• ingiltere'de muhafazakar parti'nin yeni lideri. parti baskanligi secimlerinde rakibi david davis'e buyuk fark atmis, sadece 4 yildir parlamentoda bulunmasina (witney'den) ve 39 yasinda olmasina ragmen tory'lerin tek umidi oldugunu kanitlamistir.

    muhafazakarlarin anlamadigi bence tony blair varken ingiltere'de sagci, amerika yardakcisi, neo-liberalist ve yeni-somurgeci bir 'tory' hukumetinin basa gecmesinin pek kolay olmadigi. eh butun bunlar artik isci partisi'nde mebzul miktarda var olan nitelikler. simdi sosyal adaletten, kamu harcamalarinin arttirilmasindan, parasiz saglik ve egitim gibi seylerden bahseden bir muhafazakar parti mi gorecegiz yani ingiltere'de? bakalim...

    yeri gelmisken, yuru be george galloway kim tutar seni!!!

    ve kimdir bu cameron diyenler icin:

    http://www.davidcameronmp.com/
    http://en.wikipedia.org/wiki/david_cameron
  • onceki gun tony blair'in karsisina ilk kez muhafazakar parti'nin lideri olarak cikmasi ve yaptigi şovla ingiltere'de gundeme damgasini vurmus kisi.

    sayesinde ilk kez ingiltere parlementosunda stand-up tadinda tartismalar izlenebilecegini gordum. gencligi ve tarziyla mahallenin firlama cocugu imaji cizen cameron, konusmasinin bir yerinde blair'e gayet dalgaci bir tavirla "you were the future once" diyerek sanirim ingiltere'de ilk ciddi cikisini yapmis oldu.
  • 14 aralik 2005 tarihli prime minister's question time'da (bkz: prime ministers questions) zaten dusuk ve seviyesiz olan bir onceki performansini daha da kotulestirmistir. tony blair kendisini tek kelimeyle madara etmistir.

    zannimca halihazirda isgal ettigi makamda cok fazla kalamayacktir.
  • 14 aralik 2005 tarhli prime minister's question time'dan (bkz: prime ministers questions) bir bolum:

    "david cameron: the prime minister said in his answer that there was a difference between his view and the view of his back benchers. so he faces a choice: with our support, he can have the reforms that our schools need; or he can give in to the labour party. which is it to be? white paper or white flag?

    tony blair: the hon. gentleman has spent hours practising that one. yes, there is a difference with the back benchers on my side who have published their proposals today; that is absolutely true. but the point is that there is also a difference with the conservative party. let us just be quite clear what that difference is. [...] the hon. gentleman continues to shake his head. i shall give him another quote. [...] now, if he supports that, let's hear it."
  • kabullenmek her ne kadar can sıkıcı da olsa, birleşik krallığın kuvvetle muhtemel gelecek başbakanı. üç dönemdir iktidarda olan işçi partisi'nin yıpranmışlığı, gordon brown'un hiç bir pr uzmanı tarafından düzeltilemeyen 19 yy. bürokratı görüntüsü ve amerikadan doğru esmekte olan kriz rüzgarlarının britanyalılarda yarattığı reaksiyon gösterme ihtiyacını karşılayacak tek isim olduğunu haykıra haykıra anlatarak yürüttüğü pr çalışması gerçekten de başarılı. dersini iyi çalışmış, kah sadece afrika göçmenlerinin çalıştığı bir radyo kanalının "onur konuğu", kah tilki avcısı upper classların fancy dinnerlerinde konuşmacı. ne de olsa sırtını dayayabileceği bir paşası falan yok, seçmenin beğenisine muhtaç. başbakan olmaya hazır olduğunu kendisinin söylemesinin kabalık olacağını ifade edecek kadar mütevazi (çelişkinin sınırlarını bilemedim), diş macunu reklamındaki adamlar gibi poz verdiği resimleriyle her köşeyi donatacak kadar da hırslı.
    muhtemelen kuvvetli bir unionist olan kendisini başbakanlığı döneminde bekleyen, yükselen iskoç bağımsızlık hareketi ile gerilimli bir ilişki yürütmek, sarkozy ile düşman kardeşler oyununu oynamak ve partisini yeniden "national party of britain" kılmak için çaba sarfetmek.
    yine de temelleri güçlü, apoletsiz demokrasilerin bu tür adamları bile varlıklarının mevcudiyetini demokrasi ile açıklama çabasına ittiğini görmek güzel. alışık olmadığımızdan olsa gerek, insan seviniyor.
  • 2 yil once house of commons da gordon brown'in eline vermis zeki ama tehlikeli, cok da sevimli olmayan politikaci

    videosu:

    http://www.youtube.com/watch?v=j-ps7fjm7rk
  • soyadının aslında kamuran olduguna dair soylentiler giderek artmaya baslamistir.
  • yakin zamanda ozurlu cocugunu kaybederek acilarin en buyugunu yasamis politikaci.
  • üç dört ay önce otistik olan oğlunu bir sara krizi sonrasında kaybedince yüzünü her gördüğümde içime tuhaf bir huzursuzluk yayılmasına neden olan, son derece iyi bir şekilde paketlendiğini ama gene de burna kötü kokular gelmesine engel olamadığını düşündüğüm bu adamın da aslında bir insan olduğunu anımsayıp kendime kızmıştım. naif bir salaklıkla uzun yıllar önce kendimi önyargıların kötü olduğu yönünde şartlandırmam sonucu, siyasi bir figür hakkında önyargı sahibi olmam kendime duyduğum inancın zedelenmesine dahi neden olmuştu. ama;

    e haklıymışım? bu sabah the independent'da yayınlanan makalesini okuduğumda aslında kendisi ile ilgili bir önyargı değil, reklam kampanyası, söylemleri ve siciline bakarak bir yargı sahibi olduğumu hatırladım. neydi beni huzursuz eden? kendisini güleryüzlü, uzlaşıcı, çok seslilik yanlısı gibi gösteren tüm o reklamlara rağmen aslında thatcher conservatisminin revize edildiği bir çeşit üstü örtülü otoriter kapitalizm yanlısı olduğuna inanmam, uk'in bazı kültürel değerlerinin "asla" tartışmaya açılamayacağını onların mantıklı veya mantıksız olmasının değil, ne kadar uk'e ait olduğunun önemli olduğunu söylemesi nedeniyle conservative olmasının tek nedeninin anti-progressive olması olduğuna kanaat getirmem ve tüm bu snobluk içinde kendini neredeyse sosyal-demokrat bir politikacı gibi sunuyor olmasından midemin bulanması.

    kapitalizmin bir çeşit modernizm ahlakı ile dengelenmediği durumlarda yaşanılan kişilik zedelenmelerinden rahatsız olmak için marxist olmaya gerek yok. eğer ki sen ölmüş oğlunu bile reklam kampanyasında done olarak kullanırsan, içinden yükselen bir insani dürtü sana dur demiyorsa kusura bakma ama 32 dişinin yarısını görebildiğim afişlerinin üzerine kusarım.

    bu da david beyin sabah sabah insanı dellendirip kafasına bu fikirlerin uçuşmasına neden olduğu "the five lessons i learned as the father of a disabled child -and intend to put into practice" başlıklı, seçilirse nasıl bir sağlık sistemi kuracağını anlattığı ve oğlunu öperken çekilmiş bir adet fotoğrafıyla süslenmiş yazısından alıntı;

    "it's because i had the benefit of a good education that i'm so passionate about reforming our schools so that every child gets the best start in life. it's because i have such great parents who have supported me throughout my life that i am committed to strengthening families. the same is true with my approach to disability. my son ivan was born with a profound disability, and my experience of looking after him has changed the way i see a lot of things – not just as a father, but as a politician, too."

    işe yarar mı peki bu reklam? yarar. demokrasiyi işletmek için önünde yapısal ya da olgusal hiç bir engel bulunmayan uk'de de yarar. çünkü ekonomik sistemde oluşan doygunluk (evet krize rağmen -zedelense bile böyle bu) ve sosyal devlet politikasının getirdiği rehavetin de katkısıyla insanların tercihlerini satın aldıkları ürünler üzerinden dile getirdikleri bir market demokrasisine dönüşen uk demokrasisinde siyasi tercihlerini pr çalışmalarının etkisi altında kalarak yapan bir kesim var ve sayıları köklü bir demokrasi geleneğini tüketmeye yetmese de abuse etmeye yetiyor.

    ünlü düşünür ferhat güzel'in de dediği gibi "lanet gelsin nere gitsem polemik"!
  • kendi deyimiyle politik görüşü kinda right olan bir ingiliz arkadaşın gelecek seçimlerde başbakanlığına kesin gözle baktığı kişi.

    edit: hatta seçilmezse bu entry'yi benim yerime yiycekmiş eleman.
hesabın var mı? giriş yap