• herkesin inanmak istemese de inandığı, inanmayı istese de bir türlü inanamadığı tılsım. noel baba gibi. kadının zaafı, erkeklerin tuzağı.
  • klişe bir aşk filmi. ama aşk filmleri zaten klişe olur? o yüzden bok atmayı kesin. aşk filmi sevenler ya da sevgilisi ile sinemaya gidecek çiftlerin tercih edebileceği, kızların ağlayacağı erkeklerin minik bir hüzünleneceği sahneler barındıran çerezlik film. ayrıca herkesin söylediği gibi bekle beni cundaaa adadsdds
  • klişelerini bi kenara bırakırsak, karakterlerinin duygu durumlarını en azından ıssız adamdan daha gerçekçi bulduğumu söyleyebileceğim 2016 yapımı yerli film.

    --- spoiler ---

    doktorun, zeynep’e karşı bir şeyler hissetmeye başlamasıyla beraber aynı zamanda bu duyguyu, kız temizlikçi olduğu için, kendine yediremeyip huzursuzlaşması, işini yaparken bu durum yüzünden stresli ve gergin olması, o yaşadığı ikilem çok gerçekçi geldi bana mesela.

    ama aynı gerçekçilik ıssız adam filmindeki erkek karakterden bana yansımadı. adam durup dururken ada’dan ayrılmak istiyor. niye? çünkü öyle! çünkü o ıssız adam. oturmuyor. empati kuramıyorum.

    yine, bu filmdeki zeynep karakteri (pek tabii ölmek üzere olduğu için yoksa başka türlüsü türk kadını için düşünülemezdi) kendi duygusu neyse onu yaşıyor. kalıplara sıkışıp kalmış değil, kendinden ödün veriyor ve duygusu için bir şeyler yapıyor ve ardına bile bakmıyor. hesabını dahi sormuyor.

    ama ıssız adamda ada bildiğin kezbana bağlıyor. yok donacaksın öleceksin farkında değilsin gibi büyük büyük laf etmeler, yok adamın anasıyla bir olup odasındaki yastığı koklamalar, gerçek hayatta böyle sizi darlayan bi kadın ya da erkekle karşılaşsanız naparsınız? oh iyi ki bitmiş verilmiş sadakam varmış dersiniz. ama bu filmde bu büyük aşk olarak yansıtılıyor. ha bi de ada’nın adamı yıllar sonra bile kıskandırmak için ailesini tanıtmasına falan hiç girmicem. kesin düğün davetiyesini de postalamıştır baaakkk ben evleniyorum niyetine. o zamanlar whatsapp olsaydı ordan gönderirdi güncel kezbanlar gibi.

    --- spoiler ---

    neyse filmimize dönecek olursak, elbetteki kurguda oturmamış şeyler var. tam anlatamadığı noktalar var. ama duygular gerçekçi mi bence gerçekçi. sonsuzu boşver aşkı anlatıyor mu bence anlatıyor. üstüne bir de fahriye evcen güzelliğiyle murat yıldırım’ın kalbini tuttuğu sahnedeki mimiklerini falan izliyorsunuz. bence izlenebilir olması için gayet yeterli.
  • fahriye evcen ve murat yıldırım'ın başrolde oynadıkları film. o kadar kötü ki, fragmanına bile dayanamıyorum.

    --- spoiler ---

    -adamın uçağı mı varmış?
    +ne diyorsun, adası bile var.
    --- spoiler ---

    sıradan insanların aşkı tutmuyor mu yani, nedir, anlamıyorum, biri çok zengin doktor, diğeri temizlikçi kadın. ya bana çok yapmacık geliyor, ya da hakikaten öyle. e sonra külkedisi diyaloglarına maruz kalmak filan. bit artık.
  • standartları yuksek, iyi bir sinema eleştirmeni olarak benim bir film izlemek için tek bir kriterim vardır: esas kızın güzel olması.

    bunun için de tercihimi yerli ve milli (bkz: monica bellucci)den yana kullandım.

    ızlerken zerre merak uyanmayan senaryosuna rağmen 'güzel kız görme ihtiyacı'mdan mütevellit bunu yapmak zorundaydım. hayat zaten zor. e insan güzele bakıp bi kendine gelmek istiyor.

    film zengin*, yakışıklı, hayatla başedebilmek için kendini mesleğine vermiş, tabisi de başarıdan başarıya imza atan, bi bakanin dönüp tekrar baktığı, kadına doymuş, etrafındaki kadınlara yüz vermeyen bir adet esas oğlan ile dikiş bilen, yemek yapan, ev işlerinden anlayan domestik olduğu kadar güzel olan esas kız arasında geciyor.
    sonra gelsin klişeler; kızın en bakımsız haliyle adamın aklını alması, mecburen katilmak zorunda oldukları bir parti, kızın kuaför ve kıyafetle evrim geçirip adamı afallatmasi, ikisinin de hiç ama hiç istemeyerek aynı yatakta yatmak zorunda kalması, kızın alabildiğine sığ çıkarımlarının koskoca tıp profesörününun aklını başından alması* ardından öpüşme, yanlış anlaşılma, gönül alma, sevgili olma, biraz dram, göz yaşı*, artik son zamanlarin trendi olan, mutlu sona çok yakinken gelen ağlamalı final.

    yani demem o ki film harika. çünkü kız güzel. bütün standatlarimi karşıladı *
  • çokta bok atılacak kadar kötü olmayan, ortalamanın üstünde bir film. gidip izlenilir.
  • doktorun evine temizliğe gelen kıza aşık olması kadar saçma bi senaryo var mıdır bilemedim ve yine fahriye kızımız hasta
  • ateşli bir sevişme seansı sonunda zerrin egeliler'in bülent kayabaş'a "allah var mıdır?" diye sorduğu film.
  • "...
    uzanmış birbirimize şirinlik yapıyoruz.
    "hiç kimse için tam öyle biri yoktur ki" dedi.
    "oturup imal etmek lazım onu. sen yapabilir misin?"
    başını göğsümden kaldırıp gözlerini gözlerime dikti.
    "yapabilsem senden yapardım bi tane daha" dedim. "bu burundan, bu dudaklardan, zor ama, şu gözlerden."
    utanıp başını indirdi, yine göğsümde kayboldu.
    iyi de, başlarken söylüyo işte insan bu laflardan, nolucak ki... aynı zihniyet, başka final cümleleri de benzer incelikte kuruveriyor.
    kafasını kaldırmadan konuşuyor şimdi:
    "ben seni kaç tane seviyorum biliyor musun? üç tane, beş tane filan değil, sekiz tane... ama yatık sekiz."
    doğruldu.
    "biliyorsun di mi yatık sekizi?"
    parmağıyla havaya sonsuzluk işareti çiziyor.
    "yatık sekiz... yani sonsuzluk demek."
    demesin ama böyle...

    - deme ama böyle. bu çok ciddi ve bağlayıcı bi laf şimdi. böyle olmadığını biliyoruz.
    - niye ki? şu an ben böyle hissediyorum.
    - ama şu an.
    - aslında saatler hep yatık sekizi gösterir.
    - nasıl yani? neyse konuşmayalım. öyle olsun... ne güzelsin şimdik sen.
    - hıı öyleyim, biliyorum ben...
    - ehehe... çok da alçak gönüllüsün.
    - bi saniye çekelim elimizi. bilimsel bişey konuşuyoruz şurda. her zaman dilimi ve şu an sonsuzdur. kantor'un* iç içe aralıklar dizisini biliyoruz...
    - nerden biliyoruz?
    - e, çok da kültürlüyüm bi taraftan. kantor dizisinde her bir aralık sonsuz küçük parçalara bölünebilir. dolayısıyla sonsuza ıraksar.
    - bizim zamanımızda şairlerden filan alıntı yapılıyordu, matematikçilerden değil.
    - bak hala bizim "bizim zamanımız" diyo yaa. yok ööle bişeyy, yatık sekis diyom ben sana.

    evet yatık sekiz... değil ama öyle olsun. şu an için olsun peki. bitip kaybolmak isteyinceye kadar. oturup günümüzün dolmasını bekleyelim. hem belki o "şu an"lardan birinde takılır kalırız. olamaz mı? şu an için o bile olucakmış gibi gözüküyo.
    "üç değil, beş değil, sekiz tane... ama yatık sekiz."
    ben de tekrarladım. kendimi çok zorladım, biteceği zamana dair aklıma bir şey gelmedi. yine çok mu acı çekerdik... varsın olsundu. hem, şimdi böyle sarılıp uzanmışken, o "artiz"in dediği gibi...
    ne kadar güzeliz... ne kadar güzeliz."

    atilla atalay
  • "sonsuz aşk bitmiş olandır." *
hesabın var mı? giriş yap