• önceki entrylerimde yaptığım gibi bu sefer de slipknot'ın tüm albümlerini kendime göre yorumlamak istiyorum. tamamen öznel olup, o öyle değildir böyledir derseniz bir şey demem.

    slipknot'ın aslında ilk albümü (bkz: mate.feed.kill.repeat) idi. fakat sonradan bu albüm demo albüm olarak değerlendirildi. grubun sitesinde, wikide falan demo olarak gözükmekte. corey taylor'ın bulunmadığı tek slipknot albümü bu.
    giriş şarkısı olan slipknot'ın sonradan (sic) şarkısına evrildiği görmek mümkün mesela. yine bu albümden tattered and torn ve only one ise direkt olarak debut albümde yerini alıyor. gently ise iowa albümünde yer alıyor.

    slipknot'ın bence en önemli özelliği olan deneyselliği ve kaotik enerjiyi bir potada eritip ortaya bir karışım çıkarmasının temel örneklerini bu demoyu dinleyerek anlayabilirsiniz. ilk 15 dakika içerisinde death metalden, akustik bir bölüme sonrasında funk'a uzanan çeşitli tarzları görebilmek mümkün.

    sıradaki albüm ise debut albümleri. (bkz: kendi adını taşıyan ilk albüm)
    bu albüm bence slipknot'ın açık ara farkla, tur falan bindirerek en iyi albümleri.

    benim entrylerimi okuyanlar biraz nostaljik bir düşünceyle yaklaştığımı düşünebilirler. ben kendim okuyunca bana öyle geliyor çünkü. fakat bu albümün enerjisini, sertliğini ve deneyselliğini ne slipknot bir daha yakalayabildi ne de herhangi bir alternatif vs metal grubu yakalayabildi. o yüzden bu albüm bambaşka bir yerde duruyor bence.

    bu albümü kadıköy akmar'ın önünden korsan cdci murat abiden (kendisinin tavsiyesiyle) aldığımı da belirteyim de yaşımız biraz belli olsun. şimdiki gibi stream'dir yok apple music'tir falan hak getire. suggestions kısmı korsancı murat abiydi bizim yav. (yav yerine 3 harfli farklı bir kelime de koyabilirsiniz.)

    (sic), eyeless, surfacing, tattered and torn, liberate gibi müthiş şarkılar var ama hiç birini geçmeyin, hepsini dinleyin bence. albüme notum 10 üzerinden 10.

    sıradaki albüm ise (bkz: iowa)
    slipknot bu albümde daha sert, daha vahşi bir sounda bürünmüştü. people=shit, disasterpiece, the heretic anthem vs gibi harika şarkılar var. bu albümdeki sertlik dozajı bence benim diyen death metal gruplarıyla yarışır. debut albüm ile bu albüm slipknot için bence zirveyi oluşturuyor.
    albüme notum ise yine 10 üzerinden 10.

    sıradaki albüm ise (bkz: vol 3 the subliminal verses)
    bu albümü dinlediğim zaman pek sevememiştim. hala benzer fikirdeyim çünkü ilk iki albümden sonra biraz kaotik ve deneysel kısımlarını törpülemişti slipknot. yine de temponun yüksek olduğu bir albüm diyebiliriz. duality ve before i forget gibi şarkılarla birlikte slipknot'ın ilk defa tribünlere oynadığını da görüyoruz. wait and bleed falan diyenlere de diyebileceğim o şarkının bu şarkıların yanında cannibal corpse gibi kaldığını düşünüyorum. bu arada asla kötü şarkılar değil ama önceki albümdeki gibi şarkılar da değiller.

    albümde ayrıca stone sour şarkıları olarak değerlendirebileceğimiz şarkılar var. stone sour ne ya diyenler olabilir, o konuya çok detaylı girmeyelim kısaca hard rock slipknot diyerek özetleyelim. bu şarkılara örnek, circles, vermillion gibi şarkıları verebiliriz.
    albüme notum ise maalesef 10 üzerinden 6 oluyor.

    sıradaki albüme geçersek ise bizi (bkz: all hope is gone) karşılıyor.
    bu albümde bir önceki albüm gibi, eskisi gibi sert olmayan, daha melodik, kaostan uzak düzenli bir sertlik içermeye çalışan bir albüm.
    albümü şarkı şarkı değerlendirelim. bir intronun ardından bizi gemetria karşılıyor. sert olsun diye yapılmış, tadı tuzu eksik bir şarkı bence.
    sonrasında gelen sulfur ise bence albümün en iyi şarkısı, tempolu güzel nakaratlı, adeta bir soilwork bir in flames şarkısı.
    psychosocial ise yine duality vs gibi tribünlere oynayan melodik, sempatik bir şarkı.
    sıradaki şarkı ise dead memories, yine yumuş yumuş bir slipknot dinliyoruz. adeta ghost dinliyoruz, adeta stone sour dinliyoruz, yurdumun yeşil yeşil diyarlarında geziyoruz.
    vendetta geçersek ise, abi o hey! hey!ler beni geriyor. zaten gerildim farkındaysanız.
    butcher's hook'ta, gehenna'da, this cold black'te falan sinirden gözüm kararıyor.
    snuff'a gelince ise, yine ghost gibi bon jovi gibi falan yumuşacık oluyoruz, pamuklar içinde yaşamımıza devam ediyoruz.
    son all hope is gone ile ise hah neyse ya, sıradaki albüme de dinlerim ya yaparlar bir şey diyerek hayatımıza devam ediyoruz.

    bu albüme puanım ise 4/10 oluyor. sulfur ve all hope is gone şarkılarını dinleyip, albümü bir daha pek dinlememek üzere kaldırıyoruz.

    sıradaki albüme geçersek ise bizi (bkz: .5 the gray chapter) karşılıyor.
    bu albümden itibaren ise paul gray ve joey jordison artık yoklar. ikisinin de büyük eksiklik olduğunu düşünüyorum.
    yine bir intronun ardından başlayan albüm, sarcastrophe ile açılıyor. yine gemetria gibi sert olmaya çalışan, tadı tuzu eksik bir şarkı.
    sıradaki aov ise tamamiyle nakaratıyla hayatta kalan bir şarkı bence.
    sıradaki the devil in i ve killpop ile yine tribünlere oynuyoruz, hatta killpop ile yine pamuk şeker kıvamına geliyoruz.
    skeptic ve lech gibi şarkıları ciddiye alamıyorum maalesef. diğer pamuk şeker kıvamındaki şarkılar en azından kendi içinde biraz efektif şarkılar olsa da bu şarkıları anlayamıyorum. sert desen sert değil, müzikal olarak efektif değil, etkileyici değil. albümü doldurmak için yapılmış şarkılar işte.
    goodbye ise güzel bir şarkı. sakin giriş, tempo artışı hepsi yerli yerinde.
    nomadic'i ise aov ile aynı kategoriye sokabiliriz, nakarat ok, kalan kısımları çöpe atabiliriz.
    artık şarkı şarkı yorum yapacak takatim kalmadı arkadaşlar. the negative one ise fena bir şarkı değil diyip bu albümü de bitiriyorum.

    albüme notum 4/10 oluyor.

    sıradaki albüm ise (bkz: we are not your kind) oluyor.
    albüm unsainted gibi stone sour standartları için iyi bir şarkıyla açılıyor. yine benzer şekilde nero forte, a liar's funeral gibi güzel şarkılar da var.

    albüme stone sour olarak puanım 6-7 gibi olabilir, slipknot içinse 3/10 oluyor.

    evet geldik son albüm olan (bkz: the end so far)'a.
    albüm ne slipknot'ı olm, al sana corey taylor solo albüm şarkısı diyerek adderall ile başlıyor.
    sıradaki the dying song'a gelince ise şu ana kadar söylemekten kaçındığım bir olaya değinmek istiyorum. abi bu aynı rifften, aynı vokal yürüyüşüyle kaçıncı şarkı be. 17.saniyeden itibaren dinleyebileceğimiz bu yürüyüş, birebir (sic)'ten alınmış kaçıncı melodi abi? sic bile demo albümden slipknot şarkısından alınan bir şarkı. yani demo albümden beridir, aynı riff, aynı vokal. arada yazmaya değinmediğim kaç şarkıda daha var. bu biraz kolaya kaçmak, dinleyiciyi uyutmak gibi geliyor bana.
    yani albüm daha ilk 2 şarkıyla, ofsayta düşüyor, üstüne gidip maçın ilk 5 dakikasında kırmızı kartlık hareket yapıp oyundan atılıyor.
    the chapeltown rag, yen ve heirloom biraz dinlenebilesi olan şarkılar diyebiliriz.

    bu albüme puanım 3/10 oluyor.

    sonuç olarak kısaca özetlemek gerekirse, slipknot debut albümleri ve iowa ile birlikte çığır açan albümler ve şarkılar yapmış, sonrasında da frene basarak, biraz tribüne oynayan şarkılar, biraz slow şarkılar, biraz da sert olmaya çalışan şarkılar yapmaya çalışmış ve bir daha da tam anlamıyla etkili ve iyi bir albüm yapamamıştır.

    demo albümdeki gently şarkısını alsak, subliminal verses'dan itibaren günümüze kadar olan tüm şarkılardan daha iyidir. maalesef o yaratıcılıkları, agresiflikleri ve orijinal şarkı yazma yetenekleri denize düşmüş bir gruptur.

    buradan da korsan cdci murat abiye selam olsun diyelim ne diyelim.
  • son zamanlarda sık sık eskiden dinlediğim ağır müziklere geri dönüp yeniden keşfetmekle meşgulüm (zira müzikte istenen gelişmeleri vermedi bize bu überpostmodern yıllar). ama youtube music'te öyle gelişigüzel parçalar dinlerken hala katlanamayıp değiştirmek istediğim her parça hep bu gruptan çıkıyor. eskiden de kulağıma boktan geliyordu, hala öyle. müzikle alakasız overrated saçma bir grup.
  • şöyle bir psikopatın yerine (bkz: jay weinberg) ayrılığı sonrası (bkz: eloy casagrande)'nin geleceği konuşuluyor.

    joey'in mirasını devam ettirme konusunda jay başarılıydı diyebiliriz. eloy'un soundu slipknot'a yakın olsa da nasıl bir etki yapacak merak etmiyor değilim. joey'in değil de jay'in yerini doldurması gerecek ilk etapta.

    not: kazara sakatlanırsın falan aman dikkat et eloycum ham yapılırsın ilk fırsatta. corey ve shawn sever habersiz adam kovmayı..
  • 2024 olmus hala dalga gecilmeye calisilan grup. silikdon wow muthis espri. mizah soleni resmen.

    corey taylor ne dusunuyor meme’i de slipknot’tan bagimsiz. dalga gecilir bir durumda degiller. tek baslarina stadyum doldurabilecek bir gruptur. grammy odulleri var bu arada.

    vol 3 sonrasi cikan sarkilarina ben de bayilmiyorum ama burada dassak gecebilecek capta olmadiginiza eminim.
  • 1990 sonrası çıkış yapan metal grupları arasında kanımca en iyisi olan gruptur.

    slipknot gerçekten sevdiğim bir grup. bu grup hakkında bayadır bir şeyler yazmak istiyordum. bu entry'de grubun bence anlatılmaya değecek olan tarihçesinden ve albümlerinden bahseteceğim. iyi okumalar!

    1- kuruluş, demo dönemi ve mate.feed.kill.repeat:

    iowa eyaletinin des moines şehrinde çeşitli jam session'ları sonucu birbirleriyle tanışmış olan davulcu shawn crahan ile basçı paul gray, the pale ones adlı bir grup kurarlar. daha sonradan gruba gitarist olarak donnie steele ve vokal olarak anders colsefni alınır. paul gray aracılığıyla o dönem bir benzin istasyonunda çalışan joey jordison davulcu olarak gruba dahil olur ve joey gelene kadar grubun davulcusu olan shawn crahan perküsyona geçer. jordison katıldıktan kısa bir süre sonra grubun adının slipknot olarak değiştirilmesini tavsiye eder. bu isim crahan'ın hoşuna gidince grubun adı slipknot olur. ikinci gitarist olarak gruba josh brainard alınır. bu kadroyla mate.feed.kill.repeat'in kayıt süreci başlar. kayıt süreci neredeyse tamamlanırken donnie steele dini gerekçelerle gruptan ayrılır. steele'in yerini craig jones alır. grup bir noktada sample'ları sound'larına dahil etmek istediğine karar verir. bu durum craig jones'u sample'lara iterken onun yerini doldurmak için mick thomson alınır. mate.feed.kill.repeat 1996'nın cadılar bayramında çıkış yapar.

    mate.feed.kill.repeat çok fazla birbirlerinden alakasız türün birleşiminden doğmuş garip ama güzel bir demo albüm. albüm death metal giderken bir anda funk'a veya jazz'a kayabiliyor. bu albümdeki materyallerin bazıları ileriki albümlerde kullanıldı. slipknot adlı şarkı birkaç değişiklikle sic adlı parçaya dönüşür. tattered & torn, only one gibi parçalar doğrudan 1999'da çıkan self-titled albümde yer alırken gently belli değişikliklerle iowa albümünde yer alır.

    her ne kadar mfkr iyi eleştiriler alsa da yerel eleştirmenlerin en büyük şikayeti vokallerdi. colsefni'nin vokalleri çok donuk olarak yorumlandı. clown* bu eleştirileri ciddiye aldı ve yeni vokal arayışlarına girdi. aynı dönemde yükselişte olan bir des moines grubu olan stone sour'un vokalisti corey taylor slipknot'a dahil edilir. bu durum sonucu colsefni perküsyona alınır, kısa süre sonra da gruptan ayrılır. colsefni'nin perküsyon'daki yeri kısa süreliğine greg welts ile doldurulur. bu sırada gruba sid wilson dj olarak alınır. her ne kadar mfkr satış olarak gruba çok yeterli olmasa da albüm ross robinson'ın ilgisini çeker. robinson aracılığıyla roadrunner records ile 7 albümlük bir sözleşme imzalanır. ilk albümleri ise robinson tarafından kaydedilecektir. welts roadrunner ile sözleşmenin imzalanmasından hemen önce gruptan kovulur ve yerine brandon darner alınır. bu arada bu değişiklikle birlikte oluşan kadro self-titled albümünün meşhur kapağındaki fotoğrafı oluşturur. albüm kayıtları sırasında darner ayrılır ve yerine chris fehn dahil olur. kayıtlar bitmek üzereyken son üye değişikliği gerçekleşir ve brainard kreatif gerekçelerle gruptan ayrılır. yerine stone sour'dan jim root geçer.

    2- self-titled albüm:

    grup roadrunner altında çıkan 1999 yılında self-titled albümü ile büyük ses getirmişti. eyeless, wait and bleed, spit it out gibi hit parçalara sahip olan albüm bence her yönüyle bir başyapıt. jordison'ın davulları ve corey'in vokalleriyle ön plana çıkan bu albüm hem oldukça iyi sattı hem de slipknot'a uluslararası bir ün getirdi. albüm oldukça çiğ bir sound'a sahip. her ne kadar albüm çıktığında nu metal olarak sınıflandırılmış olsa da muadili albümlerden sert ve ekstrem tonuyla keskin bir şekilde ayrılıyordu. bu albümün ilginç bir durumu var. albümde tattered & torn, frail limb nursery ve purity tek bir parçayı oluşturuyor denebilir. bu parçalardan frail limb nursery ve purity corey taylor'ın purity knight'ın “öldürülmesi” hakkındaki bir hikayeyi okuması sonucu girdiği etkide yazıldı. hatta tamamen sample'lardan oluşan frail limb nursery doğrudan purity knight'a ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı içeriyordu. albüm kayıtları sırasında bu hikayenin kurgu olduğunu öğrendiler tabii ama yine de şarkılar albümde kaldı. fakat kullanılan sample'lar telifli olduğu için grup albümün çıkışından sonra dava yedi ve frail limb nursery ile purity albümün sonraki tüm baskılarından çıkarıldı ve yerlerini me inside'a bıraktı. purity albümün 10. yıldönümünde çıkan remaster'ında kendine yer buldu ama frail limb nursery yine yer almadı. belki bu sene çıkacak olan 25. yıldönümü remaster'ında* yer alır, bilemeyiz.

    3- iowa

    self-titled albümün başarısı grubu buhrana sürükledi. ilk albümün başarısının baskısı altında hem yavaştan araları açıldı hem de psikolojik olarak zorlandıkları bir döneme girdiler. grup bunun etkisi içerisinde 2001 yılında iowa albümünü çıkarttı. iowa ilk albümden çok daha ekstrem, çok daha sert, çok daha iyi parçalara sahipti. sadece people = shit bile albümü kurtarmaya yetecekken bu albüm disasterpiece, left behind, skin ticket, gently, the heretic anthem gibi bir ton hayvani parçaya sahipti. grup bu albümle nu metal'e bağlı taraflarından yavaş yavaş kurtulmaya başlamıştı.özet geçmek gerekirse bu albüm bence slipknot'un en iyi albümü.

    4- vol 3 the subliminal verses:

    grup iowa sonrası daha ayakları yere basan, küfürden arındırılmış, daha sakin bir albüm yapmak istiyordu. corey taylor'a göre bu albüm daha ayık olacaktı. vol 3'le birlikte grup nu metal köklerinden tamamen koptu ve grubun evrimleşen sound'undaki ilk majör adım oldu. albümün producer koltuğu rick rubin'e verildi. bu durum da albümün sound'unun çok da başarılı olmamasının temel sebebi. albümdeki parçalar hala muazzam olsa da sound'da bir gerileme söz konusu. corey'in denediği yeni vokal tarzı biraz rahatsız edici, mixing pek başarılı değil, albüm loudness war'a kurban edilmiş. the blister exists, before i forget, vermilion gibi eserlerle albüm sound'una rağmen başyapıt olarak kalmayı başarıyor.

    5- all hope is gone ve look outside your window:

    vol 3 sonrası grupta birçok kopukluk ortaya çıkmaya başladı. hatta bir ara grup vol 3'ün son albümleri olacağını söylüyordu. lakin bir şekilde toparlanıp 4. bir albüme giriştiler. her ne kadar albüm yapacak olsalar da bahsettiğim kopukluk etkisini bolca gösterdi. çoğu üye birbirlerinden bambaşka zamanlarda kayıt alıyordu. mesela joey tüm davulları 2-3 günde kaydedip gitmişti. all hope is gone her ne kadar kopuk kaydedilse de yine bir başyapıt. gematria(the killing name), sulfur, all hope is gone, snuff gibi 10/10 parçalardan oluşuyor. kesinlikle ilk üç albümün seviyesinden aşağıda değil.

    az önce bahsettiğim kopukluğun bir diğer sonucu ise look outside your window. corey, jim, sid ve clown all hope is gone kaydedilirken bambaşka bir projeye başlıyorlar. clown'a göre radioheadvari bir proje olan look outside your window daha yayınlanmadı. her sene sürekli clown yayınlanacağını söylese de galiba kesin olarak 2024 yılında yayınlanacak. hem roadrunner'la olan sözleşmeleri bitti hem de self-titled'ın 25. yıldönümü. o yüzden mümkün.

    6- paul gray'in ölümü ve joey jordison'ın kovulması:

    24 mayıs 2010 tarihinde paul gray otel odasında ölü bulundu. aşırı dozda morfin ve fentanil sonucu ölmüştü. grup paul'un ölümü sonrası 1 yıl boyunca hiçbir şey yapmadı. 2011'de paul gray anısına tura çıktılar. turnede bas gitarı donnie steele çaldı. bu turne kapsamında türkiye'deki tek konserlerini verdiler.

    turne devam ederken büyük bir sorun belirmeye başladı. joey'in performansında gözle görünür bir düşüş başladı. zamanla bu daha da ilerledi ve gittikçe katlanılamaz bir hal aldı. hatta bazı konserlerde grup seyirciyi selamlarken joey sessizce destek alarak sahneyi terk ediyordu. turne sonrası joey fizyoterapiye ve rehabilitasyona başladı. 2013'te ise grup joey'in gruptan ayrıldığını duyurdu. zamanında corey'in gruptan ayrılacağı yönündeki dedikodulara “slipknot benim bebeğimdir, corey'le veya corey'siz devam edecektir” diyen joey gruptan ayrılmıştı. kısa süre sonra joey gruptan ayrılmadığını, kovulduğunu net bir şekilde ifade etti. 2016 yılında joey yaptığı bir röportajda tüm gerçekleri açıkladı. joey'in performansının düşmesinin de fizyoterapi ve rehabilitasyon sürecinin de sebebinin de transvers miyelit adlı bir omurilik hastalığı olduğunu açıkladı. grubun performans düşüşünü uyuşturucu olarak yormuladığını, hastalığından haberlerinin olmadığını, bu yüzden joey'i rehabilitasyon merkezindeyken bir eposta ile kovduklarını açıkladı.

    7- yeni üyeler ve 5 the gray chapter:

    grup yeni bir basçı ve yeni bir davulcu bulup yeni albümleri 5 the gray chapter'ı çıkardı. grup başta basçının ve davulcunun kimliğini sakladı. ikinci single olan the devil in i'ın klibinde basçının ellerinin açık ve net bir şekilde gözükmesi ve basçının ellerinde dövmeler olması yüzünden basçının kimliği açığa çıktı. hayranlar o ipucundan yola çıkarak basçının alessandro venturella olduğunu öğrendiler. davulcunun kimliği bir süre daha gizli kaldı. sinirli bir tur ekibi üyesi bu durumu değiştirdi. bu adam hem basçının venturella olduğunu doğrulayan hem de davulcunun kimliğini ifşa eden bir isim listesini ifşa etti. bu listeye göre joey'in yeri jay weinberg'e emanet edilmişti. bu iki isim de olaydan kısa süre sonra jim root tarafından verdiği bir röportajda doğrulandı.

    albümün kendisi ise her ne kadar ilk 4 albüm kadar iyi olmasa da yine iyi. paul gray'in ölümünün etkisiyle yazılmış bolca parçaya sahipti. onun haricinde aov, killpop, sarcastrophe gibi oldukça kaliteli parçalar var. dinlemeye değer kesinlikle.

    8- all out life, chris fehn'in kovulması ve we are not your kind:

    2018 yılında grup nabız yoklamak için all out life isimli bir parçayı yayınladı. parça buram buram iowa kokan tarzıyla mükemmel bir etki bırakıyor. bence süper bir parça.

    2019 yılında grup yeni albümün kayıt sürecindeyken chris fehn gruba bir dava açtı. gruptaki ödemelerin eşit olmadığını, corey ve clown'ın daha fazla para aldığını ve o ikisi hariç tüm üyelerin çalışan olarak gösterildiğini söyledi ve kendince hakkı olarak gördüğü parayı almak için gruba dava açtı. kısa süre sonra grup fehn'in atıldığını duyurdu. bu dava 2022'de düşürüldü.

    aynı yıl ise grubun 6. albümü we are not your kind yayınlandı. bu albüm ilk 4 albümün seviyesine yakın, hatta o seviyede olan bir albüm bana göre. unsainted, solway firth, birth of the cruel gibi başyapıtlar içeriyor. albümde fehn'in kayıtları silindi ve yerine başka bir perküsyonist alındı. all out life albümde yer almıyordu. bence sebebi fehn'e telif parası ödememek. chris fehn'in yerine gelen perküsyonist tıpkı venturella ve weinberg gibi başta duyurulmadı. hayranlar yine didik didik aradılar ve tortilla man lakabını taktıkları adamın clown'ın dirty little rabbits projesinden michael pfaff olabileceği sonucuna vardılar. bu isim 2022'de grup tarafından doğrulandı.

    9- joey jordison'ın ölümü ve the end so far:
    26 temmuz 2021'de joey jordison uykusunda öldü. ölümünden birkaç saat sonra grup tarafından bir youtube videosuyla anıldı. knotfest 2021'de slipknot performansının sonunda ise hem paul gray hem de joey jordison anıldı.

    grup 2021'de the chapeltown rag adlı bir single yayınladı. yine nabız yoklamak için. 2022'de ise şimdilik son albümleri olan the end so far çıktı. bu albüm joey jordison'a ithaf edildi. daha önceden bu albüm hakkında detaylıca konuşmuştum. o zaman da şimdi de bu albümün diskografideki en kötü albüm olduğunu düşünüyorum. hive mind, finale, medicine for the dead gibi harbiden iyi şeyler de adderall gibi rezil rüsva bir şey de var.

    10- bone church, craig jones ve jay weinberg'ün kovulması, adderall ep'si ve günümüz:

    2023'ün başında grup bone church adlı bir single yayınladı. clown'a göre the gray chapter turnesi sırasında ortaya çıkan bu parça ortalamanın biraz daha üstü bir parça. tekrara alacağım bir eser değil.

    haziran 2023'te yeni turnelerinin ilk konserinden sadece 30 küsür dakika önce craig jones'un gruptan çıkarıldığı duyruldu. yerine geçen sample'cı arkadaşın kimliği hala kesin olarak doğrulanmadı. hayranlar tortilla man'in attığı bir story'deki kostümlerin bulunduğu yerde yazan tam belli olmayan zac yazısından yola çıkarak yeni sample'cının zac baird olabileceğini ortaya çıkardılar. dediğim gibi, kesin bir bilgi yok.

    craig jones'un kovulmasından sadece birkaç gün sonra adderall parçasının demolarını ve bir iki sample içeren bir ep yayınlandı. bence rezalet. vakit ayırmaya değmez.

    kasım 2023'te turne bittikten 2-3 gün sonra ise grup jay weinberg'ün kovulduğunu duyurdu. gerekçe ise kreatif sebepler. weinberg'ün açıklamasına göre bu durum onun için şok ediciydi. weinberg'ün yerine geçecek davulcu ise daha gün yüzüne çıkmasa da grup geçenlerde attığı bir post'la davulcunun eloy casagrande olduğuna işaret etti.

    grubun nisan'da sick new world'de vercekleri konserde yeni haliyle görücüye çıkacak. o noktada nasıl ilerleyecekleri az buçuk belli olacak. ama gidişatları çok iyi gibi durmuyor.

    edit: imla

    edit 2: ekleme
  • tam anlamiyla bir bunu dinleyen sagir oldu grubu. ergenlikte kisa bir donem dinleyip gectigim icin ailemin bu cocuk satanist oldu galiba diye endiselenmesine sebep olmasiyla aklimda yer etmistir. smdi hatirladikca hayvan gibi guluyorum.

    (bkz: akmar satanisti)
  • vermilion gibi bir şaheseri dinlememiş insancıkların çok yanlış yorumladığı grup.
  • pappy + hariets'te 2024 yılının ilk performansını gördük ve aynı zamanda da jay weinberg'ün yerini kimin doldurduğunu da gösterdiler, beklendiği üzere eloy casagrande artık yeni üye.

    kostüm ve maske olarak 25. yıla özel "köke dönüş" imajı veren eski tarz kırmızı kostüm var, eloy'un maskesi çok basit gözüküyor, umarım avrupa konserleri öncesinde son hâline ulaşır da grubun yeni imajını tam olarak görürüz.
  • kalifornia'da sadece bir kaç yüz kişiye özel eski usul bir konser vermişler. konserin tamamına şuradan göz atılabilir. tabi ses kalitesi düşük ve muhtemelen bir kaç saate silinir bu video, arşivciler bakar çıkar. asıl olay tabi eloy casagrande. stiline bayıldığım wonderkid slipknot'ta da harikalar yaratacaktır. yeni albümün ateşi harlandı şimdi bak . *
  • eloy casagrande ile ilk performanslarını sick new world'den iki gün önceki sürpriz pappy + harriet's'te düzenledikleri konserde vermiş olan grup. biraz fazla sürpriz oldu çünkü etkinlik konserin kendisinden 2 gün önce duyuruldu.

    bulabildiğim kayıtları dinledim ve bana kalırsa biraz fazla iyi bir performans sergilemişler. her şeyden önce jay weinberg'ün en çok göze batan problemini çözmüşler. neydi o: metronom. jay her ne kadar iyi iş çıkarsa da konserlerde normalden hızlı çalarak şarkıyı normalden daha hızlı hale getiriyordu ve bu bazen olumsuz etki ediyordu. eloy bu konser için click kullanmış. o yüzden çok hızlanmadı ve parçayı normal hızda çaldılar. iyi de oldu. eloy deli dehşet bir performans sergiledi ilk konserine göre.

    maske konusunda ise biraz hayal kırıklığı yaratsa da kalıcı olacaklarını sanmıyorum. muhtemelen 25. yıldönümü turnesi başlayınca maskeler değişir.

    normalde hemen hemen ümidim kalmamıştı ama şimdilik iyi toparlanmışlar.
hesabın var mı? giriş yap