• anlam veremediğim bir şekilde beni içine çeken sözde ergen dizisi. 3 sezonunu da izledikten sonra kafamda benim o yaşlarda yaşadıklarımla bu gençlerin şu an yaşadıkları arasında korelasyon kurmaya çalışıyorum. neredeyse yaşlarının iki katıyım ve ilk gençlik yıllarım geride kaldı. uzun vadeli türkiye'de yaşamıyorum bu yüzden avrupa özlemi içinde değilim. içinde bulundukları durumlarda hayatımda en fazla bir ya da iki kez kalmışımdır, kendime benzettiğim bir karakter de yok çünkü onların yaşlarındayken ders çalışmak ve hafta sonları birkaç arkadaşımla buluşup 6'da evde olmak dışında yaptığım pek bir şey de yoktu. kısacası kendileriyle özdeşleştirebileceğim, özeneceğim, feyz alacağım falan bir durum yok. pekii neden kafamda bu diziyi günlerdir analiz ediyorum?

    cevap aslında tam da bahsettiğim, onların yaşındayken benim ve yakın çevremin bu tarz hayatları olmaması. yoo içkili ortamlar, eğlence ve seksten bahsettiğim düşünülmesin. ilk gençlik yıllarım türkiye'nin görece aydınlık olduğu yıllarının izmirinde geçtiği için çevremde bu tarz "eğlenceli" hayatlar yaşayan çok yaşıtım vardı. benim bahsettiğim daha çok hayatının sorumluluğunu çok erken yaşlarda alabilme duygusu. 16-17 yaşında tek başına yaşayabilme, görece kendi hayatını yaşama, kendi kararlarını alma becerisi. daha da önemlisi yaşadığın ülkenin ve kültürün bunu desteklemesi.

    bizler çarpık bir sistemin, çarpık bir sınavı ile kafamızı kaldırmadan sefil hayatlarımıza hazırlanırken, fazla korumacı ailelerimizin çatısı altında, ne kendi sorunlarımızla baş başa kalabildik ne de gerçek sorumluluğun ne demek olduğunu öğrenebildik. yani içinde yaşadığımız toplum ve sistem bizim gerçek hayatla tanışmamıza o kadar geç yaşlarda izin verdi ki, sonuçta belki 17-18 yaşlarında karşı cinsle, baskılarla, özgürleşmeyle, farklılıklarımızla ilgili öğrenmemiz gereken tonlarca şeyi 28 lerimizde ancak öğrenebildik. o da yeterince şanslıysak.

    şu an yaşadığımız toplumla, aşkla, sevgiyle, seksle, baskıyla ilgili tonlarca sorunumuz varsa bunun sebebi 16 yaşında aile evimizin salonunda geometri problemi çözüp sarelle kaşıkladığımız ve gerçek hayatla ilgili hiçbir şey bilmediğimiz o korunaklı yıllardır. imrendiğimiz birinci dünya ülkeleri ise o yaşta gençlerin hayatla tek başlarına karşılaşmalarını desteklerken, adalet, barınma, eğitim, sağlık gibi ihtiyaçlarından da geri kalmalarına izin vermeyip onları kendileri ve toplumla barışık sağlıklı yetişkinler haline getirmektedir.

    işte bana tam da bu analizi yaptırabilecek kalibrede bir dizidir skam.
  • oldukça yenilikçi bir dizi olduğunu düşünüyorum. fi tarihinde sözlükte birinin bir film için 'deli boku gibi acayip bir şey' yazdığını okumuştum; aynen öyle garip, yakalanması, anlaşılması elzem hissiyatı veren bir dizi.

    esasında bir ergen dizisi elbet ama sarı dev puntolarla göze sokularak an be an verilen saat ve günlerle karakterlerin birbiriyle mesajlaşmaları, instagram ve facebook profilleri işleniyor, yayınlanıyor. sanki gerçek insanlar gibi üç sezondur paylaşım yapıyor, karakterlerine uygun kişi ve sayfaları takip ediyorlar. o gün yaşanan bir kaç dakikalık sahne web sitesine ekleniyor, spotify şarkı listeleri oluşturuluyor. yani cuma akşamı olsun da dizinin bölümüne bir göz atayım durumu yok; öyle sürekli bir şey eklenen bir dizi. hatta bu paylaşımlarda dizide görmediğimiz zamanlarda da neler olduğuna dair fikir ediniyoruz. çeşitli detaylarla bezenmiş karakterleri daha derin algılama konusunda bize biçilen rol hani nerdeyse izleyici olmak değil takipçi olmak üzerine.

    bence rönesans ressamlarının resme ekledikleri ayna ile başlayan, edebiyatta tamamlanmış, eksiksiz bir öteki dünya arayışla devam eden, sinema ya da tiyatroda yani hikaye anlatıcının oyuncuyla (bkz: metod oyunculuğu) oyunla bizi iknaya çalıştığı yerde ortaya çıkan yepyeni bir fikir bu.

    ayrıca üçüncü sezon hikayesinin provokatif bir romeo ve juliet dekonstrüksüyonu olduğunu söylemeliyim. aslında bu bile sadece seyretmek için yeterli.

    şimdi neredeyse sene olacak sözlükte yazmıyorum. yazacak envai konu var, böyle dışarıdan bakınca boş beleş ergen dizisi gibi görünen bir şey hakkında niye yazmak istiyorum diye düşündüm; zamanında insanın sadece belirli bir desibel aralığını duyduğu onun üzerinde ve altındaki sesleri duymadığımızı okumuştum. memleket gündeminin üzerimde böyle bir etkisi var. ya bu sesleri artık duymamalıyım ya da oturup kendimi kesmeliyim. bu kadar acı bana fazla, isak ile even'ın aşk acısı bana yeter.
  • o kadar iyi bir dizi ki şöyle anlatayım size durumu,

    yerli dizilerin 120 dakikada yapamadığı karakter tahlilini sadece 18 dakikada yapıyor.

    amerikan dizilerinin 60 dakikada anlatamadığı olayı beş dakika gibi bir süreçte sonuca bağlıyor.

    karakterlerin hiçbiri bir prototipe hizmet etmiyor diyemem ama esas karakterler (dizinin başrolleri) aslında o kadar gerçek ki "ben bu insanı tanıyorum!" dedirtirken o klişe ve protototip meselesi izleyeni bozmuyor.

    izleyin, izletin. tek kelime ile "nefis."
  • türkçesi utanç olan bi' norveç dizisi. dizinin konusu biraz değişik ilerliyor. 3. sezon itibariyle isak ve even ilişkisi işleniyor. ayrıca dizinin kanalı ingilizce altyazı yapılmasını reddediyor hatta 3 4 dakikalık altyazılı bölümler paylaşılsa bile kaldırtıyorlar. en son bi' açıklama yapıp belki norveççe öğrenirsiniz demişler. fanlar da bi' şekilde altyazılı izlemenin yolunu buluyor.
  • yayınlandığı dönemde izlenmediyse sonradan sevmenin zor olacağını tahmin ettiğim dizi. her gün güncelleme var mı diye web sitesini yenilemenin ve yeni klipler gelince çeviri transkriptleri aramanın heyecanı sonradan izleyince zerre kalmıyor. klipler arasında geçen mesajlaşmalar ve sosyal medya paylaşımları olmadan sıradan bir gençlik dizisi. türkiye’de olsa sırf tuttu diye bütün karakterlere sezon çekilirdi ama julie andem tam da bu nedenden bozulmasın diyerek erken bitirdi. vilde’nin sezonunun olmamasına hala içerlerim.
  • saka maka son bolumunde evin bahcesinde toplu iftar yapilarak bitirilmis norvec genclik dizisi*.

    her sezonunda farkli bir karakterinin bakis acisindan olaylari anlatan bir dizi skam/shame/utanc. karakterlerin islenis bicimi ve dizinin sanki okula kamera yerlestirilmiscesine samimi kamera acilariyla cekilmis olmasi bence diziyi basarili yapan etmenler. bundan sonrasi spoiler olabilir.

    1.sezon'da ana karakterlerimizden guzel ama biraz uyusuk eva ile kara kashli sevgilisi jonas'in iliskisini izledik. bunun yani sira her ikisinin de arkadas grubuna ve norvec'teki lise sosyal hayatina bir giris yaptik. eva&jonas ilişkisi klasik ergenlik ilişkisiydi. ancak jonas'in eva icin terk ettigi diger kiz ingrid her ne kadar biraz dark side bakislara sahip olsa da bence cok daha guzel ve potansiyeli olan bir kiz. bu sezonda en begendigim kisim eva'nin esmer baska bir kizdan meydan dayagi yemesi esnasinda cekilen klip oldu :)

    2.sezon'da ise sarisin ve virgin mary tadindaki noora'nin okulun bad boy kontenjanindan giris yapan penetrator william aka wilhelm ile olan iliskisini izledik. william okulun son siniflarindan ve the penetrators/sikiciler grubundan koca burunlu, surekli kapsonla gezen ve alnina kahkulleri dokulen bir garip eleman. cok klasik bir iliski girisi oldu burada. basta kotu cocuk kizimiza yaklasti, noora hayir istemem yan cebime koy tarzinda artistlikler yapsa da guclu, alfa ve zengin erkege karsi koyamadi hatta tam tersine cilginlar gibi baglanan o oldu*. "iyi cocuklar" buradan mesaji alsin. neyse, bu sezonda da ilk sezondan tanidigimiz diger karakterler hikayelerine arka planda devam ettiler. kendine ait bir sezonu olmasa da her sezon on planda arkadas grubundan bir diger karakter vilde'yi de izliyoruz. tipsiz, azgin ve konuskan bir kiz olan vilde basta sempatik gelmese de son sezonda kendini sevdirdi.

    3.sezon'da ilk sezonda eva'nin sevgilisi olan jonas'in yakin arkadasi isak'in kendisinin gay oldugunu kesfetmesini ve baska bir deluwanli ile ask yasamasini izledik. bu sezonda senaristler gay iliski yeter olarak dusunmus olacaklar ki olay gidisati acisindan pek bir numara yoktu. hafiften baydi diyebilirim. arka planda yine vilde ve ekibinin hikayeleri mevcut.

    4. ve son sezonda ise muslim karakterimiz kapali sana'nin aile ve sosyal cevresine giris yaptik. agresif bir kiz gibi gorunse de aslinda cok kafa ve sempatik biri oldugu bize anlatildi. sana'nin sorun yasadigi konular da hoslandigi diger muslim cocugun inancsiz cikmasi ve tutucu ailesi ile gelisen karmasalardi. norvecli beyaz kizlarimiz bu sezonda sana'nin tarafindaki esmer kara yagiz muslim delikanlilarla hasir nesir oldular. genelde deriz ya turkleri/x'leri kotu gosteriyorlar diye, burada da tam tersi muslim cocuklari asiri iyi, cool ve yakisikli gostermisler. boyle bir grup varsa gelsin burada da is yapsin yani. sezon sonu canavari olarak da bir suredir noora'dan ayri olan bad boy william son model arabasiyla geri doner, jonas ve eva ayni anda sevgilileri tarafindan boynuzlanir, sana begendigi cocukla mesajlasir ve ekip hep beraber iftar acar*!

    guzel bir 4 sezon izledik. bolum sureleri degisken, yanilmiyorsam 16 dk'lik da var 45'lik de 1 saatlik de. sureye guvenerekten cerez niyetine acmayan yani.
  • skam'a basit bir gençlik dizisi demek ne bileyim vampire diaries ile bir tutmak filan çok saçma! her şeyi geçtim, müzikleri bile on basar birçok diziye!

    ingilizce altyazısının malum ortamlara düşmesiyle üç sezonunu çok hızlı bir şekilde bitirdiğim şahane dizi! zaten ilk bölümleri 15 dakika civarı. her sezon başka bir karakterin hikayesi işleniyor. ilk sezon eva ve jonas, ikinci sezon noora ve wilhelm, üçüncü sezon isak ve even hakkında.

    olur mu bilmem ama benim favori karakterim herkese lafları döşeyen sana, keşke bir sonraki sezon da onun hakkında olsa! bu arada dizi oyuncularının röportaj vermesi yasakmış, dizinin gerçeklik duygusuna zarar vereceğini düşünmüşler. her karakter için de sosyal medya hesapları oluşturulmuş. diziyi girlsün gençler için olan versiyonu ya da awkward ile tarif etsem diyorum ama olmuyor, çok daha farklı bir havası var, izlemeniz lazım. dizinin başarısını sosyal medyanın gençlerin hayatındaki yerini iyi işlemesine bağlamışlar ama işlediği konular da oldukça şok edici. ikinci sezonu izlemediyseniz spoiler:

    --- spoiler ---
    ikinci sezondaki alkol tecavüzü konusu çok yaygın ve kimsenin genelde ne yapılır bilmediği bir konu mesela. bilindik tecavüz yerine kurbanın bilinci yerinde olmadığı için, yaşananları da hatırlamadığı için çok karışık bir mevzu sahiden. bunu işlemeleri çok güzel olmuş bence. o sahnelerde sahiden midemden yumruk yemiş gibi oldum.

    yine wilhelm'in teslim olması ile "adalet sistemine güveniyoruz" mesajı tam bir ters köşeydi. ikinci sezon biraz bella&edward havası da veriyor, tabii noora bella'nın on kat zeki versiyonu ama wilhelm de arabası olsun, saçı olsun bir edward cullen coolluğu var!
    --- spoiler ---

    suriyeliler hakkında verdikleri toplumsal mesajlar da çok güzel, onlara kucak açmalıyız deniyor. bizim ülkemizde kimsenin takmadığı kamu spotları dışında hangi meşhur dizi bu konuda bir sevgi, barış mesajı verdi ki?! işte o şahane yazı:

    --- s02e10 spoiler ---

    gençlerin özgürlüğü ve sorumlulukları

    norveçli gençler bir araştırmaya göre günlerinin dört saatten fazlasını sosyal medyada geçiriyor. bazıları bunun zaman kaybı olduğunu düşünüyor ama ben bunu neden yaptığımızı çok iyi anlıyorum. toplum sosyal medyada dürüst. hesaptan çıkabileceğimiz ya da hoşunuza gitmeyen şeyleri engelleyebileceğiniz yer.

    bugün anayasamızı kutluyoruz. herkesin eşit haklara sahip olduğu, herkesin özgür doğduğu ve özgür kalacağı yazıyor. dört saat boyunca sosyal medyada olacak kadar özgür. sarhoş olacak ve yatıp kalkacak kadar özgür. bir russ otobüsü için 900.000 kroner kullanacak kadar özgür.

    norveç anayasanın yazıldığı zamanla aynı ülke değil. norveç toplumu sürekli değişiyor. bugün, binlerce mülteci yaşayacak bir yer bulmak için avrupa'ya geliyor. onlar bizlerden farklı kültürlere sahip insanlar; değerleriyle çatışabileceğimiz insanlar. bazıları, onların norveç değerlerimizi tehdit edeceğinden korkuyor. onları engellemek için facebook özelliği olsaydı çok iyi olurdu. ama işler böyle yürümüyor.

    yani, anayasamızı kutladığımız bu günde, neyi kutladığımızı hatırlayacağız. eğer temellerimizi oluşturan değerlere inanıyorsak, eğer insanların eşit olmaları ve eşit haklara sahip olmaları gerektiğine katılıyorsak, değerleri herkes için korumak için savaşmak bizim sorumluluğumuzdur. o değerleri tehdit eden yabancılara kapıyı açmak değil ama kapıları açmamak bir tehdit. birbirimize ihtiyacımız olduğu için bir toplumda yaşıyoruz. insanların insanlara ihtiyacı vardır. başkalarıyla uğraşmak yorucu olabilir, özellikle de aynı fikirde olmadığınız kişilerle, sizden farklı düşünenlerle.

    bazıları başka bir kültürden ya da ilkokulda bayağı bir facebook arkadaşı olan kız da olsa eşit haklara sahip barışçıl bir toplumda birbirimizi dinlemeye ve anlamaya çalışmak zorundayız. belki de farklılıklarımızdansa, ortak noktalarımıza odaklanırsak anlamak daha kolay olur. farklı fikirleri bulmaktansa aynı fikirleri bulmak. belki başkalarının en kötü yönlerini görürsek bu tam da bize gösterecekleri şey olur.

    her gün sosyal medyada birkaç saat geçirme hakkına sahibiz. çünkü bizden önceki kuşak bu özgürlük için savaştı. yakında bizler bu ülkeyi devralacağız. gelecekte hangi değerlere göre yaşayacağımıza karar veren biz olacağız. umarım bu dünyadaki herkes için eşit haklar ve özgürlük için savaşmaya hazırızdır.

    tamamen ciddiyetle, dünyanın en özgür ve zengin ülkesinde yetişen bizler olmazsak, cömertliği, sabrı ve açıklığı seçen biz olmazsak, eğer biz birbirimizdeki iyi yönleri aramayı ve onlara inanmayı seçmezsek, eğer dürüstlük için biz savaşmazsak bunu kim yapacak?

    --- s02e10 spoiler ---

    dizinin adı neden shame/utanç anlamına geliyor onu anlamadım. bu arada norveççe ingilizce'ye çok benziyor sanırım, en azından birçok kelimenin ilk harfi ingilizce ile aynı. sürekli karlar altında olmaması ve karakterlerin ceketle gezmesi de dizi icabı değilse, norveç'e taşınmayı düşünmek lazım! son olarak:

    --- s03e05 spoiler ---

    isak ve eskild arasında geçen gay pride hakkındaki efsane diyalog:
    isak: ... çünkü even'dan hoşlanıyorum diye maskara sürecek, tayt giyecek ya da onur yürüyüşü'ne katılacak değilim.
    eskild: peki, özdeşleştirilmek istemediğin o insanlarla ilgili bir şey söyleyeceğim isak. tayt giyen, maskara süren ve kendileri olmak için savaşan insanlarla ilgili. onlar yıllar boyunca tacizlere ve nefrete katlanan insanlar, dövülüp öldürülen insanlar. ve bu farklı olmaya çok da bayıldıkları için değildi. olmadıkları biri gibi davranmaktansa ölmeyi tercih ettikleri içindi. ve isak, bu çok farklı bir cesaret gerektirir. çoğu insan bunu anlamaz. bence bu savaşı kendin de vermeden önce, kendini savunmaya cesaret etmeden önce, kendini onur yürüyüşü'nden üstün görme konusunda çok dikkatli olmalısın.

    --- s03e05 spoiler ---

    bir sonraki sezonu iple çektiğim, alt er love!
  • ergen dizisi gibi gözükse de değil. sürükleyici, diyaloglar güzel, karakterler gerçekçi, abartı fazla yok. dikkatimi çeken birkaç ayrıntı şöyle (spoiler değil):

    1- kullanılan telefonlar genelde iphone 6 ve üstü. kılıf kullanan yok. kırılırsa yenisini nasıl alırım derdi yok sanırım.

    2- okuldaki şifreli dolapların içinde elektrik prizi var.

    3- evlere girerken ayakkabılarını çıkarıyorlar.
  • orijinali norveç yapımı gençlik dizisi. verdiği onlarca sosyal mesaj dışında yapılacak çıkarım ise coğrafya kaderdir. evet arkadaşlar doğduğumuz coğrafya kaderimiz, çevremizdeki insanlar ve yaptıkları... genel olarak avrupa’da özellikle refah seviyesi yüksek iskandinav ülkelerinde bizim iş hayatında bile erişemediğimiz olgunluğa lisede erişiyorlar, hayatı her yönüyle öğreniyorlar. gerçek yetişkin birer birey olmuş oluyor bu çocuklar 18inde. bizde ise üniversitede hala ergen gibi takılıyor gençler.
  • norveç'teki gençlik hataları türkiye de orta yaşlarda yaşanıyor. her şeyi öyle bir olgunluk ve sakinlikle karşılıyorlar ki bizim kültürümüze baya ders düşmüyor değil. 17 yaşında ki çocukların sağlam siyasal duruşu ve oturmuş kişilikleri var yine bizim aksimize...
hesabın var mı? giriş yap