• ekonominin aynı anda hem işsizlik, hem de enflasyon içinde bulunması durumudur.
  • ekonominin durgunluk sürecinde de fiyatların artmaya devam etmesi, enflasyon gözlenmesidir.

    not: normalde durgunluk yaşandığında fiyatlarda gerileme beklenir, en azından artış beklenmez, olmamalıdır. ama türkiye'de durgunluk yaşanırken de fiyatların düştüğü görülmemiştir.

    türkiye gibi gelişmekte olan ve hammadde yönünden dışa bağımlı ülkelerde fiyatlar genelde negatif büyüme hızında da artar. bunun bir sebebi tasarrufa yönlendirici politikaların uygulanıyor olmasından kaynaklı faiz oranlarındaki yükseliştir. bu kredi maliyetlerini yükseltir. kredi maliyetlerindeki yükselişte fiyatlara yansır. bir diğer sebep ise bu dönemlerde döviz maliyetinin yükselmesidir ki bu da hammadde maliyetini yükseltmek suretiyle fiyatlara yansır.
  • başarması çok zor bir ekonomik olgudur; hem aptallık hem kötü niyetin bir arada olması gerekir. yavaş ekonomik büyüme, işsizlik ve enflasyonu bir arada yapabilmek her baba yiğidin harcı değildir. hani hızlı büyürsün, enflasyon ve işsizlik olsun sorun değil, yavaş büyüdün diyelim, o zaman mantık olarak enflasyon olmaması lazım. istihdamın çok iyiyse mesela enflasyon olsun çok büyük sorun değil. enflasyonun düşükse zaten yatırım politikalarıyla istihdamı artırabilirsin. kaputu açmışlar bir de aküyü çalmışlar. kaputu açtın bari aküyü çalmayın, aküyü çalmamış olsalar hani...
  • bugün açıklanan enflasyon verileriyle birlikte türkiye ekonomisinin önündeki en büyük risktir.

    düşen tüketici güven endeksi ve imalat pmi verilerini öncü göstergeler kabul edersek ve buna haziran ayı dış ticaret verilerini de eklersek üçüncü çeyrekte daralma kaçınılmaz görünüyor. dördüncü çeyrek büyümesi de buna eşlik ederse resmî olarak resesyona ve buna eşlik eden enflasyonla beraber stagflasyona merhaba demiş olacağız.

    1973 arap-israil savaşından sonra petrolü bir koz olarak kullanan arap ülkeleri haricinde ciddi bir stagflasyon yaşanmayan dünya ekonomisinde, birbirini izleyen qe/tapering döngüleri sırasında artan globalleşmeyle beraber üretim ve ihracat kalemlerinde katma değer eksikliği çeken gelişmekte olan ülkelerin bu sefer ciddi bir stagflasyon yaşaması kaçınılmazdı.

    ilk havlu atan goü ise arjantin oldu ve türkiye’de durum arjantin kadar kötü olmasa da gidişat hiç pozitif değil. gelişmekte olan ülkelerle, gelişmiş ülke ekonomileri arasındaki farka odaklanmadan yapılan maastricht kriterleri yüzünden bu süreçte gelişmekte olan piyasalardaki stagflasyon riski görmezden gelindi.

    globalleşmenin en büyük riski aslında buydu. paranın geçmiş qe/tapering döngülerine nazaran bu derece serbest dolaşım hakkı kazanması yüzünden abd ekonomisi 2008 krizinden çıkabilmek için fed bilançosunu 800 milyar dolardan 4 trilyon dolara çıkarmak zorunda kaldı. çünkü faizi 0.25’e kadar indirse de ekonomi canlanmadı ve iç piyasada ekonomiyi canlandırsın diye alıp durduğu abd tahvilleri karşı sürdüğü dolarlar daha yüksek kazanç için gop’a aktı.

    bu nedenle, ekonominin canlanma sinyalleri verdiği 2013’ten beri dikkatli bir şekilde önce tahvil alımını azalttı, 2015’te alımı sıfırladı, sonra faiz artırımlarına başladı ve %2’ye kadar faizleri yükseltti.

    yine aynı nedenle, ekonomik yapısındaki farklılıklardan dolayı bu sıcak paranın türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerdeki etkisi katma değerden azade bir şekilde canlandırılan paranın döngüsündeki hızlanma oldu. her sene 40-50 milyar dolar cari açık vererek büyümeye çalışan türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme oranı sürekli gerilediği için büyümenin hesaplanmasında seri değiştirilerek baz yıl 2009 yapıldı.

    ekonomik yapıyı değiştirmeden yaratılan büyüme kalkınmaya evrilmez ve kalkınmaya evrilmeyen büyüme toplumun refahını iyileştiremez. bir sonraki tapering döneminde bilanço genişletecek marjı olabilmesi için fed daha afresif bir şekilde artıracağı bilanço küçültmek zorunda kalacak. bu iki gerçeği üst üste koyduğunuzda aslında resim oldukça sade bir şekilde ortada duruyor.

    türkiye ekonomisi bu yılın üçüncü çeyreğinde kesin, dördüncü çeyreğinde ise %90 ihtimalle küçülecek zira bu sefer gsmh serilerini değiştirecek bir başka baz yıl da piyasada yok. dolar bazında küçüleceği hakkında en ufak bir şüphem yok lakin bu küçülme reel tl bazında da yaşanacak.

    dolar bazında gsmh’nin büyümesi için iki alternatif yol var.

    1) fed bilançoları giderek artan bazda büyüyecek. bu durum 2009-2013 yılları arasında bire bir yaşanmıştır. sürekli artan bilançolar nedeniyle gerçekleşen parasal bolluk ülkenin giderek artan bir oranda borçlanarak büyümesini sağlamıştır. ama yukarıda da dediğim gibi, katma değer üretmeden paranın dolaşım hızını artırarak yaratılan büyüme kalkınma yaratamazdı. fed de biteviye bilanço genişletmeyeceğinden dolayı bu hikaye sürüdürülebilir değildi, olmadı da.

    2) üretim yapısını katma değer üretebilecek şekilde geliştirmek ise bir diğer dolar bazlı büyüme alternatifidir. ilk seçeneğin aksine bu opsiyon sürdürülebilir olduğu için fed politikalarına daha az bağımlıdır ama yine de bağımlıdır. mesela güney kore, daha önce üretim alt yapısını bu gerçek üzerine inşa ettiği için qe2 döneminde yaşanan para bolluğu sonucu gelişmiş ülkeler ligine terfi etmiştir.

    devlet stagflasyona karşı ne yapabilir?

    birçok kişi ve kurumun devlet bütçesinin durumuna ve devletin borçluluk oranına bakarak devletin stagflasyon krizine müdahale marjının oldukça geniş olduğunu iddia etmesi ne yazık ki bir faciadır. çünkü devlet bütçesinin performansı başta akaryakıt ve taşıt olmak üzere ithalata bağlı ürünlerin tüketiminden alınan ötv’ye göbekten bağlıdır. hane halkı, yani sen, ben, baban, dayın, tüketemezse o bütçe performansının tepe taklak olması 2 ay sürmez.

    ikinci bir sorun ise özel sektörün berbat döviz açık pozisyonu nedeniyle, finans piyasalarında uçuşa geçen yüksek faiz oranlarının devlete de kolay borçlanma imkanı tanımamasıdır. devlet bütçesi borçlanmaya kalktığı anda dışlama etkisiyle özel sektörü daha yüksek faizle borçlanmaya mahkum ediyor. günün sonunda kamu borç stoku düşük, madem vergi alamıyor devlet borçlansın diyoruz orada faizler uçup gidiyor.

    şu durumda kısa vadede devletin ötv gelirlerini artırmaktan başka şansı yok, zira başka türlü vergi toplaması hayal. bunun da yolu, sadece ötv artışından geçmiyor. mesela akaryakıttaki ötv uygulamasından derhal vazgeçilmesi şart ki buradan gelen ötv artsın. bunun enflasyonu zıplatacağını kabul etmekle birlikte akaryakıttaki talep inelastisitesi nedeniyle ötv gelirini artıracağını düşünüyorum.

    öte yandan, sigara alkol ve otomobildeki ötv oranlarının ise aşağıya çekilmesi gerekiyor. haziran ayında otomobil satışlarındaki düşüş ciddi olmakla birlikte, haziran ayında mtv ödememek için alımların temmuza ertelenmesi ve haziran ayındaki seçimin yarattığı belirsizlik nedeniyle bu düşüşün tamamen olmasa da, ciddi bir kısmının bu baz etkisinden kaynaklandığını düşünüyorum. dolayısıyla, piyasayı canlandıracak ötv indirimleri ile devlet toplam ötv gelirini bir şekilde artıracaktır.

    enflasyon özellikle akaryakıttaki ötv uygulaması kalktıktan sonra, eylüle kadar artarak bence %18’lere yaklaşabilir çünkü bu kur şokunu ötv uygulaması kısmen absorbe etmiştir, bunun serbest bırakılması durumunda ulaştırma sepetini direkt, gıda ve diğer sepetleri navlun maliyetleri yüzünden dolaylı bir şekilde yukarı yönlü baskılamaya devam edecektir. belki de bu etkiyi yumuşatmak için ötv kademeli bir şekilde zamana yayılarak eski haline döndürülebilir.

    bir açıklamayı da kısaca şu katma değer mevzusu için yapayım çünkü bu konu çok sulandırıldı. öncelikle nihai tüketim ürünlerinin toplam ithalattaki payı çok düşük ama devlet bütçesindeki ötv payı çok yüksek. şu anki ekonomik dengeler ışığında yapılacak ötv zamlarının ithalatı azaltmasının sonuçları daha trajik olabilir.

    ithalattaki ana unsurlar ise ara malı ithalatı ve enerji harcamalarında saklıdır. senelik 30-35 milyar dolar arası bir enerji ithalatımız var ve bu cari açığın neredeyse %60’ına denk. kısa vadede buna alınacak çok bir önlem maalesef yok. uzun vadede ise artan yenilenebilir enerji kalemleri ve nükleer enerji bir çözüm olabilir.

    ithalatın asıl yoğunlaştığı kısım ise ara malı ithalatıdır. bunun nedeni de işte deyip durduğumuz katma değerden azade üretim yapımızdır. yoksa türkiye’de çok ciddi bir üretim altyapısı mevcuttur. fakat katma değer üretemiyoruz. bu durumu kafanızda canlandırmak için size bir örnek vereyim.

    ankara’da konuşlu bir otomotiv fabrikası var. asıl üretici avrupa merkezli bir firma. türkiye’deki fabrika eskiden kamyon motoru üretiyordu. sonradan satın alınarak bu fabrikanın üretim hattına evrildi. görünüşte araçlar sıfırdan üretilip/tasarlanıp burada satılıyor.

    peki gerçekte ne oluyor?

    araçlara ait bütün motor/şanzıman/diferansiyel/fren/süspansiyon/tekerlek/steering yani bütün yürür aksam yurtdışından ithal ediliyor.

    türkiye’de yapılan ne diye soracak olursanız, kaporta ve araç gövdesi, koltuklar, şoför direksiyonu, araç ısıtıcısı ve klima sistemi tasarımından ibaret. avrupalı firma neden bu durumdan memnun? çünkü üretim maliyeti bizde onlara göre çok ucuz. peki aracın asıl katma değerinin içinde bizim payımız ne derseniz, maksimum %20’dir. çünkü asıl katma değer o motor/şanzıman seçiminde, onların araca entegrasyonunda, testlerinde ve geliştirme projelerinde harcanıyor.

    allah aşkına kaporta üretip, klima sistemi ve koltuk tasarlayarak neyin katma değerini üretebilirsiniz ki öte yanda, motor şanzıman fren tasarlayan adamların karşısında?

    bu sadece bir örnekti. bunun gibi binlerce örnek var ve ekonomi bu örnekler üzerinden çıktı üretiyor sonunda da ortaya çıkan tabloda katma değerden azade bir imalat sanayinden başka bir şey olmuyor.

    stagflasyona kaçınılmaz bir şekilde gireceğiz ve seneyi de muhtemelen %13-14 arası bir enflasyonla kapatacağız. bu süreçtr işsizliğin kontrol altına alınması pek mümkün olmayacak. memurlar ve birkaç özel sektör şirketi dışında iflaslar nedeniyle işten çıkarmalar olabilir.

    devletin mali politikalarla yapabilecekleri, bu stagflasyonun etkisini azaltmakla beraber ortadan kaldıracak kadar güçlü olamaz, çünkü borçlanma yapabileceği faiz oranları %20’ye dayandı ve gelirleri ötv’ye göbekten bağlı.

    bu stagflasyon sürecini yapısal reformlar için kullanmaktan başka bir seçenek ortada görünmüyor.
  • özetle; işsizlik ve enflasyonun aynı anda olmasıdır. siyasal islamcılara göre ise bu durum şahlanma olarak adlandırılır.
  • az gelişmiş ülkelerde görülen enflasyonun, doğal işsizlik oranını da aşan işsizlikle durgunluk içinde enflasyon yaşanmasıdır..
  • durgunluk (stagnation) + enflasyon (inflation) + bir de üstüne üstlük işsizlik olması durumu.

    phillips eğrisi kavramının geçersizliğini kanıtlayan durumdur. özellikle vietnam savaşı ile birlikte abd ekonomisinde görülen sorunlar ve petrol krizi ile birlikte dünyanın önde gelen ekonomilerinde 1970'li yıllarda gözlemlenmiş bir özel ekomonik dengesizlik sürecidir
  • ekonomik olarak büyüyemeyen, üretemeyen, hammaddede dışa bağımlı, parası değersizleşen aynı zamanda nüfus olarak büyüyen (en az 3 çocuk, mülteci vb sebeplerle çoğalan) ülkede de olur. gözünüzde canlandı mı?
  • osmanlı dönemlerinden izi:

    ordu ve tımar sisteminin değişiminin yanında 16.yy ortasından itibaren ortaya çıkan olaylar, anadolu'da "celali isyanları" adı verilen büyük ayaklanmalara neden olmuş ve bundan zarar gören, daima köylü olmuştur. celali isyanlarını hazırlayan başlıca olaylar arasında büyük fiyat enflasyonu iltizamın neden olduğu ırgatlaşma ve işsizlik olgusu ile 1530-1580 yılları arasında görülen %40 ile %50 ye varan nüfus artışı sayılabilir.
    not: 16.yy ile 17. yy arasında avrupa'da uygulanan merkantalist politikanın etkisinden kurtulamayan osmanlı imparatorluğunda, büyük fiyat enflasyonu olmuştur. paranın değerinin devamlı düşmesi, küçük tımarlı sipahilerin reel gelirini düşürmüştür. perişan olan küçük tımarlı sipahiler, 1575 lerden itibaren dirliklerini bırakmışlardır.

    zeynel dinler tarım ekonomisi kitabındna alıntıdır.
  • eheh herkes bankacılık parçalamış. ben çomarların bile anlayabileceği şekilde yazayım.

    ekonomiye güven duyulmaz
    ülke dışından “yargı”ya güven olmadığı için yatırım gelmez
    ülke içinde zenginleşen kesim yurtdışına kaçar
    ülkede euro, dolar vs kıtlığı başlar
    yatırım çekilmesi ve bankacılığın işlemesi için yüksek faiz oranı verilir
    yüksek faiz verilince para basılır. enflasyon uçar
    fakat otokrasi değişmediği için yatırım yine gelmez
    bu ekonomide hiçkimse işyeri açmaz, eflasyonla birlikte işsizlikte arşa çıkar

    stagflasyonun bitmesinin tek bir yolu vardır.
    yargı bağımsızlığı

    çünkü ekonomi sanılanın aksine para politikaları doğrultusunda büyüyen ya da küçülen bir alan değildir
    ekonomi tamamen hukuka olan güvendir.

    türkiye’de hukuk düzelmez.
    düzelirse 20 yıllık bilanço ile hapishanede yer kalmaz.
    hukuk düzeltilmeyeceği için bu kısır döngü devam eder.

    stagflasyon olan toplumlarda (venezuela, arjantin, afganistan, zamanın sovyetleri, afrika ülkeleri vs)
    önce fuhuş artar
    uyuşturucu artar
    kaçakçılık artar
    gasp artar
    aşırı dincilik ve milliyetçilik yükselir
    takas sistemi başlar
    yerel kanunlar uygulanır
    demokratik ilkeler rafa kalkar
    göçlerin önüne geçilemez vs

    ve hayat bir iphone bile alamadan, araba alamadan, ev alamadan, tatile gidemeden, sokaklarda gezemeden, ekonomik özgürlük kazanılmadan, sağlığını yitirmiş bir vaziyette bir göz odada sürer gider biter

    bana ağlamayın. ben zafere oy verdim.
hesabın var mı? giriş yap