• japonyada 3. yilim dolmak uzere. buraya psikoloji alaninda doktora yapmak uzere geldim. japonya'ya gelmeyi hep istiyordum. bunun altini ozellikle ciziyorum; cunku bunu baglamak istedigim bir nokta var. kuresellesen bir dunyada yasadigimizi hicbirimiz inkar edemeyiz; ama kuresellesmenin tek bir noktadan dunyaya, bati'dan, ozellikle de abd'den dunyanin geri kalanina oldugunu soylemek cok yanlis olmayacaktir. en azindan bizim gibi guya gelismekte ulkelerin basina gelen durum bu. abd dizileri, abd filmleri, abd bilimsel bakis acisi, abd'nin her turlu haltini aliyoruz. dibimizdeki ulkelerin filmleri bile gelmiyor sinemalara; ama abd'nin her haltina kucuk yastan itibaren maruz kaliyoruz. yalnizca abd diye sinirlamayayim ama. bati dunyasi diyeyim. o daha dogru bir yaklasim olur saniyorum ki.

    ben buna bir noktada isyan edip dunyanin yalnizca bati'dan olusmadigini, dogu'nun da inanilmaz bir uygarlik barindirdigini fark ederek yonumu dogu'ya cevirdim. japonya ilgimi cekiyordu ve ben de japonya'ya gelmek istedim. elbette oncesinde turkiye'de lisans egitimimi tamamladim. okurken fark ettigim sey, psikolojinin aslinda cogunlukla abd'den ithal ettigimiz bir bilim olduguydu. arastirmalarin cogunun abd'den cikiyor olmasini da gectim, ingilizce'nin yaygin bilimsel dil olarak kullaniliyor olmasindan oturu bizim okullarda ogretilen baslica yabanci dil ingilizce. haliyle ingilizce yazilmis kaynaklari okuyoruz hep. bu kaynaklarin cogu da ya ingilizce konusulan ulkelerden ya da batili ulkelerden cikiyor. bu nedenle de her seyi abd/bati acisindan degerlendiriyoruz. daha dogrusu bu bakis acisini icsellestirip dogru kabul ediyoruz. oysa acikca bir yanlilik soz konusu. dunyanin yalnizca pek azi bati'dan olusurken dunyanin tamamini bati'nin kulturune, degerlerine ve ahlak anlayisina gore degerlendirmek ve siniflandirmak korkunc derecede yanli bir yaklasim. durust olmak gerekirse, bir odtu mezunu olarak soyleyebilecegim sey, hocalarimin da bu bakis acisini pek elestirmeden oldugu gibi aktardiklariydi. orada uretilen bilgi, orada ortaya konan bakis acisi bilimsel olarak gecerli ve guvenilirdi ve baska kulturlere genellenebilirligi de mumkundu. neden olmasindi.

    japonya'ya gelmeden once birlikte calisabilecegim, arastirma alanlari ilgimi ceken bir hoca ararken fark ettigim, bizdeki ya da bati'daki arastirma alanlariyla japonya'dakilerin birbirinden oldukca farkli olduguydu. baska buna cok sasirmistim; cunku kulturler birbirinden cok farkli olsalar da insanlar benzer sorunlar yasarlar diye dusunuyordum ya da ayni konu farkli bicimde ele alinarak calisilabilir gibi geliyordu. sonra bunu psikolojinin japonya'da yeterince gelismemis olmasina bagladim; cunku odtu'deki hocalarima japonya'ya basvurmak istedigimi soyledigimde hepsi "neden japonya? psikoloji japonya'da gelismis durumda degil." diyordu. hatta biri "illa o tarafta bir yere gitmek istiyorsan avustralya'ya basvurabilirsin." bile demisti. zavalli bir lisans ogrencisi olarak biraz hevesim kirilmisti ama, gitmeyi kafaya koymustum. dunya bati'dan olusmuyordu. gidip kendim gorecektim.

    ne kadar acik goruslu olursaniz olun, onyargilariniz ve kalipyargilariniz her zaman var; japonya'ya iliskin, daha dogrusu japonya'daki psikoloji bilimine iliskin belirli onyargilarla geldigimi inkar edemem. akademik sistemden tutun da calisilan konular, yontemler, yaklasimlar, kuramlar... her sey oylesine farkliydi ki, uyum saglamakta fazlasiyla zorlandim. en basta "sunu calisayim, buna bakayim, bunu soyle ele alayim" diye dusunurken istedigimi yapamadim. bu arada hemen her seyi sorun olarak gormeye ve o konuda calisma yapmaya iliskin hevesim suruyordu. onunla ilgili de bir yazim var. (bkz: ozelestiri/@tamarix smyrnensis)

    bakis acisindaki yanliliktan sonra bir sey daha fark ettim. bizim sorun olarak gordugumuz seyler aslinda gercekten sorun muydu? farkliliklari sorun olarak gormeye, etiketler yapistirip dislamaya, ilac verip uyusturmaya oldukca yatkiniz. abd mi desem, bati dunyasi mi desem bilmiyorum ama, hemen her farkliligi psikolojik bozukluk olarak literature alip tedavi ve ilac satiyor sanki. tedavi ve ilac satmak icin psikolojik bozukluk uyduruyorlarmis gibi geliyor bazen. bir insanin digerlerinden farkli olmasina asla tahammul edemiyor kapitalist sistem. tuketmeyi reddeden, sistemin bir parcasi olmak istemeyen, bas kaldiriya yol acabilecek her turlu potansiyel farklilik "psikolojik bozukluk" olarak yaftalanarak etkisiz hale getiriliyor. sistemle uyum icerisinde olmamak bir sorun olarak goruluyor cunku. psikoloji de kapitalizme hizmet eden bir bilim en nihayetinde.

    ve ne yazik ki her seyde oldugu gibi bilimde de, ozellikle de sosyal bilimlerde bir tekelcilik soz konusu. japonya'da 3. yilim dolmak uzere ve sosyal bilimlerin bulgularinin farkli kulturlere genellenebilirliginin benim bekledigimden cok daha dusuk oldugunu dusunuyorum. baglamsal olarak degerlendirmenin onemini zaten biliyordum ama, kulturun de bu denli onemli oldugunu bir aydinlanma olarak kavrayabilmem icin buraya gelmem gerekiyormus.

    hala ogreniyorum. bu dusuncelerim de zamanla degisir diye dusunuyorum ama, japonya'da gordugum bir sey varsa o da bazi seyleri sorun olarak gormekten ziyade kisiye ait farkliliklar olarak gormenin, onlari olduklari gibi kabul etmenin de mumkun oldugu. birilerinin umrunda olmamak, kimsenin sizinle ilgilenmiyor olmasi da guzel bir sey aslinda. beklenti olmadigi icin baski da olusturmuyor cunku.

    bilemiyorum. son zamanlarda kafam biraz karisik ve bazi dusunceleri yerine oturtmaya ugrasiyorum. her farkliligin sorun olarak ele alinmasindan biktim sanirim. bunlari yazmaya gereksinimim vardi. yazili dusundum de diyebiliriz.
  • artık sistem eleştirisi yapmayı aklımıza dahi getiremiyoruz fark ettiniz mi?

    halbuki bir aralar çok modaydı. artık makronun peşini iyice bıraktık, mikrolarda kendimizi kaybettik. bugün ise aşağıda kendilerini anacağım iki yazar sayesinde tekrar farkındalık yaşadım ve bunun hakkında iki kelam etmek istiyorum.

    mesela @bira icelim'in yazdığı şu sistem eleştirisindeki #88920833 vatandaş bizzat ben oluyorum aslında (eminim yalnız değilimdir) … ve adam yüzde yüz haklı.

    bu harikulade eleştiriyi yazan yazara daha iki hafta önce çok keyifle okuduğum @uruguayli golcu, #88297795 için yazmış ve ben takip ettiğim halde gözden kaçırmışım...

    neden?

    çünkü çevremde olan biteni takip etmek yerine mevzubahis yazıda geçen yapay dünyaya ait pezevenklikleri yapıyordum. bahanem var elbette, olmaz mı? ekmek parası, mesuliyetler... bunları sağlarken geri kalan her şeyi siktir etmek falan... ama yazar da tam bunlara değinmemiş mi? (bu arada alıntılarını yaptığım iki entry'yi de okuyabilirsiniz, direkt alakalılar.)

    "insan gibi yaşamak" için bu yaptıklarım "insani" değilse ben nasıl insan oluyorum?

    yazarın kaleme aldıklarını zaman zaman kendime düşünürüm. ancak bu boktan sistem, değiştirilmesi teklif dahi edilmeyecek kadar sağlam bir bok diyordum. dile getirmeyi, bize öğretilen sınırlar dışına taşıp eleştirmeye cesaret dahi edememiştim. ne işe yarardı ki?

    ülke olarak değil...
    dünyadaki bütün sistem olarak bombok bir döngünün içindeyiz.
    bizimle rekabet etme şansı olmayan insanları ezmeye teşvik ediliyoruz. bunu sistem adı altında meşrulaştırıyoruz. "ne yapayım abi sistem bu" diyoruz. öyle değil mi? bizzat devlet ve devletler üstü sistemler bunu adeta bize dayatıyorlar. (sonra aynı şekilde hiyerarşinin üst sınıflarındaki başka bireyler ve bizzat sistem de bizi eziyor.)

    o döngüyü yaratan die-hard liberaller dahi yedikleri bokun farkındalar; hepsi belli politik amaçlar doğrultusunda 40-50 sene önce yaratılan uygulamalarının ve önerilerinin olayı daha beter hale getirdiğinin farkındalar. bugün toparlamaya, tezler yazmaya çalışıyorlar ama nafile. kimse şu andaki sistemden memnun değil ancak kimse radikal değişimler de istemiyor. kimse memnun değil, ancak kimse bir şey değiştirmeye gönüllü de değil. hoş... ben de alternatifin ne olduğunu bilmiyorum ve kayda değer bir şey yapmıyorum ama yapmak lazım işte. en azından "insan" olmakla başlayabiliriz değil mi? onu unuttuk çünkü. denemek lazım. denemeden olur mu?

    hayatımızın büyük kısmını insanlığa pek bir şey katmadan sadece ufak bir zümrenin veya kendimizin çıkarı için heba ettiğimizi anladığımızda 70 yaşında falan olacağız ve her şey için çok geç olacak. çünkü şu anki bilgimizle zaman tek yönlü ve geri alınamaz.

    işin vahim tarafı, üstte bahsettiğim gerçeği bilmemize rağmen değişiklik yapmayı dahi hayal edemiyoruz. adeta bu zulüm bir zorunlulukmuşçasına tekrar tekrar yaşamaya ve zorla keyif almaya çalışıyoruz.

    işte sevgili @bira icelim değişiklik yapmak için illa ki "bill gates"vari bir nüfuza sahip olmanız gerekmediğini dile getirmeye çalışmış. insan olmak adına, daha doğrusu insan olduğumuzu hatırlamamız adına duvara bir tuğla koymamız bile yeterli. dahası için #88388899'de de @uruguayli golcu'nun belirttiği gibi: "konvansiyonel bir örgütlenmenin tahakküm karşısında bir şansı yok. takınılması gereken tavır büyüklenmeciliğe, bilmişliğe girmeden bu kabusun çevresini kuşatmak."

    bunu daha önce denenmiş olan yöntemlerle değil de tek tek, özümüze dönerek yapmaya başlayabiliriz. bu tip bir bilincin milyonlar çapında gelişmesi, birçok insanda farkındalık yaratılması belki on yıllar alacak, ama bırakın alsın yeter ki bir yerden başlansın. bir engelimiz var, uruguaylı aynı yazıda: "fikrin kabul yolu da bizzat bahsi açan kişinin finans devi falan olmasını gerektiriyor." diye devam etmiş, zira bu düzen bunu gerektiriyor, doğrudur. bu kısa çözüm olurdu. öyle bir şansımız yoksa, hepimizin ömürlerimiz boyunca koyacağı tek bir tuğla dahi uzun vadede büyük yararlar sağlayacaktır. zaten bilim de, medeniyet de herkesin nesilden nesile koyduğu tuğlalar ile gelişmedi mi?

    insanlık tarihinin en kötü zamanlarını geçirmiyoruz. elbette orta çağ vs. daha berbattı. fakat şu anda imkanlarımız çok olmasına rağmen potansiyelimizi verimli şekilde kullanamıyoruz. eldeki imkanlarla daha fazla insanın huzurlu ve mutlu olabileceği bir dünya mümkün. ancak iyi niyetlerle yaratılan ancak zamanla şeytanlaşan iktisadi sistem, devletlerin zorunlu olarak bu sisteme çanak tutmaları (çünkü bundan çıkan perişan olur, o da mümkün değil), bu sistemin de sıradan insanları yarış atı haline getirmesi tek çare değil. bu sistemin bizzat içindenseniz değişiklik hızlı olabilir, eğer on milyarlarca dolarınız varsa... öyle bir durum yoksa bütün hengame içinde dahi, insanlar arada bir "ne oluyor, bu normal mi?" demeyi öğrenebilirse değişim en azından yavaş yavaş, bilinçlenerek olabilir.
  • şimdi sorsan levent kırca da bunu icra ettiğini söyler. o yüzden fazla kredi vermemek lazım sistem eleştirisi kalıbına. ne çıkacağı belli olmaz altından.
  • ne yazıktır ki sistem eleştirisi sadece sistemi eleştiren kişiler tarafından anlaşılabilmektedir. (bkz: kendi çalıp kendi oynamak)
  • bir zamanlar bir ülkede halk ayaklanır hükümdara karşı. haklılardır da. ne adalet ne düzen kalmıştır ülkede. hükümdar ayaklanan halkı meydandaki devasa bir havuzun etrafında toplar ve bir konuşma yapar;

    “eğer isterseniz benden çok kolay bir şekilde kurtulabilirsiniz. böyle isyan etmenize hiç gerek yok, şimdi ben bu havuzu boşalttıracağım, üzerini de kapattıracağım, sizden tek isteğim bu havuzu süt ile doldurmanız. herkes gece yarısından sonra bu havuza bir kova süt dökecek. herkes tek başına dökecek sütü kimse kimseyi görmeyecek. güneş doğarken hepiniz burada olun. havuz süt ile dolduğunda ben tahtı bırakıp gideceğim.”

    ertesi gün sabah olur herkes sevinçle toplanır havuzun başına. öyle ya artık bu düzenbaz hükümdardan kurtulacaklardır. hükümdar da gelir ve üzeri kapalı havuz açılır. bir de ne görsünler? havuz besberrak suyla doludur çünkü herkes aynı şeyi düşünmüştür;

    “onca sütün içinde benim döktüğüm bir kova suyu kim fark edecek?”

    hükümdar konuşur;

    “gördünüz mü? siz ne iseniz ben de oyum! siz düzenbaz olduğunuz için içinizden kimi seçerseniz seçin sonuç hiçbir zaman değişmeyecek. o yüzden ben tahtımda kalıyorum siz de layık olduğunuz sistemin içinde!”

    <alıntıdır>
  • genel olarak ''ne yapılması'' gerektiğine ilişkin bir soruya, şimdiye kadar işittiğim en makul cevabı vermiştir üstad.

    ''become a spectator. that's what i am'' -george carlin
  • bunun piri, en üst noktası george carlin'dir.
  • bitmedi.

    'klişeleri tersyüz ediyor
    incelikli bir komedi/dram
    zekice(ustaca) kotarılmış
    harmanlamak
    z'ye saygı duruşu...'
  • sistem muhendislerinin yapmasi gereken elestiri der, yumurtalar gelmeden cekilirim. (bkz: systems engineering)
hesabın var mı? giriş yap