• istiklal caddesi üzerinde yürürken tesbit edilemeyecek kadar göze batan ve simetrik yapısı ile ilgi çeken haşmetli olgu. dayanamaz girersin.

    eski insanlar şöyle der; "istiklal'in eski havası kalmadı yozlaştı artık"...doğru bir yargıdır kanımca. zamanında kravatsız çıkılmaya utanılan mekanın bu günkü hali içler acısı denebilir. belkide eskiden bu kadar modern yapılar yoktu belkide bu kadar popüler değildi fakat kalitesi ile insanların nazikligi ve hoşgörüsü ile özlenesi tarih ve mekan olarak hafızalarımıza kazınmıştır.

    eskiden istiklale bir hava katan tramvay olgusu şu sıralarda hiç üzerinde durulmayan küçük bir ayrıntı mahiyetinde. eskiden etrafa, dükkanlara, insanlara baktıgınızda bir samimiyet, bir sıcaklık hissederken, şimdinin istiklalinde bırakın insanların suratına bakmayı, kafanızı kaldıramıyorsunuz. insanları hoşnutsuzlugu, huzursuzlugu "ne bakıyorsun kardeşim", "var ya senin ananı bacını"ya kadar gidiyor. yazık...artık bir zevk bir haz ortamı olduğunu sanmıyorum istiklalin. belkide suni duygular yaşatan bir mevki olarak kaldı geçmişten günümüze.

    işte bu düşünceler içerisinde başım önde yürürken dikkatimi çeken bir haşmetli bir onurlu yapı tesbit ettim diğer amerikan özenti tabelalara sahip dükkanlardan ayrı olarak. beraber yürüdüğümüz, dost olarak tanımlayabilecegim bireye bir teklif sundum. evet, daha önce hiç girmemiştim oraya. belkide bu, benim bile yozlaştıgımın bir göstergesi.

    uzaktan şöyle bi inceledim sent antuan kilisesini. duvarlarına, yapılış tarzına baktım. tabi doğal olarak bu hemen mensup olduğum dinin mabetleri ile kısa bir karşılaştırma yapmama neden oldu. "keskin, kararlı, ha$metli, büyüleyici" kelimeleri döküldü ağzımdan.

    içeriye girer girmez istiklal caddesi'ne ait olmadıgını anladım st antuan'ın. bir huzur bir sessizlik kaplıydı duvarları. her ne kadar istiklal bu sessizligi bozmak istercesine "dum tıs" sesleri çıkarsada. içeriye doğru süzülmek içeriyi incelemek artık en büyük arzu olarak birikmişti içimde. merak duygusu, bir dinin ana merkezlerinden birine girdiğimi fısıldıyordu sanki kulagıma. belki öyle değildi fakat buna inanmak istiyor, yapının büyüklüğü ile kendimden geçiyordum. tabiki, tanrıyı temsil eden bir yapı idi. ulaşılamaz ve göz kamaştırıcı olmalıydı.

    ilk adımlarımda bir ürperti ve utanma duygusu belirdi. tanrının evine böyle elimi kolumu sallaya sallaya, japon turistler gibi giremezdim. girmemeliydim. o andan gerek orada kendini allah'a bir kademe daha yakın hissetmek isteyen samimi bireyleri rahatsız etmemek için gerekse kendimi tanrıdan uzak hissetmemek "geçiyordum uğradım" ukalalıgı içerisinde olmamak için o dine mensupmuş gibi davranmaya çalıştım. meraklı turist edası ile "a aaa", "vay beee", "deeeeeh" nidaları atmamaya, kendimi dizginlemeye çalıştım. yavaş ve "daha önce gelmiştim zaten ben buraya" adımları atıyordum, yabancı olduğum tanrı evinde.

    yapının haşmeti, büyüklüğü ve işleniş şeklinden çok derin etki bırakan kısmı, içerisinde diz çöküp ağlama kertesine kadar gelmiş, allah kavramı ve ona karşı işlediğini düşündügü günahlardan arınma amaçlı bir samimilik ve temizlik duygusu içerisinde olan bireyler dikkatimi çekti. yer yer hıçkırıyorlar ve bunu gizlemeye çalışmıyorlardı. dakikalarca elleri başlarında dualar edip, aflar diliyorlardı büyük bir hazla. i$te o anda karşılaştırma, kıyaslama duygusu gene belirdi. tabi ölçüde cami idi. aklıma bir çok soru geldi. "bir müslüman olarak, neden camiler günün her saati, bu şekilde samimi insanlarca doldurulmuyor", "neden ibadet ederken kendimi bir samimi hava içerisinde hissetmiyorum", "neden bütün müslüman din adamları bana zorlayıcı yaptırımcı, 'asarıp keseriz' gibi geliyor"...

    bu düşünceler içerisinde iken, bir hristiyan gibi o ünlü kilise sıralarına oturup, inceleme ve gözlemlerimize ayrıntılara inme haline kadar ilerlemişiz. o sırada dostumundan yukarıda bahssettiğim, benzer şeylerden bahsettiğinin farkına vardım. fakat o "buraya geldik ama hristiyanlıga karşı hiç bir özen duymuyorum" diyor, "kendimden aşırı eminim, hayret" şeklinde de vurguluyordu. belkide onun bu sözleri benim doğru kelimeyi bulmamı sağladı; "özenmek"...evet bu samimi insanları görünce oluştu bu özenti içimde. belkide "davulun sesi uzaktan hoş" geliyordu ama kendimi engelleyemiyordum. içimde bir burukluk vardı her nedense. islamiyetin özünde etik olduğunun farkındaydım ama bu etikligin ölçüsünü bir din adamından dinlerken neden onu samimiyetsiz ve zorlayıcı buluyorum? rahatlık içerisinde neden tanrıma daha yakın alamıyorum. söylenenlerin hep direktif ve zorlama üslumu içerisinde olduğunu düşünüyor, "beni tanrımla başbaşa bırakın" diye haykırmak istiyorum.

    artık açıga çıkmasını istemediğim turistligimin son demleri idi. bu tanrının evinden çıkmak üzere idik. dışarıda yarım yamalak farkettiğim simetri olgusu. içeride daha belirgin oldugunu son anda yakaladım. sanki herşey ortada asılı duran isaya dönüktü. onun sagı ve solundaki herşey birbiri ile aynı idi. bütün yapı ve duvarlar sanki ona bakıyordu. etkileyici idi.

    gözüme bir kaç yazı ilişti kilisenin "haber panosu" tipindeki köşesinde.o yazılarda islamiyete benzer, etik tabanlı öğütler veriyordu. tüm yazıları okumayı bitirdiğimde, etrafımda yadsınamaz bir kalabalıgın olduğunu hissettim. meraklı ve inançlı gözlerde onlarda takip ediyorlardı benim daha önce üzerinden geçtigim yazıları. onları yazılarla başbaşa bırakıp, kilisenin belkide 15 adam boyundaki kapısından dışarı, bahçeye süzüldüm.

    "bi şeyler eksik" diyor, o ilahi tınıların varlıgını o narin sesli rahibelerin seslerini duymak istiyordu ruhum, diğer tüm filmlerdeki kilise olgusunun tanıtılış şekli yüzünden. bu düşünüşümün son noktasını koyduğumda, belkide hiç var olmayan, yandaki dostun bile duymadığı, o esinti şeklindeki rahibelerin sesleri kulagıma kadar ulaştı. sanki söyledikleri şeyi ezbere biliyormuşcasına, onlara katılıp, mırıldanmaya başladım. ayaklarım yerden kesiliyor, yükseliyordum...

    sonra bahçenin de sonuna gelip, siyah ve dikene benzeren parmaklıklar arasından dışarı aktık, rahibelerin tınıları arasında.

    herşey eski haline dönmüş, yine yoz istiklale, yine mc donalds, burger king, "the marmara"ya katlanmak zorunda idik.

    fakat artık sent antuan kilisesi'nin ayrı bir yeri olucaktı ruhumda, o amerikan özentisi olup çıkmış caddenin içinde. ona ayrı bir gözle bakıp, ona ayrı bir duygu besleyecektim.
  • ocak 2003'te bir zamanların efsanevi telefon markası nokianın son modeli nokia 6600 türkiyeye geldi. istiklal caddesine çıktım telefoncunun birinden 1 tane alıp tünele doğru gezerken sent antuan'a girip bi gezeyim dedim.. daha doğrusu kilisenin içindeki bankta oturup telefonu kurcalar, neyin nasıl çalıştığını, ne işe yaradığını öğrenirim diyerekten daldım kiliseye.

    herkes içeride fotoğraf çekiyordu. girişten sağa döndüğünüz ve 10 adım attığınız zaman meryem ana biblosu vardır... bir kaç fotoğraf çekeyim dedim ve biblonun bir fotoğrafını çektim. 3-5 foto daha çekerek banklara oturdum. telefonu kurcaladım.. sıkıldım bir sigara içeyim diye kilisenin bahçesine çıktım... bahçede çektiğim fotoğraflara bakarken meryem ananın fotoğrafının siyah beyaz olduğunu, hatta sanki fotoğraf çekmemişim de bilgisayarlı tomografisini çekmişim. sonra doğal olarak tepkim "bu ne lan" oldu ve o refleksle elimi sağa sola çevirerek ışığı farklı olarak ekrana yansıttım. bu şekilde elimi oynattığım zaman meryem anayı net olarak gördüm... sonra tekrar ışığın yönün değiştirdiğimde meryem ananın tomografisini görüyordum... o heyecanla "tanrıyı yakaladım" diyerek gülümsedim kendi kendime...

    sanırım sesim biraz fazla çıktı ki kısa bir süre içinde bir üşüştüler başıma... nasıl yakaladınız? nerede? biz de baka bilir miyiz? vs...

    "şaka yapıyorum ya, mum ışığından olsa gerek (meryem ana biblosunun arkasında dilek mumları için bölüm var) işte böyle bir fotoğraf çektim" diyerek fotoğrafı gösterdim, 1-2 saniye baktıkları zaman sağ sol yaparak ışığın yönünü değiştirdim ve bunlar bir panikledi, karşımda istavroz çıkartıyorlar falan... ibranice bir şeyler söylüyorlar.. koluma omzuma dokunuyorlar..

    içeri girdi birisi, sonra papaz mıdır peder midir her kimse 1 karış sakallı birisi geldi ben de bakmak istiyorum dedi.. fotoya baktı o da istavroz çıkartınca bütün ziyaretçiler bizde bakalım lütfen diyerek ısrar etmeye başladılar.. oradan manyağın birisi "tanrı burada ve bizi izliyor, fotoğrafı çekildi" diyor her birlikte istavroz çıkartıyorlar...

    hay amk. çattık...

    sonra papaz mı peder mi (hangisi papaz, hangisi peder- kime papaz denir kime peder denir bilmiyorum kusura bakmayın) onun kulağına yanaşarak dedim ki;

    "dayı benim işim var, kız arkadaşımla buluşacaktım, erken geldim gezeyim dedim.. girdim kiliseye telefonun dandikliğinden olsa gerek fotoğraf net çıkmadı, ben zaten hıristiyan değilim.. bu yüzden tanrı benim makinaya gelmez.. sen cemaati al içeri gir, ben de yoluma gideyim"

    allah razı olsun kafası çalışıyormuş ki kutsal birisi olmadığımı anladı ve kapıya kadar uğurladı beni..

    o gün anladım ki; yobazlıktan gelen gerizekalılık, her dine haiz bir şeymiş.

    ben sadece bizim yobazlar böyle salak olur sanıyordum.. kusura bakmayın yobaz kardeşler, günahınızı almışım...
  • bugün pazar yeri gibi olan kilise... ibadet etmeye geleni, gezmeye geleni, her dinden insanı, tesettürlüsü, açığı... herkesin kendine yöneldiği, iyi dilekler dilediği yerler böyle elle tutulabilir bir huzurla dolar... öyleydi.

    mum yaktım... yanı başındaki duaya canı gönülden iştirak ederek:

    "ey rab
    mum tek başına dua etmez
    fakat sen lütfet!
    yaktığım bu mum,
    yaşadığım zorluklarda
    aldığım her kararda
    beni aydınlatan ışığım olsun.

    içimdeki her gururu,
    beni boğan bencilliği,
    işlediğim tüm günahları
    yakan ateşin olsun!

    ailem için, tanımadıklarım için
    bugün karşılaşacağım kişiler için
    sevginin alevi olsun!

    merhamet et yüreğimdeki karanlıklara
    ey rab,
    senin evinde uzun süre kalamayacağım
    ama bu mumu bırakıyorum
    sana kendimden bir parça gibi sunuyorum
    sevgiyle bugünü yaşamama yardımcı ol.

    amin."
  • içeride mum yakıp dilek diledikten sonra oturduğum yerdeki bismillahirahmanirahim yazısını görmemle dumur olmama neden olmuş çok güzel, gidip gezilesi kilise..
  • 80 yaşını aşmış bir rahibi olan kilise. çok zor yürümesine rağmen her salı türkçe ayin yaptırıyor, garip aksanıyla türkçe konuşmaya çalışıyor, ayin sonrası yanına giderseniz sizi kutsuyor, sizin için dua ediyor. inanılmayacak derecede de kültürlü.
  • beyoglu'nun yogunlugundan kacip kafanizi dinleyebileceginiz kilise. fakat son gidisimde soyle kisilerle beraber solumak zorunda kalmistim oranin havasini.

    - kendi dininin butun gorevleri yerine getirdigini sanan ve o ana kadar icinde sakli kalmis olan arastirmaci yonunu ortaya cikararak gecilmesinin yasak oldugu belirtilmis olan bolgeye gecen ve geri gelmesi icin uyaran gorevli ile tartisan basortulu kizimiz.

    - yine gecilmemesi icin bariyerle ayrilmis olan siralara bos siralar oldugu halde oturma ihtiyaci duyan ve devaminda yuksek sesli konusmalariyla ortami bok eden sahislar.

    - ilginc bir cep telefonu melodisi sonucu telefonuyla oturdugu siraya daha da yayilarak oturan ve yuksek sesle aksam icin program yapan ve fenerbahce'nin son maciyla ilgili konusan dallama.

    eee bunlar her yerde olur demeyin. olmuyor maalesef. ya da ne guzel ki oralarda da olmuyor boyle seyler. fotograf yasagi oldugu halde fotograf cekenler konusuna hic girmedim cunku o yasak hemen hemen hicbir yerde uygulanamiyor. boyle yerlerde nasil davranilmasi gerektigi adami karsina alipta ogretilebilecek seyler degil.
  • içeride fotoğraf çekmek yasak fakat istanbul'a giden tüm arkadaşlarımın içeride çekilmiş fotoğrafları var.
    içeride tartışmak da yasak. acaba bizim türk milleti fotoğraf çekmeyin uyarısı yapan görevliye de lütfen tartışmayalım bi kaç fotoğraf çekip çıkıcam mı diyor ki aklıma gelmedi değil.
  • kendimi huzursuz hissettiğimde -genelde gökyüzü lacivert olduğu akşamlar- gittiğim, hep huzur bulduğum, iç aynam. kendi iç hesaplaşmalarımı yapıp, dua ettiğim yuva. ayrıca mumların yanındaki dualar o kadar güzeldir ki ve bunlar türkçe yazılmıştır. bir tanesi için,

    ey rab,
    burada yaktığım mum ile,
    vaftiz olduğumda
    içimde yaktığın ışığı bana anımsat.

    içimdeki sevgiyi yeniden uyandır,
    içimdeki her türlü bencilliği,
    kıskançlığı ve kini yakarak kül et
    ve yüreğimi ısıt.

    ey rab,
    kilisede uzun süre kalamayacağım,
    bu mumu yanık durumda bırakıyorum,
    gün boyunca
    duamın sürmesine yardımcı ol.
    amin.
  • -turistik olarak popüler olanların dışındaki- herhangi bir camiyi gezmekle eş tutulamayacak bir keyifle gezilebilen mekan..

    * ne güzel cami.. huzur veriyor insana..
    - birader o ayağındaki şort ne senin?
    - şortla dolaşıyordum işte.. bir tatlı huzur almaya geldim bahçedeki söğüt ağacınd..
    - abdestin var mı lan senin?
    - e.. ben.. şey..
    - !!!
  • bugün tam iki saatimi fotoğraf çekmek için harcadığım kilise. zaten çok seviyordum bugün yine keyifli bir gün geçirmemi sağladı.

    st. anthony of padua church
hesabın var mı? giriş yap