâle getirmeye çalıştı. ithalât, ihracat, ticaret işlerinde gözle görülür ciddî artışlar oldu.

    yalnız içeride ve dışarıda ılımlı ve olumlu adımlar attığı düşünülen beşşar’ın büyük bir günahı abd’nin ve israil’in düşmanlarıyla, yani iran ve hizbullahla dost olmasıydı.

    ---

    şimdi gelelim günümüze:

    entry uzun, daha da uzayacak, ama devam etmeden önce ara sıcak olarak şu iki entry’ye de göz atmanızı tavsiye ederim: (bkz: #22797510) (bkz: #23236811)

    bundan sonrasını ise aklıma geldikçe notlar şeklinde ekleyecem;

    - önce suriye’li protestocu muhaliflerden başlayalım. suriye’de gerçekçi anlamda esad yönetimine muhalif tek ciddi topluluk yukarıda da andığımız ihvan-ı müslimin yani müslüman kardeşler’dir. radikal islâmcı olarak niteleyebileceğimiz bu grup esad’ı devirip ülkeye şeriat getirme hesapları yapıyor.

    (bkz: cihad)

    para ve silâh desteği ihvan-ı müslimin’in diğer ülkelerdeki bağlantılarından ve özellikle de -ülke bazında- açık bir şekilde suudi arabistan’dan, gizli bir şekilde abd’den geliyor. (pek de gizli değil aslında)

    - eğer suriye’de esad yönetimi (dış destek sonucu) giderse *** abd’nin başa getireceği alternatif yönetimin ihvan-ı müslimin olacağının ve onların da şeriatı getireceğinin, suriye’de herkes farkında.

    - nitekim çeşitli şehirlerde silâhsız protesto gösterileri düzenleyenler hep bu gruptan. ülke nüfusu içinde tam payını bilmemekle beraber çoğu suriyelinin verdiği tahmini sayı “olsa olsa 300-500 bindir” şeklinde. ha, diyelim ki bir milyon kişi olsalar bile, suriye’nin toplam nüfusu 22-23 milyon.. yani suriye’nin çoğunluğu olarak gösterilmeleri hiç gerçekçi değil. (tabi sayılar farazî oldu, yaklaşık sayılarının bilen biri varsa ve mümkünse kaynak belirterek iletebilirse makbule geçer)

    - dünya basınında genel olarak yansıtılan, suriye’de sünnî çoğunluğun esad’ı istemiyor olduğu, haberleri bu anlamda kesinlikle gerçekleri yansıtmıyor, az yukarıda dediğim gibi nasıl türkiye’de sünnî vatandaşlarımızın büyük bir kısmı radikal dincilerin iktidara gelmesini istemezse, suriyeli sünnîler de aynı şekilde radikalleri kesinlikle istemiyorlar.

    - şam, halep, lazkiye gibi şehirlerde işte bu şeriatçı kitle birkaç yüzden birkaç bine kadar değişen sayılarda toplanıp esad aleyhtarı sloganlar atarak yürüyüş yapıyorlar. göstericilerde silâh bulunmadığı zaman polis veya asker müdahalesi olmuyor-muş. buna ne kadar inanmalı bilmiyorum ama şu da var ki bu tarz eylemler sırasında cep telefonu ile çekilmiş birkaç video izledim suriye’de. izlediklerim doğrultusunda şunu söyleyebilirim ki, suriye’de hükümeti protesto etmek, türkiye’de hükümeti protesto etmekten çok daha güvenliymiş.

    bir de şunu göz önünde bulundurmalı belki: suriyeli güvenlik güçlerinin bu tarz protesto yüyüşlerine müdahale etmemelerini dış basına ve ilgili ülkelere aleyhte koz vermemek için olduğu da düşünülebilir.

    - bu gösterilerde atılan sloganların en gözdesinin “alevîler tabuta, mesihiler* beyruta” olduğunu söylersek, gerçek tehlikenin ne olduğu konusunda daha gerçekçi bir fikir edinebiliriz.

    - alevîler tabuta, hıristiyanlar beyruta gidince suriye huzuru bulacakmış diyolla.. (bkz: huzur islamda) (tabi alevîleri müslümandan saymayan zihniyeti ayrıca incelemek gerekir)

    - yine türkiye’de takip ettiğim kadarıyla, “suriye’de yangın var” diye feryat figan eyleyip o yangının üzerine odunlar atan hep basının malûm kısmı.

    - çünkü neden derseniz, bkz: büyük ortadoğu projesi, derim size!
    (konu harici: aynı projenin türkiye başlığında neler yazıldığını çok merak ediyorum?)

    - silâhsız gösterilerden başka bir de silâhların konuştuğu yerler oluyor. bu anlamda olay çıkaran, çatışmalara bulaşanlarda ise iki kitle ön plâna çıkıyor: yeniden şeriatçı ihvan-ı müslimin ile kimi filistinli mülteciler (kimi ıraklı mülteciler de dahil diyenler de var).

    - hıristiyanların protesto gösterilerine katıldığı haberleri ise son derece komik geliyor bana. hangi mantıkla radikal islâmcıların tarafına hizmet etsinler ki? bilâkis şeriatçılara karşı özellikle beşşar esad’ı destekliyorlar.

    - türkmenlerin de esad’dan bir şikâyetleri yok göründüğü kadarıyla. en azından olayların içinde hiç değiller.

    - dürzileri hiç bilemeyecem, adlarını duyarım kendilerini tanımam. (derken son dakika gelişmesi olarak şunu ekleyeyim: bugün yayladağı sınırına gelen 250 kadar mültecinin dürzi oldukları haberi geldi. doğruluğu şüpheli. kim olduklarını nereden gelip, nereye gittiklerini öğrenirsem ve unutmazsam buraya eklerim)

    - kürtler ise bir enteresan vaka. şu an için bir taraf tuttukları yok, ama ne zaman nereye meyledecekleri bilinmiyor. bir de şu kürtlerin suriye vatandaşlığına yazılmama durumu varmış. suriye’lilerin dediklerine göre bu kürtler 60’lı yıllarda suriye’ye göç etmişler. 70’lerde hafız esad bunlara kimlik verip vatandaşlığa geçirmek istemiş, yine de çok büyük bir kısmı bunu istememişler. istememe sebepleri ise suriye’li kabul edilip sonradan türkiye’ye ve de ırak’a geri dönmekte sıkıntı yaşamak istememeleri (!) ve de suriye’de zorunlu askerlik hizmetinden kaytarmak. yıllarca bunu hiç sorun etmeden kırsal kesimde yaşamışlar ülkede. şimdi aniden bu vatandaşlık isteğinin nereden geldiğine anlam veremiyorlar. ama sonuçta beşşar onlara vatandaşlık verileceğini açıkladı zaten.

    - gerçekçi anlamda tek muhalif grup dediğimiz ihvan-ı müslimine tekrar dönelim, motivasyonlarını* az yukarıda belirtmiştik. müslüman kardeşler’in 100’den fazla asker, polis ama en önemlisi sivilleri de baskın ve pusularla yol kesip araç tarayarak veya şehir içlerinde vurup kaçarak öldürdükleri söyleniyor. bu olayların çoğu yine dera bölgesinde gerçekleşmiş anladığım kadarıyla. suriye'deyken televizyon kanallarında asker cenazeleri görüntüleri vardı, üzücü tabi.

    yine dünya basınında söylenmiyor ama suriye’de insanlar bu katliamlar yüzünden onlardan daha da fazla nefret ediyor, lânetliyorlar. (pkk terörünü yaşamış bir ülke olarak tanıdık geldi mi? ve pkk olaylarının dış basındaki yansımaları için ne diyeceksiniz?)

    - bir de filistinli ve ıraklı arap mülteciler demiştik. suriyedeki yaygın kanı bu insanların para karşılığı olaylar çıkardıkları yönünde. konuşulan miktarlar kişi başı 5 bin dolardan 20 bin dolara kadar değişiyor. aslında ıraklı mültecilerin de adları anılıyor ama olaylar içinde yakalananlar hep filistinli çıkıyor gördüğüm kadarıyla.

    - tabi suriye’deki bütün filistinliler bu olaylara katılıyor diye bir şey de yok. bugün ülkede 500 binin üzerinde filistinli var ve bunların olaylara karışan kısmı azınlıkta olmalı. ama ne kadardır bilemiyorum. müslüman kardeşlerin sayısının belirsizliği gibi protestocu filistinlilerin de sayısı da benim için belirsiz şu anda.

    - mart sonunda lazkiye’de çıkan olaylar bu şekilde filistinliler tarafından gerçekleştirilmiş diyorlar meselâ. buna göre, işte bu filistinliler alevî yoğunluklu mahallelere gidip kalaşnikoflarla ortalığı taramışlar, sonra sünnî yoğunluklu mahallelere gidip aynı şekilde ateş açmışlar. amaç mezhepleri birbirine düşürmek. (türkiye’de zamanında olan alevî-sünnî olaylarını hatırlarsanız bu işlerin nasıl organize edildiğini anlayacaksınız.) neyse ki suriye’de halk galeyana gelmemiş.

    - lazkiye’deki olaylara hükümetten anında tepki gelmiş. ne hikmetse lazkiye’de bu olaylarda yakalananlar hep filistinliler olmuş. filistinliler ve lazkiye ne alâka?

    - lazkiye demişken bir iki günlük olaylardan sonra bir aydır çok sakin. (kendi gözlerimle de gördüm) olay namına şehirde görünen hiçbir şey yok. çarşıda dükkânlar günlük açılıyor. hiçbir kırık dökük cam, dükkân yok. normal yaşam devam ediyor ama biraz yavaş. insanlar genel alışkanlıkları düzeyinde evlerinden çıkmıyorlar çok fazla bugünlerde. sahillerdeki eğlence tesisleri veya şehir merkezindeki kafeler ortalama doluluk oranlarının yarısında bile değil.

    lazkiye’de her cuma namaz sonrası bir alanda toplanan 100-150 kişilik bir grup esad aleyhtarı sloganlar atıyorlar, sonra da sessiz sedasız dağılıyorlarmış. hiçbir müdahale olmuyormuş.

    - lazkiyedeki günlük hayatta durgunluğun sebebi şu anda olaylar olması değil, ama olabilme ihtimali, belirteyim bu arada. meselâ uzun yıllardır tanıdığım bir aile dostumuzun 25 yaşlarındaki kızı yıllardır hemen her gün arkadaşlarıyla dışarıya çıktıklarını, şehir merkezine gidip cafelerde oturup sohbet edip nargile falan içtiklerini, ayrıca akşamları maaile sahile yürüyüşe çıktıklarını; ancak son dönemlerde evden dışarıya çıkmakta tereddüt ettiğini ve özellikle de evinden uzağa mümkün olduğunca gitmediğini söyledi.
    insanlarda bir korku var sonuçta.

    - dera’ya gelecem ama, bir ara olayların olduğu bir diğer şehirden devam edelim: banyas. banyas’ın özelliği abdülhalim haddam’a ev sahipliği yapıyor olması. haddam, hafız esad döneminin değişmez başkan yardımcısı devletin iki numaralı adamı. beşşar döneminde de beş yıl kadar görevine devam etmiş sanırım. sonra emekli olmuş, belki oldurulmuş, bilemiyorum. işte bu haddam son zamanlarda ihvan-ı müsliminle dirsek temasında deniyor. banyas’ta bir gün aniden patlak veren olayların arkasında da abdülhalim haddam ve adamları/kitlesi var. tabi banyasta göstericilerin yine silâhlarla sokaklara döküldüklerini eklemek gerek.

    suriye güvenlik güçleri banyas’a da çok sert müdahalede bulunmuş. çok ölen olmuş. şu anda banyas’ta hareket yokmuş ama şehir diken üstündeymiş. suriyeli askerler de banyas içinde çok yerde mevzilenmiş tetikte bekliyorlarmış. ters bir harekette haddam’ı ezip geçeceklermiş, diyorlar.

    - aklıma gelmişken, devlet başkanı alevî ama 35 yıllık devlet başkan yardımcısının sünnî olduğunu, bugün yine kabinede ve devletin üst düzey yetkilileri arasında yüksek oranda sünnîlerin bulunduğu da dış basında fazlasıyla göz ardı ediliyor. sanki yönetimde sadece alevîler söz sahibiymiş sünnîler sadece ezilen halkmış falan..

    yalnız şu da var; alevîler bu tarz mevkilerde ve özellikle ordularda daha rahat görev alıyor veya yükseliyorlar, bunu kabul etmek lâzım. ama bu büsbütün alevî hâkimiyeti ve yöneticileri vardır anlamına gelmiyor kesinlikle.

    - suriye’nin en muhafazakâr ve de muhalif şehri olarak bilinen sünnî ağırlıklı halep’te hiçbir olay olmadığı gibi, esad’a destek yürüyüşlerinde yüzbin küsur kişinin (suriyeliler bunu bir milyonun üzerinde olarak söylüyor, ama ben yüz binden çok daha fazla olduğundan şüpheliyim) sokaklara inip esad’ı desteklediğini söylüyorlar. (bu konudaki referansım halep’e günlük olarak gidip gelen türkiye’li şoförler.) 100 bin kişi bile olsa halep'ten bu desteği almak, ve de halep'te protesto edilmemek esad için oldukça olumlu işaretler.

    - şam, tabi ki suriye’nin başkenti ve en büyük aynı zamanda demografik olarak en karmaşık şehri. orada düzenli olarak protesto gösterileri oluyormuş ancak polis-asker’den çok sert (silâhlı-kanlı) müdahaleler olmadığı gibi göstericilerden de silâh taşıyanlar olmadığı için çatışmalara dönüşmüyormuş.

    şam’daki gösterilerin şiddetinin, en fazla geçenlerde bdp’li bağımsızların adaylıkları veto edilince diyarbakır ve istanbul’da çıkan olaylar kadar olduğunu söyleyebilirim sanırım. yani güllük gülistanlık bir durum yok, ama kan gövdeyi götürüyor durumu da yok. tabi bu bahsettiğim durum şam şehrinin tamamını da kapsamıyormuş. gösterilerin yapıldığı yerler belli başlı yerler, yoksa şehrin büyük bir kısmı gösterisiz, olaysız günlük hayatına devam ediyor.

    - gelelim kanın gövdeyi götürdüğü yer olan dera* şehrine. dera şehri ve bölgesi genel itibariyla nüfusun biraz daha az olduğu ve yukarıda bahsettiğim protestocu iki temel grubun kesiştiği bir sınır bölgesi. dera ile ilgili bir bilgi: mülteci filistinlilerin o çevrede yoğun bir şekilde yerleştirilmiş olduğu. filistinlilerin yaşam koşullarının kaliteli olduğunu söylemiyor hiç kimse. ihvan-ı müsliminin o bölgedeki sayılarını ve etkilerini kestirmek ise güç, hiç sağlıklı bilgi alamadım bu konuda. ayrıca filistinlilerin müslüman kardeşlerle olan dayanışma ve kaynaşma oranını da çözemedim.

    velhâsıl, olaylara karışan filistinliler için genel kanı, olay çıkarmak için para almış oldukları şeklinde. (bu arada meşhur wikileaks belgelerinde abd’nin suriye rejimini devirme üzerinde çalıştığını gösterir ifadeler varmış. geçenlerde ntv’de emre kongar da geçen sene abd’nin meclisinde iran ve suriyedeki muhaliflere verilmek üzere 100 milyon dolarlık bir bütçe ayrılmış olduğunu ifade etmişti)

    bu arada konuya çok vâkıf olmayanlar için teşbihte hata olmaz diyerek şöyle bir benzetme yapabiliriz: bizim için kıbrıs ve kıbrıslı türkler neyse, suriye için de filistin ve filistinliler odur.

    dera’da islâmcılar cihad ilân etmiş, bazı filistinlilerle elele suriye hükümetine karşı savaşıyor. yalnız bu savaşa dera’da yaşayan suriyeli ve filistinlilerin kaçta kaçı müdahil, orası da meçhul. yine de görünen o ki dera’da sayıca yeterince fazla olacak ki orayı kendilerine üs kabul edip saldırıya geçebiliyorlar.

    tabi dera’nın sınırda olması ve ürdün üzerinden silâh ve malzeme geçişinin çok daha kolay olması da önemli bir etken. gelen silâh ve diğer malzemeler ile nakit paranın kaynağının ise görünürde suudi arabistan ve müslüman kardeşler topluluğunun diğer ülkelerdeki şubeleri olduğu söyleniyor. ancak görünmezde abd’nin de katkısının olduğu kuvvetle muhtemel.

    ---

    sonuç olarak suriye’deki genel durumu şöyle toparlayalım: dera kaynıyor. ülkenin geriye kalanı şu an için oldukça sakin sayılabilir. ancak yine de insanlarda tedirgin bir bekleyiş yok değil.

    dera veya başka yerde varolan olayların arkasında radikal islâmcılar dediğim ihvan-ı müslimin - müslüman kardeşler var. onların arkasında ise -sosyalist kardeşlerin pek sevdiği bir ifadeyle- emperyalist güçler var.

    kendi şahsi fikrimce, işbu emperyalist güçler büyük ortadoğu projesi kapsamında suriye’ye girip esad’ı devirecek sonra da başa şeriat belâsını saracak. "alevîler tabuta hıristiyanlar beyruta" diye bağırırken, dış basın tarafından "mazlum, mağdur ve de demokrasi/özgürlük savaşçısı" olarak işaret edilenleri yani.

    tabi suriye’ye girebilmek için lâzım gelen bahaneyi ise, önce suriye’de olmayan problemler yaratarak, daha sonra da bu sunî problemleri yandaş basın yolu ile çarpıtıp abartarak, elde ediyorlar. ha, bu arada amerika ırak’tan sonra suriye’de de nükleer reaktör kokusu almış (bkz: bono kahkahayı bastı)

    işte suriye'de vaziyet şimdilik bu anlattıklarımdan ibaret.

    (not: göreceğimi sandığım lüzum üzerine bu entry için bana gelebilecek mesajları ve yazacağım cevapları entry’nin altına ekleme hakkımı kendimde mahfuz tutuyorum. bilginize..)

    edit, (bir yazar ile entry hakkında mesajlaşma):

    gelen mesaj:
    iyi de.. youtube'de videoları izliyoruz. asker polis takır takır tarıyor. ayrıca bazı yerlerde halk toplanmış kocaman eylemler yapıyorlar şehir meydanlarında. madem sayı bu kadar az, madem abartı var, niye insanlar takır takır öldürülüyor ve o kadar insan toplanmış.

    giden mesaj:
    askerler göstericileri dera bölgesinde tarıyor. orası doğru. dera'da zaten savaş var demek yanlış olmaz. dera dışında en önemli iki olay banyas ve lazkiye'de olan tek seferlik isyanlardı. (ki lazkiyedekini lazkiyeliler çıkarmadı)

    söylentiler doğrultusunda toparladığım ve yaklaşık olarak doğru olduğunu düşündüğüm kaba bir hesapla lazkiye'de 30-50 (tek bir seferde), banyas'ta 100'den fazla (tek bir seferde), dera'da belki binin üzerinde (çok seferde) insanın öldüğünü düşünüyorum. bunların dışında kitlelere yönelik eylemler yok, ölüm olayları tek tük. (haberciler ise ölü sayısını toplamda 600 küsur olarak veriyor)

    peki şöyle sorayım, şam'da olduğundan emin olduğun ve askerlerin göstericileri çılgın gibi taradığı videolar var mı? veya lazkiye'de, halep'te? ben şam'daki durumu kendi gözlerimle görmedim. ama doğru söylediğine güvendiğim insanlardan duyduklarım entry'de yazdığım şekilde.

    yine şöyle mantık yürütebilirim, şam yaklaşık iki milyonluk şehir. suriye'de esad'a gerçekten kuvvetli bir muhalefet olsa böyle bir şehirde protesto gösterisine kaç kişi gelirdi? sadece bin - iki bin kişi mi?

    slogan atan, yürüyüş yapan insanlar takır takır öldürülüyor olayına ise inanmıyorum. kendim lazkiye'de üç saat çarşı ve şehirde gezdiğim ve hiçbir anormallik ya da olayla karşılaşmadığım günün akşamı antakya'da televizyonda "suriye'de yine olaylar dera'da, şam'da ve lazkiye'de göstericilerle çatışan ... " türü bir haber duyduğum zaman da ben şaşırıyorum.

    açıkçası batı haber ajanslarına suriye haberleriyle ilgili hiç güven(e)miyorum.

    tekrar toparlarsam;

    suriye'deki muhalifler oran olarak şimdilik %5 bile değil. onların da güçlü oldukları tek yer dera. suriye ordusu da orada ateş açmaktan hiç çekinmiyor. dera dışında hiç muhalif yok demiyorum zaten, ama çok cılız ve silâhların, ölenlerin olmadığı gösteriler oluyor.

    ülke dış dünya basınının anlattığı gibi kaotik değil, bilâkis oldukça sakin sayılır.

    aynı yazardan tekrar gelen mesaj:
    ben twitter'dan olayları takip ediyorum, twitter'da suriyeli kürtler, araplar, sünniler falan olaylar büyük, hükümet insanları öldürüyor türünden yazılar geçiyorlar.

    ayrıca benim de tanıdığım birisi suriye'ye gitti geldi, anlattığı kadarıyla suriye hiç gelişmemiş. böyle bir ülkede huzursuzluk olması doğal değil mi?

    bir de hama katliamı var ki, böyle bir katliamı yapabilmiş bir ülkede huzursuzluk olmasını beklemek, dikta olan bir ülkede olay olmasını beklemek doğal.

    sizin entrynizden anlaşılan suriye'de olayları çıkaranların sadece filistinliler ve dışarıdan gelenler olduğu çıkarsaması yapılabilir. ama youtube'daki videolar hiç öyle bir şeyi göstermiyor. bilmiyorum ben entrynizde ihtiyatla yaklaşıyorum.

    giden mesaj:
    yanlış anlaşılmasın, ben kesinlikle suriye veya esad hayranı birisi değilim. düşmanı da değilim. ayrıca konuyla alâkasız ama belirtmek isterim türkiye hayranı da değilim.

    suriye'ye karşı yıllardır oluşan bir takip, tanıma ve zaman zaman ziyaret etme durumum olduğu için ve son günlerde de birkaç kez gitme şansım olduktan sonra yazmaya karar verdim bu entryyi.

    suriye'de ve çoğu arap ülkesinde medeniyet türkiye'nin gerisindedir bence de. ama ona bakarsanız türkiye'deki medeniyette ingiltere'nin, almanya'nın falan gerisindedir.

    suriye'de halkın herşeyden %100 memnun olması gibi birşey yok. elbette talepleri, beklentileri vardır. ancak genel olarak suriye'de yaşamak ucuz, kolay, güvenli ve rahat. daha fazlası yok, demokrasi de yok ama insanlar da bu durumdan çok şikâyetçi değil.

    twitter mesajlarından bahsediyorsunuz, eğer kastedilen dera'daki olaylar ise onu ben de söylüyorum, şu an orası ölüm şehri gibi bişey. ancak dera'nın dışında geriye kalan yerlerde hükümet insanları öldürüyor diyenleri anlamıyorum ben de. çünkü benim gördüğüm kadarıyla öyle bişey yok. eğer varsa nerede var, nasıl var, onu adres vererek göstersinler.

    hama katliamı konusunda bir kez daha teşbihte hata olmaz deyip şöyle bir benzetme yapacağım: eskiden pkk türkiye'de terörist eylemlerle bir sürü insanı öldürünce türk askeri de onlardan bir sürü militanı öldürdü. türkiye'nin geneli bu yüzden hükümete veya orduya öfkelenmediyse de belki de kürtler öfkelenmiştir.

    hama katliamı ile bugünkü olayların müsebbibleri arasında da benzer bir bağ kurabiliriz. hama'da öldürülen 10binler müslüman kardeşler'dendi. hama olaylarından önce onlar da bir sürü masum insanı öldürmüşlerdi suriyede. hama katliamından sonra onlardan geriye kalanlar esad'dan ve hükümetten her zaman nefret etti. ama suriye'nin geriye kalanı -ki buna şeriat karşıtı sünniler de dahil- hama olayları yüzünden esad'ı suçlamadı.

    bugün de suriye'de ayaklananlar ve olay çıkaranlar öncelikle bu grup zaten. ancak suriyenin içinde -suriyeli- ikinci bir destekleri yok. o yüzden filistinlilerden lejyon desteği alıyorlar. ve yönetmen koltuğunda da dışarıdan birileri oturuyor.

    benim savunduğum bu.
  • adana'da kurulan gizli bir üsten kendi ülkesindeki militanlara silah yardımı yapılan ülke. türkiyeyi böyle hain bir pozisyona sokanlar, ancak itler olabilir. kendi ülkem adına utanıyorum.
  • valla uzunca suredir turkiye'den uzakta yasamama ve bu surec boyunca ulkeye yalnizca toplam uc defa gelmeme ragmen internet'ten surekli bir sekilde turk siyaseti'ni ve ulkede olan bitenleri izliyorum. ortalama bir turk vatandasindan daha cok haber kaynagini takip ettigimi ve okdugumu rahatlikla ileri surebilirim. ona ragmen ben sahsen rte onculugunde akp iktidari tarafindan yonetilen turkiye'nin suriye ile derdini anlamis degilim. dupeduz "bilmiyorum" diyebilirim. var mi aranizdan uc bes cumle ile "turkiye ile suriye'nin su su problemi var cunku su yuzden" diyebilecek ?

    bu sartlar altinda beni bilgilendirememis, ikna edememis bir turkiye, o savasta bizzat savasmasini istedigi binlerce vatandasini nasil ikna ediyor ? bu adamlar ne icin, ne ugruna ve kiminle savastiginin farkinda mi ? biliyor mu ?
  • teyyip yetim bıraktığı 300 bin çocuğun 240 binine bakmıyor.
  • türkiye cumhuriyeti hükümeti'nin, 6 ay öncesine kadar "can ciğer, kuzu sarması" olduğu bir yönetime sahip olan geri kalmış, fakir ülke.

    insan anlamıyor tabii. ne oldu da, altı ay öncesine kadar bu kadar yakınken, bir anda savaşın eşiğine gelindi diye.

    vizeleri kaldırmalar, fenerbahçe'ye maç yaptırmalar, bodrum'da maaile tatil yapmalar, şamgen kuralım demeler...hepsi unutuldu tabii. artık düşman bir ülke, suriye.

    (bkz: nineteen eighty-four)
  • 74. günün sabahına uyandığımda banyo aynamdaki görüntüme bakıyorum, kollarım incelmiş, yüz kemiklerim de ortaya çıkmış sanki. üzerimdeki kıyafetler bana ait değillermiş gibi duruyor. sonradan öğreneceğim üzere 16 kilo vermişim bu süre içinde.
    gemimin limana girişine izin verilmediği gibi ayrılmasına da izin verilmemiş, ha bugün ha yarın derken geçen 2,5 aylık süre adeta bir hapishanedeymişim.
    o güne kadar çok da ağır gelmemişti arap bürokrasisi ile uğraşmak, yemek bitti dediğimden 1 hafta sonra getirilen yemek, su kalmadı deyince, gölgede 50 dereceyi bulan havada, 4 gün boyunca içmek için yeni su (kullanma suyu) gelene kadar deniz suyu damıtıp, bunu 15 adama yudum yudum paylaştırmak çok zor gelmemişti.

    ama böyle olur işte! bir anda şalter iniverir, insan "bitti artık" der, "dayanacak bir günüm daha yok buna"...
    ne yapıp edip kurtulmak gerekiyordur artık oradan, ne yasal yükümlülükler, ne para, ne de verilmiş sözlerin bir önemi kalmayıverir o anda. elindekiler ve aklındakiler masaya yayılır ve bunların arasından en hızlı şekilde doğru olanlar seçilerek, geçerli olacak olan yönteme karar vermek, olmak istenen yere doğru yola çıkmak gerekmektedir artık.
    zaten sözler tutuluyor olsaydı bu durum içinde olmazdım düşüncesi hakimdir...

    o gündüz bir şekilde geçer de gece akıl almaz bir sıkıntı çöker üzerime, uzmanların "panik atak" dediği şey, sanki durduğum yerde öleceğim, ama yürürsem düzeliyorum. geminin lanet olası 200 metrelik yürüyüş parkurunda hiç durmadan 4 saat yürüyorum ve gün ilk ışıklarını gösterirken ne yapıp edip burada 2 gün daha kalmayacağıma eminim.
    önce hastalık raporu düzenleyerek bir şekilde karaya çıkmayı talep ediyorum yetkililerden, acil bir şekilde ertesi sabah gelebilen bot beni limana çıkarıyor, binbir güçlükle ulaşılan avukatın tavsiyesi üzerine evraklarıma iki ay önce el koyan polise mukavemet gösterip küfürler savurarak hastaneye bile götürülmeden 4-5 saatlik bir nezaret sonunda sınırdışı edilmeyi hak ediyorum. yaptığım hareketin amacını bilip hoşgörüyorlar. bu ne büyük bir ödül, bu ne muhteşem bir son. ilk uçak 20 saat kadar sonra halep-istanbul...

    bir polis aracı ile yaptığım inanılmaz yavaş ve uzun yolculuğum hava kararmak üzere iken bomboş bir otobanın kenarındaki kıl* çadırda son buluyor, çadırda çay ve kötü bisküviler satan 14 yaşlarındaki çocuk çok şişman ve üzerinde birşey yok, altında kendisine uzun gelen bir kamuflaj pantolon var, anladığım kadarı ile beni oraya getiren 3 yetkiliden birinin akrabası...
    bu çocuğun bindiğini düşündüğüm 100cc'lik eski ve kötü bir de hindistan motosikleti var satış yaptığı çadırın hemen yanında. bulunduğumuz toprak alanda bir tur atmak istediğimi anlatmaya çalışıyorum, izin veriyorlar, aylar sonra 100-150 metre kadar motor binmiş de oluyorum bu arada.
    çok garip bir ortam: kamuflajlı şişman bir arap çocuk, alacakaranlık, gemiden ayrılıvermişim ve ayaklarım karada, sınırdışı ediliyorum, armatörün tüm tehditleri boşverilerek aylar süren sıkıntı bir anda tarifi güç bir rahatlığa dönüşmüş, otoban kenarı, beter kremalı bisküvi eşliğinde kötü nane çayı, hindistan malı bir motor...
    buradan, bende "köy hizmetleri" aracı çağrışımı yapan ama muhtemelen alakası da olmayan bir başka resmi araca, eski ve güzel bir toyota minibüse aktarılarak halep'e 2 saat daha süren bir yolculuk yapıyorum. minibüsün orada durması tesadüf mü yoksa önceden planlanmış mı bu konuda fikrim yok.
    havaalanında beni karşılayan pala bıyıklı polis müdürü ertesi sabah başlayacak olan 1 haftalık tatilinin keyfiyle bana inanılmaz iyi davranıyor, nöbeti bitene kadar yanımda, hemen ardından yerine gelene de sezdiğim kadarı ile iyi bir şeyler söyleyerek emanet ediyor beni.
    rica minnet 1 saat kadar yürüyüş yapmama bile izin veriyorlar, akıl alır gibi değil. sınırdışı edilmişim, pasaportum damgalanmış, çevremdeki polislere tercümanlık yapan kafeterya işletmecisi dışında dediklerimi anlayıp iki kelime ingilizce konuşan allah'ın kulu yok, ama gece saat 01.00'de havaalanı çevresinde yapayalnız yürüyüş yapmama izin veriliyor. aslında buna müsaade eden ile "ölüyoruz su bitti" deyince 4 gün sonra su getiren zihniyet arasında hiç fark yok.
    içimden geçen tek bir şey var, ne zaman ki uçak penceresinden suriye'yi ardımda kalmış olarak göreceğim, işte o zaman rahatlayacağım...
hesabın var mı? giriş yap