• bir zamanlar şinasi ile ilgili bir şayia dolaşırdı ortalıkta: paris'te 1848 devrimi esnasında halk galeyana geldiğinde iki osmanlı genci ellerinde kocaman bir fransız bayrağı olduğu halde grubun liderliğine soyunup panteon'un kubbesine çıkmışlar ve bayrağı dikmişler. bunlardan biri sait sermedi imiş diğeri ise şinasi.
    ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. içine kapanık, yalnızlıktan hoşlanan bir adamdı benim tanıdığım zamanlarda. bu kadar değişmiş olamazdı. şinasi'nin fransa'ya ilk defa 1849'da gittiği anlaşılınca devrim-karşıtı arkadaşların alay konusu olmuştuk. allahtan namık kemal'in londra'da marx'la aynı sokakta oturduğunu keşfetmiştik. öylece susup kalmışlardı.

    1848 olayların katılmasından daha önemlisi: şinasi, paris'te lamartine, renan ve de sacy ailesinin yakınlığına mazhar olmuştu. şarkiyatçılığın zirveye yükseldiği bir dönemde "societe asiatique"e üye olmuştu. hatta de sacy'nin oğlu şinasi ile tanıştıktan sonra zaten çok kısa olan adına osmanlı türkçesinde bir ilave de getirmişti: samuel sylvestre de sacy ustazade.
  • cumhuriyet oncesi batililasma surecinde onemli bir yere sahip olan sinasi, kendi yaratici gucu ile resmi cevrelerin istekleri arasinda gelgiti fazla bir yasam surmustur..1860 da agah efendi ile beraber 'tercuman-ı ahval', 1862 yilinda ise tek basina 'tasvir-i efkar' gazetelerini cikarmistir..donemin yonetimine karsı takindigi tutum elestirilere hedef olmus, nihayetinde sultan abdulaziz'e karsi girisilen eylemlere destek vermesi meclis-i maarif teki gorevinden alinmasina neden olmustur..gazetecilik alanindaki calismalarinin yani sira, edebi ilgisini cesitli alanlara yayarak düsün alaninda ne kadar verimli biri oldugunu gostermistir..fransiz sairlerinden yaptigi ceviriler, 'sair evlenmesi' adli tek perdelik komedi oyunu, tamamlamaya omrunun yetmedigi kapsamli bir turkce sozluk, ve daha sonra ebuzziya tevfik tarafindan 'muntahabat-i tasvir-i efkar' adli yapitta toplanan makaleler...vefat ettiginde cenazesinde yedi kisi bulunmasina mani olamamistir..
  • defnedildiği gümüşsuyu mezarlığı daha sonraları apartmanların beton ayaklarının altına alınmıştır ve bu değerli edebiyatçımızın değerli naaşı, her çeşit canlıyı öldürmenin yanında ölüleri bir daha öldürmekte bile çok maharetli olan insanoğlunun kaba elleriyle yaptığı o soğuk sütunlara temel olmuştur. bu bahtsız yazarımızın yeryüzünde fiziki varlığının yok olduğunu öğrenen yıldız teknik üniversitesi, taksim'deki binasının bahçesine şinasi'nin büstünü dikerek bu eksikliği gidermek istemiş, lakin mekan olarak türk okurunun kalbini terk etmemekte ısrarcı olduğu anlaşılan şinasi'nin büstü, gazetelerin haberlerine göre dikili bulunduğu yerden kaldırılmıştır veya çalınmıştır.
  • türk edebiyat tarihinin ilklerle dolu ismidir. şöyle ki: ilk modern tiyatro oyunu şair evlenmesi'ni yazan, ilk şiir çevirisi tercüme-i manzume'yi hazirlayan, ilk kez noktalama işaretlerini kullanan, ilk kez şiire ve şiir kitabina isim veren şahistir kendisi. ayrica tanzimat dönemi edebiyatta da bir milattir şinasi. insancil, akilci fikirler küçümsenemeyecek bir şekilde onun çikardiği gazeteler (bkz:tercüman-i ahval, tasvir-i efkar) yoluyla edebiyatimiza ve toplumumuza sizmiştir. dili geliştirmek üzere hazirladiği sözlük için çalişirken sözlük üzerinde ölmüştür ur illetinden. yazin dünyamizin marie curie'sidir bir bakima. ayrica bu sözlük de kayiptir.
  • hatırşinas, kadirşinas gibi kelimelerde yaşayan farsça "şinahten" (tanımak) fiilinden nispet i'si ile yapılmış erkek ismi. ibrahim şinasi'ye gelince, o zaten ismi ile müsemma.
  • kişiye her işi a'la görünür
    kuzguna yavrusu anka görünür..
  • ülkemizde, tiyatroda halk kültüründen yararlanma düşüncesinin uygulaması sayılan şair evlenmesi ile (1859) halk diline yak­laşmaya çalışmıştır, bu amaçla bol bol atasözü ve deyim kullanmıştır. türk edebi sanatında pek çok ilke sahiptir.
  • edebiyatta ilk noktalama işaretlerini de bu böyügümüz kullanmıştır.
  • fatin tezkiresini (1855) yeniden yazmaya girişmesi "batılı" anlamda eleştirinin başlangıcına işaret eder. şinasi, fatin tezkiresini yeniden yazarken bazı kurallar belirler ve "rüşvet-i kelâmiye"yi, yani övgü dolu sözleri, bir biyografide bulunması gereksiz olduğu için çıkarır. ayrıca tezkirede yer alan şairlerin şiirlerine yönelik bir değerlendirme ekler.
  • hem gazeteci, hem oyun yazarı olması, çok anlaşılır ve olağandır. onun "tasvir-i efkar"daki, "tercüman-ı ahval"deki makalelerinin sadece başlıklarına bir göz atmak, yeni düzyazının niçin gerektiğini tanıtlamaya yeter. işte bu başlıklardan birkaçı: darülfünunda tabiat bilgisi derslerinin başlaması, osmanlı sanayi sergisinin açılması, maliye sahasında gizli kalmış suistimaller, ekonomi, politika hakkında bibliografya makalesi, dilencilerin kaldırılması ve himayesi, ihracat ve ithalata ait gümrük defterlerinin tutulması lüzumu, sokakların aydınlatılma ve temizlenmesi lüzumu... görüldüğü gibi bunlar, secilerle, eşanlamlı sözcükler ve zincirleme tamlamalarla anlatılmaya, süse püse gelmeyecek denli somut, gerçek konulardır, yapmacıksız, akla dayalı bir düzyazıyı gerektirir.

    "tercüman-ı ahval"e yazdığı ilk başmakalenin sonunda şinasi, "tarife hacet olmadığı üzere kelam, ifade-i meram etmeye mahsus bir mevhibe-i kudret olduğu misillü, en güzel icad-ı akl-i insani olan kitabet dahi kalemle tasvir-i kelam eylemek fenninden ibarettir; bu itibar-ı hakikata mebni, giderek umum halkın kolaylıkla anlayabileceği mertebede işbu gazeteyi kaleme almak mültezem olduğu..." dedikten sonra, bir beyit eklemekten kendini alamaz:

    değil mi tanrı'nın ihsanı aki-ü kalb-ü lisan
    bu lütfu etmelidir fikr-ü şükr-ü zikr insan
hesabın var mı? giriş yap