• içerisinde geçen enfes tanımlama ile beni silkeleyen, mutluluk kaynağı romandır.

    "şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. acı, insanın yüreğini paralayan ve sırrını kimseye anlatmadan birlikte ölmesi gereken şeydi. kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbürüne çevirme cesaretini bile yok eden şeydi."
  • --- spoiler ---

    -“ne diyorsun sen, küçük; babanı mı öldüreceksin?”

    -“evet, yapacağım bunu. başladım bile. öldürmek, buck jones’un tabancasını alıp güm diye patlatmak değil! hayır. onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek… ve bir gün büsbütün ölecek.”
    --- spoiler ---
  • yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan, gece kulüplerinde garsonluğa kadar çeşitli işlerde çalışan josé mauro de vasconcelos'un 1968 tarihli romanı.

    kitap, fakir bir aile çocuğu olan zeze'nin yaşadığı olayları anlatıyor. vasconcelos'a göre "günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü"dür.

    tam on iki günde yazdığı bu romanı "yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını" söyler.
    yirmi yıldan fazla yürekte taşınmış bu kitap yani zeze'nin maceraları, güneşi uyandıralım'la devam edip, 'delifişek' ile son buluyor.
  • küçükken okuduğumda, kitabı bitirdikten sonraki hüznümün sebebini anlayamamıştım. büyüyünce tekrar okudum ağlamaktan helak oldum.

    bir şeker portakalı, bir de küçük prens. ne yaptınız ulen bilinçaltıma?
  • sadece 25 enty yazılmasına şaşırdığım başlık. oysa daha çok olmalıydı. en azından 1000! bu bir sorun benim için. neden mi? çok okunmadığını, ya da okunsa bile hiç anlaşılmadığını gösteriyor durum.

    çocuğun hayatı değildir sadece anlatılan. çok çocuklu fakir ailelerde gelişen iletişimsizlik ve bu iletişimsizlik içinde herşeyle, (şeker portakalı fidanıyla bile) iletişim kurabilen bir çocuğun dünyasıdır anlatılan. dayak sahnelerinde dehşete düşersiniz. ama dayak atanı yargılamaya bile gönlünüz el vermez. çünkü zeze bize o kadar çıplak anlatmıştır ki ailesinin her bireyini, her karakterle ayrı empati duyarsınız.

    velhasıl, zeze'nin bulunduğu dünyayı anlarsınız. ne mi olur anlayınca? bundan sonraki hayatınızda bir faşist, bir ırkçı, bir kindar olmazsınız. zeze, size ezenler ve ezilenlerin dünyasında, kafanızın içine bir şeker portakalı ekmiştir artık.

    okumadıysanız okuyun, biraz daha insan olursunuz en fazla.
  • iddia ediyorum bu kitabı defalarca okuyup her seferinde ağlama krizine giren birisi kötü olamaz.
  • -"nen var zeze?"
    -"hiç. şarkı söylüyordum."
    -"şarkı mı söylüyordun?"
    -"evet."
    -"öyleyse ben sağır olmalıyım."

    insanın içinden de şarkı söyleyebildiğini bilmiyor muydu yoksa?
    bir şey demedim.
    bilmiyorsa bunu ona öğretmeyecektim.
  • tıpkı küçük prens gibi çocukken değil yetişkinken okuduğum kitap. ikisi için de iyi ki küçükken okumamışım diyorum.
  • "bana baktı ve yer yüzünün geri kalan bölümündeki bütün eksikliklerin yerini dolduran bir iyilikle gülümsedi."
hesabın var mı? giriş yap