• bu şarkıyı dinleyenler şunları da dinledi,*

    4 non blondes - what's up
    ugly kid joe - cats in the cradle
    red hot chilli peppers - under the bridge
    crash test dummies - mmm mmm mmm mmm
    rem - drive
  • gecenin bir vakti dellenip ya bu klipteki insanlara ne oldu diye sozluge girip hic bir bilgi bulamadiysaniz benim gibi, sizin icin ara$tirip ekledim, buyrun:

    a$agidaki listedeki insanlarin bulundugu du$unuluyor, geri kalanlar hala kayip.

    christina ann wood, 1991.
    ginger sue hudson, 1992.
    heather lee yagle, 1990.
    darlene michelle hungerford, 1991.
    berenice espinoza, 1992.
    michelle ann farley, 1992.
    emily tamara pois, 1992.

    klibin en sonunda cikan 2.5 yasindaki bebek thomas gibson ise en son oregon da evlerinin bahcesinde gorulmus. (kaybolmadan once). babasinin oldurmu$ olabilecegi du$unuluyor. (klipte hikaye edilen annede nasil bir gerizekalidir bilemedim.)
  • akira kurosawanin daha unlu olmadan once yazdigi senaryodan yola cikarak cekilmis 1986 yapimi abd filmi. jon voigh ve eric roberts hapishaneden kacarlar. kacmak icin bindikleri trenen konduktoru kalp kirizi gecirip olmustur. tren gitgide hizlanmaktadir.

    izleyicinin kafasinda ozgurluk nedir ve onun icin neler verilebilir, insani insan yapan nedir gibi sorular yaratir.

    shakespearein richard 3unden yapilmis "no beast so fierce but knows some touch of pity. but i know none, and therefore am no beast." alintisi insanin tuylerini diken diken eder.

    jan de bontun speedi bu filmden etkilenerek cekilmistir.
  • klibiyle büyük olay yaratan, birçok kayıp insanın bulunmasını sağlayacak bir hareket başlatan ancak aynı zamanda bazı insanların da hayatını karartan şarkıdır.

    parçanın videosu, ilerleyen dönemde american history x'i de yönetecek olan tony kaye tarafından yönetildi. kaye, kayıp insanların görüntülerini kullanma fikriyle geldiğinde ekip bunun orijinal bir fikir olduğunu düşünürken aynı zamanda iyi bir amacı olmasından da hoşlanır. her ne kadar şarkının konusu bu olmasa da, dave pirner da fikre karşı çıkmaz çünkü bir şarkıya iliştirilmiş görselliğin çok önemli olmadığını düşünmektedir.

    "mtv dünyasında anlam aramıştım" der pirner ve devam eder: "video bir araç olarak, ya basit bir tanıtım ögesi ya da ilgisiz görüntüleri göstermek için bir fırsat gibi görünüyordu. free bird'ün ne olduğunu anlamak için görsel bir free bird sunumuna ihtiyacım yoktu."

    video dinleyicilerin algısına etki etmiş, pek çok kişi şarkının kayıp çocuklarla ilgili olduğunu düşünmüştü. pirner'a göre şarkı bir şeylerin yokluğuyla mücadele etmekle ilgiliydi ancak bunu spesifik olarak kayıp çocuklara indirgemek doğru değildi. şöyle ifade eder pirner:

    "bu şarkıyı gerçekten seven insanların video hakkında o kadar çok kafa yorduğunu sanmıyorum."

    gelelim klibin etkileri ve sonuçlarına:

    şarkının da önüne geçen klip sayesinde pek çok kayıp insan (son belirtilen sayı 26'dır) ailesine kavuşur.

    klibin ingiltere versiyonunda gösterilen, 1991 yılında kaybolan vicky hamilton ve dinah mcnicol'ün cesetleri 2007'de bir sahil kasabası olan margate'de bir evde bulunur. peter tobin, her iki cinayetin zanlısı olarak hüküm giyer.

    amerikan versiyonundaki curtis huntzinger'in cesedi 2008'de bulunur. katil stephen daniel hash, halen folsom state hapishanesi'nde 11 yıllık cezasını çekmektedir.

    amerikan versiyonlarında gösterilen son resmin sahibi, 2 yaşında kaybolan thomas dean gibson'ın babası, şerif larry gibson ikinci derece cinayetten hüküm giydi. iddiaya göre ön bahçedeki kedilere ateş ederken yanlışlıkla kendi oğlunu vurmuştu. ancak ne ceset bulundu, ne de gibson iddiaları halen reddetmekten vazgeçti. 1996'da serbest kalan gibson (1 yıl ceza evinde kaldıktan sonra) halen oğlunu aramaya devam ediyor.

    bunun dışında kayıp kızlardan biri soul asylum'a, kötü muamele gördüğü bir eve geri dönmek zorunda kaldığını, hayatını mahvettiklerini yazar.

    eve dönen çocuklardan bir diğeri ise annesi tarafından bir tartışmada öldürülür.
  • vakti zamanında, kısıtlı imkanlarla keşfettiğim bir şarkıydı soul asylum'dan runaway train.

    o zaman internet yoktu, spotify henüz icat edilmemişti, müzik kanalları şifreliydi... sanıyorum bir takım numaralar yaparak kısa bir zaman izleyebilmiştik mtv'yi. ben de muhtemelen o şekilde bulup dinlemiştim.

    "runaway train" isminde bir şarkının, anlayabildiğim kadarıyla sözlerinin, 14-15 yaşlarında birini ne kadar uçuk hayallere sürükleyebileceği tartışılmaz. hele istediğin zaman açıp dinleme olanağın yoksa, şarkı nasıl da değerlenir, her bir melodiyi kaydetmek için beynine nasıl da tekrar eder, söylersin unutmamak için... kendini sürekli giden bir trende hayal ederek, trenle sürekli giderek...

    geçen ay, heidelberg'ten, darmstadt'a trenle yolculuk ederken, "dur yahu hep kendi playlistim nereye kadar, biraz yerel radyoları keşfedeyim" dedim. ama yine de hemen bir rock kanalı bulmayı başardım*.
    derken bu şarkı çalmaya başlamasın mı!

    yabancı olduğum bu topraklarda, güneşin batışını, yemyeşil tarlaları ve şekilden şekile bürünen bulutları izlerken; kulaklarımdaki runaway train, hep hayal ettiğim şeyi, yalnız bir yolculuğu, notalarıyla süslüyordu. bu mutlaka bir işaret olmalıydı. evren mesajları alıyordu.
  • çevremdeki yaşlı, orta yaşlı, gavurun old fuck tabir ettiği tipler, "gençliğimizde şunları bunları dinlerdik, gençliğimizin şarkısı, ne güzel şarkıdır o yaa" dedikçe, "amına koduklarım sizin gibi yaşlanmayacam ben, tipinizi cibiliyetinizi sikiyim" diye düşünerek, acıyarak bakardım onlara.

    sol frame'de şu şarkının adını görünce içim cız etti, lan ilk dinlediğimden beri 20 yıl geçmiş bu şarkıyı. gençliğimin şarkıs. lan içi geçmiş orta yaşlı götün teki olduğumu fark ettiren şarkı, sevmiyorum ulan artık seni.
  • brandon boyd un yeni bombası sozleri de soyledir:

    presently, future is in the middle of a love triangle
    with calamity, and me in the corner i'm starting to feel uncomfortable
    should i douse the spark or fan the flames or merely think of clever things to say?
    oh the more i try to separate, the better it feels to get right in the way

    and i try so hard
    out of the way
    of that
    runaway train
    oh how
    i do love the rain
    ohhhhhhh

    seems to be, that being in the middle is starting to get me in trouble
    try to run away, but they have a talent for making trouble seem enjoyable
    oh the more i try to separate, the better it feels to get right in the way
    should i douse the spark or fan the flames or merely think of clever things to say?

    and i try so hard
    out of the way
    of that
    runaway train
    oh how
    i do love the rain
    oh
    ohhh ohhh ohhh
    ohhh ohhh ohhh

    runaway train
    oh

    and i try so hard
    out of the way
    of that
    runaway train
    oh how
    i do love the rain
    ohhhh
  • dave pirner'ın iç gıdıklayan vokaliyle çok özel bir yeri olan soul asylum şarkısı.
    1993 yılıydı. mtv sanırım o zamanlar adı tele on olan inter star'a ait bir kanal üzerinden veriliyordu. grunge müziğin zirve yaptığı yıllardı. runaway train de ben dahil haklı bir çoğunluğun sevgisini, o zamanlar kazandı. müziğin ve vokalin yanı sıra ilk sırayı sözler alıyor. zamanında büyük bir uğraşla tercüme etmeye çalıştığım sözleriyse şöyle:

    gecenin bir yarısı seni arar bulurum
    işığı olmayan bir pervane gibi
    yanan bir meşale misali ordaydın
    küçük bir deliği bile kullanacak anahtardım ben
    uyuyamayacak kadar yorgundum
    saklayamayacağım kadar çok sır doluydum
    ağlamayacağım diye kendime söz vermiştim
    tutamayacağım bir söz daha edinmiştim
    bana artık kimse yardım edemez
    çok derindeyim
    çıkış yolum yok sanki
    bu kez kendi yolumdan gerçekten saptım

    kaçış treni bir daha geri dönmeyen
    tek yönlü yolda yanlılş yolu seçen
    bir yerlere ulaşmam gerekiyor ama
    nasılsa ne oradayım ne de burada
    gülümsemeyi hatırlamama yardım edermisin?
    herşey hala değecek gibiyken gösterir misin?
    nasıl bu kadar işe yaramaz hale geldim
    yaşam solduran bir gizem sanki
    hiç kimsenin gidemiyeceği yere gidebilirim
    hiç kimsenin bilmediklerini biliyorum
    burada yağmurda boğuluyorum
    elimde kaçış trenine bir biletle
    herşey keskin ve kuru
    gün ve gece, dünya ve gökyüzü
    yinede hiç inanmıyorum

    kaçış trenine biletimi aldım bile
    yağmura kahkahalarla gülen deli biri gibi
    dokunamayacağın biraz çıldırmış
    acıyla uğraşmaktan az daha kolay geliyor

    kaçış treni bir daha geri dönmüyor
    kaçış treni yolu bölüp geçiyor
    kaçış treni damaralarımda yanıyor
    kaçış ama her zaman aynı görünüyor.
  • alıp başını gitmek duygusunu insanın iliğine kadar sokan şarkı...
  • 1992 yapımı soul asylum şarkısı..

    çok çok güzeldir.
    güzel olduğu kadar, anlamlıdır da..

    hele siz bir de yeni yeni ingilizce öğreniyorsanız bu şarkıyı ilk dinlerken, tadından yenmez.
    yenmemiştir de.

    klibinde kayıp insanlar vardır.
    nerede oldukları bilinmeyen. bulunamayan ve özlenen...

    kayıplar thomas gibson' la son bulur.

    http://www.youtube.com/…tvqt_wmey&feature=endscreen
hesabın var mı? giriş yap