• ihtilal günlerinde çocuk olmak ne kadar masum olabilirdi ki? anlatayım size..

    herhangi bir çocuk -ki zaten bütün çocuklar birbirine benzer- ama ona "salih" diyebiliriz kendi aramızda. salih dar alanda çocukluğunu yaşama gayreti içinde bulunan, annesinin eteklerinden tutunup yağ ve ekmek kuyruklarında hayatı, bu garip oluşumu anlamaya çalışan bir insan yavrusudur. gece karartmaları, gri gökyüzü ve insanların çelişkili kavgalarını hep oyun olarak algılamaktadır. siyah beyaz televizyonlarda şişman ve kel bir amca çıkıp birşeyler anlatmaktadır. salih bu amcaya bakar, çok şirin bir adamdır. iyi şeyler anlatmaktadır muhtemelen. bazen sokakta uyuyan insanlar görür televizyonda. gözlerinde donuk bir huzur, gömleklerinde de siyah, geniş bir leke vardır. annesine o lekeyi sorar. annesi "salça lekesi yavrum, amcalar yemek yerken gömleğine salça dökmüş" der.

    sonra bir gün salih anne ve babasıyla beraber yolda yürümektedir. sağ elinden annesi, sol elinden babası tutmaktadır. salih kaldırım çizgilerine basmamaya çalışarak kendince geliştirdiği oyun gereği simetrik adımlarla yürümektedir. birden koşarak gelen 3 amca görür, televizyondaki filmlerden alışkın olduğu "pat" sesi duyar bir kaç defa. babası yerde yatmaktadır. annesi ise donuk bakışlarla çaresizce bakmaktadır babasına..

    salih babasına bakar, babasının gömleğinde salça lekesi vardır. koskoca babası yemekte üzerine salça dökmüştür. salih olduğu yere oturur ve babasına bakarak gülmeye başlar. dünyanın en güçlü adamı yemek yerken üzerine salça dökmüştür..
  • bugün iş nedeniyle anadolu yakasına geçmem gerekti. dönüşte midem kaynadığı için bir şeyler yeme ihtiyacı hissedip tanımadığım bir büfeye girip tost istedim. büfeci çocuk tostu* yaparken engellemeseydim içine salça sürecekti direkt. daha sonra tostumu yerken dikkat ettim, gelen bir iki müşterinin tostuna da hiç sormadan salça sürdü. daha sonra kalkıp tostunu parasını öderken neden her tosta böyle bir şey yaptığını sordum, "sana ne" yanıtını da göze alarak. çocuk yüzüme baktı, belki de "bu yakanın adamı değil" diye düşündü ve "abi, bak şimdi bunu sürüyorum, yiyeni daha çok acıktırıyor, ikinci tostu söylüyor" diye gururla fısıldadı.

    meğer salçanın insanı acıktırma gibi bilinmeyen bir misyonu varmış. oysa yıllardır mayonezin karanlık güçler tarafından şişko bir toplum yaratmak için üretildiğini düşünmüştüm. çocukluk işte. asıl düşman salçaymış.
  • kapagi acilinca ister teneke ister cam olsun kolay kuflenir. kuflenmemesi icin hava almayacak sekilde ustune zeytinyagi dok. karismaz, korur. eger tuzlu bir biber salcasiysa gerek yok kuflenmez. (tesekkurler volki tolkinin annesi teyze)
  • domates ya da biberden yapilan kirmizi renkli besin maddesi.. bu malzemenin ogutup ezilip camur kivamina getirilmesiyle elde edilir.. tek ba$ina yenmez ba$ka yemeklere katilarak lezzetli olmalari saglanir..
  • gıda endüstrisinin kazandırdığı en önemli nimetlerden. bir hayli seviyorum kendisini ki kaşık kaşık yiyebiliyorum bazen, ev değiştirdiğimde mesela, olur ya bomboş bir mutfak ve buzdolabı, evde yaşanılıyor hissi vermesi için ilk bunu alıp koyuyorum buzdolabına. başta makarna ve sebze yemekleri olmak üzere en sevdiğim yemeklerin olmazsa olmazı. buzdolabının kıyısında köşesinde kalmış sebzelere karıştır salçayı azıcık yağla al sana türlü. ekmeğin üstüne sür, üstüne azıcık nane-zeytinyağı gezdir olsun sana br öğün yemek. bozulmasın diye konserve kutusundan çıkarıp cam bir kavanoza koyup üzerine azıcık sıvıyağ gezdirmeyi bile seviyorum. methiyeler düzebilirim senin için salça, iyi ki varsın.
  • bakteriler tarafından en kolay ele geçirilen besin maddesi, iki gün geçmeden bakmışsınız ki beyaz beyaz iğrenç küfler..!

    küflenmemesi için naçizane çözüm önerim, kapağı tamamen açılmış kavanoz ya da konserve kutusunun üzerini alüminyum folyo ile kapatmaktır. mecburiyetten denediğim bu yöntem tamamen şans eseri bulunmuştur ve gayet de işe yaramaktadır. yazık günah ne gerek var zeytinyağına?
  • 80'ler ve öncesinin kakaolu fındık kreması.** sonraki kuşaklar salçanın ekmeğe sürülüp yenilebilen bir şey olduğunu ancak yazılanlardan, anlatılanlardan öğrenmiştir. çocuklar sokakta oynama kültüründen uzaklaşıp iyicene apartman çocuğu oldukça da bu özelliği tamamen unutulacaktır.
  • bilinenin aksine salça türk mutfağına çok geç bir tarihte girdi.

    domates amerika'nın keşfinden sonra avrupa'ya getirildi. o dönem çok küçük boyutlardaydı. osmanlı topraklarına ilk kez halep-adana civarından 1770'te ayak bastı. yeşil halde tüketilir, kızaran atılırdı.

    endüstriyel domates üretimi de 1800'lerin ortasında kuzey amerika'da başladı ve ardından ilk domates konservesi fabrikası 1860'ta ohio'da açıldı.

    bundan bir hayli zaman sonra ancak cumhuriyetle birlikte domates üretimi ve tüketimi bollaştı. salça da önce antep çevresinde üretilmeye başlandı ardından tüm türkiye'de yaygınlaştı.

    yani salçasız yemek olur; onsuz binlerce yıl idare ettik. ayrıca her yemeğe de koyulmaz; nadiren yakışır. çoğunlukla tadını bozar. tavsiyem domates sosu kullanmanız. hem çok daha sağlıklı.
  • sözde değil özde hristiyandır.
  • genellikle dondurma kaplarının içinde muhafaza edilen, yemeklerin vazgeçilmezi olan şey.
hesabın var mı? giriş yap