• yanlış hatırlamıyorsam "avrupa'nın hasta adamı" olayı ilk kez bu bey ile rus çarı arasındaki konuşma esnasında çıkmıştır. hatta "hasta adam" değil de "hasta ayı" diye bahsetmiş ilk keresinde (m.s. anderson, 'the eastern question'daydı sanırım).
  • ingiltere dışişleri bakanı george canning'e gönderdiği 29 eylül 1821 tarihli mektubunda "bütün ruhumla, yunanların bütün topraklarını elde etmelerini ve sultan'ın pılını pırtısını toplayıp asya'nın göbeğine geri gönderilmesini arzu ediyorum" diyerek yunanistan'ın bağımsızlığı ve osmanlı topraklarının bölünmesi isteğini gizlemeyen ve babıâli tarafından persona non grata ilan edilen stratford canning'in önceleri saray nezdinde başka hiçbir yabancıya nasip olmayacak ölçüde büyük itibar gören muktedir biri olduğunu ikinci abdülhamit şöyle anlatıyor:

    "rahmetli babam [abdülmecid], beni halalarımdan birine göndermek için huzuruna emrettiğinde altı yedi yaşındaydım. onu dairelerinden birinde, yaşlı bir hıristiyan beyefendiyle bir kanepede samimi bir şekilde sohbet ederken buldum. babam beni fark edince yanına çağırdı ve yanında oturan yabancının elini öpmemi istedi. bu buyruk üzerine gözyaşlarına boğuldum, çünkü deneyimsizdim ve bir gavurun elini öpme fikri bana kesinlikle tiksindirici geliyordu. genelde hayli yumuşak huylu biri olan babam sinirlendi ve şöyle dedi: 'bu beyefendinin kim olduğunu biliyor musun? o, evimin ve ülkemin en iyi dostu olan ingiliz büyükelçisidir ve ingilizler inancımıza bağlı olmasalar da en sadık müttefiklerimizdir.' bunun üzerine yaşlı beyefendinin elini saygıyla öptüm. lord stratford canning, böyük eltchi'ydi. babamın sözleri zihnime derinden kazınmıştı ve bu yüzden ingilizlerin en iyi arkadaşlarımız olduğu fikriyle büyüdüm. tahta çıktığımda ise çok büyük bir hayal kırıklığına uğradım!"
    aktaran: arminius vambery, the story of my struggles, s. 356

    nitekim elçinin görevi bitip de ülkesine döneceği sırada abdülmecit kendisine şöyle hitap eder: "elçi beyin gitmesi nezd-i şahanemizde nasıl teessüfe badi olduğunu tekrara hacet yoktur. şayed ingiltere vükelası tebeddül etse bile elçi beyin yine burasını terk etmeyeceğini memul ederim."

    statford canning'in gücünü anlayabilmek için bir örnek daha verelim. kırım savaşı sırasında çırağan sarayı'nın önünden atla geçmekte olan sir canning ile tercümanı sarayın önünde bir harem ağası tarafından durdurularak atlarından inmeleri ve yürüyerek geçmeleri konusunda uyarılırlar. çünkü saray protokolüne göre çırağan sarayının önünden atla geçenlerin attan inmesi, kayıkla geçenlerin şemsiyelerini kapatmaları ("çünkü şemsiye güçtür ve ancak efendiler gölgede kalmaya muktedirdir, köleler ise güneşte kavrulur" bkz. theophile gautier, constantinople: 1853, s. 184) gerekmektedir. fakat bu kural sir canning'e işlemez ve tercümanını sarayda bulunan sultan abdülmecit'e gönderip, ingiliz askerlerinin kırım savaşında osmanlı için öldüklerini ima ederek bu attan inip yürümek gibi böylesi gurur kırıcı bir uygulamanın kendisine uygulanmamasını talep eder. talebi işe yarar ve abdülmecit harem ağasının elçiden özür dilemesini emrettiği gibi bu adeti tamamen yürürlükten kaldırır.
  • zamanın ingiliz buyukelcisi (19.yy)..yabancı kaynaklarda bas bas tanzimatta turklere reformu yaptıran kisi olarak gecer..turk kaynakları bu adamı iplemez,bahsetmezler adı gecer ,şanı geçmez.(bakın ben bahsediyorum)
    amacı osmanlıyı avrupalılaştırmaktır.burda turklerin onundeki en buyuk engeli islam dini olarak görür..mustafa resid pasa ile kanka oldukları söulenir.
    soyadı gibi adamdır.
  • tam adı stratford canning, 1st viscount stratford de redcliffe olan ve 1786 - 1880 yılları arasında yaşamış, tarihte osmanlı imparatorluğu'na yakınlığı ile taninan ingiliz diplomat. ilk olarak 1808 yılında o zamanlar constantinople olarak bilinen istanbul'a gelmiştir. burada almış olduğu ilk görev robert adair'e türk-britan ilişkilerindeki barışı sağlamak amaçlı görevde yardımcı olmaktır. 1810 da adair istanbul'u terk ettiğinde, baş diplomat olarak yerine geçer ve pek çok önemli olaya etkisi olur. örnek olarak 1812 de osmanlı - rusya arasında imzalanan bükreş antlaşması'nın oluşturulma aşamasında ara bulucu olarak rol oynar. bu antlaşmanın imzalanması sonrası londra'ya geri döner ve sırasıyla önce isviçre de, daha sonra ise viyana, washington ve rusya da diplomatik görevler alır. 1825 de istanbul'a geri döner. ancak navarino savaşı patlak verir ve bu yüzden 1827 de londra'ya döner. 1831 de görevinden istifa edip politakaya girer ama fazla bir başarı elde edemez. lord palmerston'ın dış işleri bakanı olarak atanması üzerine 1831 de tekrar istanbul'a döner. fakat palmerston'la pek çok konuda anlaşamadığı için 1832 de londra'ya geri döner. lord stratford'a göre bu anlaşmazlığın altında iki kesin sebep yatmaktadır; birincisi, lord palmerston'un kendisine yeterince danışmaması, ikincisi ise yunan kralı olarak dönemin baveria prensi'nin lord palmerston tarafından atanması. sonuç olarak 1832'de rusya elçiliğine atanır ama çar'la aralarında ki çekişme yüzünden göreve başlamadan madrid'e gönderilir. burada ki görevi portekiz tahtına göz diken gruplar arasında uzlaşma sağlamak olarak belirlenir fakat bu görevde pek başarılı olamaz. 1842 de tekrar istanbul'a atanır ve 10 yıl boyunca başkonsolos olarak çalışmalarını sürdürür. bu dönemde osmanlı - britanya ilişkileri oldukça sıcak ve samimidir. 1852 de lord canning yakın arkadaşı stanley (earl of derby) britanya da bir hükümet kurunca, dış işleri bakanı ya da paris büyükelçisi olmak için londra'ya döner fakat kendisi sadece sıfat olarak yükselir ve istanbul'a geri yollanır. bu sırada ruslar ve fransızlar arasında patlak veren kırım savaşı esnasında osmanlı'nın tarafında yer alır. 1857 de istanbul'dan son kez ayrılır. 1880 yılında 93 yaşında ölür. mezar taşında "ingiltere'nin doğu'da ki sesi" ibaresi bulunmaktadır. osmanlı - ingiltere ilişkilerinde günümüze kadar gelmiş etkilerin bırakılmasına sebep olmuştur.
  • lord stratford de redcliffe olarak ta tanınır

    yabancı ülke konsolos ve casuslarının istanbulda cirit attığı bir dönemde yapılmaya çalışılanları abdülmecit'e gösterip birçok götlükten sakınmasını sağladığı rivayet edilen ingiliz konsolosu. sarayın o kadar güvenini sağlamıştır ki zamanın ingiliz dışişleri bakanı kendisinden asıl padişah olarak bahsetmiştir.

    osmanlıyı ruslara karşı doldurup kırım savaşına soktuğu iddia edilir. yakın zamanda kamuya açılmış ingiliz arşivlerinden böyle birşeyin aslı astarı olmadığı ortaya çıkmıştır*.

    can yücel tarafından çevrilmiş "stratford canning'in türkiye anıları" adlı "lord stratford de redcliffe'in anıları" kitabının kırpılmış bir versiyonu mevcutmuş.
  • bodrum maussoleum'unu british museum'a götüren kişi. şöyle der karısına yazdığı bir mektupta ve bu konu hakkında:

    “bu dünya sanatını önde gelen eserlerini padişahın bana hediye etmesine şaşırmıyorum. şaşırdığım şey, bu frizleri taşıyan işçilerin benden para talep etmemeleri idi”
  • şeytana pabucunu ters giydirebilecek karakterde, bir diplomattır. böyle bir diplomat, bugün yaşasa, rahatlıkla dış işleri bakanı ve belki başbakan olurdu. tabii, viktorya dönemi gibi, ingiliz hariciyesinin kurtlar sofrası olduğu bir dönemde yaşadığı için, istanbul elçiliğinin ötesine gidememiştir.
  • ekşi sözlük'teki entry'lerde neredeyse kendisinden sevgi pıtırcığı diye bahsedildiğini gördüğüm süzme bir orospu çocuğu, ingiliz ajanı.

    ekşicilerin de hiç aklına gelmiyor; ingiliz neden benim iç işlerime o zamandan burnunu sokmuş; beni savaşa sokup yenilgiye mahkûm etmiş. "ay çok şekeer" demedikleri kalmış neredeyse.*

    devlet içinde devlet kurmuş; osmanlı'nın tüm iç işlerinden, ekonomisine kadar her şeye burnunu sokmuş, her yerine sirayet etmiş; emperyalizmin bekçisi bir ingiliz piçidir.*

    belki yakınları da okur buraları: sorry guys, but stratford canning was son of a bitch.
  • "yenilik olduğu için gelişmeyi kabul eden kimseler, bir gün artık gelişme olmayan yeniliği kabul etmek zorunda kalırlar."
  • niyazi berkes bu pezevengi çok güzel anlatır. kendisi ağır köktenci bir protestandır. daha batıda vicdan özgürlüğü yokken, osmanlıyı vicdan özgürlüğüne sahip olmamakla suçlamıştır. istediğini alamayınca hıristiyanları doğruyor bu müslümanlar diye propaganda yapmıştır.
    paris antlaşması öncesi " dini özgürlük vereceksiniz ve biz de (batı) bu özgürlüğün koruyucusu olacağız" gibi istekleri vardır. bunlar olurken, yeni bağımsız olmuş yunanistan'da ortodoksluktan başka bir dini ya da mezhebi seçmek yasaktır. amerika'da ise mormonların ağzına sıçılmaktadır.
    sözde liberal, özde iki yüzlü piç.

    not: vicdan özgürlüğünün olmaması için padişaha baskı yapan ve 1834'te bunu yasaklatan da fener rum patriğidir.
hesabın var mı? giriş yap