• bir oksimoron.

    şöyle ki, hobbes'a göre:

    "to this warre of every man against every man, this is also consequent; that nothing can be unjust. the notions of right and wrong, justice and injustice have there no place. where there is no common power, there is no law; where no law, no injustice... it is consequent also the the same condition, that there be no propriety, no dominion, no mine and thine distinct; but onely that to be every mans that he can get; and for so long, as he can keep it."

    (bu herkesin herkese karşı savaşında, sonuç olarak hiçbirşey adaletsiz değildir. doğru ve yanlış, adil ve adaletsiz kavramları orada yoktur. ortak bir güç olmayan yerde yasa yoktur, yasa yoksa adaletsizlik yoktur. aynı durumda sonuş itibariyle mülkiyet, tahakküm, senin benim ayrımı yoktur, sadece her kişinin eline geçirebildiği ve elinde tuttuğu sürece vardır.)

    leviathan part 1, chapter 13 of the naturall condition of mankind, as concerning their felicity, and misery (insanlığın doğal koşuluna dair, mutluluk ve acıları üzerine)
  • devletlerarası ilişkilerde varolduğu düşünülen uluslararası hukuk, savaş etiği ve benzeri alanlara dair birşeyler söylemeden önce uluslararası ilişkilere dair konuşmak gerekir. (çok mu frankfurt okulu okuyorum bu ara ne?)

    uluslararası ilişkiler ikinci dünya savaşından sonra belirginleşen ve amerikan kaynaklı bir disiplindir. temel olarak realist-liberal bir görüş çerçevesinde şekillenmiştir. teorik temelleri zayıf, deskriptif bir daldır. hegemonik stabilite teorileriyle amerikan önderliğini meşrulaştırmak için ciddi çaba harcamıştır.

    çağımızda küreselleşme, uluslararası yönetişim vesaire retoriğine kanmayıp gerçek resmi görürsek, hala egemen ulus devletler anlamlı analiz üniteleridir. güçlü ulus devletleri zorlayıcı, bağlayıcı uluslarüstü bir otorite olmadıkça uluslararası hukuk ve benzeri alanlar, nesnesine denk düşmeyen abartılmış kavramlar olarak kalıcaktır. örneğin şu anda de jure insan hakları mahkemeleri gayet de yerinde çalışmakta. fakat amerikanın ırakta yaptığı insan hakları ihlaline karşı hiçbir tepki verememekte. yani de facto atıl olmaktadır.
  • bazilarina gore preemptive savas ve preventive savas arasindaki fark.
    (ara: preemptive)
    (bkz: preventive war)
    (bkz: just war theory)

    edit: baktim da linklerde/bkzlarda preemptive ve preventive ayni sey gibi anlatilmis, googlelayin anacigim.
  • hep böyle bir etik olduğu var sayılır. bu tanrısal adalet gibi bir mevhum olagelmiştir oysa. yani tanrı ne kadar varsa, bu da o kadar vardır işte.

    savaş, sivillerin tahribatına dayanan psikolojik üstünlüğün, askeri-teknik aygıtların gölgesiyle sürdürüldüğü bir katletme eylemidir. savaşı yürüten taraflar için, insanlar sayı, askerler de araçtır. bunun meşruiyeti olabilir belki, ama etiği olduğunu söylemek için, etik kelimesinin ne anlama geldiğine dair en ufak bir fikir sahibi olmamak neredeyse zorunludur. savaşın herhangi bir koşulunu meşru bulabilecek tüm analiz yöntemleri için, nüfus fazlalığını azaltmak amacıyla şehir suyuna zehir katmak da meşru olacaktır misal.

    ütopyaların a.q., size birşey olmasın.
  • bir savaş etiğinin gerekliliğini savunmak, savaş olgusunun gerekli olduğu iddiasını da sahiplenmektir aynı zamanda; yani savaşın bir politik çözüm yöntemi olduğunu, bu sayede çeşitli sorunlara çözüm bulunacağını vs. kabul etmek demek. cenevre sözleşmesi'nin imzalandığı koşullar, 2 dünya savaşı yaşandıktan sonraki koşullardı, ki aynı zamanda bu koşullar savaşın gereksizliğini ve çözümsüzlüğünü de ortaya koyan koşullar olagelmişti.

    günümüzde ise, geleneksel anlamda, üzerinden bir etik tarif edilebilecek türde bir savaş yaşanmamakta malesef. günümüzde yaşanmakta olan ırak savaşı, bosna savaşı, çeçenistan, filistin gibi örneklerde, bir "savaş" olduğu iddiası da komik kaçıyor. zira bütün bu örneklere bakıldığında bir savaş değil, bir işgal tarif edilebiliyor. işgal eden hep terörizme karşı savaştığı iddiasıyla tüm etik kuralları devre dışı bırakmakta (bkz: militaristic humanism) , işgal edilen ise zaten diğer tarafa göre fazlaca güçsüz bir konumda olduğu için gerilla tipi mücadele vermekte. burada uluslararası anlamda bir savaş etiği, işine gelirse, işgal edenin inisiyatifinde kalmakta.

    ayrıca ne etiği, kime anlatacaksınız? bu koşullarda kim dinler, kimin işine gelir ki dinlemek? maç mı yapıyoruz allahınızı severseniz?

    edit:
    çözüm önerisi isteyenler için, ırak işgalinden önce paris'te ve londra'da 1 milyon kişi yürümüştü.
    yani tek çözüm önerisi var: savaş mavaş yok kardeşim, politika ile çözeceksin sorunları.
  • savaşta ve aşkta her yol mübah olduğundan herhangi bir etik kavramının içerisine girmeyeceği düşünülen kavram...
  • kar topunun içerisine taş koymamanın da dahil olduğu kurallar bütünüdür. kafama bir tane yemiştim ordan biliyorum.
  • ''this is my rifle.
    this is my gun.
    this is for fighting, and this is for fun''
    (bkz: full metal jacket)
    (bkz: öldürme içgüdüsü)
hesabın var mı? giriş yap