• götüyle izleyenlerin amerikan propagandası sandığı savaş filmi. gerçi siz polat alemdar'ın tek başına tüm dünyayı yendiği filmlere alışık olduğunuz için size öyle gelmiş olabilir ama propagandayla uzaktan yakından alakası yok.

    1. ilk olarak filmdeki amerikan askerleri kendilerine teslim olan alman askerlerini kurşuna dizmeye çalışıyorlar. burada film "savaşta iyi taraf kötü taraf olmaz, savaş psikolojisi insanlığı alır götürür" diyor. çekoslovakyalı bir bulaşıkçıyı kurşuna dizdikten sonra gülüp geçiyorlar. film amerikan propagandası olsa böyle bir şey olur mu? amaç amerikan propagandası yapmak olsaydı amerikalı askerler bariz bir şekilde savaş suçu işlerken gösterilmezdi herhalde.

    2. bir sahnede amerikan ordusu savaşta ölen binlerce amerikan askerinin ailesine birbirinin aynısı copy/paste şeklinde mektuplar yollayıp "oğlunuz kahramanca savaşırken şehit düştü" gibi ağdalı cümleler kuruyor. filmde savaş makinesinin nasıl gözünün yaşına bakmadan hayatının henüz baharında cepheye yollayıp katledilmesine sebep olduğu gençlerin ailesiyle adeta dalga geçtiği gösterilmiş. burada amerikan hükümeti itin götüne sokulmuş ama filmi götüyle izleyenlere göre amerikan propagandası yapılmışmış.

    3. amerikan devleti bir tane eri kurtarıp ülkeye geri getirtmek için yani pr çalışması için 8 tane askerin canını tehlikeye atıyor. tom hanks ve askerleri bir yerde bir generalin canını kurtarmak için 22 askerin hayatını kaybettiğini öğreniyorlar. filmin başından itibaren bu devlet politikası yüceltilmek bir yana net bir şekilde eleştiriliyor.

    4. filmin hiçbir yerinde almanlar kötü adam olarak gösterilmiyor. ne sivil katliamı, ne toplama kampları, ne yahudi soykırımı hiçbiri gösterilmiyor. filmin amacı propaganda olsa almanlar öcü gibi gösterilirdi. alman askerleri de amerikan askerleri gibi işlerini yapmaya çalışırken gösteriliyor. filmde ne iyi var ne de kötü var. ortada yıkılmış şehirler, hayatı dağılmış insanlar ve savaşın yaşattığı net yıkım var ama hiçbir yerde bu yıkımdan dolayı tek bir tarafın suçlandığını göremiyorsunuz. aynı zamanda filmin hiçbir yerinde amerikalılar "kurtarıcı" olarak gösterilmiyor. sadece kendilerine devletleri tarafından verilen görevlerini yapmaya çalışan emir kulu askerler olarak gösteriliyor.

    5. er ryan'ı arayan tom hanks bir yerden sonra "yeter artık, ryan sikimde bile değil, evime gidip karımın yanına dönmek istiyorum" diyor. film amerikan propagandası olsa koskoca komutan böyle bir şey der miydi?

    6. çatışmaların yoğunlaştığı yerlerde amerikan askerlerinin ağladığı, çaresiz kaldığı gösteriliyor. bir çatışmadan sonra komutanlar dahil askerlerin elleri titriyor. sizin izlediğiniz polat filmleri gibi tek askerin orduları tek başına yenmesi sözkonusu değil.

    7. disiplinsizlikten dolayı askerler kendi aralarında sürekli kavga ediyorlar ve bazı yerlerde komutanlarını bile takmamaya başlıyorlar. filmdeki amerikan askerleri savaş stresinden dolayı neredeyse iç çatışma yaşayacak hale geliyor. askerlerin tüm zayıflıkları olduğu gibi gösterilmiş. rusların çektiği askeri filmlerde rus askerleri çinlilerin çektiği filmlerde çin askerleri bu şekilde gösterilsin de görelim.

    filmde amerikan askerleri savaş suçu işlerken, ağlarken, elleri ayakları titrerken, komutanlarına isyan ederken, birbirleriyle çatışırken, bağırsakları vücutlarından dışarı fırlarken, 5'er 10'ar vurulurken, almanlar'dan sopa yerken gösteriliyor, bu nasıl amerikan propagandasıymış?

    ha pardon, filmi beğenmeniz için filmde stalin'e selam göndermeliydiler, hitler'in aslında çok iyi biri olduğunu söylemeliydiler, alman ordusunun arasına polat alemdar ve cüneyt arkın dalıp tek başlarına alman ordusunu haşat etmeliydi, arkada da mehter çalmalıydı. bunlar yoksa film amerikan propagandası oluyor.

    şu filmi izleyip filmden tek anladığı "amerikan askerleri almanları yeniyor, demek ki amerikan propagandası var" diyen insan gerçekten tayyip tarafından yönetilmeyi hakediyor. size beyinsiz demek bile iltifat sayılır.

    edit: edit: karşıt argümanları okudum bir tane bile elle tutulur bir şey yok. savaşı amerika kazandığı için bir de 2 sahnede amerika bayrağı gözüktüğü için film amerikan propagandasıymış. harbi ya, savaşı aslında naziler kazanmıştı değil mi? propaganda filmi izlemek isteyen rus askerlerinin her birinin birer allah seviyesinde olduğu rus sinemasına veya tek kişinin ülkeleri fethettiği türk sinemasına baksın.
  • -omaha beach sahnesinde kullanılan çıkarma gemilerinden bazıları gerçekten de 2. dünya savaşı'nda kullanılan gemilerdenmiş.

    -filmde çavuş horvath karakterini canlandıran tom sizemore o yıllarda uyuşuturucu bağımlılığı ile mücadele ediyormuş. steven spielberg kendisine her gün sette kan testi yapılacağını, eğer bir kez bile testten geçemezse kovulacağını ve oynadığı sahneleri başka bir aktörle yeniden çekeceğini söylemiş. o da bu durumu kabul ederek çekimlere başlamış.

    -çavuş horvath rolü ilk başta billy bob thornton'a teklif edilmiş. su fobisi olduğu için normandiya sahili sahnelerini çekmek istememiş ve rolü reddetmiş. daha sonra bu kez aynı rolü michael madsen'a teklif etmişler ama o da rolü arkadaşı tom sizemore'a paslamış.

    -steven spielberg, private ryan rolü için fazla şöhretli birini istemiyormuş. bu yüzden en son matt damon'da karar kılmışlar. 27 haziran 1997’de filmin çekimlerine başlanmış ve 24 temmuz 1998'de abd'de gösterime girmiş. ne var ki, saving private ryan gösterime girmeden bir kaç ay önce 23 mart 1998'de 70. oskar ödül töreninde matt damon, good will hunting filmi ile en iyi özgün senaryo ödülünü kazanınca spielberg'ün bu hayali suya düşmüş.

    -tom hanks'in canlandırdığı yüzbaşı miller rolü için ilk başta harrison ford ve mel gibson düşünülmüş.

    -omaha beach sahneleri 12 milyon usd'ye mâl olmuş. bu sahnelerde gerçek irlanda askerlerinin yanı sıra, uzuvlarını kaybeden amerikan askerlerinin olduğu sahnelerde 30 civarında ampüte insan kullanılmış.

    -su altı sahnelerinin çekimlerinde 40 litre sahte kan kullanılmış.

    -filmi izleyen birçok 2. dünya savaşı gazisi, saving private ryan'ın gördükleri en gerçekçi savaş tasviri olduğunu belirtmişler.

    -steven spielberg gerçekçiliği arttırmak için filmin renk doygunluğunu yüzde altmış oranında azaltmış.

    -omaha beach sahneleri empire dergisi tarafından "tüm zamanların en iyi savaş sahnesi" olarak seçilmiş.

    -film, quentin tarantino ve christopher nolan'ı çok etkilemiş. tarantino'nun 2009'da gösterime giren filmi inglourious basterds'a etkileri olmuş. nolan'da dunkirk'ü çekerken bazı sahnelerde spielberg'e danışmış.

    -matt damon hariç tüm ana aktörler, filmden önce zorlu bir ordu eğitimine tabii tutulmuş. böylece, filmde private ryan'ı aramaya pek de gönüllü olmayan askerlerin daha gerçekçi davranmaları sağlanmış.

    -tom hanks 2006 yılında, 2. dünya savaşı'nda görev yapanları onurlandırmaya olan bağlılığı nedeniye abd ordusunun ranger hall of fame listesine girmiştir. filmdeki rolü ve band of brothers dizisi yapımcılarından olması buna etken olmuştur.

    -ses efektlerinin filmde özel bir yeri var, bu yüzden gösterimler başlamadan önce sinema salonlarına ses seviyesini yüksek tutmaları talimatı verilmiş.

    -normandiya çıkarması sahneleri irlanda'nın wexford kasabasının curracloe bölgesinde çekilmiş.

    -filmin sonlarına doğru ortaya çıkan tiger tank gerçek bir tiger değilmiş. tiger'a benzemesi için modifiye edilen bir rus t-34 tankıymış.

    -o sıralarda pek de popüler bir aktör olmayan vin diesel, private caparzo rolü için 100.000 dolar almış.

    -private ryan rolü matt damon'dan önce edward norton'a teklif edilmiş ama american history x filmi için bu teklifi reddetmiş.

    -filmde duyulan silah sesleri, gerçekten de o dönemin silahları ile ateş edilip kaydedilmiş ve filme aktarılmış.

    -filmin başındaki çıkarma sahnelerinde askerlerin taşıdığı yedek mühimmatlar, metal çok ağır olacağından tahtadan yapılmış.

    -askeri tarihçi ve yazar stephen e. ambrose, filmin özel bir gösterimine davet edilmiş. açılış sahneleri onu o kadar etkilemiş ki ilk 20 dakikadan sonra dışarı çıkıp kendine gelmek istemiş. bir süre ara verilen gösterime, ambrose kendini iyi hissedince kaldığı yerden devam edilmiş.

    -yoğun şiddet içeren sahneler yüzünden film malezya'da yasaklanmış.

    -til schweiger, steamboat willie rolünü reddetmiş. bu rolü reddetse de yıllar sonra inglourious basterds'da bir alman subayı olarak karşımıza çıktı. (bkz: hugo stiglitz)

    -filmde matt damon'ın yaşlanmış halini sanki gerçekten oymuş gibi canlandıran harrison young 1944'te normandiya çıkarması yapılırken 14 yaşındaymış.

    -ekibin keskin nişancısı private jackson'ın, alman keskin nişancıyı öldürdüğü sahne vietnam savaşında savaşmış efsanevi abd deniz piyadesi carlos hathcock'un anısına çekilmiş.

    -filmde yüzbaşı miller m1a1 thompson çavuş horvath m1 karabina er reiben m1918a2 browning er jackson springfield m1903a4 caparzo, mellish ve upham da m1 garand silahlarını kullanıyor.

    -filmi izleyen amerikalı savaş gazilerinde travma sonrası stres bozukluğu görülmüş. abd ordusu gaziler departmanı gazilere psikolojik destek vermiş. ayrıca, gazilere destek için ücretsiz bir telefon yardım hattı hizmete sokulmuş.

    kaynak
    kaynak
    kaynak
    kaynak
  • filmde upham amerika'yi sembolize eder. cunku upham elindeki tum cephaneye ragmen mellish'in oldurulmesine engel olmamistir. mellish ise kolayca anlasilacagi uzere yahudileri temsil eder. tarih bilgilerimizi yoklarsak, amerika ikinci dunya savasi oncesinde hitler'in guclenmesine uyguladigi pasif politika nedeniyle sessiz kalmistir, dolayisiyla yahudilerin sonunu hazirlamistir. bu ragmen savasa cok sonradan dahil olan amerika nazi almanyasinin yenilmesinde en buyuk etken olmustur. zaten filmde de upham(amerika) mellish'i olduren alman askerini(almanya) vurur.

    filmdeki nazi bicaginin mellish'in* tam kalbine yavasca saplanmasi ise kanimca almanlarin yahudilere uyguladigi sistematik ve yillar suren soykirimi sembolize eder.
  • hakkinda cok tuhaf tartismalarin dondugu film. oyle tuhaf ki acaba farkli iki film mi izledik diye sormaktan kendimi alamiyorum.

    --- spoiler ---
    1) amerikan askerlerinin cesaretinden ve g.i. joe tavrindan bahsedilmis. bu amerikan askerleri ana cikartma sirasinda metal engellerin arkasina saklanip yanlarina siginmaya calisan silah arkadaslarini iteklemiyor muydu? binanin duvari yikildiktan sonra bizim kahramanlar dusman askerlerine silah dogrulturken tir tir titremiyor muydu? sozde en cesur karakter olan ryan almanlar uzerlerine mermi yagdirirken elleri dizlerinin arasinda korkudan cigliklar atmiyor muydu?

    2) alman askerlerinin kotu oldugundan bahsedilmis. peki acaba almanlar "iyiler" miydi? filmde caparzo haberi yetistirmekle gorevli askerin cesedine hala ates eden dusmana psikopatlar diye bagirirken, yuzbasi miller "biz de aynisi yapardik" demiyor muydu? tabii ki siradan piyadelerin aralarinda iyi niyetli olanlari da vardir, ama nazi almanyasindaki ordu ideolojisiyle buyumus ve ozel olarak yetistirilmis fanatik bolukleri unutmamak gerekir. hatirlanmalidir ki ss totenkopfverbände bolugu toplama kamplarinda guvenligi saglayan gonullulerden olusmaktaydi. sadece "asagi irk"a mensup sivilleri yok etmekle gorevli birlikler mevcuttu. almanlar sacma sapan bir amac yuzunden bir yikim baslatti ve avrupa'da buyuk kiyim gerceklestirdi, peki nazi almanya'sinin avrupa'ya ne faydasi oldu? adolf hitler'in alman halkinin verdigi oylarla devlette yuksek kademelere geldigini herkes ne cabuk unuttu.

    3) cikartma sahneleri disinda siradan bir amerikan aksiyon filmi oldugu soylenmis. ben bu filmde goze batan hicbir hollywood klisesine rastlamadim. ne mermilerden bilinmeyen guclerle siyrilan bi asker gordum, ne "sagol maykil beyaz kicimi kurtardin sana can borcluyum, donuste kari ayarlicam odesiriz" tarzi laflar eden bireyler gordum, ne de cephanesi tukenmeyen silah gordum. filmden cikarken "evet savasa gonderin beni dusmanlarimi teker teker gebertmek istiyorum" moduna girmis bir tane bile insan goremedim. benim izledigim filmde savasin her ani butun vahsetiyle karsimdaydi. eger bilmeyen varsa soylemek isterim ki filmi izleyen ve gercekten normandiya cikartmasi ve cikartmayi izleyen catismalarda bulunan askerler gozyaslarina bogulmustur.

    --- spoiler ---

    er ryan'i kurtarmak savasin butun gerceklerini, insanin olum cizgisindeki caresizligini ve hayatta kalma icgudusunu yuze vuran bir basyapittir. film savasi ve onun atmosferini olabilecek en objektif bicimde yansitmayi basarmis ve amerikan film kliseleri'yle dolu yapimlar arasindan acikca sivrilebilmeyi basaran ender bir eserdir. filmi amerika birlesik devletleri hukumetinin savas sonrasi dunya politikalariyla yargilamak emege ve tarihe yapilan buyuk bir hakarettir.
  • propoganda filmi olarak niteleyenlerin yanlışlıkla pearl harbor başlığı yerine buraya yazdıklarını düşündüğüm baş yapıt.

    paths of glory'den full metal jacket'a, hurt locker'dan platoon'a yüzlerce savaş filmi izledim. izlediğim hiçbir "propoganda" filminin kahramanlarının; kendilerine verilen göreve inanmadıklarını, birbirine silah çektiklerini, deli gibi korktuklarını, şoka girip travma yaşadıklarını, teslim olan askerleri kurşuna dizdiklerini, askerlerin yanışını keyifle izlediklerini, çatışmanın ortasında çocuk gibi ağladıklarını, risk almaktan çekinip diğer askerlerin canı pahasına düşman hattının etrafından dolanmak istediklerini izlemedim. bunlardan en fazla "travma veya korku" öğeleri kullanılır ama hepsini bir arada bir propogandada görmek eşyanın tabiatına terstir.

    filmin yapmaya çalıştığı şey; savaşın dehşetini daha önce hiç denenmemiş ve tarihsel gerçeklere uygun şekilde yansıtmak , askerlerin cephedeki dönüşümlerini, birbirleriyle olan bağlarını aktarmaktır. bunda da başarılı olur.

    ayrıca haksız yere nefret edilen, hiçbir savaş deneyimi olmayan, doğru düzgün bir silah eğitimi bile almamış, sadece karargahta görev almış upham üzerinden de çok sayıda duygu aktarılır;

    oluşturulan timin avcı kolu düzenindeki yürüyüşleri sırasında, upham'ın kahramanlıkla ve kardeşlik bağıyla ilgili sözleriyle dalga geçilmesi, radar istasyonu çatışmasından sonra yine upham'ın yürüyüş sırasında söylediği hüzünlü şarkı ile içinde bulundukları durumun umutsuzluğu, kasabadaki çatışmanın en kanlı atmosferinde tüm gücüyle mühimmatı ordan oraya taşımaya gayret ederken bir noktadan sonra korkusuna yenik düşmesi ve finalde tüm çatışma boyunca sıktığı tek kurşunla daha önce yanlışlığını savunduğu şeyi icra etmesi, vesaire...

    eğer upham radar istasyonu sahnesinde ya da kasabadaki savunmada fury filmindeki çaylak gibi bir savaş makinesine dönüşseydi işte o zaman bu filme bir propoganda diyebilirdim. ama olmuyor ve upham dehşet içinde paralize oluyor.

    aynı şekilde caparzo'nun yeğenine benzettiği kız çocuğuna acıyıp güvenli bir yere götürmek istemesi ve komutanının sert uyarısı sonrasında mermiyi yemesi yerine; kızı kucaplayıp en yakın karargaha götürse ve giderken almanları mermi manyağı yapsa işte bu bir kahramanlık hikayesi içeren propogandanın daniskası olurdu.

    er ryan'ın kendisini eve götürmek isteyen time karşı çıkması ve cephe hattında kalmak istemesi de kahramanca bir davranış değildir. uzunca bir süre beraber kanlı çarpışmalara katılmış silah arkadaşlarını bırakıp gitmek öyle bir atmosferde imkansızdır. ki korkak olarak damgalanması da cabası. zordur yani. değil cephe hattında normal askerlik yaparken bile eğitimlerden, tatbikatlardan, önemli görevlerden kaçmayı başarıp arazi olanlara hangi gözle bakıldığını minimum askerliğini 8-18 ay olduğu dönemde yapanlar rahatlıkla anlayacaktır.

    ha film savaş karşıtı mıdır. tabiki hayır. karıştırılan nokta bence bu. filmin böyle bir derdi yok. ortada reel bir gerçeklik yani bir savaş durumu vardır, cephedesinizdir ve yapılması gereken neyse o icra edilmelidir. ama bir noktadan sonra verilen emirler sizin için sadece kader birliği yaşadığınız silah arkadaşlarınızla birlikte sağsalim eve dönme mücadelesinin bir parçasıdır. döndüğünüzde de hiçbir şekilde aynı insan olamayacağınızın da bilincindesinizdir. filmin olayı bu.

    sonuç olarak; gösterime girdiği dönemde ve sonraki her izleyişimde savaştaki umutsuzluğu, askerlerin içinde bulundukları dehşeti hissettim bu bile yeterli bence. finalde er ryan'ın savaşı kazanmış olmakla övünmek yerine iyi bir yaşam sürdüğünü ve iyi bir insan olduğunu karısına teyit ettirmek istemesi bile yeterli.
  • --- spoiler ---

    steven spielberg'in ryan rolü icin "taninmayan biri olsun, sahnede görününce hemen ryan oldugu anlasilmasin" diyerek, o zaman taninmamis bir aktör olan, matt damon'i sectigi film.

    yalniz film vizyona cikana kadar damon'in good will hunting ile oscar alip bir anda ünlü olmasi, bu planina sekte vurmus.

    bu arada "acaba bu bilgi girilmis mi?" diyerek baslik icinde matt damon arattim ve sadece bir entry'de kendisinden bahsedildigini gördüm. bu da kayitlara gecsin.
    --- spoiler ---
  • açılış sahnesindeki acımasızlığı, görece hoyratlığı ve etkileyiciliği, bir açıdan gerçekliğe borçluyuz. picasso'nun guernica hikâyesindeki ''hayır siz yaptınız'' tarzı bir retorik peşinde değilim. gerçekten gerçekliğe borçluyuz ama ona birazdan geleceğim. steven spielberg ilginç bir şekilde açılış sahnesinin çok gerçekçi olması ile eleştirilmişti. evet öyleydi, ama bu tek başına yeterli olmazdı. bunun nasıl aktarılacağı da önemliydi. spielberg aynı zamanda sahneyi detay detay işlemişti. hiçbir kamera hareketi, çekim açısı veya ölçeği gereksiz değil, hiçbir sessizlik veya konuşma öylesine değildi. bana göre buradaki esas amacı sekansın temelindeki ''hazırlıksız yakalanmayı'' şeffaf bir şekilde seyirciye ulaştırmaktı. bunum için de seyirci sahneye dahil olmalıydı. spielberg, bunu öyle ustalıkla ulaştırmayı başarıyor ki, çıkarma botlarının kapakları açılır açılmaz bir anda kaosun, benzersiz bir şiddetin ve savaşın korkunç yüzlerinden birinin içinde kalan müttefik askerlerinin şoku, o anda seyirciye de geçiyor ve seyirci olan bitenlere hazırlıksız yakalanmış oluyor. ve dahası, bitmek bilmiyor. ilk 29 dakikalık sekansı da kabul edebiliriz ama sadece 11. dakikaya kadar olan kısmı alsak bile yeterince uzun bir şok süresi.

    --- spoiler ---

    omaha sahili'nde 6 haziran 1944 sabahı. dalgaları yararak ilerleyen çıkarma botları. hemen botlardan birinin içine giriyoruz. titreyen bir el. korkudan olabilir. başrole ait olduğuna göre korkudan değildir. demek ki başka sorunları var. ve kamera geri gelmeye başlıyor. açı genişledikçe diğer askerler görülüyor. birisi ağzına bir şeyler tıkıyor. hem de iştahla ve umursamaz bir tavırla tıkıyor. kamera hareketi devam ediyor. birkaç asker kusuyor. az önce ağzına bir şeyler tıkan asker belli belirsiz, sadece bir saniye süren küçümseyici bir bakış atıyor. tecrübeli askerlerle acemilerin farkını anlıyoruz. az sonra son 30 saniye kaldığı söyleniyor, rütbeliler son emir ve uyarılarını yapıyor. kapaklar açılmadan önce birkaç saniyeliğine askerleri yakın çekim izliyoruz. burası önemli; çünkü kimsede büyük bir heyecan veya korku gözlemek mümkün değil/varsa da göze sokulmuyor. anlaşılır derecede endişe, heyecan, korku hâkim.

    kapakların açılması ile birlikte ilk şok yaşanıyor. çünkü bazıları bottan bile inemiyor. empati kurmak o andan imkansızlaşıyor. hemen ardından ateş edenlere doğru bir kesme yapılıyor. sadece silah ve el görünüyor. kim oldukları belirsiz. sadece düşman. aynı açıdan aynı çekim birkaç kez daha tekrarlanacak. çünkü sahildekiler de mermilerin nereden geldiklerinin henüz farkında değiller. sadece düşman tarafından ateş edildiğinin farkındalar. hiçbir şey göremiyorlar, şimdilik biz de göremiyoruz. artık sahnedeyiz.

    yeniden bota dönüyoruz. sahil boşverilip denize atlanıyor. kamera da askerlerle birlikte dalıyor. sesler bir anda susuyor. bu sayede suyun üstündeki koastan tamamen soyutlanıp suyun altındaki mücadeleye dönmüş oluyoruz. askerler yüklerden kurtulmaya çalışırken mermiler suyun altında da hız kesmeden gelmeye devam ediyor. suyun altında iki asker vuruluyor. çare yok, kaçış yok. tek çare mermilerin geldiği yere ilermeye devam etmek. şok devam ediyor. kamera hemen sahile ulaşmaya çalışan askerlerin peşinde takılıyor. onlar aksayarak, arkadaşlarının üstüne basarak ilerlemeye çalışırken kamera da suya batıp çıkmaya devam ediyor, suya her daldığında yine sessizlik oluyor. keskin mermi sesleri ile suyun sesi arasındaki gidip geliniyor. bir an dışarıya kesme atılıyor. o anda kamera sallanmaya başlıyor. sürekli sağa sola devinerek, batıp çıkarak ilerlemesini sürdürmeye çalışıyor. kaos sürekli büyüyor. ne olduğu hakkında kimsenin fikri yok.

    sahile ulaşıldığında konumuz yerle bir. yatan bir askerin arkasındayız. kameranın rastgele hareketleri devam ediyor. eğilip kalkıyor, sağa sola sallanıyor, ama ölçeğini değişmiyor, çünkü kafasını kaldıramıyor. bunker tarafına yeniden bir kesme atılıyor. yine sadece silahları görebiliyoruz. çünkü koas tüm hızıyla devam ediyor. tam bu anda sahile iki hava mermisi isabet ediyor ve görüntüler korkunç bir hâl almaya başlıyor. tam acımasızlık ve dramatiklik zirveye ulaşmışken başrol oyuncusu sahile ulaşıyor.

    kamera yanına yanaştığında ise görüntüler farklılaşmaya başlıyor. onu ve onun gözünden gördüklerimizi düşük frame/fast motion çekimler eşliğinde izliyoruz. çünkü dengesi tamamen kaybolmuş ve gözü şu an için düzgün göremiyor. aynı zamanda kulağı da duymuyor. bunu da anlıyoruz, çünkü sesler tamamen kesilmiş vaziyette. sadece uğultuyu andıran garip bir ses var. tepkisiz ve ifadesiz bir şekilde etrafında olup bitenleri izliyor. anlam veremiyor. kim olduğunun farkında olup olmadığı bile belirsiz. az sonra bir askerin tekrar eden sesi ile adını öğreniyoruz: yüzbaşı miller. yüzbaşı bu sesle birlikte kendine geliyor, sesler yeniden duyuluyor ve görüntüler normalleşiyor. bu, aynı zamanda ilk kaos ve şok anının bitişi anlamı geliyor. biraz sonra rütbeliler yeni emirlerini sıralamaya başlıyor.

    her ne kadar görüntüler daha korkunç ve dramatik bir hâl almaya başlayacak olsa da seyirci olarak sahneden ayrılmamız da burada gerçekleşiyor. koasu yaşadıktan sonra artık ne yapmaları gerektiğini düşünen ve planlayan askerleri dışarıdan izlemeye başlıyoruz. muhtemelen ilk ''ben olsam şöyle yapardım'' düşünceleri de buralarda aklımıza gelmeye başlıyor. yine bana göre, bu, artık sahnenin dışında olduğumuzun bir göstergesi olarak düşünülebilir.

    --- spoiler ---

    işin gerçeklik kısmı; ikinci dünya savaşı esnasında propaganda filmleri çekmekle görevlendirilen yönetmenlerden biri de john ford. kendisinden normandiya çıkarması'nın görüntülerini çekmesi isteniyor. yüzlerce asker ve onlarca ekipmanla birlikte yığınla görüntü çekiyorlar. bunları propaganda filmlerinde kullanmayı düşünmelerine rağmen görüntüleri izleyince bundan vazgeçiyorlar. çünkü görüntüler korkunç. öyle ki, john ford, gördüklerinin etkisinden kurtulabilmek için bir odaya kapanıp üç gün boyunca içiyor. herhangi bir yerden teyit edememiş olsam da bu görüntüleri (internette de bazılarına ulaşmak mümkün) steven spielberg çok büyük ihtimalle izlemiş ve filmde de yansıtmaya çalışmış. bazı görüntüler birebir kopya gibi çünkü. buraya sadece fikir vermesi açısından birkaç ekran görüntüsü ekliyorum.

    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
  • spielberg'i filmi donattığı akıl almaz detaylardan dolayı kutlamak gerek. çıkarma sahnesi ve devamından bahsetmiyorum bile. gittikleri tüm mekanların yıkık döküklüğü, askerlerin üstü başı, çatışma sahnelerinde arka plandaki silah ve top sesleri muazzam. ama bence bu filmi muazzam yapan bir üst şey, yönetmenin filmin içine işlediği sayısız detay; yani sinemografi.

    --- spoiler ---
    er ryan'la karşılaştıkları sahnedeki panzerin patlamasını hatırlayalım. ulan panzer bildiğin iki kez patlıyor orda. parçaları savruluyor, falan. sonra içinden askerler çıkıyor bilmemne, ortalık toz duman. koşup vurulan askerler. her bir anı "öehh" dedirtmeyecek kadar gerçek, sade, abartıdan uzak.

    en son savaştan önceki gramafon sahnesini hatırlayalım. askerler oturup konuşurlarken bir yandan da şarkı çalar. sonra birden çok hafif bir gürültü duyulmaya başlar, john miller oturduğu yerde dönüp şöyle bir bakar. gelmekte olan düşman tanklarının sesidir bu. sonra o hafif ses dakikalar boyunca arkadan gelmeyi sürdürür; ön planda askerler oraya koşuşur oraya girer bilmemne yapar, silahlarını kontrol ederler bir şeyler yaparlar. ama o ses hep arkadadır. çatışma ortamını, düşmanı görmeden önceki gerginliği size aşılayacak kadar gerçekçidir bu. sonra yavaşça mekanik tıngırtılar büyür, büyür, belirginleşir. en sonunda ileride panzer görünene kadar. tek kelimeyle muazzamdır, tekrar tekrar izlenesidir o 5 dakika.

    bir de delinen matara, çıkarma sahnesinde vurulduktan sonra kanı üstüne yayılan alman askeri, tank yaklaşırkenki yerin sallanışı. bu tip ince ve gerçekçi detaylarla film zenginleştirilmiştir.
    --- spoiler ---

    tamam amerikan bayrakları falan, filme hassktir diyebilirsin. ama filmin sinema tekniği, yönetmenlik, kamera açıları ve sekansların inanılmaz başarısı, bir filmin nasıl detaylandırılacağı konusunda kimse eline su dökemez. oyunculuklara değinmedim bile. yiğidi öldür ama hakkını da ver.
  • ''kotu kaka alman askerlerini oldurelim! haydi yigitler ileri!'' seklinde kafamiza kakilmis film. mohaa tipi 'alman oldurelim havamizi bulalim' oyunlarini sevenler (daha eskiye gidersek wolfenstein) genelde bu filme de bayilirlar. filmdeki yogun amerikan propogandasi ve beyaz ayrimciligi onlari hic raatsiz etmez.

    sonuc olarak savasi genc alman askerleri cikarmamistir. ryan efendinin annesi gibi hans efendinin de annesi aci cekmektedir. kalbe combat knife'i yavastan sokarak oldurme sahnesinde alman nefreti tavan yapar. lakin baslardaki cikarmadan sonra siperleri basip, teslim olan almanlara tasak gecerek kursun yagdiran muttefikler hic kınanmaz.

    amerikan bayragiyla baslayip yine bu bayrakla biterken beyaz iyi kalpli cesur amerikalilar birer kahramandir, almanlar mutlak kotudur. madem ki savasi onlar cikarmistir (neden ve nicin diye sormadan) o zaman gebersinlerdir! birakin yansinlardir maalesef.. bence bu film kesinlikle savas karsiti bi film degildir. aksine dejenere amerikan milliyetciliginin hortlamasinda da oldukça etkili olmuştur.
  • bu dev bütçeli ve propaganda soslu ikinci dünya savaşı filmi kült film falan değildir.
    kült filmin tanımının normandiya sahillerinden bile geçmez bu film.

    ''mr. steven spielberg

    dreamworks productions

    10 universal city plaza

    n. hollywood, calif. 91609

    sayın bay spielberg,

    waffen ss’in iki kez yaralanmış ve bulge savaşına katılmış, macaristan ve avusturya’da savaşmış bir gazisi olarak, filminiz “er ryan’ı kurtarmak” hakkında eleştiri yapmama müsade ediniz.

    bu başarılı ve etkleyici diyebileceğimiz filminiz hakkında bir çok yorum okudum. umarım filminizi bir alman ve alman-amerikan bakış açısından eleştirmemde bir sakınca yoktur.

    ilk olarak filmin başındaki omaha plajı’nın istilasıyla ilgili sahneler hakkında yorum yapamayacağım çünkü orada değildim.ancak söylemeliyim ki savaş sahneleri gerçekçi değildi.

    filminizde orijinal alman ekipmanlarının benzerlerini kullanmak için çaba sarfetmişsiniz.bu ekipmanlar arasında spw(schützenpanzerwagen), mg-42 ve kettenkrad’da vardı.

    normandiya’daki bunkerler içerisindeki wehrmacht askerleri iyi resmedilmemişti.ayrıca filmin sonundaki sokak çatışmasındaki waffen-ss askerleri gerçek dışı bir görünüme sahiptiler.

    savaş sahnelerindeki yapmacıklık hakkında söylemek istediğim şey şu; waffen ss askerleri sizin onları “er ryan” da resmettiğiniz gibi değillerdi.

    savaşta amerikan ve rus piyadelerinin tanklarına yapışmış vaziyette hatlarımıza hücum ettiklerine şahit oldum ancak waffen ss bunu yapmazdı.(bulge savaşı’nda ilk gördüğüm amerikalılar patlamış bir zırhlı aracın etrafındaki bir düzine ölü askerdi.)

    ayrıca filmdeki alman askerlerinin saçları ya dazlaktı ya da çok kısa kesilmişti ki bu gerçekle tamamen zıt bir görüntü.galiba waffen ss ‘i rus ordusuyla karıştırdınız.belki de yahudilik damarınız tuttu ve günümüzün ırkçı dazlaklarıyla waffen ss ve 3. reich’in diğer askerleri arasında bir bağ kurmaya çalıştınız.

    ayrıca benim birliğimi gösterdiğiniz bölümde askerlerin yaşlı adamlar yerine 18-19 yaşlarında çocuklar olması gerekiyordu. caen bölgesinde savaşan kahraman hitlerjugend tümeninin subayları ile birlikte yaş ortalaması sadece 19'du!!

    ayrıca, amerikalı askerin alman esirlere davut yıldızlı yahudi kolyesini gösterip “ich jude! ich jude! (ben yahudiyim)” dediği sahne komik olamayacak kadar abartılıydı.

    böyle bir olay gerçekten olsaydı alman askerlerinin birbirlerine ne söyleyebileceklerini size söyleyeyim: “bu herif kafayı yemiş.”

    gördüğüm kadarıyla ii. dünya savaşı’ndaki ortalama bir alman askeri için karşısındaki düşmanın ırkı, dili, rengi veya dininin önemli olmadığını bilmiyorsunuz. alman askeri bunu ne bilirdi ne de önemserdi.

    ayrıca filmin açılış sahnesinde mezarlıkta bir sürü hristiyan haçının ortasındaki tek başına duran yahudi yıldızını göstererek büyük bir karar hatası yapmışsınız.

    sizin burda vermek istediğiniz mesajı anladım ancak filmi izleyen herkes yahudi yıldızını gördükten sonra yüzlerce haç arasında “bir yahudi yıldızı daha var mı?” diye sorup mezarlığı taramaya başlıyor.

    aslında siz bu sorunun cevabı biliyorsunuz. bu sahnede vermeye çalıştığınız mesajın etkisi maalesef ters tepti. bu sahne, ii. dünya savaşı’nda yahudilerin nüfuslarına oranla büyük katılımda bulunup gönüllü oldukları ve canlarını verdikleri iddiasını çürütüyor.

    general patton’un gömüldüğü lüxemburg mezarlığına gittim ve kaç yahudi yıldızı var diye saydım. hiç yahudi yıldızı olmaması beni şok etti.

    aynı şey 1.dünya savaşında alman ordusu için de geçerli. her zaman: “12000 yahudi almanya için kendini feda etti” denir. böylece aslında yüksek olmayan genel yahudi katılımı yüksek gösterilmeye çalışılır. belki de bu “12000 lafı”nın manası şudur: “biz üstümüze düşeni yaptık.”

    2. dünya savaşı sırasında amerikan halkının %25'i kendini alman-amerikan olarak tanımlıyordu. savaş sırasında bu vatansever alman-amerikalılar orduya katıldılar. ordunun genel mevcuduna olan oranları,nüfusun geneline olana oranlarına ya eşitti ya da daha fazlaydı.

    ama filmde amerikan askerleri arasında bir tane bile alman ismi duymadık. nimitz, arnold, spaatz ve hatta eisenhower isimlerini unuttunuz mu yoksa? belki filmdeki pennsylvanialı yüzbaşı miller’in ismi sonradan ingilizleşmiş bir alman ismidir. gördüğüm kadarıyla alman ismilerinin eksikliğinin sebebi günümüzde beyaz saray’daki katıldığınız devlet yemeklerinde çok az alman isimli şahıs olmasından kaynaklanıyor.

    belki de bazı insanlar “goldberg,silverstein,rosenthal ve spielberg” gibi almanca isimlere benzeyen isimlerin alman-amerikanları temsil etmek için yeterli olduğunu düşünüyordur.

    son eleştirim ise filmde çatışma ardından yakalanan almanların hemen infaz edilmeleriydi. amerikan 2. dünya savaşı literatüründe bu tip olayların anlatıldığından daha çok yaşandığı belirtiliyor. uluslar arası yasalara aykırı olan bu tip davranışların genelde tek özrü “az önce çok sevdiği bir arkadaşının almanlar tarafından öldürülmesi”ydi. bu tip bir olayın ardından işlenen savaş suçları anlaşılabilir ve affedilebilir şeylerdi. filminizde bu şekilde davranmayan ve silahını bırakan askerleri vurmayan bir asker(onbaşı upham) korkak olarak lanse ediliyor ve öyle gösteriliyor.

    eski bir alman askeri olarak söylemeliyim ki bizim aramızda böyle alışkanlıklar yoktu, nasıl diyelim, bu aryan olmayan davranışlar. ocak 1945'de sert bir çarpışmanın ardından 10 amerikan askeriyle beraber oturduğumuzu hatırlarım. amerikalılar kendilerine yaptığımız muamele karşısında çok şaşırmışlardı.

    sebebini merak ediyorsanız söyleyeyim. bizim ülkemizde düşman karşıtı nefret propagandası yapılmıyordu. ama amerikalı ve ingiliz askerlerin çoğunun savaşma istekleri sizin gibi yönetmenler tarafından çekilen alman karşıtı savaş filmlerinden kaynaklanıyordu.

    (bu arada hatırlatırım. o dönemlerde ufa stüdyolarında bir tek yahudi yönetmen olmamasına rağmen, tek bir amerikan karşıtı film izlemedim.)

    saygılarımla,

    hans schmidt

    p.o. box 11124

    pensacola, florida 32524-1124''

    kaynak: http://tinyurl.com/d8hchku
hesabın var mı? giriş yap