• kanser olduğunu öğrendiğinde o sırada çok küçük olan çocuğunun anılarında yer edebilmek için bir çare düşünmüş ve onunla birlikte atatürk orman çiftliğine giderek, hayvanat bahçesinde ki filin yanına girebilmek için izin almış, çocuğun, bir filin yanında duran anneyi asla unutmayacağını bilerek harika bir çözüm bulmuş, duyarlı ve gerçekçi yazar.
  • 1974 orhan kemal roman ödülü konuşmasından,

    " ben bir burjuva çocuğuyum. ankara'da büyüdüm. bizim evde alaturka çaldığı zaman radyo kapatılırdı. evimizde roman diye ya yabancı dilde kitaplar ya da fransızca tercümeler olurdu. emekçi falan gibi sözler de söylenmiyordu zaten. edebiyatla ilgilenmeye başladığım sıralarda sartre filan gibi büyük isimleri duyduk. ben siyah gömlek giymeye başladım çünkü duydum ki egzistansiyalistler siyah gömlek giyiyorlarmış... çok ileri olduğumuza inanıyorduk ve gerçekliğin demode bir şey olduğunu düşünüyorduk.

    ben orhan kemal'den neyi bilmediğimi, neyi öğrenmem gerektiğini anladım. ve hiçbir zaman orhan kemal gibi yazamayacağımı da anladım, olduğum gibi kalırsam. ve yazamayacağımızı, hep kendimizi aldatacağımızı anladım.
    gerçeği ve insanı yalın, doğru ve sevecenlikle anlatamadığım yerler nereler ise işte oralarda orhan kemal çizgisinden sayarım kendimi. bunu da birimizin ustalığı, birimizin de çıraklığıyla açıklarım. o, romancı değil, kalemleşen bir yürektir.

    zaten zamanlar değişti, türkiye uyandı. yalnız orhan kemallerin ya da birkaç namuslu aydının fark ettiği şeyler olmaktan çıktı doğrular. biz de bütün kalın kafalılığımıza ve şımarıklığımıza rağmen öğrendik, öğrenmek zorunda kaldık."
  • google map'i açıp sevgi soysal'ın ankara'da oturduğu, çalıştığı, romanlarını ve hikayelerini yazdığı, yemek yediği, kahve içtiği, yürüdüğü, velhasılı kısacık yaşamına sığdırdığı ankara mekânlarını buldum.

    - 1936 doğumlu sevgi soysal'ın çocukluğunu geçirdiği kızılay selanik sokak'taki 64 numaradaki evin yerinde bugün işyeri görünümlü bir bina var.

    - 1947 yılında mezun olduğu mimar kemal ilkokulu.

    - 1952'de bitirdiği ankara kız lisesi.

    - 1953'te başladığı ankara dil tarih coğrafya fakültesi.

    - 1961'de haldun dormen'in yönettiği "zafer madalyası" adlı oyunda sevgi soysal'ın tek kadın rolünü oynadığı (sonradan eşi olacak mümtaz soysal'la da burada tanışmış) oyuna ev sahipliği yapan başkentin ilk özel tiyatrosu meydan sahnesi, kızılay ile sıhhiye arasında bulunan -günümüzde yıkılmış- terzioğlu apartmanı'nın bodrum katı ki bu apartman, sıhhıye orduevi'nin hemen yanındaymış.

    - 1965'te program uzmanı olarak çalışmaya başladığı mithatpaşa caddesi no: 37'deki trt binası.

    - 1970'lerde ailesiyle birlikte oturduğu kızılay şehit adem yavuz sokak (eski adı: çelikkale sokak) no:12'deki apartman yıkıldığından şu an yerinde cam cepheli bir işyeri var.

    - 1970'de yayımlanan yürümek adlı ilk romanını yazdığı ev halen ayakta duruyor: kavaklıdere abay kunanbay sokak (eski adı: bilir sokak) no:28.

    - yürümek'te, “yenişehir, selanik caddesi 68’e bir apartman yapıldı, tek katlı, iki katlı evlerin yanına. ilk kaloriferli apartman. sonra ikinci, üçüncü, kalorifer kazanları ve kapıcılar.” şeklinde geçen no: 68 de dimdik ayakta.

    - yine yürümek'te “köylüler, çingene çocukları görülmezdi pek. ankara’ya göç başlamamıştı. hükümet vardı ankara’da. ankara’da köylülerin bulvardan geçmeleri yasaktı." şeklinde bahsettiği atatürk bulvarı.

    - 1971'de, 12 mart muhtırası'na muhalefet ve komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklandığı, evlendiği ve yıldırım bölge kadınlar koğuşu'nu yazdığı mamak (ulucanlar) cezaevi.

    - 1974'te yazdığı yenişehir'de bir öğlen vakti romanının şu ilk cümlesinde “sanki büyük bir gürültüyle devrilecekmişçesine sallandı kavak. o her an oluşan, değişen şeyleri görmeyenler sezmediler bunu. öğlendi. kızılay semtinin en civcivli, gürültülü, servisi en çabuk, en ayakaltı yeri olan piknik’in oraya akıyordu kalabalık.” bahsi geçen kavak, hayali bir kavak olmayıp kızılay'da tuna ve selanik caddesinin tam kesiştiği noktadaymış ki bugün burda burhan alkar'a ait barış heykeli bulunmakta.

    not: işbu entryde, sevgili hakan kaynar'ın "yenişehir’in kızı, başkentin yabancısı" adlı beş serilik yazılarından bolca yararlanılmıştır.
  • "her şey özlenebilir. her şey tutku konusu olabilir. her şey aynı ölçüde kutsal ve aynı ölçüde aşağılık olabilir. tutkular çevreye göre değişen şeylerdir. evli kadınlar toplantısında, en temiz pak aile kadını olmaya özenen aynı kadın, orospuların yanında en orospu olmayı niçin istemesin? önemli olan istektir, hiçbir istek diğerinden daha soylu değildir."

    (bkz: tante rosa)
  • sermayden yana mısın türk'sün
    emekçiden yana mısın sürün

    " bundan böyle siz köpeklere veya yandaşlarınıza ürmek, milliyetçilere de yürümek gerekecek. türklük onurunu kaybetmiş, para ile şeref ve haysiyetini satan siz sahtekâr alçaklar...devam edin haysiyetsizler, milliyetsizler, şerefsizler, vatan hainleri, din düşmanları, şeref ve haysiyetten yoksun kıpkızıl komünist uşakları..."

    yalnız söz ya da yazıyla da olsa halktan, emekten yana olanlar, yukarıda edep dışı sayılabilecek satırlarını aldığım mektuba benzer mektupların yabancısı değiller. mektuplar önce şeref, haysiyet, milliyet konularına hasredilmiş sövgülerle başlarsa da sonunda mutlaka belden aşağı, ağza alınmayacak galiz küfürlerle biterler. o size hiç yakıştıramadıkları dinî, ailevi ve de millî terbiyeden, mektup sahibinin ne ölçüde nasibini almış olduğu, meramını ifade ederken kullandığı küfür bolluğundan anlaşılır.
    ...
    "türklük" patenti; sömürücünün, vurguncunun, eyyamcının başarıyla temsil ettikleri kurulu düzenimizin bekçilerince pek sık kullanılır oldu yine. nato, cento, yabancı sermaye- kürt memet sen de nöbete. alavere dalavere, türklük bizim patentte.

    bu durumda arı kovanına çomak sokanların türklük sınavında çaktırılmasına şaşmamalı. böyledir bu memleket. vergi iadesi yolsuzluğuyla hazineyi dolandırdın mı soy meselesi aranmaz ama vergi yolsuzluğunu mu kurcaladın, hemen soy sop ve kan, kafa ve de tas denetçilerinin hışmına uğrarsın.

    bu has türkler, tarih sevgisini de kimseye bırakmazlar, neyse ki "ananın milleti" üstünde durma titizliğini osmanlı padişahları konusunda pek göstermezler.
    gelin, bu soy sop meselesini o pek bağlı oldukları eski görenekleri anlatan kadim kitaplardan okuyalım.

    işte, gelibolulu mustafa ali'nin mevaid'ün nefais fi kavaid'ül mecalis kitabından:

    "arnavut soyundan terbiye ve ağırbaşlılık ummak, pis kürtler'den doğruluk beklemek, yumurtlamakta olan tavuğa 'konuşma' demek gibidir ya da hırsıza, hayduta 'bana kıyma.' demek gibi."

    "rus soyundan gelen cariyenin fahişe olmaması, saderû oğlanlarının pasifliklerinin ortaya çıkmaması olmayacak şeydir, bu cinsten olan kazaklar'ın içkiye, kara yüzlü araplar'dan soyu bozukların, şaraba ve bozaya düşkünlük göstererek âleme rezil olmamaları boş hayaldir."

    " sözün kısası, rum insanı daha üstündür. tilkilenmekta arap, köpektir. acem'in tabiatı incedir ama çoğu fesatçıdır. kısacası, günümüz bilginlerine göre rum, acem'den yüz kez üstündür. bu sözü kabul etmeyenler köpektir."

    yalnız kadim görenekçi mustafa ali'nin soy sop meselesine, özellikle hizmet törenlerini anlatırken eğilmesi düşündürücü.
    gelibolulu mustafa ali'nin kendi milliyeti ise karışık. bizim bamsı beyrekler de kim ki eziliyor, kim ki ezilenden yana onların türklük'üne takmışlar. yine aynı kitaptan "kul takımının kaçmasını anlatır" bölümünden aktaralım:

    "padişah hizmetinden kaçan iki ayaklı eşeklerin suçları açık ve ortadadırama bu gibi sapıklıklar çoğu kez rus, macar, gürcü gibi pis ayak takımında görülür."

    anladınız mı şimdi, sermayenin bekçiliğinden kaçanların sapıklığı ve de millyeti üstünde niçin bunca durulduğunu?

    politika, 21.4.1976

    (bkz: bakmak)
  • arkasinda uc kucuk cocuk birakip, erkenden gitmek zorunda kaldigi icin, son gunlerindeki duygularini merak ediyorum ben asil.
    o umutsuzluk, o caresizlik, o "niye ben", o "bensiz nasil olacaklar" duygusu nasil da kemirmistir icini gun be gun...
    bir yazardan cok, uc cocuklu bir annenin kaybidir beni en fazla uzen ne zaman sevgi soysal adini duysam.
  • alman asıllı bir annenin 5 çocuğundan biri, mümtaz soysalın ilk eşi
  • yürümek'te, adam ve kadının sevişme öncesi yatakta girdikleri şöyle bir diyalogu yazan kadın:

    kadın: biliyor musun, gitsek buradan, gitsek işte, bir süre, kaçsak ya da; kaçmak, istenmeyen, karşı çıkılan şeylere bulaşmaktan iyidir herhalde.
    adam: bu ayın elektrik hesabı ödenmiş miydi?
  • bir türk filminde dolaylı da olsa gördüğümüz yazarımız. garip (1986) filminde kemal * bakkaldan süt almaya giderken bir de kitapçıya uğrar. kitapçıya girdiği an vitrinden arkası gözüken kitaplardan biri de sevgi soysal'ın kitabıdır (ki ben barış adlı çocuk olduğunu düşündüm nedense ).
  • sevgi yenen olarak dünyaya gelmiş. sevgi yenen, sevgi nutku,* sevgi sabuncu* ve sevgi soysal* olarak yaşamış. sevgi soysal olarak ölmüş. kırk yıla çok aşk, dokuz kitap, üç evlilik, iki çocuk, hapishaneye de uğramış renkli bir hayat sığdırmış. sanki biliyormuş erken gideceğini.

    ne kadar erken ölmüş. ne kadar güzelmiş. yaşasa 76 yaşında olacakmış. bugün için artık çok çok ileri bir yaş değil. ama o 36 yıldır yok.
hesabın var mı? giriş yap