• a) şiir :
    - konular; aile sevgisi, gençliğe güven ve aşk gibi daha bireyseldir.
    - sone ve terzarima gibi batı edebiyatından nazım turleri alınmıştır.
    - biçimce kafiyeden çok kulağa göre kafiyeyi tercih etmişlerdir.
    - dil çok ağırdır.
    - nazım nesire yaklaşmıshtır. yazar bir dizedeki duyguyu diğe dizelerde devam ettirmektedir.
    - parnasizm etkisi altındadır.
    b) nesir :
    - fransızlardan etkilenmishlerdir. dili her kavramı anlatmakta kullanışlı bir hale getirmişlerdir.
    - realizm ve naturalizm etkisi altındadırlar.
    - roman ve hikaye yönünde en kusursuz eserler bu dönemde verilmiştir. örn : halit ziya uşaklıgil – mai ve siyah
    - roman ve hikayelerde olaylar istanbul ve çevresinde geçer.
    - yazarlar kimliklerini gizlerler.
  • başlarda ahmet ihsan tokgöz yönetiminde magazin ağırlıklı, eğlenelim öğrenelim tadında bir dergiyken yönetime tevfik fikretin gelmesiyle iyi bir edebiyat dergisi haline gelip, çeviri yazılarından bir tanesinde fransız devrimi'nden bahsedildiği gerekçesiyle 1901 ekim'inde sansürlenip kapatılmış dergi. sonra yeniden basılmaya başlanıp yine eski televole kıvamını tutturur. 1928 sonundan itibaren latin harfleriyle basılmaya başlanıp 1944 yılında yayın hayatına son verir. şimdilerde tarihin tozlu raflarında yer alan 54 yıl boyunca yayımlanan 2464 sayıyla en uzun ömürlü dergi ünvanını taşır.
  • ilimler/fenler hazinesi anlamına geldiği rivayet edilen tamlama

    bu isimde şimdilerin bilim-teknik'i tadında bir dergi çıkarılırmış, zamanla bu adla anılacak akıma mensup edebiyatçıların tekkesi olmuş, ilimle fenle alakası kalmamış (bkz: söyleyenlerin yalancısıyım)
  • anlatmaya bağlı ve heyecan, coşku verici metinlerinin özelliklerini uzun uzun yazmak yerine bir veya bir kaç kelime ile sıralamanın mümkün olduğu 1896-1901 yıllarını kapsayan edebi hareket.

    karamsarlar.
    realistler.
    teknik kusurları yok.
    mekanları istanbul.
    sanat sanat için.
    kafiye kulak için.
    beyit değil konu bütünlüğü.
    sone, terza rima, triyole.
    süslü, sanatlı dilleri var.
    bireysel konuları işlemişler.
    şiir de tevfik, cenap
    tevfik'te sis, cenap'ta elhan-ı şita
    yüksek zümreye hitap.

    bütün 11. sınıf öğrencilerine edebiyat dersi için armağanımdır. *
  • bu devir yazarları realizm ve natüralizm akımlarının etkisi altındadır. bunun sonucu olarak, hep hayatta görülen, ya da görülmesi olanağı bulunan olay ve kişiler anlatılmıştır. teknik kuvvetlenmiştir; gereksiz tasvirler yapılarak, ya da konu dışı bilgi verilerek vakanın yürüyüşü durdurulmamıştır. çevre tasvirleri eseri süslemek için değil, vaka kahramanlarının kişiliklerinin oluşumunu anlatabilmek için yapılmıştır.

    yazar, eserde kendi kişiliğini gizlemiştir. olup bitenler, -özellikle sanatçıların olgunluk çağı eserlerinde- yazarların gözüyle değil, eser kişilerinin gözüyle, onların “bakış açısı”ndan anlatılmıştır (halid ziya uşaklıgil, aşk-ı memnu, kırık hayatlar; mehmet rauf, eylül*; v.b.). bu, edebiyatımızda hikâye ve roman türünün gelişiminde önemli bir aşamadır. batı edebiyatından yalnız yöntem alınmış, vakalar kendi hayatımızdan seçilmiştir; fakat kimi zaman yalnız yöntem alınmakla kalınmamış, vakalar da taklit edilmiştir. sözgelimi, hristiyanlar arasında, aşk yüzünden mutsuz olanların kimi zaman dünyadan elini eteğini çekip manastıra kapanması âdeti vardır; halit ziya'nın “keklik ismail” hikâyesinde de izmir delikanlısı keklik ismail, sevgilisinin başkasıyla evlenmesi üzerine dünya ile ilgisini keser, bir tekkeye çekilir. vakalar genellikle istanbul'da geçer. (abdülhamit devrinde memlekette gezi özgürlüğü olmadığı için, yazarlar, memleketin istanbul dışındaki yerlerini tanımıyorlardı).

    vaka kişileri çoğu zaman aydın kimselerdir. fakat kimi eserlerde, ve daha çok küçük hikâyelerde, halk tabakasından kimseler de ele alınmıştır (halid ziya, mahalleye mevkuf, sade bir şey; hüseyin cahit yalçın, görücü, v.b.). tanzimat sanatçılarından çoğunun tersine olarak, halka seslenmek düşünülmemiş; “havâssa mahsus” (seçkin kişilere özgü) bir yol tutulmuştur; kendilerinin de söylediği gibi: “servet-i fünun edebiyatı umuma, avâma mahsus değildir.” (hüseyin cahit yalçın, biraz daha hakikat). bu düşünüşün bir sonucu olarak, dil konusunda da tanzimat hikâye ve roman yazarlarının pek çoğundan daha geri bir anlayışla, konuşma dilinden büsbütün uzaklaşılmış, arap ve fars sözcük ve dil kurallarına geniş ölçüde yer verilmiştir. bu arada, o zamana kadar edebiyatımızda kullanılmayan birtakım kavramlar, fransız edebiyatından esinlenilerek, türkçeye aktarılmış; bunların çoğu da, fars dilinin kurallarıyla yapılan birtakım tamlamalar ve bileşik sıfatlarla verilmiştir:
    karha-i hayat (hayat yarası), ra'şe-i bâride (soğuk titreyişi); tehî-baht (boş bahtlı), zekâ-şiken (zekâ kıran) v.b.

    üslûp, hele yer ve kişi tasvirlerinde, çok süslüdür. bu konuda halit ziya şöyle demektedir:

    ...bu maraz hâdisesi, refiklerimin affedeceklerine, hattâ benimle beraber itiraf eyleyeceklerine kanaatle söyleyeceğim, ziynet ve sanat ibtilâsı idi. bu ibtilâ nazımda olsun nesirde olsun, yazılan fazla yüklü, sonradan bulunmuş bir tâbiri kabul edersek, ağdalı bir hale getiriyordu; öyle ki, o tarihten uzaklaştıkça hele bugün ben bizzat bunları tekrar okurken sinirlenmekten hâlî kalmıyorum.

    türk sanatkârı bu ibtilâya iran'ı taklit etmekle düşmüşken bazen bir maraz tohumunun daha hafif bünyelerde fazla şiddetle nemâ bulması kabîlinden onun daha ifratlı ve daha sürekli bir hastası olmuştur. edebiyat-ı cedide garba teveccüh ederken şarkın bu illetinden kendisini kurtarmalı idi. bilakis mevrûs marazı yenilik iddiasının ince ve yarı şeffaf boyası altında sakladı, ve daha fenası, besleyerek büyüttü.

    birinden diğerine sirayet ederek hemen bütün edebiyat-ı cedide şairleri ve nâsirleri yazılarına yığın yığın istiareler, mecazlar, teşbihler, kelime ve fikir oyunları koydular; ve sanki yazı-hayal ve lâfız marifetleri için bir hüner sahnesi imişçesine sanatta hakikî bir teceddüt cereyanının aksine, irticâî bir yol tutmuş oldular.

    edebiyat-ı cedide’nin hikâye ve roman yazarları şunlardır:

    halid ziya uşaklıgil
    mehmet rauf
    hüseyin cahit yalçın
    ahmet hikmet müftüoğlu
    safvetî ziya

    kaynak: cevdet kudret/edebiyatımızda hikâye ve roman
  • mehmet rauf tarafından da yeşil yurt hikayesinde bahsedildiği üzere, hakikaten yeni zellanda'ya giderek koloni kurmaya karar vermiş fantastik edebiyatçılar ekolü.

    hüseyin cahit durumu şöyle anlatmaktadır;

    ''nuvelzeland teşebbüsünde yalnız bir noktada tevfik fikret ile aramda bir ihtilaf çıkıyordu. fikret, ilelebet adada yerleşmek ve hiç memlekete dönmemek fikrinde idi. ben:
    - hayır, diyordum. abdülhamid ölür de memlekette meşrutiyet teessüs ederse nuvelzeland’da kalamam, mutlaka buraya dönerim!
    fikret bunu oyunbozanlık addederek kızıyordu. hele o zaman gelsin düşünürüz diye bu ihtilafın halini ileriye bırakıyorduk.''
  • liseliyseniz bu yazdıklarımdan uzak durun. lise müfredatında durum farklı.

    servet-i fünun sanatçıları malumat ve mektep dergisinde bir araya gelmişlerdi. sanıldığı gibi ilk toplanma yeri değildir.
    malumat dergisinin kadrosu: tevfik fikret, cenap şahabettin, ali ekrem, süleyman nazif.
    mektep dergisinin kadrosu: tevfik fikret, cenap şahabettin, halit ziya, mehmet rauf, hüseyin siret.

    dergi 1896'da çıkmamıştır.
    servet gazetesi 1890'da çıkarıldı
    1891'de servet-i fünun haftalık ek olarak çıkmaya başladı. idarecisi ahmet ihsan'dır.
    1896'da recaizade, öğrencileri fikret ve ahmet ihsan'ı görüştürdü kontrolü fikret'e verdi.

    topluğun dağılma sebebi olarak hüseyin cahit'in çeviri makalesi gösterilir, iftiradır.
    bireysel konulardan öteye geçilememesi (ahmet şuayp'ın eleştirisidir)
    tevfik fikret'in ali ekrem'in yazısını kırparak yayımlaması üzerine ali ekrem'in arkadaşları ile dergiden ayrılması
    tevfik fikret ve ahmet ihsan'ın bozuşması üzerine fikret'in (yazı işleri müdürü) dergiyi terk etmesi üzerine zaten yazarlar dergiden uzaklaşmıştır.

    servet-i fünuncuların abdülhamit karşıtı olaylara karışması üzerine edebiyat ve hukuk bahane edilerek dergi kapatılmış ama dergi 2 ay bile geçmeden yayıma başlamıştır gel gör ki o saatten sonra eski gücü kalmamıştır.

    dekadan sanıldığı, anlatıldığı gibi hakaret falan değildir. fransa'da sembolistler için kullanılmıştır. ahmet mithat sonra gençlerin (s.fünun) yeniliklerini takdir etmiş, tartışmayı bitirmiştir.
  • oluşumu:

    - tanzimat mektebiolarak adlandırılan şinasi, namık kemal ve ziya paşa'nın ölmesi ve öbür tanzimatçıların çok yaşlı olması tanzimat edebiyatının yavaş yavaş sonuna gelindiğinin göstergesidir. bu dönemde 1891 den itibarenservet-i fünun adında bir bilim dergisi yayınlanmaktadır. bu derginin başında recaizade mahmut ekrem'in öğrencisi olan ihsan tokgöz vardır. recaizade mahmut ekrem, ali ihsan tokgöz'ü bu derginin sanat dergisi olması yolunda ikna eder. derginin başına tevfik fikret getirilir.

    genel özellikleri:

    - tanzimat edebiyatı 2. döneminin sanat anlayışı devam eder, buna göre;

    1) batılı sanat anlayışı, özellikle fransiz edebiyatı, etkisini sürdürür.

    2) sanat, sanat içindir görüşü benimsenilmiştir.

    3) tevfik fikret dışında hiçbir sanatçı toplumsal konulara girmez.

    4) dönemin baskıcı anlayışı* tüm hızıyla devam eder. bu, sanat anlayışına, eserlere, toplumdan uzaklaşan üretimler olarak yansıyacaktır.

    5) en çok eleştirilen yönü dilidir. arapça, farsça tamlamaların yanına fransızca sözcükler de katılarak yeni tamlamalar oluşturulur. dili ağırıdır.

    6) bu dönem sanatçıları avrupa'da eğitim - öğretim görmüşler, bu kültürü özümsemişlerdir.

    7) gazeteler etkinliğini kaybetmiş, dergiler bu döneme damgasını vurmuştur.

    bu dönemde şiir:

    - tanzimat edebiyatında şiir biçimsel olarak divan edebiyatının uzantısıydı fakat içerik değişmişti. servet-i fünun dönemiyle beraber biçimsel yönden de ciddi değişimler başlar. batılı nazım şekilleri kullanılmaya başlanır.

    - divan edebiyatındaki müstezatın kalıpları kırılarak serbest müstezat geliştirilir.

    - sembolizm,empresyonizm, parnasizmin etkisindedir.

    -şiir, düz yazıya yaklaştırılır. bu bölümde dil sade ve yalındır.

    - aruz, türkçeye başarıyla uygulanır.

    - içe dönüklük, karamsarlık, aşırı duyarlılık ön plandadır.

    - konu bütünlüğüne önem verilir.

    - anlam bir dizeden diğer dize ya da dizelere taşınır.

    - kulak kafiyesi esas alınır.
  • servet-i funun, recaizade mahmut ekrem'in eski ogrencisi ahmet ihsan'in 1891'de cikarmaya ba$ladigi bir derginin adidir. adi fenlerin serveti anlamina gelen bu dergide fen ve saglik bilgileri yer almaktadir.
    1895 yilinin sonunda muallim naci ve taraftarlarinin yazdigi "malumat" adli gazetesi ile racaizade mahmut ekrem arasinda bir tarti$ma ba$lar. bu tarti$ma; "kafiye goz icin mi, kulak icin mi olmali?" dir. mahmut ekrem, malumata verdigi cevaplari servet-i funun dergisinde yayimlar. recaizade mahmut ekrem, bu tarti$madan sonra yeni edebiyat taraftari gencleri servet-i funun dergisi etrafinda toplar. servet-i funun'u sanat ve edebiyat haline getirebilmek icin tevfik fikret'i gorevlendirir. ardindan cenap sahabeddin, huseyin siret, huseyin suat, ali ekrem, halit ziya usakligil, mehmet rauf, huseyin cahit, ahmet hikmet vb. gibi yazarlarin katilmasiyla da, edebiyat-i cedide donemi ba$lar. burdan da; ‘edebiyat-i cedide, ‘servet-i funun dergisi cercevesinde toplanan yazarlarin olu$turdugu bir edebiyat akimidir, sonucuna varabiliriz.

    edebiyat-i cedide'nin yada servet-i funun edebiyatinin genel ozellikleri $unlardir;
    - bati edebiyatindan alinan sone, terza rima gibi nazim $ekillerini kullanirlar
    - klasik $iirin nazim bicimi olan mustezati alip fransiz $iirleriyle kari$tirarak "serbest mustezat" adi verilen bir nazim bicimi olu$tururlar
    - $iirlerde genellikle aruz olcusunu kullanirlar
    - $iirin konusunu geni$leterek cevrelerinde gordukleri her konuyu $iire sokarlar. ki$isel duygu ve hayaller, aile hayati, a$k ve doga en cok i$lenen konulardir
    - parnasizm ve sembolizm etkileri ile $iirde yeni bir duygu, yeni bir hayal, yeni bir estetik anlayi$i meydana getirilir. dizelerde bicimcilige, tirm ve ahenge onem verilir.
    - mevcut osmanli turkcesini yeterli bulmayip, yeni kelimeler, yeni deyimler ve tamlamalar kullanarak dili sadelikten uzakla$tirilar
    - "sanat sanat icindir" ilkesini benimserler
    - $iiri duz yaziya yakla$tirmi$lardir. bu demek oluyor ki; du$unce bir dizede bitmemeyip, diger dizelere ta$malidir.
  • sultan abdülhamit emriyle bazen servetifünun'a basılmak için resimler gönderilirmiş. bunlar fransız petit journal ve petit parisien gibi gazetelerden yahut amerikan cinayet haberleri mecmualarından alıntı olurmuş genelde. bunlar verilmek üzere genelde ahmet ihsan, saraya çağrılır ve bunları kendisine bazen başkatip tahsin paşa ve bazen de başsansör hıfzı bey verirmiş. bu resimlerin altına ancak sarayın tercüme ettirdiği ibareden başka şey yazılamazmış ve hatta bu resimlerin niçin konulduğu bile söylenilemezmiş. örnekler:

    1- paris'te bir tramvayın apaşlar tarafından durdurulup soyulması (gizli sebep: kaptan apaş denilen bir rum şakisi avrupa ekspresini çerkezköy'de durdurup soymuş ve sefaretin müdahalelerine sebep olmuş. bu olaya cevaben tramvayın soyulması haberi konmuş)

    2- paris'te bir anarşistin bir polisi öldürmesi (gizli sebep: sarayın bendelerinden meşhur fehim paşa bir gece beyoğlu caddesi'nde elinde revolverle dolaşıp birkaç kişiyi yaralamış.anarşistin yaptığı katl resmi de buna gönderme olarak konmuş. hatta o zaman anarşist kelimesini değil basmak telaffuz etmek dahi fevkalade mühlik telakki edildiği halde bu resmin basılıp bu notun düşülmesi ahaliyi oldukça şaşırtmış.)

    3- papa'nın kafes içinde ruhani ayin yapması. (el sebep: padişah hamid'in saraydan çıkmayıp ibadetini de hemen sarayın karşısındaki camide yapmasına bir benzerlik, bir çeşit empatik kılıf)

    4- amerika'da zencilere linç cezası verilmesi (sebep: sarayda iki haremağası arasında vuku bulan bir katil üzerine padişah bunlardan birini idama mahkum etmiş ve beşiktaş'ta astırmış. avrupa gazeteleri bu esrarlı cinayeti türlü renklerle yazmışlar. linç haberi ve resmi buna cevapmış)

    5- `afgan veliahdı habibullah'ın londra'da dişini çıkartması`. (sebebi hikmeti meçhul kalmış)

    direk kaynak : geçmiş zaman fıkraları
hesabın var mı? giriş yap