• bu hayvanin butun turlerinin vucutlari 34 segmentten olusmaktadir. bircok tur amfibi ozellikler tasimaktadir, yani hem karada, hem de suda nefes alabilirler. uzerlerine tuz dokuldugunde dehidrasyona ugramazlar, zira bu canlilar bildigimiz kara yumusakcalarindan degildirler. zira emdikleri kanin icindeki sodyum miktari, normal bir sumuklubocek veya salyangozu eritebilir.

    toprak altinda yasayabilirler ve 3 ay gibi bir sure boyunca hicbir sekilde su almadan canli kalabilirler. kuraklik donemlerinde kupkuru kesilirler ve oldu sanilirlar, ancak ustlerine biraz su damlattiktan sonra tekrar canlanabilirler.

    solucan ile ayni familyadan gelmektedirler ve yumusakca degildirler.

    isirdiklarinda y veya v seklinde bir iz birakirlar, bazilari ise sadece bir nokta birakirlar, bu da suluk turleri arasinda degisiklik gosterir. isirdiklarind biraktiklari yara izlerinden, isiran sulugun turu teshis edilebilir, zira farkli turlerin farkli cene yapilari ve adetleri vardir.

    isiga da duyarli olan bu hayvanlar, ayni zamanda havadaki veya sudaki oksijen miktarinin azalmasi durumunda yuzeye dogru cikarak oksijen ihtiyaclarini karsilarlar. bu nedenle 18. ve 19. yuzyil'da, icinde suluk bulunan bir kavanozun havaya kaldirilarak sulugun yukari dogru tirmanmaya calismasindan -ki dusen hava basinci ile havadaki oksijen miktari da biraz olsun azalmaktadir- bu hayvanlar barometre vazifesi bile gormuslerdir.

    ayrica solucanlar gibi vucutlarinda ciftlesmeye yarayan bir halka bulunur, ancak bu halka sadece ciftlestikleri donemlerde belirginlik kazanir. solucanlar gibi, sulukler de hermafrodit canlilardir; yani hem disidirler, hem erkektirler.

    her iki ucunda iki tane agizlari vardir. bir agiz genisken, diger agiz ufaktir ve islevi azdir. anusleri ise ufak agizlarinin hemen ustunde ucuncu bir delikte bulunur. cinsel organlardan sperm aktaran kisim, hayvanin ufak agzindadir ve spermler deriyi delip gecmek sureti ile diger sulugun ciftlesme halkasina aktarilir.

    cenesiz sulukler, daha ufak canlilari tamamen yutarak beslenirler ve kan emmezler. kan emenler ise, emdikleri kani uzun surelerde sindirebilirler.

    genellikle isirik bolgesi bir sure daha kanamaya devam eder, ancak bu oldurucu bir kanama degildir. zira suluk, isirdigi bolgeye, kan pihtilasmasini engelleyici bir madde salgilar ve kanin kendi midelerine rahat akmasini saglarlar. ayni zamanda bir de anestetik bir madde salgiladiklari icin genellikle isirdiklari hissedilmez.

    isirmis bir sulugu kopardiktan sonra genellikle sulugun agzindan birkac parca (dis, tup, vs.) derinin icinde kalir ve bu iltihaplanmaya yol acabilir. ayni zamanda suluklerin midesinde bulunan ve kanin sindiriminde yardimci olan bir bakteri turu de bu yaralarda iltihaba sebep olabilir, ancak bu olay sik gorulmez ve doktor kontrolune suluk kullaniminda -ki plastik cerrahide ve birtakim baska cerrahi mudahalelerde yer yer kullanilirlar- ozel antibiyotik tedavisi ile rahatlikla iyilestirilebilir.

    sulukler genellikle hastalik tasimazlar, ancak bazi cenesiz suluk turlerinde sitma virusune rastlanmistir. bu tur sulukler de genellikle insanlari isirmazlar.

    bazi isiriklar alerjik reaksiyon gosterebilir. isirik bolgesinin bir sure sonra kasinmaya baslamasi da siklikla gorulen birseydir: tipki sivrisinek isirigi gibi, vucut otomatik savunma sistemi (bagisiklik sistemi) sayesinde bolgeye daha fazla kan gonderir ve histamin salgilamasi olur. ancak bazi durumlarda alerjik reaksiyonlar, az da gorulse cok guclu olabilir.

    suluklerin kozalari genellikle taslara yapisik veya toprak altindadir. hayvanlar kozadan ciktiktan sonra koza bir sure sonra kurur ve akabinde parcalanip yokolur. suluk kozalarinin, birtakim hayvanlarin (ordek, kaz, balik, vs.) midesinde de bazen hic zarar gormeden kalabilmektedir.
  • çoğu annede olduğu gibi benim annemde de bir huy var abi. kendisi bilimum otun hayvanın bitkinin, bir çok hastalığın tedavisi olduğuna o kadar inanıyor ki, son yaptığını duyunca dumur olmamam elde değildi.

    dedem güçlü ve çevik olmasına rağmen, artık yaşlanma belirtisi olarak diz ağrıları çekiyordu. çok değil 3-4 yıl önce tek başına 10 km yol yürüyüp bağına bahçesine giden adam şimdi bastonsuz yürüyemiyor. 82 yaşına gelmesine rağmen, diz ağrıları hariç bir sıkıntı çektiğini de görmedim. eski toprak neslinden sağlam yapılı olduğundan çoğu kez benim otobüsle gittiğim zeytinliğe sabah namazından sonra yürüyerek giderdi. neyse bu diz ağrıları öyle bir hal almıştı ki, gitmediğimiz doktor, girmediğimiz cihaz kalmadı. ben, bu ağrıların kronik olduğunu, yaşlılıktan olduğunu ve normal olduğunu düşünmeme rağmen bizim sultan, aklına nerden estiyse -gerçi çok meraklıdır böyle şeylere, ender saraç, osman müftüoğlu falan- sülük tedavisi diye bir şey duymuş. gitmiş araştırmış, izmir'de su ürünleri yetiştiren bir firmadan 20 adet sülük siparişi vermiş. sülükler sadece pis kanı emdikleri için tedavi amaçlı kullanılırmış. heheh, lan neyse ben hala işin olabilirliğine inancım olmadığından "he canım he" şeklinde annemi geçiştiriyor, "lan bu sülük denilen şey ne menemdir, oruya buruya kaçmasın bizim de kanımızı emmensin a.q" diye içimden geçiriyordum.

    işten eve geldim, baktım, bizimkiler tedaviye başlamış. sarmışlar sülükleri dedemin bacaklarına, sömürtüyorlar bizim dedeyi. 'lan nabüyünüz be çıldırdınız mı' demeye kalmadan, ne haliniz varsa görün bakışı atıp geçtim yattım. lan eve bak amınakoyim, sülükler, angutlar (öhöm).

    ertesi gün yatağımdan bizim biraderin 'kalk lan kalk, dedemin bacakları iyileşmiş, halay çekiyo içerde' demesiyle uyandım. tek gözüm açık 'siktir lan' bakışı atmayı düşünürken 'depar atıyo a.q içerde' demesiyle iyice merak saldı beni. gittim dedemin yanına, baktım. gerçekten bastonsuz ayağa kalkabiliyor, onsuz yürüyebiliyor, koltuğa oturup kalkabiliyordu. bundan 2 gün öncesine kadar bir yerden destek almadan yürüyemeyen adam şimdi senden benden iyi.

    şaka gibi geliyor ama, yemin ederim değil abi. bana anlatsalar böyle bir şeyi, inanmazdım kabul. ama yaşadım, canlı şahit oldum, göt olup kuruyup kaldım.

    şimdi sülük'leri kavanoza koydum, ölmedi de hayvanlar. napcam bilmiyorum, belki evcil hayvan olarak beslerim.
  • kurbağalar prense dönüşür mü bilemem ama sülüklerin doktora dönüştüğü kesin.

    yıllardır uğraştığım bir hastalığım var: sağ bacağımda iyi huylu bir tümör. kendisi hakkında zaman zaman şu şakayı yapıyorum: bir tümörüm var ve adını ne koyacağımı bilmiyorum. marla singer olur mu? olabilir pekâlâ. o zaman entrynin geri kalanında tümörümden marla olarak bahsedelim.

    bizim bu marla singer yıllardır hayatımı zorlaştırıyor. bazen ağrılarım azalıyor, normal hayatıma devam edebiliyorum; bazen de günlerce evden çıkamadığım oluyor. evden çıkmadığım zamanları marla'yla uğraşarak geçiriyorum. marla sürekli ilgi istiyor. ağrı kesici iç, buz koy, masaj yap! marla'ya söz geçmiyor, o ne derse o olacak.

    ben çok sıkıldım bu marla'dan, ilişkimizi bitirmek istiyorum... en iyi kemik hastahanelerinden tut da en uzman cerrahlara kadar başvurmadığım yer, insan kalmadı. ama modern tıp çaresiz! kansere çözüm bulan modern tıp, marla'ya çare bulamıyor. "ameliyat edelim" dediler, "peki" dedim. ameliyat oldum, iyileşeceğim diye seviniyorum, doktorlar açıkladı: marla'ların tamamını alamadık, içerde hâlâ biraz marla var. sonra ben de bir açıklama yaptım: afedersiniz de sayın doktor sizin yapacağınız işi sikiyim!

    günlerce kafamda ne replikler, ne sahneler kurdum. doktora gidiyorum, kafa göz dalıyorum, muayenehanesindeki her şeyi doktorun kafasına fırlatıyorum. yorulduktan sonra bir sigara yakıyorum falan, böyle fanteziler...

    doktorlar diyor ki: biz bu marla'yı tamamen temizleyemeyiz. ulaşamayacağımız bölgeler var, sinir uçlarına dokunursak felç olursun. marla çoğaldıkça onu birazcık temizleyeceğiz. ama sonra tekrar çoğalacak ve sen hayat boyu marla çoğaldıkça ameliyat olacaksın. başka çaresi yok.

    aynen bunu diyorlar.

    sonra ben de diyorum ki: ben bu marla'yı bıçak altına yatmadan temizlemenin bir yolunu bulacağım ve marla'dan ebediyen kurtulacağım.

    sonra alternatif tedavi yöntemleri araştırmaya başlıyorum, bir sürü yöntem deniyorum, işe yarıyorlar da... ama tedavimin birkaç yıl süreceğini söylüyorlar. "peki" diyorum, yine de başka ne yöntemler var diye araştırmaya devam ediyorum. ve sonunda doktor sülükle tanışıyorum.

    dün doktor sülükle ilk seansımızı gerçekleştirdik. bacağıma beş tane sülük koydular. acıyor mu? evet acıyor, ama ameliyattan daha fazla değil. sülükler ilk başta küçücüktü, 40 dakika kadar bacağımda kaldılar, pis kanı emdiler (ve sanırım marla'nın da bir parçasını emdiler), yavaş yavaş şişmeye başladılar ve baştaki boyutlarının üç dört kat daha büyük hâlini aldılar.

    sülüklerden başta biraz tiksindim, ne yalan söyleyeyim. bacağımda bir böcek dolaşıyor, tuhaf hissediyorum. sonra iğnelerini batırdılar, kanımı emmeye başladılar. on dakika sonra sülüklerle duygusal bir ilişki kurmaya başladım. onlar beni iyileştiren küçük kurşun askerlerdi. bacağımdaki kötü şeyleri emdikten sonra, kendi hayatlarını feda edeceklerdi. düşündükçe baya üzüldüm. başta tiksinti duyduğum doktor sülüklere sevgi ve saygı duyuyordum artık, ölmesinler istedim. ama bacağıma sülük koyan kadın "öldürmek zorunda olduğunu, başka birini ısırdığı takdirde hastalığımı bulaştıracağını" söyledi. çaresiz sülüklerle ayrıldım.

    sülükler 40 dakika kadar marla'yı emdikten sonra bacağımdan bir bir düştüler. görevini tamamlayıp kendilerini feda eden kahraman askerler gibiydiler. bacağımda yaralar açmışlardı. 5 tane ısırık izi. vampir ısırığı gibiydiler. sonra sülüklere sevdiğim vampirlerin isimlerini verdim: eric, angel, spike, pam ve jessica. küçük vampir askerlerim...

    eve geldikten sonra kanamam devam etti, şuanda da hâlâ sürüyor; bacağım sargıda, sanırım yarın kanamam tamamen durmuş olur. asıl önemli olan ise... normalde geceleri bütün bacağımı büyük bir ateş sarar, kasıklarımdan bileklerime kadar bir ağrı dolaşırdı. dün gece yine bir sıcaklık hissettim ama eskisine göre çok çok azdı. bileklerim yine ağrıdı ama onun ağrısı da baya azalmıştı. sanırım doktor sülük gerçekten de marla'yı alt etti. on beş gün sonra bir kez daha doktor sülükle buluşacağım. toplam kaç seans daha görüşeceğiz, tam olarak belli değil. marla tamamen yok olana kadar, doktor sülükle görüşmelerimiz devam edecek. sizi de gelişmelerden bu entryi güncelleyerek haberdar edeceğim.

    not: eğer sülükle tedaviyi denemeyi düşünüyorsanız, kullanacağınız sülüğün daha önce kullanılmadığından emin olmanız çok önemli.

    doktor sülüğün mucizeleri vol2'de görüşmek üzere...
  • almanya'da 2008 yılında alınan kararlar doğrultusunda ilaç ve eczacılık sanayi, tıp alanında kullanılmaya başlanan ve soyları gittikçe azalan canlı. bilhassa bu sülükler doğal üreme yeri olan sinop ve samsun çevrelerinde toplanıp ya öldürülerek ya da canlı olarak ihraç ediliyor. salgıladıkları tükürük krem yapımında ve birçok ilaç üretiminde kullanılıyor. alman yasalarına göre sağlık sektöründe maksimum 15 cm olan uzunluğundan, ağırlığı 4-5 gramdan büyüklerinin kullanımı ve ticareti yasak. türk hükümeti ihracata kısıtlama getirip üretim çiflikleri kurmaz ise bu canlıların yok olma tehlikesi ile karşı kaşıya olduğunu vurgulamakta fayda görüyorum.

    hastalara yapılan tedavi süreçlerinde olumlu sonuçların yer aldığı, türkiye'den ithal edilen canlı sülükler ile almanya'da çiflikler kurulduğu biliniyor.

    bilhassa ağrı tedavisinde kullanılan sülükler sayesinde birçok hasta sağlığına kavuşmuş durumda. bir hastanın doktoru tarafından ömür boyu ağrı çekeceğini tıbben tedavisinin mümkün olmadığı dile getirilmiş ve kadın araştırma yaparak sülük tedavisi uygulayan kliniğe yatış yaptıktan sonra tedavi sürecinin başlamasıyla ağrıların yavaş yavaş azaldığını ve son 6 ay içinde hiçbir ağrısının kalmadığını dile getiriyor.

    umarım çok geç olmadan birileri sülüklerin önemini kavrar bu ülkede. bildiğim kadarı ile sadece ilk bahar aylarında toplanılması yasak. o da çiftleşme dönemi olduğundan.
  • eskiden hemoroid, nam i diger basur tedavisi alternatifi olarak yaygin bir sekilde kullanildigi rivayet edilir suluk hayvaninin. pis kani absorbe eden ozellikleri bulunduguna inanilir. kanimca en tehlikeli kullanimi da bu gotu tedavi etme amacli olarak sulugun makatta gezintiye cikarilmasidir. karsina cikan ilk karanlik delige, merakli gozlerle dalip, girdigi mekanda kan emmeye baslarsa sakat.
  • tabu programında sülük terapisi anlatılıyor şu an. bu hayvanın kustuğu kanı suratına süren var.

    ayrıca elin sülükçüsü bile lisanslı. sülük terapisti diyor kendisine. bizde hacı amcalar satıyo kavanozda.

    her konuda geriyiz :(
  • http://www.tibbisuluk.com/ adresindeki bir firmanın kargo ile "tıbbi sülük" olarak sattığı şey.

    not:gecenin bir vakti bana bu konuyu aratan içgüdüyü bilemiyorum.
  • annemin bacak ağrıları için her zaman yaptığı şey. hatta dün yaptığı şey. hatta farketmeden birini lavobonun içine düşürdüğü şey. bunu farkeden zencefil'in ona müdahale edemediği için onu orada kaderine terk ettiği sabah kalkınca da bıraktığı yerde bulamadığıdır. şimdi merak ediyorum bu hayvan susuzluktan kurur mu, çaresizim evet.

    ps. çaresizliğim hayvanın kurumamasını istediğimden değil, her nerede soteye yattıysa orada farketmeden bana yapışmasını istemememdendir. yanlış anlaşılmaya.
  • pıhtılaşmayı önleyen bir madde salgılar ve içeri soktuğu hortumdan kan aktarımına başlar.
  • dış parazit.
hesabın var mı? giriş yap