• eski yunan olimpiyatlarına kadar giden bir tarihi olan sözlü edebi gelenek. harlem rönesansının şiirsel yanı ve blues müziğinin 1960'lardaki beatniklerinin etkisinde oluşmuştur.

    modern zamanların spoken word geleneğini ise siyahi camiada patlama yaratan the last poets ekibi başlatmıştır. bu ekip afro-amerikan sivil halk hareketine dayanan şiirsel ve politik bir müzik grubudur. en çok bilinen spoken word örnekleri için buyrunuz.

    siyahların tarihi derdi olanın derdini ifade etme isteği açısından derya deniz bir tarihe sahiptir. birçok konuşmacı içindeki öfkeyi yeni filizlenen bu metodla müzikte eritmiştir. nasıl ki vaizler vaazlarını cemaatlerine türlü inanç iletim yöntemleriyle tanrıya ulaşması için aracılık ederler spoken word konuşmacıları da o şekilde inandıkları dünyayı mikrofon aracılığıyla toplumsal ortamlarda bulundukları mekânlarda ifade ediyorlardı. kelimeler kamyon oluyor ve zihindeki yolculuklar dinleyicilere daha iyi bir anlamanın anlatıcınınsa daha iyi bir anlatımın ortamını sağlıyordu. martin luther king'in i have a dream'i, sojourner truth'un ben kadın değil miyim?'i booker t. washington'ın yine cast down your buckets ile başlayan diskuru siyahi hareketin vücudunda epey bir enerji depolamasına yol açtı. bunları spoken word'ler ve sonrasında rap müzik ile dünyaya haykırdılar. nasıl haykırmasınlardı? sırf siyah olduğu için kovulan afro-amerikanlar, sırf siyah olduğu için beyazların kullandığı araçları kullanmasına izin verilmeyen afro-amerikanlar... bunlar ortadayken nasıl haykırmasınlardı?

    70'lerin sıcak atmosferine , gil scott-heron ilk albümü small talk at 125th and lenox'taki spoken-word şiiri "the revolution will not be televised" ile girdiğinde artık bu arena bangır bangır mainstream yokuşunu çıkıyordu. kulak kabartmaca

    70'lerin sonunda los angeles'lı şair wanda coleman black sparrow yayınlarından yayımlanan mad dog, black lady'i çıkarttığında yeni bir dönem başlatıyordu. bu kitapla spoken word yazılı versiyonunu da görmüştü.

    80'lerin erken dönemlerinde çeşitli okullardaki öğrenci grupları spoken word'ü sanat alanına taşıdılar.

    birçok şair şiirlerini yazılı alana taşımamışlardır. özellikle hedwig gorski bunların başını çeker. bu kadın yazılı dünyayı sessiz davullar olarak niteler. ona göre bir şeyi matbuata dökmek manasızdır. çeşitli ses ve görüntüyle kaydedilmiş performanslar onun için vazgeçilmezdir.

    spalding gray'in swimming to cambodia filmindeki gray'in the killing fields filmini çekerken ki deneyimini bir sırada otururken anlatması çok meşhur bir spoken word sahnesi olarak anılır.

    bugün, sözlük kültürel devinimin önemli yapıtaşlarından biridir spoken word. 1960'lardaki beyaz erkeklerin egemenliğindeki beat kuşağının aksine kadınlar için her zaman meselesini kitlelere ulaştırmanın bir aracı olmuştur spoken word.

    amerika'daki nuyorican poets café word spoken adına ilk çekilen belgesele ev sahipliği yapmış bir kafedir. aynı zamanda bu tür etkinlikler de burada gerçekleştirilmiştir.

    ilk olarak 86'da marc smith'in başlattığı slam şiiri de spoken word'ü rekabet dünyasına sokmuştur. 90'da başlayan ve national poetry slam adı verilen organizasyon şu anda dünyanın en büyük slam organizasyonudur. birleşik devletlerde her sene farklı bir şehirde düzenlenir.

    daha çok performansal şiirsel etkileşimlerin sergilendiği da poetry lounge ve daha çok edebi türün sergilendiği the world stage şu anda amerika'nın spoken word alanında çalışmalar üreten iki büyük mekânıdır.
  • adı üstünde ve mclerin bir rap düzme tekniğidir,tarzdır...
    slam sözler barındırır.saul williamsa da bu başlık altına bkz verilebilinir...
  • (bkz: slint)
  • en tatli sekli:

    whisper*

    “regina, regina
    what?
    when is that song gonna start?
    which song?
    the song that goes like
    da, na, na, na, na, na, na, na
    da, na, na, na, na
    oh, it's gonna start in a minute, you just gotta wait
    okay
    regina, start it already
    it's gonna start in a second you just gotta wait
    it's gonna start now”

    ki bana her zaman kucuk erkek kardesimi hatirlatir.. kucukken abli diye cagirirdi beni:):) cocuklarla ilgili en sevdigim sey en sacma seyler icin bile buyuk bir sabirsizlikla kulaklara fisildamalari:) gecenlerde kuzenim geldi basima, uyandirmiyor guya:):):) boyle dikildi.. sonra tam bearcik gibi fisildayarak uyandirdi beni.. bi sey* alalim mi, dedi.. sonra aliriz biraz daha uyuyayim deyince ben, once durdu.. sonra “sabahlara kadar oturursan, iste boyle uyanamazsin.” deyip gitti shahhshshah… ana babalar icin zordur muhakkak ama disaridan bir izleyici olarak; cocuk sabirsizliklarini, toyzz shop onlerinde ayak diremeleri, muayeneden kacismalari filan gordukce cok egleniyorum:):):)
  • third rainbow color precipitates in this damp city
    the sewer system is so complex, kittens shit on mittens
    all these ears hear pseudo voicer overs
    clogged with a gray fabric, mists dripping
    thrice this territorry thrived, trapezoid buildings took over
    tedious or mundane, which one to choose
    tottered tittles, ı ı ı ı ı ı ı ı
    relapse relapse relapse
    and then resuscitate in a second hand swine incubator
    proofread your silent speech
    world has its own pubic hairs
    inferior's infidelity: infertility
    inland inmate
    do i need corkscrew for a dim o sunshine?
    contortion
    contraptıon
    acorn is contraband for squirrels
    thissentenceislazy
    internal combustion engine of a coccooooooooonn

    please barf carefully below

    \............................................./
  • bomfunk mc'sinde bu isimli mükemmel bir şarkısı vardır. spoken word tekniğine güzel bir örnek olmasının yanı sıra bambaşka bir zenci dünyasına sokan bir havası vardır şarkının.
  • türkiye'den modern bir örnek olarak (bkz: teoman)'ın (bkz: ben, zargana, deus ex machina) isimli yeni eseri verilebilir.
  • bernie taupin'in kendisinin yaptığı müzik türüdür. neden mi? çünkü söz yazmakta çok iyidir ama ritim yazmakta ise çok kötü.
  • bol ödüllü bir film.. official movie site: http://www.spokenwordmovie.com/
hesabın var mı? giriş yap