• birilerinin uydurduklarına inanmanızı isterler. inanmazsanız esolesegin evladi siz olursunuz.

    adamın biri e$$ekten dü$üp ölmü$se onu kitaplara tankın altında ezildi diye aktarırlar ve kahraman nesiller olu$tururlar.bizden de böyle bir efrada layık olmamızı isterler.
    (bkz: hadi len)
  • dunyanin her yerinde aynidir. her millet dunyanin en sanli tarihine sahiptir zaferlerden zaferlere kosmustur zeki cevik ve ahlaklidir. gecen aksam bir yemekte tanistigim romen arkadas "bize surekli osmanlilari yendigimizi anlatiyorlardi ama kimse de demiyordu ki madem hep kazaniyoruz nasil oldu da 200 sene bu adamlar bizi yonetti" deyince tekrardan almanlar yenilince bizim de yenilmis sayildigimiz savaslar aklima geldi.

    dusunun yani koskoca 1. dunya savasi sanki canakkale savasindan ibaretmis gibi bir tarih okuttular bize, bir de enver pasaya cakmak icin sarikamis faciasi, zaten askerimiz donmasa o facia da olmazdi ya.

    bu vesileyle tekrarlamak lazim, resmi tarih oyle agir bir kilciktir ki adamin icinden cikana kadar saglam hasar birakir. zaten cogumuz bu ise kalkismaz kilcikla yasamayi tercih eder mutlu mesut yasar gideriz.
  • tarihin akışı bize gösterir ki kent devletleri, tanrı krallar, kral devletler-imparatorluklar yerini en sonunda ulus devletlere bırakmıştır. ve anadolu coğrafyası için bu süreç yeni tanrıyı devlet, yeni kutsalı ve elçiyi kurucu lider ve ümmeti de millet yapmaya çalışarak oldu. bu da maalesef siyasetin kaçınılmaz sonucu olarak yok saymayı ya da çağın gereklerine göre hareket etmeyi de beraberinde getirdi.

    fakat resmi tarih yalnızca ulus devlet inşasının kusurlarını örtmek, yeni bir nesil yaratmak üzerine hatalardan ve bazı gerçeklerden arındırılmış bir mit değildir. türkiye üzerinden bakacak olursak osmanoğullarının hüküm sürdüğü imparatorluktan orta asya'ya kadar uzanan türk kökenli devletlerden tutun da, islam imparatorluğu'nun tarihine kadar "bizden sayılan" hemen hemen her devletin tarihi belli başlı gerçekler göz ardı edilerek anlatılır.

    bu yüzdendir ki resmi tarih üzerinden sadece cumhuriyet dönemi eleştirisi gerçekten çok basit ve yetersiz duruyor. şunu kabul etmeliyiz ki tarihi oluşturan da insanoğludur. ve sizin benim gibi insanlardır. o insanları çağdaşlarından farklı kılıp tarihe yazdıran ise tanrı olmalarından değil haklı ya da haksız çok önemli işler yapmış olmalarından gelir. işte resmi tarih, bu insanların kusurlarını örter.

    türkiye'de özellikle bazı soytarıların ekmeğine yağ süren ve son 3-5 yılda palazlanmış sığ resmi tarih eleştirisi bazı değerli gerçeklerin de insanlar tarafından fark edilmesini sağladı. bunca yıldır 3-5 kelime ve slogan ezberleyip kurucu lidere uzanan eleştirilere "baban kimdi bilemezdin" tarzı cevaplar vermek zorunda kalmıyor artık insanlar. bunu da ortaya çıkaranlar kabul edelim ki ne idüğü belirsiz alternatif tarih yaratma amacındaki islamcı-liberal "tarih sempatizanları".

    buradan şu acı sonuç çıkıyor; aslında gerçekten resmi tarih eleştirisini yapması gerekenler, bugüne kadar ezberden, sloganlarla savundukları kurucu lideri ve yeni kurulan devletin atılımlarını bu kadar sığ bir kalıba sokan bu kesim olmalıydı. ve şundan da eminiz ki tarih bu saçma kalıptan çıkarılıp da eğrisiyle doğrusuyla değerlendirildiğinde tarihin kahramanları daha objektif şekilde ele alınacak ve değerleri, hatalarıyla ve doğrularıyla daha net anlaşılacaktır. ve bu soytarılar da artık ekmek yiyemeyeceklerdir. peki bu eğri doğruya 1-2 örnek vermek gerekirse nedir bunlar?

    - mesela musul olayıdır. "lozan'da kaybedilen mısır" veya "masada unutulan oniki ada" seviyesine kadar inmiş olan bu tartışmalar, revanduz harekatı nedir, yarbay şefik özdemir kimdir araştırıldığında daha net açığa kavuşacaktır. keza 1. dünya harbi'nde halkın yardımıyla alınabilen 2-3 donanma gemisini de parası ödendiği halde ingilizlere kaptıran koca devletin! 1923'te, 11 yıl önce zaten kaybettiği oniki adaları nasıl masada unutmuş olabileceği de !

    - mesela kayseri tayyare fabrikası, etimesgut uçak fabrikası, ankara rüzgar tüneli hiç yazılmaz resmi tarihte. kimse sormaz türk hava kurumu'nun ambleminde neden 1925 yazdığını? ya da sadece şener şen'in oynadığı kafadan oluşturulmuş bir karakter zannedilir vecihi hürkuş, kimse 10. yıl marşında geçen demirağ ne demek sorgulamaz. nuri demirağ'a o soyismi kimin neden verdiğini ya da?

    - yine orman çiftliği'nin 1934'teki biyodizel projesi ve i. ve ii. milli türk tıp kongreleri'nin de ana konusunu oluşturan ve büyük fedakarlıklarla kazanılmış olan verem savaşlarının lafı bile geçmez. sümerbank ve etibank neydi diye sorsan cevaplayamaz çoğu kişi.

    -yine tarih ve dil konusunda milli şuurun biraz zorlamalarla da olsa savaştan sonraki iktisadi ve sosyal dönem için yeşertilmesine getirilen "kökenlerimizden uzaklaştırıldık" eleştirilerine, türk tarih ve dil kurultaylarının ele aldığı konular, aldığı kararlar, uyguladığı reformlar ve bu kurultaylara iştirak eden, öncülük eden çok değerli bilim insanları anlatılmaz neredeyse okul kitaplarında. batı merkezli tarih yazımına karşı elde edilen bulgular ve anadolu'yu oluşturan her kökenin ayırt edilmeden bu ırkçı tarih yazımına karşı kanıtlarla savunulması. yine bu konuyla ilgili türkiye'deki antropoloji araştırmaları ve hatta bu konuda uluslararası kongrelerin genç cumhuriyet'in topraklarında toplanma kararı hiç anlatılmaz. (1939 beynelmilel 18. antropoloji ve prehistorik arkeoloji kongresi)

    - ya da gelelim çanak krizi'ne. resmi tarih 9 eylül'ü ve 6 ekim'i anlatır sadece. lloyd george'un siyaset sahnesinden neden çekilmek zorunda kaldığı, türk orduları'nın istanbul üzerine yürümesi hiç mi hiç bahsedilmez. ulan armstrong bile greywolf'te bunu hayranlıkla anlatır. türkiye'de neredeyse bilen yok. mesela altoona tribune isimli pensilvanya'da çıkan bir gazete 18 eylül 1922'de atatürk'ü manşetine taşıyıp izmir'i yakan türk ordularının kumandanı mustafa kemal paşa'nın ingiltere'yi tehdit ettiğini, istanbul'u ve trakya'yı ele geçirmek için harekete geçtiğini yazar. gazetenin manşeti ise "smyrna region is veritable inferno"dur

    -ve yine yazmaz resmi tarih, ingiltere'nin elini zorlaştırmak için mustafa kemal'in sunusi'yi ortadoğu'da ne için görevlendirdiğini, hint sömürge topraklarının liderleriyle yine bu amaçla mektuplaştığını.

    -1920lerde darülfünun'un geldiği noktaya bakmak, ve üniversite reformu'nun yani 1930ların ortasında ankara'da eğitim atılımının ne noktaya geldiğini göstermez resmi tarih. koskoca memlekette neredeyse elle tutulacak hukukçu, mühendis, fizikçi vb. bilim adamı ve akademisyen olmadığı için almanya'dan bilim adamlarının türkiye'ye gelmesi hiç sorgulanmaz.

    elbette ki bu resmi tarih eleştirileri bazı değeri bilinmeyen kahramanların da rolünün tarih içinde anlaşılmasını sağlıyor. bunlar ne yazık ki kitaplarda ya geçmiyor ya da geçtiği zaman hakkı verilerek anlatılmıyor. karabekir ile troçki'nin kaderi de burada kesişiyor.

    aslında bu konuların her biri ayrı bir başlık konusu. ama birkaç bkz en azından özetlememiz için bize yol gösterebilir.

    (bkz: zeki velidi togan) (bkz: vecihi hürkuş) (bkz: sadri maksudi arsal)
    (bkz: yusuf akçura) (bkz: nuri demirağ)
    (bkz: hasan ali yücel) (bkz: eugene pittard)
    (bkz: ahmet ağaoğlu) (bkz: şemsettin günaltay)

    ve artık şunu da biliyoruz ki ideal olana erişeceğimiz zaman, bu resmi tarihin hiç değinmediği konuların hakkıyla ele alındığı, slogancı ve ezberci tek tip insan yetiştiren ve gerçeklikten uzak eğitim sisteminin son bulduğu, ama bu olurken de alternatif tarih saçmalıklarına meydan bırakılmadığı zaman olacaktır. kimbilir ne zaman?
  • tarih araştıran birinin en son bakması gereken şeydir. cunku objektif değildir zira resmi tarihi yazanlar devletin maaş verdiği kadrolu memurudur. yani yıldırım beyazıtı oğlu oldurmuştu dese işinden olucak adam, istenileni yazıyo o da naapsın.
  • ilber ortaylı tarafından çok güzel bir şekilde tek cümleyle özetlenmiştir;

    ''türkiye'de resmi tarih diye bir şey olamaz, çünkü zaten doğru dürüst tarih yoktur.''

    edit: ne güzel bir anlatım bozukluğu var cümlede, hangi kafayla yazdısyam artık...
  • türkiye'de çok ciddi bir kafa bulanıklığı ve sakat tarih algısına sebep olan kavram. tarihin resmi ya da gayrı resmi olması birincil anlamda dikkate değer bir gruplama değildir. tarihin doğru dürüst yapılanı, doğru argümanlarla, doğru bakış açılarıyla sarih kılınanı vardır. bir de tam tersi.

    yani sözün özü bir tarihin resmi olması onu bütünüyle saçma, yanlış ve yalan yapmayacağı gibi, bir tarihin gayri resmi olması onu bütünüyle doğru ve gerçek de yapmaz. yani "resmi tarihin söylediği şeyin tam tersini söylemek doğruyu söylemektir." gibi komik bir hataya düşerseniz, işin içinden çıkamazsınız. aynı oranda tersi de doğrudur. yani gayri resmi ya da alternatif tarih yazımlarının hiçbirisi doğru değildir derseniz de aynısı olur.

    tarihe resmi ve onun karşıtı olarak yaklaşmanın, politik tutumlar geliştirmek dışında hiçbir anlamı yoktur.
  • eleştirilirken hep atatürk ve cumhuriyet dönemini doğru yansıtmamakla suçlanan tarihtir.

    ama aynı tarih gurur duyduğumuz ecdadımız osmanlı'yı da aynı tarzla anlatıyor be. o zaman osmanlı'yı da yanlış öğrenmiş olabiliriz değil mi?

    mesela osmanlı'nın sadece istanbul olduğunu, anadolu'yu sadece vergi ve asker kaynağı olarak görüp yüzyıllarca fakirliğe mahkum ettiğini de yazmaz bu kahrolası resmi tarih.

    hatta şu dörtlük de geçmez resmi tarihte.

    şalvarı şaltak osmanlı
    eyeri kaltak osmanlı
    ekmede biçmede yok
    yemede ortak osmanlı

    tarih tarihtir. sadece bir yerden başlatmak çok mantıksız. yanlışıyla doğrusuyla bilimsel olarak gidilebilecek en eskiye kadar gidip gerçekleri ortaya çıkarmak lazım.
  • türk resmi tarihinin eksiği vardır ancak yanlışı yoktur.malum kesimin diline pelesenk ettiği de cumhuriyet tarihini itibarsızlaştırıp vatan hainlerini muteberleştirmekten ibarettir.
  • özgüveni düşük toplumların ve bireylerinin mastürbasyonudur.
  • kayıtlı ve iyi tutulmuş tarih, neredeyse gün gün takip edilebilir. fethullahçı, erdoğancı ve apocu kardeşler sevmezler bu sebepten. hala kıvranıyorlar.

    (bkz: mustafa kemal'in samsun'a gidişinin arka planı)
hesabın var mı? giriş yap