• otorite, düzen hiyerarşi ve görev gibi ilkelere sempatiyle karakterize edilen geniş ideolojik yelpaze.
  • soldan çok farklı bir kavramdır. aşina olduğumuz sağ-sol çizgisi bu kavramı açıklamakta gerçekten yetersiz kalmaktadır. öyle ya, recep tayyip erdoğan da sağcı, ümit özdağ da sağcı, milton friedman da sağcı, donald trump da sağcı, thomas carlyle da sağcı, ludwig von mises da sağcı vs vs. nasıl olacak bu iş?

    solun karşısında duran herkesi sağcı diye aynı sepete atmaya bayılması tabii ki şaşırtıcı değil, zira en sevdikleri şey olan safsataları bunun üzerinden kurabiliyorlar. sol için zaten bir şeyin gerçeğe yakınlığı önemli değildir, ne kadar işe yaradığına bakarlar. her neyse, bu sağ-sol ekseninin çöp olduğunu bana en bariz gösteren durum dünyanın en anarko kapitalist düşünürü olan murray rothbard'ın ısrarla kendisinin sağcı olmadığını, muhafazakarların en büyük kanser olduğunu hatta en hakiki devrimcinin kendisi olduğunu iddia etmesiydi. diğer yandan sosyalizme de en az muhafazakarlara olduğu kadar uzaktı. kullandığımız model bu gibi sorunları çözmeliydi. ancak görüyoruz ki bu case'te epic fail.

    bütün bu sorunların, geçen gün keşfettiğim modelde çözülmüş olduğunu görüyorum; politik üçgen görsel. bu sayede sağı da solu da doyurucu bir şekilde tanımlayabiliyoruz.

    1. modelde sağ-sol ikiliği yerine üç kenar tanımlanmış; cumhuriyetçilik (devletin başka otorite tanımaması, tarafsızlığı da denebilir), darwinizm (rekabetçilik, eşitlik karşıtlığı) ve totaliteryenizm. bu kenarlardan darwinizm sağı tanımlıyor, yani darwinizmden ne kadar uzaklaşırsan o kadar solcusun. diğer iki kenar nötr. dikkati çekmesi gereken nokta şurası, sağ bir kenar, sol ise bir köşedir. yani sağ içerisindeki iki kutup arasında sağ-sol arasında olduğu kadar mesafe vardır. bu aslında sorunun çoğunu çözen bir tasarım.

    2. üçgende doğal olarak 3 adet de köşe var. kenarların kesişiminden doğal olarak ortaya çıkarlar. sağ darwinizm kenarına sahip olduğu için köşelerin 2 tanesi sağda kalır, diğeri de solun ucudur.
    -cumhuriyetçilik ile darwinizmin çakışımı bireyselcilik olur.
    -darwinizmle totaliteryenizmin çakışımı mutlakiyetçilik olur.
    -cumhuriyetçilik ile totaliteryenizmin çakışımı komünizm olur.

    3. eksenin kulanımı: kişinin/rejimin 3 kenarın her birine ne kadar yakın olduğu belirlenir ve üçgen iç alanında bir nokta elde edilir.

    bu üçgen, tabii ki %100 mükemmel olmamakla birlikte başarısız sağ-sol ikiliğinin aksine birçok soruyu yanıtlayan oldukça başarılı bir model olmuş. örneğin;
    -solcuların sola gittikçe aralarındaki farkların azalırken sağcılarda durumun tam tersi olması. yani mises/rothbard da sağın uçlarında dururken hitler/franco'nun da aynı şekilde tanımlanması onları birleştiren ve ayıran birer kavram olmasını gerektirir. bu modelde bunu görüyoruz.
    -sağ eksenin bir köşesinde duran birine sağın diğer köşesinin en az sol kadar uzak gelebilmesi. örneğin bir liberteryene chavez de franco da aynı ölçüde uzak gelecektir. ancak sağ-sol ikiliğine göre sağdaki diktatör daha yakın gelmeli. bu saçmalık. ancak pokitik üçgende gerçekte olan durumun yansımasını görebiliyoruz.
  • psikolojik bataklığın (çöküşün) felsefesidir, çekiciliği buradan gelir ve estetik algısını oluşturan sefalet sabit-oluşun dışavurumudur.

    (bkz: halil ibrahim türkdoğan)
  • politik spektrumda bir görüş. genelde serbest piyasa ekonomisiyle, muhafazakarlıkla ve milliyetçilikle özdeşleştirilir ama bunun çok ciddi istisnaları vardır. serbest piyasanın tüm dünyaya yayıldığı günümüzde sağ/sol ayrımını deregülasyon/regülasyon politikaları üzerinden yapmak daha kolay olur.

    ben shapiro'nun ağırlıklı olarak evrensel sağlık güvencesi hakkındaki bir tartışmada yaptığı mantık safsatalarını yorumladığım giri* alt-right yazarların "gerçek sağcılık bu değil" temalı saldırısına uğrayınca daha temel kavramları konuşmamız gerektiğini anladım.

    (bkz: genç alt-right'lar rahatsız)

    ----------------------------------------------------------------------------------------------

    sağ-sol politikaların fransız devrimi'yle ortaya çıktığını herkes biliyordur herhalde. ama bugün kendisine sağcı diyip monarşiyi savunan tek bir kişi yoktur, zira bu kavramlar geçtiğimiz 250 yıl içinde çok feci şekilde evrim geçirdi. bu süreçte, aslında sağ ve sol kavramlarla doğrudan alakalı olmayan başka kavramlar da sağ ve sol politikacıların genel tavırlarından dolayı korelasyon yolu ile sağa ve sola atfedildi. bu korelasyonlar zaman için tekrar ve tekrar değişti ve bugünkü ucube sağ/sol tanımı ortaya çıktı.

    bu ucubelikten kurtulmak için political compass şeklinde bir çalışma yapılıyor. iki ayrı eksenli bu pusula, sağı ve solu ağırlıklı olarak serbest piyasa ile özdeşleştiriyor, bireysel özgürlükleri ise özgürlükçü/otoriter ekseninde değerlendiriyor. bu sayede kabaca ekonomiyle ilgili hiçbir düşüncesi olmayan, en büyük derdi marijuana'nın yasallaştırılması olan ve bundan dolayı da kendisine solcu diyen yeni nesil hippiler (0, -8) gibi bir konuma yerleşebiliyorlar. josef stalin (-10, 10), vladimir iliç lenin (-10, 2), aşırı sağcılıkla özdeşleştirilen adolf hitler (1, 10), anarko-kapitalizm'in başarılı teorisyeni murray rothbard (10, -7), anarko-kapitalizm'in başarısız kurgucusu ayn rand (10, -4) ve bugün fazla destekçisi olmayan anarşizm de (-10, -10) koordinatlarında kendilerine yer bulabiliyorlar. verdiğim koordinatları tartışabiliriz tabii, ben sadece political compass ile aşırı sağı da aşırı solu da otoriterlikle özdeşleştirilmeden tanımlayabildiğimizi göstermek istedim.

    burada nazi almanyası için bir parantez açayım. nazi almanyası ve hitler aşırı sağın tanımı olarak kabul edilseler de bunun sebebi bir süredir otoriterlikle sağı hatalı olarak özdeşleştirmemiz. herhalde nazi almanyası'nın otoriter olduğunu kanıtlamama gerek yoktur. ama nazi ekonomisi aşırı sağ etiketini uygun kılacak kadar serbest piyasacı bir yer değildi. nazi almanyası'nın sadece aryan ırka özel olsa da güçlü bir sosyal devlet anlayışı vardı ve volkswagen gibi kamu iktisadi teşebbüsler bu dönemde kuruldu. nazi almanyası özel sektörle de çok iyi anlaşıyordu. thyssen, krupp, bmw gibi bir bugün de adını duyduğumuz çok firma ihya oldu. hatta ikinci dünya savaşı sonrası toplama kamplarından yahudileri köle olarak çalıştırarak köşeyi dönenlerin servetlerine el koymak için mahkemeler kuruluyor. ancak bu yargılama sadece krupp, ig farben ve flick için yapılıyor. detaylı bir soruşturma sonrası o sırada batı almanya'daki her fabrikatörün tutuklanması gerekeceği netleşince batı almanya'nın ekonomisinin mahvolmaması için yargılamalar durduruluyor. hatta servetine el konulan alfred krupp'un serveti iade ediliyor. kısaca nazi almanyası sosyal devleti anlayışı olan, özel sektörün devlet sektörüyle birlikte var olduğu bir ülkeydi. nazi almanyası'nı sadece "sağcı" diyerek kapatırsak olayın ciddi bir kısmını atlamış oluruz.

    nazi almanyası'na geniş girmemin sebebi sadece sağ ve sol kavramlarına her şeyi sıkıştıramayacağımızı göstermekti. political compass bu konuda ciddi bir ilerleme sağlıyor.

    ----------------------------------------------------------------------------------------------

    political compass esasen yeni bir fikir ama son 10 yılda politik görüşlerin çeşitlenmesiyle o da yetersiz kalmaya başladı. mesela kendilerine sol diyen wokizm'i ele alalım. wokizm, sol ekonomi ile pek alakası olmayan bir ideoloji. woke'lar, kimlik politikalarına aşırı derecede yoğunlaştıkları için özgürlükçü dememiz lazım. ama kendi anladıkları şekilde hareket etmeyen bireylere karşı toplumun ve devletin aksiyon almasını da istiyorlar. yani otoriter bir devlet talepleri var. şimdi bireysel olarak özgürlükçü ama devlet olarak otoriter??? biraz karıştı burası...

    bu karışıklığı çözmek için 8values.github.io testi geliştiriliyor. 8 values testinin 2 değil, 4 ekseni var. bu test, ekonomik sağ/sol eksenini aynen tutarken political compass'ta olmayan bir diplomatik eksen ekliyor. özgürlükçü/otoriter ekseni ise ikiye bölünerek devlet anlayışı için özgürlükçü/otoriter, kişisel olarak ilerlemeci/gelenekselci ayrımı yapılıyor.

    8 values testini kullanarak woke ideolojiyi ekonomik eksende biraz sola, diplomatik eksende tamamen enternasyonaliste, devlet anlayışı için oldukça otoritere, kişisel olarak da tamamen ilerlemeciye yerleştirebiliriz. aynı şekilde, çocukların geleneksel bir eğitim almasını isteyen, mesela çocuklara çok küçük bir yaşta transgender bireylerle ilgili detaylı bir eğitim verilmesine karşı çıkan, kendi çocuğunun din eğitimi almasını isteyen ama eşcinsel evliliğine karşı çıkmayan ve din eğitiminin zorunlu olmasını talep etmeyen birisi de devlette özgürlükçü, kişiselde gelenekselci olarak kendisine özel bir noktaya geçebilir. şu anda böyle düşünen çok kişinin olduğunu sanmıyorum, ama 8 values testi bu kişileri de ayırabiliyor.

    8 values testindeki diplomatik eksene biraz vurgu yapmak lazım. yakın zamana kadar enternasyonalizm sadece solculara özgü bir değerdi. artık, avrupa birliği ve g7 sağolsun, enternasyonal sağcılarımız da var. emmanuel macron, angela merkel, david cameron gibi merkez sağcılar gayet enternasyonalistler. hatta bu ayrımı aşırı sağda bile yapabiliriz. örneğin giorgia meloni ve viktor orban, nato'nun ve ab'nin empoze ettiği bazı değerlere karşı çıksalar da devletlerinin nato'da ve ab'de olmalarından rahatsız değil. yani aynı değerlere sahip başka sağ devletlerle birlikte çalışmaktan gayet mutlular. afd ise nato'dan ve eurozone'dan kesinlikle çıkma taraftarı, ab konusunda da ciddi çekinceleri var. tabii meloni de orban da enternasyonalist değil ama afd ile bambaşka bir noktada durdukları da kesin.

    8 values testinin mükemmel olduğunu, hatta bilimsel olduğunu bile iddia edemem. ayrıca testteki soruların ne kadar özenli hazırlandığını da bilmiyorum. ama genel bir fikir olarak political compass'ın kritik eksiklerini kapattığını söyleyebilirim.

    eminim benzer başka hatta daha iyi testler de vardır. yine de 8 values, günümüzdeki nüansları güzelce yakalayabiliyor.

    ----------------------------------------------------------------------------------------------

    bu arada bernie sanders'ın sağcı olduğunu söyleyen kimse yoktur herhalde, değil mi? ama sanders'ın önerdiği sağlık sistemi, şu anda türkiye'nin sağlık sistemine çok yakın. güçlü bir özel sektör, evrensel sağlık hizmeti veren devletle yan yana çalışacak. peki erdoğan mı solcu, sanders mı sağcı?

    burada yepyeni bir mevzuya girmemiz lazım: görelelik. erdoğan döneminde ilk olarak sağlık sistemi modernleştirildi. halen hatırlayanlar kaldı mı bilmiyorum ama tam gün yasası ana hatlarıyla benim de desteklediğim bir yasaydı. sonrasında ise, bence bilinçli bir şekilde, devletin sağladığı hizmetlerin tıkanması sağlandı ve büyük ekonomik teşviklerle halk özel hastanelere ittirildi. yani erdoğan türkiye'deki sağlık sistemini soldan sağa doğru çekti. sanders ise aynı sistemi ifade etmesine rağmen abd'deki sağlık sistemini sağdan sola çekmeyi amaçlıyor. yani uygulanan/önerilen politikalar üzerinden öncesine bakılmadan sağ/sol, ilerlemeci/gelenekselci gibi ayrımlar yapılmamalı.

    başka bir örnek sırf demokratik parti'den seçildiği için bill clinton'a solcu denmesi olabilir. görelelik ilkesiyle bakarsak, glass steagall act'in iptali, ekonomik anlamda trump'ın yaptığı her şeyden daha deregülasyoncudur, daha sağcıdır. clinton'ın siyahileri hedefe alan suça karşı sıfır tolerans politikaları da oldukça sağcıydı. clinton'a solcu ya da merkezci diyenlerin ne kullandıklarını merak ediyorum*.

    bill clinton için dediklerim tony blair için de aynen geçerli ama uygun bir vakitte kendi başlığında bu konuyu detaylı bir şekilde işleyeceğim.

    overton window'u da bu başlıkta inceleyebiliriz. sanders'ın önerdiği ekonomik politikalar, franklin d. roosevelt'in* politikalarından pek farklı değil. bugün neoliberaller de liberteryanlar da fdr'nin politikalarını eleştirseler de bu kişilerin fdr için aşırı sol/radikal sol dediklerini duymuyoruz. bu da görelelikten dolayı. burada ilerleme yönü değil de o sıradaki makul kabul edilen politikalara* "görele" bir değerlendirme yapıyorlar. ekonomik merkez o kadar sağa kaydı ki, 90 sene önce merkez sol olan politikalar bugün aşırı sol kabul ediliyor.

    ----------------------------------------------------------------------------------------------

    tarihsel açıdan da sağın ve solun çok değiştiğini girinin başında da belirtmiştim.

    mesela ekim devriminden sonra bir gecede kürtaj serbest bırakıldı, kadınların yüksek öğrenime katılmaları desteklendi, eşcinsellik serbest bırakıldı ve aile içi tecavüz suç haline getirildi. buradan bakınca sol özgürlük, sağ ise otoriterlikle ilişikli duruyor. ama abd'de zenginlerin vergi oranlarını büyük oranlarda azaltan john f. kennedy, 1963'te "freedom has many difficulties and democracy is not perfect, but we have never had to put a wall up to keep our people in, to prevent them from leaving us." diyerek özgürlük kavramını sağa kazandırıp otoriterliği ise sola ittirmiş oldu. bugün tekrar işler değişti ve özgürlük sol, otoriterlikse sağla özdeşleştirilmeye başlandı.

    8 values gibi testler sayesinde ekonomik sola/sağa özgürlükçü/otoriter/gelenekselci falan gibi doğrudan alakalı olmayan kavramların eklenmesinin önüne geçebiliriz.

    ----------------------------------------------------------------------------------------------

    #150104038 girisi de önceden görmediğim değişik bir politik çeşitlendirme testi oluşturmuş. bu testle ilgili internette sadece bazı alt-right içerikler bulabildim. çok detaylı araştırdığımı iddia edemem.

    bu yaklaşımın en büyük sıkıntısı bütüüüüüün solu tek bir noktaya ittirmesi ama sağdaki değişimlere izin vermesi. hani o fraksiyonlara ayrılmasıyla dalga geçtiğimiz sol, tek bir noktaya tıkıştırılmış. mesela josef stalin, samuel bowles, deniz gezmiş, richard sennett, che guevara, bernie sanders, ihsan eliaçık, kemal kılıçdaroğlu, rosa luxemburg, filiz kerestecioğlu, doğu perinçek, muammer kaddafi, greta thunberg, jimmy dore, enver hoxha, alexandria ocasio-cortez solda daracık bir köşede kendilerine yer bulabiliyorlar. bu insanların hepsi kendisini solcu olarak görüyor ve bence bazıları pek solcu olmasalar da hepsi solcu olduklarını destekleyecek argümanlar üretebilirler.

    iklim krizini reddeden jackson hinkle'ı, kürtajı ve eşcinselliği yasaklayan josef stalin'i, "sovyet emperyalizmi'ne karşı abd'yle işbirliği yapmalıyız" diyen doğu perinçek'i, dindar muhafazakar ihsan eliaçık'ı ve muammer kaddafi'yi, karma ekonomi modelleri öneren samuel bowles'u o küçük kırmızı bölgeye sıkıştırmak biraz zor olsa gerek. natocu solcumuz bile var yani, sirke döndü o köşe...

    nick fuentes gibi çoluk çocuğu da işin içine katıyorsak jackson hinkle'ı da işin içine katalım. hinkle, kendisini solcu olarak gören ama wokizme karşı çıkan bir arkadaş. maga communism adında bir felsefe ortaya atmıştı. buradaki maga bildiğiniz "make america great again". hinkle, sosyalizmin orta sınıfın ekonomik problemlerine eğilmesinin gerektiğini, bunun için de solcuların ekonomiyle alakasız sola iliştirilen kavramlardan kurtulmak zorunda olduğunu söylüyor. hinkle'ı çok detaylı takip etmedim, videoları ve tweetleri sadece bir kaç defa önüme düştü. gördüklerimden konuşacak olursam, hinkle, sorunu doğru bir şekilde görse de konuyu tam bilmeyen herkesin yaptığı gibi bilmediği mevzularda hatalı genellemeler yapıyor ve birbirleriyle esasen alakasız konuları bağlamlarından kopartarak karşılaştırıyor. neyse, amacım hinkle'ı ya da fuentes'i konuşmak değil. sadece o küçük kırmızı sol bölgedeki çeşitliliğe dikkat çekmek istedim.

    bir solcu olarak, kendisini solda konumlandıran wokizm'e ben de bayağı karşıyım*. buna rağmen, benim de tek bir beyan ile ezen taraftan ezilen tarafa geçen, ne hormon tedavisi ne de cinsiyet değiştirme ameliyatı geçirmiş, isterse beyan ile erkek olmaya geri dönebilecek, o güne kadar ataerkil düzenin her avantajından faydalanmış ama şimdi kadın olmuş ve kendileri gibi düşünmeyen kadınları döven ablalarımla o daracık köşeye geçmem gerekiyor demek ki*.

    cidden merak ediyorum, kürtajı ve eşcinselliği yasaklayan stalin günümüzdeki woke'lara ne derdi acaba? stalin sağcı mı yoksa? aslında olayı ekonomiden kopartıp muhafazakarlık üzerinden sağ/sol ayrımı yapmaya çalışırsak, stalin'in kürtajı ve eşcinselliği tekrar yasaklayarak "geleneksel/muhafazakar" değerlere göz kırpmasından yola çıkıp stalin'e sağcı diyebiliriz. benim şahsen işime gelir, sosyalizme stalin üzerinden yapılan eleştirileri "sana bir şey söyleyeceğim ama çok şaşırma, stalin aslında sağcı" diye fısıldayarak geçiştirebilirim*.

    pride month kapsamında bmw logosuna gökkuşağı koyan quandt ailesi de woke tayfa tarafından sanki ataları o serveti toplama kamplarında tutulan yahudileri ve eşcinselleri köle olarak çalıştırarak elde etmemişler gibi alkışlanıyorlar. yukarıda da bahsetmiştim, bir kaç aile haricinde alman fabrikatörler yargılanmadı, quandt ailesi de yargıdan kaçanlardandır. şimdi bunlar da mı sadece gökkuşağı ile solcu olup bizimle o kızıl köşeye mi geçecek?

    o küçük kırmızı köşenin çeşitliliğini konuştuktan sonra bu kadar alakasız insanın neden buraya ittirildiğini yorumlayalım. bu yaklaşımı biraz renklerdeki dilsel görelelik tartışmalarına yakın buldum. bir bölgede belli bir rengin çok varyasyonu varsa o renkle alakalı daha fazla kelime oluyor. yani bizim yeşil dediğimiz gruba bir amazon kabilesi yirmi ayrı isim verebilir. aynı şekilde, fazla solcu tanımayan ama etrafında çok sağcı olan birisi bütün solcuların aynı olduğunu, sağcılarınsa çok farklılıklar gösterebildiğini söyleyebilir.

    başka bir alternatif açıklama da solcuları dehümanize etmek tabii. genelde alt-right, woke söylemleri komünizmle bir tutarak*, woke aktivistlerin sözleri üzerinden solun bilimsellikten uzak olduğunu, bu yüzden de komünizmin bir din olduğunu söylerler. bu insanlar, benim de genel olarak katılmadığım woke argümanları yanlış yorumlayarak, solun içindeki çok küçük ama sesi çok çıkan bir grubu 150 yıllık komünizm tarihinin günümüzdeki temsilcisi olarak kabul ederler. komünizm'in 150 yıllık tarihini, dünyada halen aktif sayısız komünist partiyi çöpe atıp, komünizm'i ekonomiden falan sıyırıp komünizmle hiçbir alakası olmayan wokizm'e indirgiyorlar. bunu yaparken de komünizmin bir din olduğunu iddia ederek komünistlerle tartışmaktan da yırtarlar. eğer bu insanların derdi kendisine solcu diyen sevmedikleri herkesi daracık bir noktada toplayarak solcuları dehümanize etmekse bu üçgen gayet başarılı diyebilirim. ama politik eğilimi anlamak açısından hiçbir işe yaramıyor.

    açıkçası, serbest piyasa ekseni için seçilmiş darwinizm ifadesi dehümanizasyon hipotezimi destekliyor. sosyal darwinizm de ilk olarak "işçi sınıfına hiç hak vermeyelim, her türlü sosyal yardımı keselim ve bu sayede zayıflar ölsünler de genlerimiz düzelsin; zaten işçiler zayıf genlere sahip olmasaydı işçi olmazlardı"* diyenler tarafından ortaya atılıyor. "darwinizm" kelimesinin rekabetin varlığı/yokluğu olarak kullanılması hem sosyal darwinizm'e göz kırpıyor hem de "name dropping" ile bu üçgene bilimsellik atfediyor.

    üçgende çok ilginç seçimler de var tabii. mesela neoliberalizmin şövalyesi, 40000 kişinin ölümünden sorumlu augusto pinochet bayağı merkezciymiş, sağa ve sola eşit mesafede duruyormuş ve çok da otoriter değilmiş. hitler'in ve stalin'in eşit derecede otoriter olmasını anlayabiliyorum ama lenin cidden sadece bir tık mı daha az otoriter?

    sekiz yaşındaysanız ve alt-right'sanız hayat/kafalar cidden çok güzel. woke = stalin = komünizm = din diyebilirsiniz ve kimse size gerizekalı demez.

    ----------------------------------------------------------------------------------------------

    bu giride, özellikle politik yönelim üçgenini eleştirirken soldaki çeşitliliğe fazla yer ayırmış oldum. bunun sebebi, ilgili üçgenin sağdaki çeşitliliği nispeten başarılı bir şekilde veriyor oluşu. ben de birbirleriyle hiç alakaları olmayan rothbard'ın ve hitler'in aynı "aşırı sağ" kelimesi ile özdeşleştirilmesini doğru bulmuyorum. o yüzden de katıldığım kısımları detaylı bir şekilde tekrar etmek yerine eksik gördüğüm kısımlar üzerine yoğunlaştım.

    aslında solcuların da sağdaki, özellikle de alt-right'taki nüanslara çalışması lazım. mesela erkek/kadın ilişkileri etrafında gelişmiş the red pill, mgtow, incel vs gibi manosphere fraksiyonlarının arasındaki farkları ve birbirleri ile olan ilişkilerini çok az biliyorum. hepsini "small dick energy" diye dehümanize edip aynı yere koymak belki de çok hatalıdır. bu gruplar kendi aralarında tartışıyor mu, "sen andrew tate'i savundun! savunmadım!" diye kavga ediyorlar mı, solcuların dördüncü enternasyonal'i farklı yorumlayarak bölündükleri gibi depp v. heard'ü farklı yorumlayarak fraksiyonlara ayrılıyorlar mı hiçbir fikrim yok. bu bilgisizlik kesinlikle solcuların bir eksikliği, zira bu akımlar geçici değil. etkin bir mücadele de bu reaksiyoner akımların hepsini aynı potaya koymak yerine reaksiyoner davranışa iten sebepleri inceleyip varsa haklı sebepleri tartışarak olur.

    ya da david duke, ben shapiro ve tucker carlson üçlüsüne white supremacist diyip geçmek de çok hatalı olabilir. ben bu üçlüyle aynı odada olsam ve elimde üç mermisi olan bir tabanca olsa, david duke elimden tabancayı alıp üç mermiyi de ben shapiro'ya boşaltır. hatta tucker carlson uzaktan bakınca sadece appeal to definition safsatası yapan kafa bir white supremacist'e benziyor*. sanki bu adamla "what is white supremacy anyway?" demesiyle başlayan yapıcı bir tartışmaya girebilecekmişim izlenimi alıyorum*.

    burayı özetlersem, sol'daki fraksiyonlar gibi sağ'da da, özellikle de alt-right'ta fraksiyonlar var. bütün aşırı sağcıları alt-right olarak tek potada incelemek de yapıcı değil.

    ----------------------------------------------------------------------------------------------

    tekrar başa dönecek olursam, sağ'ın her fraksiyonunun sahiplendiği ama sol'un hiçbir fraksiyonunun benimsemediği tek şey serbest piyasa ekonomisidir. serbest piyasayı dışlamayan solcular vardır ama onlar da regülasyoncudur. kimlik mücadelesi, ekoloji, otoriterlik, özgürlük, örgütlülük, marijuananın yasallaştırılması, dindarlık, milliyetçilik sağ'da da sol'da da olabilir. hatta bugün sscb ayakta olsaydı ekolojik mücadele sağ tandanslı bir şekilde sürdürülebilirdi. o yüzden de sağ'ın bir özü varsa o öz serbest piyasadır.
  • öncelikle çok merak edenler için sağ nedir söyleyeyim: sol olmayandır. bu yüzden kendi içinde çok farklı şekilde ayrılabilir. peki o zaman sol nedir? sol ise tek kelimelik bir tanımla egaliteryenizmdir. dolayısıyla sağı da egaliteryenizmi kabul etmeyenler olarak tanımlayabiliriz. olay bundan ibaret.

    peki neden solcular aşırı sola gittikçe birbirlerine yaklaşır? çünkü egaliteryenizm doğal değildir, doğada eşitlik görülmemiştir. kısacası sol doğaya karşı isyandır. dolayısıyla bir solcu eğer görüşlerinde samimiyse ve doğru düzgün literatürü okuduysa kendi ideolojik emellerine ulaşmak için insan doğasını değiştirmenin gerekli olduğunu kabul edecektir, bundan gocunmaz. bunun da toplumun her yanı üzerinde tam kontrol olmadan yapılamayacağı aşikardır. bu yüzden sol doğal olarak totaliterdir, gücü elde tuttuğu sürece mutlaka oraya kayacaktır. ki sadece 1945'ten günümüze kadarki tarihe baksak dahi bunu görebiliriz.

    dolayısıyla sağı serbest piyasa ekonomisiyle birbirine bağlamak mümkün değildir. ki zaten carlyle, maistre, evola gibi iyi bilinen sağ düşünürlerin herhangi birini öne sürmek bu nosyonu çürütmeye yeter. ayrıca bence schmitt gibi birçok politik realist hatta mises dahil olmak üzere birçok ütiliteryen serbest piyasacı şu an yaşasa sikerim serbest piyasayı kapat amk derdi muhtemelen. ama bunların hiçbirisinin sağcı olmadığını kimse iddia edemez.

    diğer taraftan, bütün solcuları totaliter transhumanizm ile birbirine bağlamak son derece mümkündür zira her türlü sol ideolojinin öyle ya da böyle nihai amacı olan eşitliğe ulaşılmasının başka yolu yoktur.
  • bedende kalbin olmadığı taraf.
  • aşırısı, dünyanın neresine giderseniz gidin savaş ve katliamdan sorumlu olan, şeytanın dünya üzerindeki hali olan ama yine de bir şekilde en popüler olmayı başarabilen ve asla yok olamayan politik görüş.

    - israil'in sağ kanadı filistinle barış asla istemiyor, tamamen kendi şartlarını kabul ettirmek istiyor. savaş işine yarıyor ve siviller umurunda değil.

    -filistin'in sağcısı da israil'e ölüm mantığında hareket edip bu yolda gerekirse ölürüm diyor.

    - türkiye'nin sağcısı filistindeki sivillere haklı olarak içi acıdığından yanlarında olmak istiyor. tüm dünyanın sessizliğine ses katmak istiyor ama anti-semitist olup ülkesinde yaşayan musevi vatandaşlarına karşı halktan tepki yaratıyor, kutuplaşmaya sebep veriyor.

    -amerika'nin sağ kanadı da filistinli herkesi terörist ilan edip israil'in hala kendini savunduğuna inanıyor. mağdur olanı israil vatandaşları olarak görüp o da ülkesinde müslümanlara karşı kutuplaşma yaratıyor.

    bu ne menem iş anlamadım arkadaş. ne faydası olmuş sağ kanadın şu dünyaya?

    not: işbu entry facebook'ta amerikalı bir arkadaşın israil vatandaşları şöyle zulum altında, böyle füze yiyolar diyip, filistinli sivillerden müthiş orana rağmen hiç bahsetmemesi üzerine "abi yanlız bi oku araştır istersen, olaylar tam öyle değil." mesajı atılması üzerine "siktir git" cevabı almaya müteakip yazılmıştır.

    ayrıca yazar solculuğu da övmemektedir. sadece içini dökmektedir.
  • hodor badimin yazdığına %100 katılsam da solcuların ne düşündüğü benim umrumda deil açıkçası. önce kendi gözlerindeki çöpü çıkarsınlar sonra başkasının gözündeki çöpe belki laf etme hakları olur. devrim-mevrim laflarını pek sevmem yalan yok. akıl dışı distopik ideolojilere açılan kapının anahtarıdır bu söz resmen. ona keza sol bugün öyle leş durumdadır ki elitlerin kontrol ettiği şirketler ve kuklası siyasîlerin elinde maymun olmuş bu jargonu hiçbir aklı başında solcu savunabilecek durumda değildir.
  • kuran'ın, peygamberin sağ eline inmiş olduğuna inanılmasından dolayı, islam dininde kutsal sayılan taraf. "kuran hani kitap olarak inmemişti?" diyeceksiniz, bu benim de aklıma takılıyor, belki de vahiy sırasında yazı yazılan el sağ el idi.
hesabın var mı? giriş yap