• dönem dönem yeniden izleyesimin geldiği dizi. oyunculuklarını çok doğal bulduğumdan oluyo zannımca bu. biraz önce bi şey farkettim; ezel dizisinde ömer'in/ ezel'in kardeşi rolündeki mert karakteri bu dizide sürekli "yeğen" kelimesini kullanarak konuşuyo, o zamandan belliymiş demek ki. bunu farketmiş olmak tabi ki bana bi şey kazandırmadı, can sıkıntısı işte!
  • türk dizileri tarihinin tartışmasız gelmiş geçmiş en iyi okul konulu yapımıydı. genel olarak da en iyi türk dizileri listesine kafadan ilk 10'da girer.

    aklıma her geldiğinde bu diziyi yayından kaldıranların annelerinin hatta kendimi tutamayıp babaannelerinin, anneannelerinin kısaca tüm sülalelerinin kulaklarını çınlatıyorum. işte böyle bir diziydi bu!

    herkes aynı hayatta isimli enfes şarkıyı da ilk defa burada duymuş, popüler kültür tarafından hiç edilmeden önce de severek dinlemiştik.
  • izlediğim en kaliteli türk işi dizilerdendi. ne yazık ki kısa bir süre yaşadı. dizinin senaristi bir süre sonra ezel'i yazdı. yani bitmeseydi keşke diyorum ama o zaman da ezel harikası ortaya çıkar mıydı, emin değilim. çok sağlam bir kurgusu, anlatımı ve oyunculuk performansları vardı. arka sıradakiler falan hikaye dedirtecek kadar da cesur bir diziydi. hocasını öldüren öğrenci, okuldakileri haplatan eşkiyalar, yoldan çıkmaya meyilli gençler, hamile kalan öğrenciler vs bir sürü acı verici ama bir o kadar gerçeğe değiniyordu senarist. arka sokaklar'da da bunlar işleniyor ama bu kadar cesur ve gerçekçi bir anlatım benimsenmiyor. olaylar hafifletiliyor, rahatsız ediciliği azaltılıyor. sınıf'taysa tam tersi... sarsmaya çalışan, deyim yerindeyse seyirciyi tokatlayan bir diziydi. ama gerçekler görülmek istenmediğin midir, nedir, dizi sadece altı hafta yayında kalabildi. geriye sarsıcı, etkileyici, düşündürücü bölümler, hala dinlediğim bir jenerik müziği (herkes aynı hayatta-mehmet erdem) ve performanslar kaldı. serkan altunorak, mine tugay, şerif sezer, dizinin kötüsü rolünde civan canova, bir bölümlüğüne saadet ışıl aksoy, yoldan çıkmaya meyilli kaya rolünde sezgi mengi, rıza kocaoğlu, leyla ile mecnun'un benjamin'i sarp aydınoğlu, küçük bir rolde büşra pekin, ezgi mola ve kısa rollerde diğer bkm mutfak oyuncuları... sağlam bir kadrosu vardı yani. bu kadroyu böylesi bir dizide izlemek daha da etkileyiciydi. keşke devam etseydi. yazık olmuştu.
  • durup durup aklıma gelen dizi, ilk kez bir diziyi izlerken donup kalmıştım, harika bir yapımdı, hiç bir zaman unutulmayacak.
  • "sınıf olumlayıcı bir kategori değil, eleştirel bir kavramdır. marx, komünizmi bütün sınıfların ortadan kaldırıldığı bir toplum olarak gördü. dolayısıyla sınıf çözümlemesi işçi sınıfı adına bir bayrak sallama egzersizi değildir. sınıf çözümlemesi, bir sınıf eleştirisi ve beraberinde işçi sınıfının 'var olduğu' ücret ilişkisinin eleştirisiyle geliştirilebilir"

    werner bonefeld, "sermaye, emek ve ilksel birikim: sınıf ve kuruluş üzerine", emek tartışması,
  • (bkz: kapitalizm)de arti deger somurusunun ortaya cikardigi gelir duzeyi ve harcanan emegin ters orantili oldugu olgu.
  • 2. bölüm tanıtımında dürüstlük hakkında bir monolog var. işte sırf onun için bile yayından kaldırılana kadar seyredeceğim dizidir. zaten böyle güzel yapımların ömrü 5 bölümden fazla olmaz.

    http://www.youtube.com/watch?v=rayumx7jhkc
  • rıfat ılgaz'ın sınıf adlı şiir kitabında bulunan aynı adlı şiiri:

    bizim kadar feyzi hoca da
    yaka silkerdi kadıoğlu'ndan;
    kime çekmiş derdi, bu yezit...
    öyle ya, iyi adamdı babası,
    kapısı açıktı otuz ramazan
    memleketin ileri gelenlerine.

    alikıran, başkesendi, sınıfta,
    lafı ağzımıza tıkar
    zorla dinletirdi, ineklerinin
    kaçar kova süt verdiğini,
    motorlarının gülcemal'i
    nasıl geçtiğini, çaltıburnunda.
    ve sen, gözünü budaktan esirgemeyen
    halil'im,
    kıyı kıyı kaçardın sohbetimizden.
    yemek paydosunda bizden saklı
    bir baş soğanı yoldaş ederdin
    saçta pişmiş mısır ekmeğine.

    her salı
    sergi açardın cami önünde,
    tuz satar, yumurta toplardın
    gümrükçünün hesabına.

    biz aynı gün hesaplardık hocamızla
    şu kadar bin liranın ne getirdiğini,
    şu kadar senede.
    ertesi gün karşımızda kıvırırdın
    yarım ekmekle, çarşı helvasını,

    benim yumruğuna sıkı halil'im
    çekerdin sineye kadıoğlu'nun
    yakası açılmadık küfürlerini;
    tuhaf gelirdi uysallığın,
    nerden bilecektim onların çiftliğinde
    babanın yanaşma olduğunu.
  • yemeği değerlendirme biçimleriyle tanımlanabilen sosyal katmanlar.
    alt sınıf bolluğuna,
    orta sınıf lezzetine,
    üst sınıf sunumuna önem verir.
  • marx'a göre kişilerin temel üretim araçları karşısındaki pozisyonları, weber'e göreyse ekonomik çıkarların yanı sıra sınıf bilinci ve diğer kavramlarla şekillenen bir olgudur.

    öte yandan türkiye perspektifinden ele aldığımızda tüm dünyadaki gelişim süreçlerinden farklı bir evrilme süreciyle karşılaştığımız yapıdır aynı zamanda. türkiye'nin sosyal sınıf kavramı altında üç temel belirleyici görüyoruz: osmanlı mirası, batılılaşma ve türkiye'nin dış dünyayla etkileşimi. şöyle ki*;

    osmanlı'da hiçbir zaman hukuki sınıf ayrımı olmadı. çünkü sermaye birikimi yoktu. devlet her şeyin üzerinde ve batı anlamında bir burjuvazinin varlığından söz edilemiyordu. ayan ve eşraf ara sınıfı oluşturur ama özde iki belirgin sınıf vardır : yönetenler ve yönetilenler. daha sonra "batılılaşma" ile birlikte muhafazakar ve aydın olmak üzere iki sınıfın daha ortaya çıktığını görüyoruz. dönem konjonktürü ele alındığında bunların gerçekten ne kadar "sınıf" oldukları da tartışılır tabii.*

    daha sonra cumhuriyet döneminde ulusal kapitalizmin devlet eliyle yaratılmasına şahit oluyoruz. (bkz: izmir iktisat kongresi) peki neden böyle bir çabaya ihtiyaç duyuldu. sınai gelişme bir yana hepimizin bildiği gibi "ulus devlet"* kavramının yaratılabilmesi için ulusal burjuvazi gerekiyordu. (bkz: türkiye iş bankası) hatta bu amaçla işçinin bilinçlenmesi bile engellenmişti.

    lakin 2. dünya savaşı dengeleri alt üst etti. zengin kesim ortaya çıktı. uçurum arttı. asıl sermaye büyük toprak sahiplerine kaldı ve yapılması gereken yatırımlar yapılamadı. demokrat parti döneminde kırsal kesimde -devletçiliğe dayanan- bir kapitalizmin yayıldığını görüyoruz. ardından bir traktör patlaması ve köyden kente göç furyasının başlayışı... vergi sistemindeki eşitsizlikler ve yabancı sermayenin yurda girişi... akabinde en önemli kırılmalar 27 mayıs, 12 mart ve akabinde 12 eylülde olmuştur. zira sivil siyasete ordu müdahalesi ve darbe sınıfsal yapı üzerinde etkili olan olgulardır.

    50-70 arasına biraz daha dikkatli bakacak olursak sınıfsal yapıda üç ana kategori görürüz. büyük oranda dışa bağımlı bir sermaye sınıfı, çok partili hayata geçiş ve akabinde kurulan çalışma bakanlığı ve çıkan yasalar sayesinde ancak güçlenmesine izin verilmiş bir işçi sınıfı ve son olarak "modernleşme" ile teknolojinin tarımda kullanımı sonucunda iyice fakirleşip ezilmiş bir köylü sınıfı. (zaten az önce bahsettiğim traktör patlaması sonucunda işçi kente göç ederek emeğini "işçi" statüsünde kullanmaya devam ediyor.)

    80li yıllar... özal'lı yıllar... türkiye'nin dış pazara açılması, sonrasında imf ve dünya bankası kıskacına alınmış bir küreselleşme süreci, bu süreçte önem kazanan ucuz iş gücü. bu esnada dikkate şayan bir gelişme. ucuz iş gücünü şehirde tutmak amacıyla özal'ın çıkardığı gecekondu affı ve bu affın büyük şehirlerin sınıfsal yapısına kattığı zaten 50lerden beri bir şekilde beslenmiş olan ama artık daha kendinden emin, organize ve hızlı yayılan kocaman bir gecekondu kültürü.

    bugüne gelindiğinde şüphesiz en çok dikkati çeken şey "orta sınıf" ın olmayışıdır. özal zamanında eriyen (ama kim ne derse desin bence tohumları demokrat parti döneminde atılmış bir erime olgusudur bu) orta sınıfın yokluğu "zengin" ve "fakir" tabir edilen sınıflar arasında bir uçurum doğmasına sebep olmuştur. tekelci burjuvazinin sanayiyi elinde tutanlardan enformasyonu elinde tutanlara doğru aktarıldığı bir dönem içindeyiz. (örn. koç/sabancı gibi gruplardan doğan/uzan gruplarına doğru bir aktarım) işçi sınıfının durumu ise alternatif örgütlenmelerin yokluğundan dolayı içler acısıdır. tekelci uluslararası burjuvazi gelişmektedir.

    tabandan yükselen subjektif görüş: bütün bunlar olurken yukarılardan yalnızca izlemekle yetinmeyip ard arda yanlış kararlarla ülkemin toplumsal yapısının içine eden tüm siyasilere selam ederim. gün yüzü görmeyesiniz.
hesabın var mı? giriş yap