sarp kuray
-
sarp kuray hakkında daha önce verilen müebbet cezası yargıtay tarafndan usûl yönünden bozulmuştu. ancak bugün görülen davada sarp kuray yeniden müebbet hapse mahkûm edildi.
işin ilginci kuray 16 haziran hareketi örgütünün yaptığı eylemlerden sorumlu tutularak yani eni konu "marksist-leninist" örgütün lideri olmaktan mahkûm oldu ama aynı kuray misal nasrullah ayan ile birlikte borsada işlem yapan turkinvest'in ortağıydı. bunun gibi şirketleri bir araya toplayıp trend holding'i kurdular, holdingçilik oynadılar. bazı insanların parasını batırdılar vesaire...
hadi solculuğu beceremedi, bari kapitalizmi yüzüne gözüne bulaştırmasaydı...
http://haber.tnn.net/…_detay.asp?id=1986104&cat=gen
en güzel hatırası ise şu olsa gerek:
sarp kuray, bir gün heybeliada'da ismet inönü ile karşılaşır. inönü ona, "atatürkçü müsün, sosyalist mi?" diye sorar, kuray da "atatürkçüyüm" diye cevap verir. inönü'nün tepkisi ise ilginç olur: "mevhibe, gel gel. 'atatürkçüyüm' diyor. biz de 'hilafetçi misin, cumhuriyetçi mi?' diye sorduklarında 'hilafetçiyiz' derdik." -
ayse emel mescinin eski kocasi, nur surer'in yeni kocasi. alkazar sinemasinin eski ortagi, eski thkp-c'li, eski surgun... yani adam kisaca herseyin eskisi... ayse emel mesciden nur surer yuzunden ayrildiginda mesci'nin arkadasi hale kiyici nur surer'i istiklal caddesinin ortasinda yolmustu.
-
zaman gazetesi'nden tamer korkmaz'ın yazdığına göre abdullah çatlı'nın fransa'da uyuşturucu iddiasıyla yakalandığında ilk aradığı kişi olmuştur sarp kuray.
-
bugün teslim olmuş ve sincan cezaevine gönderilmiştir.
http://www.hurriyet.com.tr/…em/10927426.asp?gid=229 -
bin bir türlü suçlamaya muhatap kalan ve şu sıralar sincan'da tutsak olan devrimci.
bizim buralarda bir delikanlılık kavramı vardır. bunun solda da yeri vardır. sarp kuray devrimcidir ve delikanlı bir adamdır. bunları hiç de öyle mahalle kültürünün uzantısı bir dille yazmıyorum. kimseyi yüzüstü bırakmamıştır, sorumluluğundaki insanlara sonuna kadar sahip çıkmıştır, haklı haksız bütün bu ağır suçlamaların muhatabı bu yüzden olmuştur. herkes gibi hataları olmuştur ama "mış", "muş" diye anlatılanlar bunun çok çok ama çok ötesindedir. sarp kuray bunların hepsinin yanıtını da vermiştir ama kulak veren olmuş mudur o ayrı mesele. sarp kuray özeleştirisini de verir ama hey hat dinleyen kim. 'arkamda onca insan vardı' diyor ve 'örgütümü yüzüstü bırakamazdım' diyor. 'bu zorunluklarla olunmaması gereken yerlerde olduk' diye durumu anlatır. eleştirip, yargıla ama ne dediğine kulak da ver. gerçi sarp kuray ile ilgili nasrullah ayan, türk invest meselesi falan anlatılıp duruyor. adam ne desin 'solcuydu, bize çok desteği oldu o zora düşünce ben de yardım ettim' diyor. o zora düşmek neydi biliyor musunuz? birileri hem de solcu geçinen birileri nasrullah ayan'ın tepesine binmiş silah zoruyla haraca bağlıyordu. sarp kuray sadece vefa borcu olarak onu korumak adına oradaydı. sarp kuray'a yapıştırılmaya çalışılan onca suçlamanın kaynağı belirsizdir değil mi? bu iftiraların sahibi/sahiplleri pek ismiyle cismiyle var olmaz ortalarda. kimileri aksiyon ve zaman gazetesindeki yazıları göstermiş. oralara gitmeye gerek yok. sarp kuray ile ilgili iftiralar cumhuriyet gazetesinde üretilmiştir. neden acaba. (elbette bir yanıtı var. ilgilisi turk invest-cumhuriyet ilişkisini araştırsın)
bir de eski örgütsel çekişmelerin, fraksiyonerliğin ürettiği ve türkiye solunda yaygın olan bir tutumun örneğidir sarp kuray'a dönük suçlamalar. kendi örgütünden kişilerin sarp kuray'a yönelik suçlamalarında polis ile yaptıkları işbirliği ortaya çıkmıştır zaten bunları anlatmaya gerek yok, ifadeler ortada. bir de sarp kuray'a vicdana ve ahlaka sığmaz suçlamalar yönelten s.ç. var. kendi örgütüyle hesaplaşmasını sarp kuray üzerinden yapmaya çalışan ve kuray'a akla, vicdana sığmaz iftiraları yönelten s.ç. ne kadar sağlam bir papuçtur, o da ayrı konu.
buralarda bu iftiralar yeniden üretilip duruyor ama sarp kuray, delikanlı bir adamdır, saf bir yönü vardır ve puştluk bilmezliği onu bu hallere düşürmüştür. hataları olmuştur ama bu hatalar kimsenin yaptığından fazlası değildir. hatalarını savunmak gibi bir derdim yok, o bunların özeleştirisini veriyor ve hesaplaşıyor zaten. yurtdışına çıkması ve dağılmış örgütü onu pek çok iftira karşısında savunmasız bırakmıştır. ancak bir yerlerde üretilen ve üretenlerin de hiç de temiz olmadığı ve bir parçası oldukları iftiraların tekrarcısı konumuna düşmek istemem. sarp kuray'ın bir günah keçisine dönüştürüldüğünü düşünüyorum. hem de o saf delikanlı tavrı yüzünden.
sarp kuray'ın politik çizgisiyle çok uyuştuğum söylenemez. belki politik meseleleri tartışacak olsak, kavga ederiz ama devrimci olduğuna hiç şüphem yoktur ve dürüst bir adamdır. -
aslında sanılığı gibi 68li genç devrimciler -yani o dönemin gençleri- tarafından sevilmeyen hatta saygı da duyulmayan kişi. muhtemelen bundaki en büyük sebep isviçre'deki, paris'teki karanlık geçmişi. ya da sadece kendisine indirgemezsek ki aslında o her şeye rağmen tek adam olmayı tercih eder, partizan yolu'ndaki faaliyetleri, mafya tarzı ortadan adam kaldırmaları, altın ticareti gibi.
biyografi/otobiyografi okumak güzel şey; bir sürü insan hakkında birçok şey öğreniyor insan. buradan kendisinin ve o dönemki karısı emel'in isviçre'deki faaliyetleri, sosyalizme pek uymayan yaşam tarzları gayet keyifle okunabilir: https://www.kitapyurdu.com/…atife-fegan/231315.html
https://www.karsimahalle.org/…tlerine-ulastiramadik
ayrıca gazeteci zeynep kuray 'ın da babası. ama ne kadar görüşüyorlar, mültecilik döneminde yaşananlar neticesinde ne kadar sağlıklı bir ebeveyn-çocuk ilişkileri var tartışılır.
https://twitter.com/…eynokuray/with_replies?lang=en -
babam ve oğlum, bu kez kazanacağız
ülkemizin gün be gün ağırlaşan ve derinleşen gündemindeki; inen kalkan cıa
işkence uçakları, alt-üst kimlik tartışmaları, hasan cemal vakası, şişli
adliyesindeki olaylar, ziyarete gelen cıa başkanı vb.. gibi tartışmalar
ortasında pazar günü çağan ırmak'ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği "babam
ve oğlum" adlı filme gittim. yaşantım boyunca sinema salonlarında bir filmi
ikinci kez izlemeye gidiyordum. bir hafta önce, arkadaşlarımla birlikte
gittiğimiz filmin sonunda sinema salonunu terk ederken "çağan ırmak'a bir
teşekkür yazısı yazmak istiyorum, ne dersiniz?" diye sordum. filmden
hepimiz çok etkilenmiştik. bende inanılmaz bir sarsıntı ve sevinç
yaratmıştı. gözyaşlarımızı tutamamıştık. bizden sonraki seansa girmek üzere
kapıda biriken insanlar, çıkışımızda hayretle yüzlerimizi inceliyorlardı.
çünkü herkesin yüzü param parça ve gözleri yaş doluydu. işte "babam ve
oğlum" a ikinci kez gitmeye karar verişim; bu yazıyı yazabilmek için daha
dingin bir ruh haliyle filmi izleyebilmekti. ne gezer: yine aynı
sarsıntılar içinde sinema salonundan ayrıldım; çıkış kapısında yine aynı
manzara beni bekliyordu.
ben sinema veya tiyatro eleştirmeni değilim. bu konuda da bugüne kadar
hiçbir isteğim ve çabam olmadı. ülkemizde bu hizmeti başarıyla yapan
ustalar da var. kırküç yıldır, doğrusu ve eğrisiyle devrimci mücadelenin
içinde yer almış bir insanım. 12 mart ve 12 eylül gibi iki yenilgi okulunun
içinden geçtim. coşkunun en yüksek olduğu 1960'lı yıllarda, devrimci
gençlik olarak ülkemizdeki egemen güçlere baş kaldırdığımız süreçte,
düzenle ve düzenin kurumlarıyla başlayan kopuşmanın her boyutuyla içinde
yerimi aldım. bu kopuşma sürecinin en acımasız, en ağır bedelli yanının
ailelerimizle ve özellikle de babalarımızla yaşandığını biliyorum. yine
yaşayarak bir noktayı çok iyi biliyorum ki; bu acımasız kopuşmayı yaşayan
bizler ağır badirelerden çıktıktan sonra "evlerimize", yani "baba
ocaklarımıza" geri dönmüşüzdür. daha doğrusu sığınmışızdır. ve sevgili
annelerimiz, bu kavganın ortasında yürekçe bizden hiç kopmadan uzlaştırıcı
bir tavırla acının büyüğünü yaşamışlardır. bizler, babalarımızla ve
annelerimizle gönül dolusu bir hesaplaşmanın içine girememiş, kırılan
yürekleri tamir edememişizdir. kavgada hayatını yitiren arkadaşlarımızı
düşünün. belki de çoğu aileleri ile küs gitmişlerdir. 1960'lardan buyana
devrimci kuşakların hikâyesinin orta yerinde bu acı hep üstü örtülü bir
şekilde sessizce durur. iki yıl önce sevgili babamı kaybettiğimiz günleri
anımsıyorum. onun ölüm ilanının altında benim de özür cümlelerim yer
alıyordu. ne yazık ki yaşarken yapamadığımı, gazete ilanı ile kapatmaya
çabalıyordum. nafile, bu eksiklik yaşadığım sürece benimle hep sürüklenip
gidecektir.
işte çağan ırmak isimli genç bir insan bize dair bu gerçekliği duru, sade
ve çok güzel bir anlatımla halkın önüne çıkarıverdi. devrimci mücadelenin
sert ve acımasızlığı içinde gerilere itilmiş insan yanımızdan bir kesiti
politik örgüsü ile birlikte ortaya koyuverdi. benim teşekkürüm bu
noktadadır. "çemberimde gül oya" ile başlattığı bu çığır, "babam ve oğlum"
ile daha güçlü ve insani bir boyuta sıçramıştır. yoksa benim açımdan
avrupa'da onüç yıl süren ve hayatımdaki kayıp yıllar olarak
değerlendirdiğim bir süreçte, 12 eylül faşizminin pençesinden çekip
aldığımız, her çeşit imkanı sunduğumuz tiyatrocularla yaşadığımız pratik ve
sonuçta yoğun emeğe yönelik oluşturulan çirkin bezirgan tavır, dedikodular;
yani "sanatçı ayıbı" beni olağanüstü tepkili ve hiç yaşanmamış bir ruh hali
içersine sokmuştur. bu çevreler konusunda umutsuzluğa yöneltmiştir. işte bu
konuda da hiç tanımadığım çağan ırmak'a bir teşekkür borcum oluyor: benim
içimde bir umudu yeniden yeşerttiği için ve bize dair hikâyelere insanca
yanaşma metodunu bir sürü inkarcıya, rantçıya gösterdiği için.
"babam ve oğlum" daki politik çerçevenin de çağan ırmak tarafından, ustaca
ve hiçbir abartıya kaçmaksızın çok başarılı bir tarzda oluşturulduğunun
altını çizmek istiyorum.
her şeyimizi elimizden alan, üzerimizden bir silindir gibi geçen vahşi 12
eylül rejiminin çirkin yüzünü sergileyerek başlattığı hikâyesinde, topluma
büyük korku salan ve insanlarda telafi edilmez yaralar açan işkenceleri de
sonuçlarıyla ortaya koymaktadır. sadık'ın oğluyla birlikte geri döndüğü
kasabasında "evi", "eski arkadaşları","sevdaları" ile ilgili yaptığı
değerlendirmeler, "eski yol arkadaşı"na aktardığı "arada kalmışlık" işin
özüdür. yenilgi bizden alıp götürdükleri ile bir realitedir. 12 eylül de
tarihimizin en karanlık ve en çirkin yüzüdür. yenilgiden sıyrılmamız ve
çocuklarımızın bizi anlar ve savunur duruma gelebilmeleri, geçmişin doğru
değerlendirmesinden ve insan yanlarımızın, haklılıklarımızın açığa
çıkarılmasından geçmektedir. çağan ırmak'ın sinemada attığı bu güçlü adım
hayatın her alanında yaygınlaştırılmalıdır.
"babam ve oğlum"üzerinde basında çıkan yazıları da izledim. bir tanesi çok
dikkatimi çekti ve beni heyecanlandırdı. ali kırca'nın, "kürt sorunu" ile
ilişkili yaptığı "siyaset meydanı" nında; geri planlarını, asıl
düşüncelerini örtebilmek amacıyla sempati ve demokrasi maskeleri takmış,
ikna etmekten çok uzak "nöbetçi aydınların" oluşturduğu kurtlar sofrasında
genç bir kadın gazeteci dikkatimi çekti. bana bir dağ çiçeği kadar temiz
geldi. sonra milliyet gazetesinde ece temelkuranadlı bu genç gazetecinin,
"babam ve oğlum" üzerine yazdığı "bu kez biz kazanıyoruz" adlı makalesini
okudum. bakın genç kadın neler söylüyordu:
"bakma, hepimizin bir 12 eylül' var cebinde. yaşanan acı toprağa sindi bir
kere: o topraklarda doğacak çocukların omurgasına hakkedilmek üzere. hiç
anlatmasanız bile doğarken o eski günahlarla doğuyor çocuklar, sonradan
neden bu kadar mahzun olduklarını sorup öğrenmek üzere.
bu yüzden "babam ve oğlum"a gidiyor o genç çocuklar, bu ülkede yaşamış iyi
insanları, işkence edilmeden önce nasıl gülüyorlardı, nasıl seviyorlardı,
görmek üzere.
bu hayatta bir yanlışlık var, biliyor çocuklar. o yanlışlığın ne olduğunu
anlatanı dinliyorlar. bakma sen, işe yaramaz bir kuşak ilan edilse de
gençler, iyi anlatılınca, ülkelerine ve halklarına dair o acı-tatlı
hikâyeleri hiçbir şeyi dinlemedikleri kadar içten dinliyorlar.
ve elbette çağan ırmak. darbenin, düşünceyi, özgürlüğü, adaleti ve eşitliği
yok ederken aslında iyi insanları ve iyiliği yok ettiğini bir kez daha çok
iyi anlattığı için teşekkürler. daha anlatılacak çok hikâye var. değil mi
çağan?
biz, bizim kuşağımız daha yeni anlatmaya başladık değil mi? bizim elimizden
kurtulamazlar değil mi? komşu teyzeler, üniversite kantinlerinde çocuklar
bu filmden, bu hikâyeden birbirine bahsettikçe aslında biz kazanıyoruz
değil mi?
babalarımız ve annelerimiz için. bu ülkenin bütün iyi insanları için değil
mi?"
sarp kuray -
kck dosyasına tıkıştırılıp tutuklanan birgün muhabiri zeynep kuray'ın babası.
baba kuray müebbet almış ama altı yıl yatacakmış. yatacağı süreye aldanıp "iyi lan ben de altı yıl yatar çıkarım n'olcak ki" diyerek silahlı örgüt kurmaya kalkışmayın demek isterim. adam 25-30 yıl önceki faaliyetlerden yargılandı ve anladığıma göre o günden bugüne çıkan ve lehine olan bütün infaz düzenlemelerinden (asker zekâsı ürünü anayasa affı yasakladığı için böyle düzenlemelerle cezalar kırpılır ülkemizde) yararlanıyor. zaten ülkeye dönüşü de nisan 1991'de çıkarılan terörle mücadele yasasına eklenen ve o güne kadar idam alanların on yıl, müebbet alanların 8 yıl ve kalanların da cezalarının beşte birini yattıysa şartlı olarak salıverilmelerini öngören geçici ek madde ile ilgiliydi, diye hatırlıyorum. ondan yaralanmak için döndü yani. geldiğinde bir süre de tutuklu kaldı. o da düşülmüştür hesaptan.
edit: aldanılıp --> aldanıp -
türkiye sosyalist hareketinin tarihindeki en karanlık figürlerden biri. hakkında en derin bilgilere sahip nasrullah ayan, çok istediği halde maalesef siyasi anılarını kaleme alamadan hayatını kaybetti. sarp kuray'ın özeleştirel biçimde anılarını yazmasını beklemek safdillik olur. zira, onun çevresinde yer alıp ayrılanlar bile "ikna edicilik", "lafazanlık" gibi hünerler bakımından hakkını teslim ediyor.
şu durumda sarp kuray'a dair en objektif bilgilere emin karaca'nın kaleme aldığı ve 12 eylül darbesi sonrasında avrupa'da sığınmacı durumuna düşmüş devrimcilerle yapılan röportajlardan oluşan 12 eylül'ün arka bahçesinde adlı kitaptan ulaşılabileceği kanısındayım.
ayrıca (bkz: #142025197) -
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap