• akp'li arkadaşlara açık mektupa gelen cevaplardan biri. önemli bir kesimin benimsediği bir algıya değiniyor: "bu halk hareketi değil cumhuriyet mitingidir. yarın yine başörtümüze karışırsın".

    direnişe katılanlar arasında konuyu cumhuriyet mitingi ekseninde görenler olduğu doğru. hatta "mustafa kemal'in askerleriyiz" diye slogan atanlar da onlardan sanırım. onları şahsen yadırgamıyorum, 80'lerde resetlenmiş kafalar ilk başta siyasi algıda problem yaşayabilirler normal.

    lakin bunların bu sefer azınlıkta olduğu, bu sefer direnişteki atmosferin farklı olduğu sadece anket ve araştırmalara yapınca bile ortaya çıkıyor. %93 devletin otoriter tavrına tepki için orada. %83'ü özgürlükçü, %70'i herhangi bir siyasi görüşe yakın değil. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23438519.asp

    bu tabloya sırt çevirmek, aslında önünde engel ve yasaklar duran her kesim için büyük bir fırsatı tepmek demek. akp'nin 10 yıldır kamuda başörtüsü yasağını kaldıramamış olmasının sebepleri arasında muhalefetin taş koyması varsa bu taşları kaldıracak olan da bu hak ve özgürlükler için direnen insanı kucaklamaktır.

    bu insanların hak ve özgürlük ihlalinin acısıyla ilk defa yüzleşmesinin bir kanıtı da şudur: (bkz: özür dilerim senden kürt kardeşim)

    tam tersine "iyi niyet kapıları artık kapandı karşınızda demir yumruk var!" demek sadece ve sadece aslında halkın olmayan bu sorunu halkın başbakan'ın sırtından alıp kendi üstlenmesi oluyor. başbakan'ın kavgası için askerlik etmek, kendisi olmayan meselede taraf olmak, daha çok şiddete ve vahşete çağrı yapmak oluyor.

    halbuki akp'nin oyları artacaksa elde ettiği ekonomik başarıyı, despotluktan uzak bir demokrasi anlayışıyla birleştirmesiyle olacak. bunun başka yolu yok. tarihte hiçbir iktidar halkını birbirine kırdırarak ülkesini daha güçlü hale getirememiştir. bunun değişmesi her kesimden herkes için önemli.
  • "son derece haklı bir söylem" mi?

    siz hiç twitter, facebook ve hadi sayalım, gazete takip etmez misiniz?

    "türbanlı kardeşime dokunma" diye kaç tane kadın derneği/insan hakları derneği eylem yaptı sayısını biliyor musun?

    "aynı fikirdeki erkeklerin kafası açık diye üniversitelere girebiliyorken, kadınların günahı ne?" diye kaç yürüyüş yaptık sen biliyor musun?

    "fikrine katılmayabilirim, ama bugün senin başörtüne karışan, yarın benim eteğime, tişörtüme, sakalıma da laf eder, doğrusu hiçbirine karışmamaktır" diye kaç bildiri yazıldı sen biliyor musun?

    "ay ama onlar da türban şeklinde değil, çene altından bağlasın yıaa" diyen ulusalcı teyzelere kaçımız "kimsenin neyi nasıl giyeceğine, nerden takıp nerden bağlayacağına karışmak haddimize değil" diye kaç kere tane tane anlattık, gırtlak patlattık sen biliyor musun?

    şimdi utanmadan kalkar "yeaa tamam sizin gibiler de var ama, münferit, yeaa çoğunluk sizin gibi diil" dersen suratına tükürürüm senin! kendinizi çoğunluk üzerinden tanımlamak yetmiyor, bir de bizim "çoğunluğumuzun" ne olup ne olmadığına karar vermek istiyorsunuz, yetti be!

    sırrı süreyya türban için teklif götürdüğünde ve akp'nin oylarıyla tasarı reddedildiğinde buna ses çıkarma, sonra "bunlar cumhuriyetçi yeaaa".

    akp'li olmak-chp'li olmak ekseni dışında düşünemeyecek kadar köşeli ve sıkışıksa beyinleriniz, biz daha ne yapalım?
  • "ya ne alakası var; olur mu öyle şey" demek istediğim ama emin olamadığımdır.

    bazı salaklar, faşizme karşılık vermek için faşizmin başka formlarını kullandılar. ben de olsam ben de korkardım, endişelenirdim.

    fakat istiyorum ki, bunlara inat, başörtülü kadınlar omuz versin. destek çıksın. utandırsın dili zehirli kalmışları, yüreği sevgi bilmezleri.

    ben başörtüsü takmanın ne olduğunu, onla yaşamanın ne anlama geldiğini bilmiyorum. empati kurmaya çalışsam da yetersiz kalır.

    atatürk'ü, büyük bir gururla taşıyorum içimde. değerli görüşlerini hep zihnimde tutmaya gayret ediyorum. ama onu put yapmıyorum kendime. onu komutanım olarak değil, kıymetli bir büyüğüm olarak görüyorum.

    benim gibi birrr sürü insan var. mustafa kemal'in askeriyiz sloganından kaçınan.. güzel müzikler eşliğinde, güzel rüzgarlara kapılan..

    başörtüne karışamam. vicdanım buna mani olur. savunabilecek kadar bilgi sahibi de değilim. tam fikrimi de bilmiyorum aslında.. fakat aslolan şu ki, benim fikrimin zerre kadar önemi yok. doğrusu da bu zaten.
    çünkü o seninle ilgili, senin tercihin.

    benim görevim, senin tercihine saygı duymak. hepsi bu kadar basitken, nerelere vardık.. inanılır şey değil!

    neyse! yanımızda olun şekerparelerim. bize öğretin; bizden öğrenin.. bi anda her şeyi değiştiremeyiz, o kesin ama konuşabiliriz. dinlemeyi öğrenebiliriz. sonrasında anlayış ve sevgi de gelecektir.

    biz dünkü çocuklar değiliz artık! geziliyiz.
  • burada bahsettiklerime argüman sahibinden yanıt geldi. ssg başlığına yazmış ben oradan alıntılayarak buraya aktarıyorum aksi halde konuyu takip edenler zorlanacak:

    "gezi parkı eylemlerini ve gezi parkı üzerinden yürütülen hareketleri 'cumhuriyet mitingi' kıvamında algılayabilecek bir kitle var mı? var ama bu çok küçük bir kitle senin de dediğin gibi. ama unuttuğun bir şey var, o kitlenin politik hiçbir bilgisi yoktur. kahvedeki adamdır. yani burada eleştirdiğin kesim arasında politik bilgisi, kültürü ve toplumsal alanda belli bir seviyesi olan akp seçmeni yok."

    eleştirdiğim kesim yok, eleştirdiğim hükümet var. iletişim kurmaya, kuramıyorsam da iletişimin köprülerini inşa etmeye çalıştığım bir kesim var evet.

    "yine gezi parkı'nda konda'nın yaptığı ankette chp birinci parti çıkıyor. hatta konda şirketi yapmış anketi. sen seversin. http://blog.milliyet.com.tr/…__/blog/?blogno=419005 akp gezi parkı'nda sadece yüzde 0.3 oy almış. buna ne diyeceksin? senin halk hareketinden kastın 'içinde akp'li seçmenin olmadığı her türlü hareket' midir?"

    soru şu: içindekilerin dağılımı ülkedeki oy dağılımıyla oran göstermeyen halk hareketi olur mu?

    olur. zira seçimlerden farklı olarak gezi parkı direnişi %100 görünürlükte, herkesin vicdanına erişebilecek uluortalıkta başlamadı. tam tersine son derece polarize olmuş ve seçmenler arasındaki köprülerin yıkık olduğu sosyal medya üzerinden başladı. sonrasında başbakan'ın bu oluşmuş kutuplaşmayı korumaya, harlamaya yönelik çabası da bu durumun değişmesine izin vermedi. bu koşulda oluşan kalabalığın seçmen profilini sembolize etmiyor olması normal. öte yandan örnek verilen ankette halen "herhangi bir partiyi temsilen gelmeyenler"in oranının %93 olduğu görülüyor.

    bir yanlışı da düzetlemem gerekirse: direnişe katılmış akp'ye oy vermiş seçmen oranı %2, %0.3 değil.

    "özür dilerim senden kürt kardeşim'i örnek göstermişsin. barış süreci'nde imralı'yla yapılan müzakerelerde en şedid küfürleri edenler, söz konusu hükumete karşı birleşmek olduğunda ne hikmetse bir anda kürt kardeşinden özür dileme raddesine geliyor. ilginç gelmiyor mu sana?"

    örnek gösterdim çünkü klout'a göre sosyal medyada en geniş kesime nüfuz etmiş ikinci paylaşımım o. ilk defa medya karartmasını, hükümet baskıcılığını sosyal medya sayesinde gözleme şansına sahip birinin bu aydınlanmayı ilk defa yaşıyor olması bana gayet doğal geliyor.

    anladığım kadarıyla argüman "bu aslında bir komplo, saf halk vicdanını yansıtmıyor, yarın yine apo'ya küfredecekler, şu anda sırf hükümete karşı araç olarak kullanıyorlar". bu argümanı destekleyecek bir veri var mı?

    bende tersine yönelik veriler var: %93 oraya kendisini hiçbir kurumla eşleştirmeden geliyor. %85 oraya özgürlükler için geliyor. direnişe katılanlardan akp'ye oy vermiş olanların tekrar verecek olanların oranı %10. zaman gazetesine göre akp seçmeninin %27'si hükümetin otoriterliğinin arttığını düşünüyor. yine 3-4 gün önceki zaman gazetesine göre akp'nin oy oranı %35'e düşmüş.

    bu veriler bana hep halkın vicdanındaki uyanış olarak geliyor. sana nasıl geliyor? seni neresi ikna etmiyor? hangi veriler bununla çelişiyor?

    "elhasıl, mesele başörtüsü değil dayı. mesele, biz, sizinle aynı değiliz. hatta sana şunu söyleyeyim, başörtüyü falan yasaklayacağınızı düşünmüyoruz. o kadar geri kafalı değilsinizdir herhalde. bu yönde bir korkumuz yok. size öyle gelmiş."

    burada halen karşı taraf halk yerine chp zannediliyor. "başörtüyü yasaklayacağınızı düşünmüyoruz" deniyor. bir iktidar yok ki muhatap olarak, halkın bir kesimi var.

    "sorun 'başbakanın sorunu' diyerek kaçak güreşmeye çalışmışsın, bunu da yemiyoruz. sorun bütün milletin sorunudur."

    gezi parkı direnişi ve oradaki orantısız müdahale, polis şiddetinden nasıl başbakan değil de tüm millet sorumlu olur? bunun izah edilmesi lazım.

    "mahalle baskısına uğrayan, direnişe arkadaş çevrelerinden dışlanmamak için mecburen destek vermek durumunda kalan insanların da sorunudur."

    bu konuyla ilgili bir veri var mı yoksa sadece olduğunu tahmin mi ediyoruz?

    "sorun ne biliyor musun? utanmadan 'başbakanın askerliğini yapmak' gibi bir tanımlama yaptığın için senin de sorunundur."

    başbakan konuşana kadar sokağa inmeyen eli satırlı sopalı kesimin 15 gün boyunca aralıksız "bunlar ayyaş, çapulcu, terörist" gazıyla nihayet bu hafta içinde sokağa inmiş olması, bunların icraatleri sırasında "recep tayyip erdoğan" dışında cümle kurmuyor olması bu insanlara asker yakıştırması yapmamı kolaylaştırıyor. bunlar akp seçmenini temsil etmiyor. bu insanlar tam olarak tayyibin askerlerini temsil ediyor. bunda utanacak bir durum da yok. bu eli satırlı sopalı kuklaları savunmak için bir gerekçe varsa o izah edilmelidir. benim iletişim kurmaya çalıştığım kesim bu değil, iletişime açık kesim.

    "ssg başkan, kimse başbakanın askerliğini yapmıyor."

    yapıyor. örnekledim.

    "insanlar tarafını seçiyor."

    taraf seçmek satır ve sopayla sokağa dökülüp insan dövmek değildir.

    "kasden görmezden gelinen, 'koyun' diyerek ötekileştirilen, en adi hakaretlere maruz bırakılan, 'yüzde 50'yi evinde tut çünkü onlar koyundur senin emrin olmadan dışarı çıkmazlar' diyen devasa bir kitle, başbakanına sahip çıkıyor. bunun adı da 'taraf olmaktır'. başbakan askerliği yapmak değil."

    bu kimsenin değil başbakanın muamelesi ve yakıştırması. "evde zor tuttuğum %50 var" demek, "hareket için benden onay bekleyen kesim var" demek. "işaretin yeter", "yol ver gidelim taksim'i ezelim"ler hep bu tanımı doğrulayan sloganlar.

    başbakan'ın bu kalabalığı kışkırtmasından, kendi seçmenini taraf olmaya zorlamasından önce direniş çerçevesinde akp seçmeninin hakir görüldüğü, akp seçmenine karşı oluşmuş bir hareket deseni örnek verilmesi lazım. yani eylemin kendisinin "hükümet karşıtı" değil "seçmen karşıtı" olduğuna dair bir tespit olması lazım. böyle bir veri yok, delil yok. haliyle olayı bu duruma başbakan'ın getirdiğine karşıt da bir argüman yok.

    "neden sen taraf olduğun halde, başkalarının da senin karşında taraf olamayacağını düşünüyorsun?"

    öyle bir şey düşünmüyorum. sadece ortada bir park, hükümete karşı bir protesto, orantısız şiddet varken, bu kalabalığa karşı durmanın provokasyon dışında izahati olamayacağını söylüyorum.

    "sen gezi parkı eylemlerini desteklerken, sivil direnişçi vatan kurtaran sedat,
    ama adam hükumeti destekleyince oluyor 'tayyib'in askeri'"

    evet zira direnişçiler hükümete toma'lar, gaz bombaları, devlet memurlarının kafasına nişanlanmış gaz fişekleri, devlet memurlarının gözlerini kör eden plastik mermilerle saldırmıyor. direnişin genel teması tamamen despot bir devletin halkına zulmetmesi. 600 yaralı polise karşın, 8000 yaralı vatandaş, 14 kör, 4 ölü.

    burada tercih siyasi değil insanidir. bu tercihin insani olduğunu göremeden hükümetten yana taraf olan kimse haliyle kışkırtılmış, konuyla ilgili bilgisi olmayan insan oluyor. burada bu zulümden ve vahşetten yana olan hiçkimse kendisine insan diyemez.

    "gezi parkı eylemleri'ni desteklemeyenlerin başörtüsü umurunda bile değil."

    ilk argümanda bahsedildiğinden öyle düşündüm.

    "çünkü siz uyandıysanız, onlar da uyandı."

    hükümetin halkına zulmetmesinin yanında durmak bir uyanışın değil, bir uyutulmanın göstergesidir.

    "ama jakoben kesimin de pekâlâ becerdiği şu yobazlık. her kesimin yobazı vardır, unuttun mu?"

    tam olarak bu sebepten, yani her kesimin yobazı olabileceği, her kesimin yobazlaşabileceği ihtimalinden dolayı "iyi niyet kapıları"nı peşin peşin kapamanın ve iletişime kapalı olmanın tehlikeli olduğunu, yobazlığa karşı mücadelenin de kesimler arası diyalog kapılarının, iletişim ve anlayış kapılarının açılmasıyla mümkün olduğuna inanıyorum.

    "hiç düşünmüyorsun 80 senedir ötekileştirilen, itilen, yok sayılan insanların sizinle aynı kaptan artık yemeyeceklerini."

    tam tersine, 150 senedir ötekileştirilen, itilen, yok sayılan kürtlerin direnişe verdiği desteği görünce, 80 senedir ötekileştirilen itilenlerin direnişe desteğinin daha büyük olacağını düşünüyorum. tam olarak da gezi direnişine katılanlar 28 şubat'ta neredeydi sorusunun yanıtları yüzünden.

    "mesele kendisine 'makarnacılar, kömürcüler, koyunlar, bidon kafalılar' diye hakaret eden halkın, kendini bir halt zannedenlere karşı tavır almasıdır. akp seçmenini 'hüloğğğğ' diye bağıran tiplerden ibaret gördüğünüz için belki her seferinde milli iradeden tokadı yiyorsunuzdur, kim bilir?"

    önemli olan: bunun düzelmesini istiyor musun? istiyorsa çözüm sence nedir? nereden başlamalıdır? ben kendi önerilerimi yineledim. senden de öneri bekliyorum. eğer çözülmesini istiyorsan tabi.

    "bu mesele bizim meselemiz ssg. başbakanın sırtından almıyoruz yani."

    mesele en başından akp seçmeniyle direnişçiler arasında olsaydı çatışmayı polisle halk arasında değil, halkın iki kesimi arasında görürdük. o ancak tayyibin 15 gün gazlamasıyla mümkün hale geldi. o yüzden "bu mesele en başından bizim meselemizdi" inandırıcı değil. bir delil, bir kanıt lazım.

    "vahşete çağrı yapanın günlerdir kim olduklarını sen de iyi biliyorsun."

    sokaklarda eli satırlı sopalı chp'liler ya da mhp'liler yok. öte yandan yol ver gidelim taksim'i ezelim tarzı sloganlara mahal veren, vallahi sizi bir kaşık suda boğarız diyen de yok.

    "artık ağzınızla kuş tutsanız da bu halk 80 yıldır kendisine üstten bakan, böcekten farksız gören ve sapına kadar gettocu o anlayıştan tiksindi, bıktı ve edilen küfürleri, hakaretleri de unutmuyor, unutmayacak."

    yani bu kutuplaşma asla çözülemez diyorsun. ben de çözülebilir diyorum. kürtler 150 yıldır kendisine üstten bakan, böcekten farksız gören ve sapına kadar gettocu anlayışla barışabiliyorsa, 80 yıllıklar da görebilir diyorum. hatta daha rahat görür diyorum.

    "despotluktan bahsetmişsin ama 'zarar verici nitelikte dezenformasyon' gibi cumhuriyetin ilk yıllarında çıkarılan, basına ve insanlara her türlü sansür uygulanmasını reva gören takrir-i sükun kanunu'ndan farksız bir fişleme çubuğunu da sözlüğe kendin getirdin."

    eğer bu yaptığım yanlışsa, bu evrensel ve her yerde karşı durulması gereken bir yanlış olmalı. o halde akp'nin medyaya ve halkına uyguladığı baskıcı ve fişlemeci tutuma da bana verdiğin şiddette tepki verdiğini söyleyebilir miyiz? verdiysen örnekleyebilir misin? yoksa sadece ve sadece benim eleştirimi çürütmek için tu quoque denen safsataya mı güveniyorsun?

    "her yıl mart ayında saatler biliyorsun ki bir saat ileri alınıyor. sana tavsiyem, 80 yıl ileriye alman."

    150 yıl ileri aldık.

    "uyan ssg, geldik."

    hoşgeldiniz.
  • "kur'an ayetleriyle ekşi sözlük'te dalga geçen bir adamın bana başörtüsü ile ilgili garantörlük vermeye kalkması komik!"

    1) kuran'ı eleştirmekle, insanların kuran okuma hakkını elinden almak iki farklı şey. böyle bir şey yapmışlığım yok.

    2) benim şahsen garantörlük gibi bir imkanım olsa zaten hemen seçimlere atılır siyasete girerim. ne öyle bir nüfuzum ne öyle bir gücüm var. ben ortada "halkın garantörlüğü" için, halkın tamamının kazanımı için son derece düzgün bir zemin oluştuğunu söylüyorum. bunun için veriler sunuyorum. bunun halk için bir özgürlükler konusunda level atlama fırsatı olduğunu söylüyorum.

    talebim de akp seçmeninin taraf değiştirmesi akp'yi terk etmesi değil (kimseye önerebileceğim bir parti de yok zaten). talebim 15 gündür gazlanan bu kutuplaşmadan ve çarpışmadan uzaklaşıp hazır zemin oluşmuşken halkın farklı kesimlerinin birbiri arasındaki iletişim kanallarını açması. bu kutuplaştırma çabasının desteksiz bırakılması, bizzat seçmen tarafından kınanması. bu muhalefetin kınamasından daha da etkili olur eminim.

    direnişçilerden talebimi zaten belirtmiştim: akp seçmeni dandik tarzı söylemlerin net olarak hemen şimdi terk edilmesi. yine tayyibin gazlamasıyla oluşan %50'nin direnişçilerin karşısına konulması hile hurdasına kanılmaması.
  • aslında bu beyanat, akp'yi destekleyen kesimin ne denli yüzeyde kalmış olmasını, çoktan halledilmiş olması gereken noktalarda desteklerini koruduklarını gösteriyor. halbuki özgür bir ülkede isteyen başörtüsünü takip yaşamak istiyorsa dinini yaşayabilmeli, yaşamak istemeyen dinsizliğini özgürce ortaya koyabilmelidir.

    kürtler eğer kenetlenmiş bir biçimde hak ve özgürlüklerini talep ediyorlarsa onlarla kavga etmeden çözüm yoluna gidilebilmelidir.

    gezi parkı olaylarının olması gereken özeti, yıllardır süregelen yaptırımlara halkın beklenmeyen başkaldırısı olmalı. bu ülkede kimse kendini diğerinden üstün görmemelidir.

    mesele bir siyasetçinin değişmesinden çok, kim geliyorsa gelsin, halkı bu kadar kısıtlamaması gerektiği üzerinedir.

    çevreden duyduğum ve kendim evirdiğim bir özdeyişle yazımı bitiriyorum:

    "ne kadar çok kural koyarsan, kuralların o kadar çok çiğnenir."
  • çok, gerçekten ciddi anlamda çok sıkıntı çekmiş insanların yüreklerinden hissederek duydukları endişe, korku. destek vermesi demek şu andaki yöneticilerin gitmesi demek. evet şu anda da her şey tam anlamıyla düzelmiş değil ama yine de bu kızların bir çoğu da tıpkı gezi eylemcilerine söylendiği gibi bir tek bundan önceki o zulüm zamanlarını gördüler. ikna odalarını, dışlanmayı, kovulmayı gördüler küçük yaşlarında. yani şimdinin alternatifi ya geçmişin aynısıysa korkusunun olmasından daha doğal bir şey yok. evet çok güzel görüntüler, çok özgürlükçü söylemler görüldü duyuldu bu 20 günde ancak tersi örnekler de oldu. hadi o ters örneklerin doğrulanmadığını ve azınlıkta olduğunu varsayalım, şu başlığın altında direniş yanlısı kişiler kalkıp halaaaa "başörtüsü değil türban" diyor, diyebiliyor bunu. o eski günlere götürüp insanın kanını dondurabiliyor. 10 yıl geçmiş kafa hiç değişmemiş "iğne takmasınlar, ninem gibi bağlasınlar" mantığı. "banane şeklinden" demeyi beceremeyen insanlar bu başlık altında savunma yaparken belki de çok yerinde ve olası bir korkudur diye düşünüyor insan. gerçekten "direnişin arasında böyleleri varken desteklemesek mi?" diye sorular beliriyor zihinde...
  • haksız bir korku değil.

    yapılan hareket filleri siyah elbiselerle gelip dövenlerin beyaz elbiselerle gelip gülümsemesi, başka birşey değil.

    ilahi buyruk; "siz onların dinine girmedikçe onlar (yahudi ve hristiyanlar) sizden asla razı olmazlar" beyanıyla bizi ikaz etti ama unuttuk. bunun içine kemalistlerin din karşıtı olanlarını, komunistleri, diğerlerini de koyabiliriz.

    miraç namazı ile ilgili başlığa entry yazmadan önce facebook'tan gezi'de miraç kandili ile ilgili davet almıştım. gitmeyi de istemedim değil. ama bir sessiz direnişçi erdoğan'ın 3 çocuk isteğini protesto için hazırladığı pankartta üzerine çarpı atılmış başörtülü / çarşaflı kadın resimleri kullanmış, cici gezi eylemcileri de bunların yanında sıkılmadan uyarmadan oturuyor vaziyette görünce gidip de rencide olacağıma gitmesem daha iyi dedim. elhamdülillah, olaylar başladığından beri beyoğlu ilçe sınırlarına bile girmedim.

    oraya gidenlerden bir arkadaşım, "sigarası olup da vermeyen tayyip gibi olsun" diye şakalaşılıp bağrışıldığını anlatıyordu.

    sevgili arkadaş, tayyip erdoğan peygamber değil, biz hatasız olduğunu iddia etmiyoruz, ama bu adamı müslüman kimliği ile başbakan olduğu için "şahsen" seviyoruz. sen bu adamın icraatına değil şahsına, eşine, ailesine küfür edilmesine ses çıkarmayıp orada oturuyorsan, derdin sistemin kendisi, çarpıklığı ile değil adamın kendisi ise kusura bakma. diktatör erdoğan gider yerine başka bir diktatör gelir.

    erdoğan'a diktatör diyenlerin demokratlıkla hiç alakalarının olmaması da apayrı bir tedirginlik kaynağı. adamların bayraklaştırdığı kemal paşa dersim'e kimyasal silah attıran, inkılapları için çanakkale savaşı ve milli mücadele sırasında verilen kaybın daha fazlasını, hem de sivil halktan, ilim adamı sınıfından insan katlederek bu millete verdiren biri. diktatör tayyip, o.ç. tayyip yazıp da profil fotoğrafına m.kemal'i koyan adamla benim hiçbir yerde eylem birliğim olamaz. ben bugün profil fotoğrafıma erdoğan'ın fotoğrafını koysam polisin sert müdahalesini, erdoğan'ın üslubunu takdir edip yanında yer aldığım algısı oluşur ve iyi niyetli eylemciler rencide olur. buna mukabil profil fotoğrafına m.kemal'in fotoğrafını koyan adamın sivil halk katliamlarını, şapka giymek istemediği için asılanları bilerek ve tasvip ederek mi bu fotoğrafı koyduğunu bilemiyoruz, bilemeyiz. sivil halka zulmün, din düşmanlığının bir numaralı adamını bayraklaştıran adam, kendisi bunun farkında olsun olmasın, bana "yaşasaydı da seni bir görseydi" tehditkârlığının sembolüdür. böyle biriyle de aynı safta hiçbir zaman yer almak istemem.

    diktatör tayyip devrildiğinde oluşan ortam bugünkünden güzel olmayacak. son 20 günkü huzursuzluk ve anarşi en iyi günlerimiz olarak özlemle hatırlayacağımız, ah vah edeceğimiz zamanlar olacak.

    (bkz: #34329803)
  • "sene 2011 genel seçimleri ve kemal kılıçdaroğlu'nun başörtüsü konusundaki tutumu."

    bütün siyasi partiler siyasetlerini temsil ettikleri tabana göre belirler. biri kafasına göre bir siyaset düşünüp "size bunu uygun gördüm" deyip tabanına o siyaseti yediremez.

    gezi parkı direnişi, halkın hak ve özgürlüklere bakış açısında az ya da çok ama kesinlikle kayda değer bir değişime yol açtı. başbakan'ın zor tuttuğu tek şey de %50'nin de bu değişime şahit olması ve daha kötüsü ikna olmasıdır. bu değişim bir ütopyaya kavuşmuşluğu değil, daha büyük çapta değişimlere dair bir potanasiyeli simgeliyor. bu bir fırsattır. bu fırsat akp seçmenince de görülebilmeli, ve değerlendirilebilmelidir.

    ancak taban değişirse partiler değişir. bu chp için de geçerli, akp için de.
  • geçmiş yıllarda başörtüsü yüzünden okulu birbirine katmış açık biri olarak şunu söyleyebilirim ki: yarın başörtünüze karışılsın yine aynısını yaparım. bu gün de kendim için eylem yapıyorum. ister katılın ister karşımda durun siz bilirsiniz...
hesabın var mı? giriş yap