• “işte o an tsukuru nihayet her şeyi kabullenmeyi başarabildi. insanların yürekleri arasındaki bağ yalnızca uyum üzerinden oluşmuyordu. aksine, bir yaradan diğerine daha derin bağlar oluşuyordu. acı acıyla, kırılganlık kırılganlıkla yürekleri birbirine bağlıyordu. elemli çığlıklar olmadan suskunluk, kan toprağa akmadan affediş, insanın içini lime lime eden kayıplardan geçmeden kabulleniş mümkün değildi. işte bu, gerçek uyumun kökünde var olan bir şeydi.”

    haruki murakami’nin “renksiz tsukuru tazaki’nin hac yılları” adlı romanının, “kadınsız erkekler”, “sputnik sevgilim”, “sınırın güneyinde güneşin batısında”, “karanlıktan sonra” romanları gibi vasat/vasat üzeri olduğunu düşünüyorum. elbette ki bu “vasat” kelimesini murakami’nin diğer muhteşem romanlarıyla, yani kendi içinde karşılaştırınca kullanmak zorunda kalıyorum. birçok yazarın “vasat” eserleriyle murakami’nin yukarıda saydığım romanlarını kıyaslamak dahi mümkün değildir.
    haruki murakami’yi “imkansızın şarkısı” ile okumaya başlayarak, “sahilde kafka”, zemberek kuşunun güncesi”, “haşlanmış harikalar diyarı ve dünyanın sonu”, “yaban koyununun izinde”, “1q84” ve “kumandanı öldürmek” romanlarıyla devam etmek ve yazarın gerçek ustalığını bu kitaplarında görmek gerekir.
    ve elbette ki, yazarlığa nasıl başladığını anlattığı “koşmasaydım yazamazdım” bence, en son okunduğunda anlam kazanacak bir kitap. bar işletmeciliği yaparken, birden yazar olmaya karar veren murakami, nobel edebiyat ödülünü almayı çoktan haketmiş, çağımızın en büyük yazarlarından birisidir.
  • sorunları olmasına rağmen bunlara hiç takılmadan okudum,
    kitabın sonuna kadar da kimsenin takıldığını zannetmiyorum.
    kitap bittiğinde her iyi kitabın bitimindeki o duyguyu buldum,
    iyi bir kitabın sonuna gelmiştim, altını çizdiğim satırları sevdim.
  • fena sayılmayabilecek bir murakami okuyucusu olarak bu romanı bir kaç farklı '2014 yılın en iyi romanları' listesinde de görünce okumak için acele ettim.

    murakami'nin daha önce başka romanlarını da okuyanların diğer romanlarındakine benzer bir tadı bulabileceklerine inanıyorum. daha önceki romanlarına göre oldukça vasat olduğunu düşünenler de olmuş ancak ben yine de yazarın her zaman yarattığı o farklı atmosfere girmekten memnun kaldım.
    normalde, murakami romanlarındaki olağan dışı veya doğaüstü öğeler bir sonuca bağlanmaz ve bilimsel ya da gerçeklikle birebir örtüşen mantıklı bir açıklama okuyucuya sunulmaz. bu yüzden onun romanlarını bir bilmecenin sunulup çözümlenmesi olarak değerlendirirseniz hayal kırıklığına uğrarsınız. fikrimce murakami romanları, yarattığı atmosfer için okunmalıdır.

    bu romanın değerlendirmesine gelirsek de, spoiler vermeden bir şeyler yazmak güç olacağından, aşağıdaki yazıyı romanı bitirmeden okumamanızı tavsiye ederim. böylelikle de bana küfretmenize gerek kalmaz.

    üstte de dediğim gibi, murakami romanlarında doğa üstü durumlar açıklığa kavuşmaz ancak, romanın kurgusu üzerine düşünürken bir kaç olayın açıklamasını kendimce şöyle buldum;
    romanın ana temasını olan beş yakın arkadaşın geçmişte yaşadıkları ilişki beş parmaklı bir el gibi okunabilir. yani bir elin beş parmağı gibi farklı biçimde yapıların bir araya gelerek mükemmel bir yeni yapı oluşturması anlamında. yabancı basımlarındaki şu kapak bence o yüzden romana en uygun kapak tasarımı.*sanırım, tsukuru'nun (renklerden anlaşılacağı üzere kendisi başparmak) diğer dört parmaktan ayrı duruşunu, onlara göre, yalnız ve ayrı bir yönde kalışını vurgulamak için de soyadlardaki renk olayı eklenmiş.
    bir de romanda arada bahsedilip geçen bir 6. parmak olayı var. sanırım bu da ak'a musallat olan kötü ruh ve ak 6. parmağı baş parmakla karıştırıp tsukuru'nun yapmadığını bir şeyi ona yüklemiş oluyor. 6. parmak belki orada doğuştan vardı, sonra kesildi ama izi hep kaldı ve o da tıpkı tsukuru gibi aynı yönde yanyana duran dört parmağın yanında bir çıkıntı olarak vardı. böyle düşünürsek romanın nasıl kurgulandığı biraz daha netlik kazanıyor bence.

    ve bir kaç alıntı;

    ‘’temelde insanların birbirine ilgisiz olduğu bir çağda yaşadığımız halde, başkaları hakkında muazzam miktarda bilgiyle çevrelenmiş durumdayız. yeter ki isteyelim, insanlar hakkındaki bu bilgileri rahatlıkla elde edebiliriz. buna rağmen, yine de başkaları hakkında gerçekte hiçbir şey bilmiyoruz.’’

    ‘’adı yeni bir şeymiş gibi bir izlenim yaratıyor ama temelde kişisel gelişim seminerlerinden pek faklı değil. kısacası profesyonel hayat savaşçılarını yetiştirmek için hızlı ve kolayca beyin yıkma kursu. kutsal kitap yerine eğitim kitapçığı, aydınlanma ya da cennet yerine kariyer ve yüksek yıllık gelir vaadi. pragmatizm çağının yeni dini.’’
    .
  • murakami'den insan yüreği üzerine bir kitap. türkçeye çevrilmiş bir kitap okuyup beğenmişseniz bu çevirmenin becerisidir. bu entry içerisinde hüseyin can erkin'in adının geçmesini borç bilirim.
  • murakami'nin okuduğum 4. romanı (öncekiler kafka on the shore, 1q84, what i write about when i write about running) .

    --- spoiler ---

    söylemeliyim ki konu olarak benim en ilgimi çeken romanı bu oldu. önceki kitaplarını da keyifle okudum ve kafka on the shore'u çok beğendim. ancak bu romanı okurken sanki çok yakından tanıdığım birinin hikayesini okuyormuş gibi bir merakla takip ettim. bir arkadaş grubunun içinde kimi zaman eğlenseniz de sohbet aksa da, sevilseniz de bazen bir an gelir ve siz kendi kendinize "benim burada ne işim var" diye düşünebilirsiniz. işte bu şekilde hissetmiş olanların tsukuru'nun hikayesini daha bir merakla takip edeceklerini ama hissetmemiş olanların hiç anlamayacağını düşünüyorum.

    bence hayal-gerçeklik ikilemi murakami'nin çok sevdiği bir tema. ben bu romanda genel kanının aksine en ayakları yere basan, en gerçekçi olabilecek "gerçek-hayal" ikilemini kurduğunu düşünüyorum. çünkü aynı insanın kendini nasıl gördüğü ve insanlar tarafından nasıl görüldüğü ikilemi hayatın bir parçası ama hangisi gerçek ya da hangisi hayal biz kendimiz için bile farkında değiliz. romanın başından itibaren bir merak duygusu sarıyor insanı. tsukuru'yu nasıl bir insan olarak tanıyoruz kendi gözünden, ama başkalarının gözünden anlatılan tsukuru nasıl çıkıyor. bu ikilem de romanın okura sunduğu asıl bilmece. hangisi gerçek tsukuru? 4 arkadaşın 5. arkadaşlarının hayatına olan etkisi ise ayrı bir şey. tsukuru'nun o kadar yara alacağını düşünmemeleri kendi gözlerinden görünen tsukuru'nun bir sonucu. oysa tsukuru'nun gözünden yaşananlar ona intihar etmeyi hissettirecek kadar güçlü.

    romanın japon kültüründen oldukça çok şey taşıdığını düşünüyorum. belki japonya'yı görsem, orada yaşamış olsam detayları daha çok anlamlandırabilirdim. kendi başına isimler ve istasyonlar bile bu kültürün bir parçası. kitapta geçen bazı hikayeleri bir türlü bir yere bağlayamadım ama 6 parmak olayında 5. ve 6. parmağın arkadaşları tarafından görününen tsukuru ve kendisinin gördüğü tsukuru'yu simgelediğini düşünmeyi tercih ettim. eminim diğer her şey de bir yere bağlanıyor ancak nasıl ki tsukuru arkadaşlarının davranışlarını bir yere bağlayamıyor ve bir türlü olayı kapatamıyor; bu roman da aynen okur için aynı şeyi yapıyor: havada kalan olaylarla okurun kitabı kafasında bitirmesine engel oluyor.

    japonya'ya gittikten sonraki edit (2017):
    japonya'daki bir amerikalıdan öğrendiğim bir bilgiyi paylaşayım. japonlarda arkadaşlık ilk ve ortaokul döneminde başlıyormuş. universitede ve iş hayatında arkadaşlık kurmaları çok zormuş. ileri yaşlarda insanları dost olarak aralarına almadıkları, yabancıların her zaman kendini dışarda hissettiği anlatılanlar arasındaydı. bu açıdan bakınca kitabın kahramanı tsukuru orta okulda edindigi 4 arkadaşını üniversitede kaybediyor ve japon kültürüne göre bir daha böyle arkadaş edinmesi çok zor ve edinemiyor da zaten. bu nedenledir ki benim gözümde bu kitapta tsukuru'nun o gruptan atılmasının nedeni olan arkadaşı tüm zamanların en kötü kurgu kahramanlarından biridir ve ne yazık ki çok da gerçekçidir.

    yıllar sonra gelen edit (2020):
    bu kitap kalabalık ve uzun süreli arkadaş gruplarına bakışınızı değiştirebilir. kendi adıma, on yıldır birlikte olduğum 6 kişilik bir grubum var. bu kitap sonrası aramızdan kimin bir diğerini gruptan atmayı başarabileceğini düşündüm. o grupta en yakın olduğum kişinin bunu yapabilecek tek kişi olduğunu fark ettim. bu benim için çok acı bir aydınlanma oldu.

    --- spoiler ---

    ikinci okuma sonrası edit (aralık 2020):
    kitabı ilk kez ingilizce olarak okumuştum. türkçesini de şimdi bitirdim. ikinci kez okuyunca da enfes bir roman olduğunu düşündüm.
  • murakami süper yazardır. efsane güzel tasvirleri, ruha dokunan cümleleri, sürükleyici hikayeleri, bomba kitapları vardır. bu kitap onlardan biri değil.

    ama bir inşaat mühendisi olarak benim yüzyıllık yalnızlık'tan sonra ömrümde okuduğum en iyi romandır. anlatmak istediğim her şeyi, sanki benim hayatımı izliyor da yazıyor gibi; dünyadaki en basit şeyi yapıyor gibi, anasını sattığım dünyasında beni anlayan tek insan gibi yazan birini görünce kıskançlıktan çatllıyorum.
  • 1q84 ve yaban koyununun izinde romanlarında olduğu gibi bu kitapta da belli olayların üstündeki esrar perdesini kaldıramıyorsunuz. bu durum her olayın çözümlendiği, giriş gelişme, sonuçla aktarılan yazıların dışında tatmin olamayan okurlara zevk vermemiş olabilir. ancak benim gibi sözcüklerin büyüsüne kapılan, içsel olayları kelimelere dökmeye çalışan yazılardan zevk alan okurlar için bulunmaz bir kitap. okurken kitapta geçen müzikleri dinlemelisiniz. yazar kendi zevklerinden ve hayatından esinlendiğini gizlemiyor. bu da bana orhan pamuk un kendinin sıkıcı biri olduğunu, neşeli şeyler yazamayacağını kendine hatırlatmasını anımsatıyor.
  • haruki murakami'nin yazdığı son, benimse ondan okuduğum ilk kitap. nobel'i o almalıydı tartışmalarında adını sıkça duyduğum yazarı "acaba nasıl romanlar yazıyormuş da nobel kendisine layık görülüyor ?" hevesiyle kitabı bir çırpıda okudum. gerçekten de akıcılıkta yazarın eline kimse su dökemez. oldukça sürükleyici bir kitap. kurgu, atmosfer oluşturma, merak, heyecan hepsi yerinde. fakat edebi anlamda bende hiçbir tat bırakmadı.

    merak üzerine inşa edilmiş bir romanın finaliyle oluşturduğu tezat da ayrı bir konu tabii.
  • ingilizcesi colorless tsukuru tazaki & his years of pilgrimage olan son murakami romanının kesinleşmiş türkçe adı.

    http://www.idefix.com/…asp?sid=f10yygqrqt8ttz0ltpqj
  • "her sezen aksu şarkısı dinlediğinde 'bu kadın benim hayatımı mı izliyor?' diye düşünürsün ister istemez" demişti bir arkadaşım. bu kitabı okuduğumda murakami acaba benim hayatımı mı izliyor diye düşünmeye başladım. yaban koyununun izinde'yi ve sahilde kafka'yı okuyunca emin oldum. murakami tekirdağ'da, baya baya oturuyor beni izliyor. kimse aksine inandıramaz.
hesabın var mı? giriş yap