• 12 aralık 2012 tarihinde, 92 yaşında aramızdan ayrılmış sitar tanrısı.

    ölümüyle müzik dünyası farklı bir rengini, çok kültürlü yapısının sağlam dayanaklarından birini daha ebediyete uğurladı.

    1920 doğumluydu, düşününüz; hindistan'ın üzerinde güneş batmayan imparatorluk kolonisi olduğu, daha dominyon olmasına 27, tam bağımsız bir yapı kazanmasına ise 30 yıl kaldığı bir dönem bu. ama büyük kültürler işte farkını böyle noktalarda ortaya koyuyor, en karanlık dönemlerinde dahi kültür ürünleri vermeye, toplum kültürüne sahip gelişkin insan yapısı ortaya koymaya devam ediyor; büyük hint kültürü, en sancılı görülebilecek dönemlerinde dahi kahramanlarını, elçilerini yetiştirmeye devam ediyor. baskı altına alınsa dahi kendisini ifade edebiliyor; varlık alanını koruyabiliyor, kolay dejenere olmuyor.

    bu yönüyle de çok mühim bir insandı ravi shankar elbette. bir topluluğun varlığını gösterebilmesi, dünyaya tanıtabilmesi açısından bir ikondur da aslında. ( ki hala 21. yüzyılda resmi dil olarak ingilizce'yi de kabul eden bir hindistan gerçeği varken ortada. neredeyse bir asır öncesinde kalmış bu tip ikonik kültür savaşçılarının önemi daha da ortaya çıkıyor aslında. kaldı ki ravi shankar hindistanlı olduğu için durum böyle, yoksa sitar elbette ki sadece bir hint çalgısı değil, o coğrafyanın ortak enstrümanlarından. ama ravi shankar özelinde ve genel düşünürsek durum hint müziği olarak açıklanır elbette, ve şaşırtıcı da bir başarıdır bu etkileşimler. dünyayı küçültür adeta.)

    durumu bilmeyen veya sığlaştırmak isteyenler için ravi shankar sadece the beatles ile ilintili bir ikonmuş gibi görünebilir. bu elbette ki fazlaca yüzeysel bir yaklaşımdır, zira bazı değişimler için köklü derecede bir süreç lazımdır elbette; ve bu durum, müziğe etki, hint kültürünün müziğe olan etkileri gibi kavramlar sadece george harrison'ın sitarla tanışması gibi basite indirgenmiş oldu-bittilerle açıklanamaz, açıklanmamalıdır. bu hem ravi shankar gibilerin yaptığı işleri küçük görmek, hem de the beatles'a fazlaca yük bindirmek olur ki evvela gerçekliğe aykırı olur.

    her neyse, yaşam öykümüze geri dönelim; 10 yaşından sonra hindistan'dan çıkan ravi shankar, ağabeyi uday shankar'ın dans topluluğuyla avrupa'yı turnelerle gezer, 13 yaşında topluluğa dahil olur, pek çok dansı, folklorik ögeleri ve enstrüman çalmasını bu dönemde öğrenir. ve bu dönemde de batı kültürünü tanıma şansı bulur: sinemasıyla, müziğiyle; dünyasıyla. böylelikle doğ ve batıyı aslında bir anlamda önce kendi bünyesinde birleştirmiştir. sonrasında alaaddin han'dan etkilenir, ii. dünya savaşı sebebiyle dansa ve turnelerine ara verir, fakat müziğiyle ilgilenmeye de devam eder.

    ustası alaaddin han'dır; bu dönem kendisi açısından çok acılı geçmiş olmasına rağmen pek çok enstrümanı çalabilecek kapasiteye de ulaşmıştır, dans ile başladığı yolda virtüöz olma yolunda ilerlemektedir, elbette ki bu enstrümanlar tamamen kendi ''doğu'' dünyasına ait olan; pers kültüründe, azerilerde, afganistan'da, bangladeş'te mevcut, kendi coğrafyasına ait olan geniş bir alana ait çalgılardır (sadece hint özeli değil yani, üslup hindu olmasına karşın enstrümanlar çook geniş bir coğrafyada mevcut) : sitar, surbahar, ragas, rübab, sursingar, rudra veena, tabla, sarod ... sadece bunu değil, pek çok değişik hint makamını, üsluplarını da hocasından öğrenir. elbette tek kahraman kendisi değildir; ali ekber han, annapurna devi gibi isimlerle de aynı nesli paylaşmaktadır. (annapurna devi ile evlidir ayrıca.)

    sonrasında bu pek çok enstrüman çalabilen, makamlara ve hint müziğine hakim değerli insanlar -ki ravi shankar başı çeker aralarında- hindistan geneli doğal ve haklı bir ün kazanırlar; bazı anonim parçaları yeniden yorumlarlar, filmlere soundtrackler hazırlarlar. halkları, kendi kültürlerini yaşatan ozanlarını elbette ki bağrına basmıştır.

    ravi shankar için esas kırılma noktası elbette ki yehudi menuhin'in bir hindistan ziyaretiyle kendisini tanıması olur. bu aynı zamanda iki farklı kültürün de karşı karşıya gelmesi değildir de nedir? nitekim ravi shankar'ın elinden tutulur, birtakım sorunlar yaşamasına rağmen hem yehudi menuhin ile beraber çalışma fırsatı bulur; hint klasik müziği ile pek verimli sentezler için ideal yaklaşımları ararlar; hem de bir nevi kültür ataşeliği yapar burada, konserler verir; fazlasıyla oryantalist batı dünyasının gönül tellerini titretir, özellikle sanat camialarında çokça ilgi görür, tutulur. pek çok ödül alır. insanlara hint müziğini, enstrümanları, dokuyu tanıtır. bale için kompozisyonlar bile yazar. birleşmiş milletler kürsüsü'ne bestekar üye olur. burada da çalışmaları çeşitli filmlerde kullanılır. sonrasında philip glass'la da beraber çalışır ki bunlar evrensel müzik kültürü adına çok çok önemli noktalardır.

    bu dönemde 1956 yılında debut albümü three ragas yayımlanır. enstrümantal, uzun ve yorucu bir sounda sahip bu albüm elbette ki sanat çevrelerinde bir etki uyandıracaktır, kolayca popüler kültür malzemesi olmasını beklemek aptallık olur. 1962 yılında da improvations albümü yayımlanır. (adından da anlaşılacağı üzere daha sentez kokan, jazz etkileşimli bir albümdür de bu)

    ravi shankar bu 10 yıllık periyotta oryantalist duyguları beslemek için de olsa kültür ataşeliği yapmış, ilerleyen her albümde farklı sentezler denemiştir, bu denemeler aslında 60'lardaki sound değişimlerinin temelini oluşturacaktır. zira tek sorun rock'n roll-raga rock-pop ne dersek diyelim, bu tip sentezlerin en nihayetinde sanatsal yaklaşımlardan daha basit ve daha az karmaşık denemeler olması aşikardır. ama dediğimiz gibi, bu tip zorlu ''yaklaşım farklılıkları'' bir sürecin sonucu olmak zorunda, bizatihi sürecin kendisi değil. hele ki bu sakat yaklaşımlarla ''batı dünyamızın bu enteresan keşfi bir anda kıyıda köşede sitarcıklarını icra etmekte olan ravicikleri meşhur eder'' gibi sonuçlara da çokça ulaşılır, oysa zaten ravi shankar 60'larda oldukça bilinen bir virtüöz idi. elbette ki bu bilinirlik sanat dünyasında idi, sıradan bir vatandaştan hintli bir virtüözü tanımasını beklemek kadar da saçma bir şey yok, tıpkı bizim köylümüzün ozanlarımızın dışında bir dünyası olmasını beklememizin saçmalığı gibi. popüler olan her şey aslında genele hitap ettiği için popülerdir, der dallama şekilde çıkarımımı yaparım burada.

    elbette 60'larla beraber müzikte piyasalaşma epeyce hız kazandı, müzik endüstrileşmeye doğru daha hızlı ilerledi; içerik anlamında da yepyeni türler ortaya çıktı. ''arayış'' bu dönemin camiasını aslında epeyce iyi de ifade eden bir kelime oldu; rock'n roll belki de hiç olmadığı kadar daha teknik değerlendirmelerden geçti. bu dönemde hiç kuşkusuz ki hint müziği'ne de değinilecekti, zira bu müzik dehaları için arayış epey noktayı aydınlattı. (60'lar kutsaması yapmıyorum, her dönemin ''müzikal arayış'' kavramı değişmiş olmakla beraber, bu noktada 60'ların rolünü söylüyorum.)

    öyle ya da böyle, doğu, belirli noktalarıyla entegre olmaya başladı ilk kez batı müziğine. bu da tarihsel noktalardan bakıldığında hint müziği aracılığıyla oldu; iyi ya da kötü değil, gerçeklik budur.

    50'lerin sonundan itibaren bazı uyarlamalar başlamıştır aslında; ufak çaplı denemeler, country ile dahi çalışmalar yapılmıştır. elbette enstrüman değildir burada bahsettiğimiz, üslup olarak, melodi olarak etkileşimlerdir mevcut olanlar. fakat o dönemin koşullarında epeyce dar yaklaşımlar olduğu da bir gerçektir aynı zamanda. sonuçta daha yeni bir dönem; tarzlar da birbirinden keskin denebilecek çizgilerle ayrı.

    60'ların ortasında ise zirveye ulaşılmıştır yavaş yavaş; çünkü raga rock temellenmeye başlayacaktır. zira sitar kullanımı da girecektir devreye, müzikte deneysel takılıp ufuk açma hareketleridir aslında bunlar.

    nitekim 1965 şubatında the yardbirds ilk denemeye girişir: heart full of soul . şarkının pek çok kaydı alınır; yalnızca sitarlı kayıt da alınır, fakat ne hikmetse bu kayıt yayımlanmaz. fakat şarkının single versiyonunda dahi o hindu tınılarını, sitar gibi kullanılmış gitarı rahatlıkla duyabiliriz. sitar ilk kez bu şarkıda kullanılmış olsa da yayımlanmamış bir kayıt olması elbette ki var olan etkisini epeyce düşürmektedir. fakat bunun konumuzla alakası yok elbet; sonuçta artık bazı noktalar daha belirgin, daha cesurca hareket edilebilmekte. öyle ki o sitar için bir sanatçı da çağırılmış the yardbirds stüdyosuna.

    ikinci dalga 1965 temmuzuna denk geliyor; the kinks'ten bu sefer: see my friends singleını dinleyiniz ve sonra sitar tarzı çalınmış, sitarı taklit eden gitara kulak kabartınız. şaşırtıcı derecede başarılı değil mi? o giriş riffi, riff sürekliliği, vokallerdeki hindu üslup, geri vokalin şarkıdaki duruşu; tüm bunlar aslında nasıl bir etkileşim olduğunu gösterir niteliktedir. bayağı bayağı hint-doğu ezgileri etkisidir bu.

    ayrıca the byrds da doğrudan ravi shankar'dan etkilenmiştir; iddiaya göre bir dönem yan yana stüdyoda çalışmışlıkları vardır.* ki bu dönem de yine en erken 1964, en geç 1965 senesine tekabül eder. (yine benzer yıllar yani) ha keza brian jones; o da fazlaca aşinalığı olan ve bilgisi olan bir insandır ki verdiğimiz örnekler o yılların en kalburüstü grupları arasındadır zaten. kaldı ki the rolling stones'un sitarlı çalışmaları yine bu adamla var olmuştur.

    ve gelelim the beatles'a; kanımca işin en hassas ve ince noktası burasıdır. the beatles da o dönemki çağdaşları gibi hint ezgilerinden, enstrümanlarından elbette ki etkilenmiştir, fakat bunu ''en erken'' olarak payelendirmek mümkün değildir. esasen bu tarz dönüşümleri kanımca ''en erken'' ya da ''ilk'' olarak tanımlandırmak da doğru değildir. sonuçta o dönem rockın en verimli dönemlerinden birisi; deneysellik ve sentezleme gibi çabalar da ön planda. bu sebepledir ki; doğu-hint ezgileri-enstrümanlarıyla tanışma faslımız ne sadece the beatles'a, ne de sadece ravi shankar'a mal edilebilir. bu bir süreç meselesidir. elbette ki the beatles'ın daha yaratıcı bireylere sahip olması, popüler olması bu eğilimi daha da belirginleştirmiş, hızlandırmıştır da. ve belli kesimlere de mal etmeyi de başarabilmiştir. zira öyle ya da böyle the beatles rol modellerin en büyüklerinden olmayı başarmıştır.

    pekii, şimdi ravi shankar ile olan yolculuğumuzun en önemli kısmındayız: the beatles dönemi. sanmıyorum ki the byrds ile ya da the yardbirds ile kontak halinde olan; the kinks ile aynı dönemi paylaşan the beatles hint-doğu müziği hakkında hiç fikir sahibi olmasın. ya da tümüyle habersiz olsun durumdan. (tabii önemsiz bir ayrıntı bu durum.) bu pek mümkün görünmüyor açıkçası. bu tip deha izi taşıyan adamların bu tip alanlardan bihaber olması mantığıma uymuyor sadece.

    her neyse, george harrison'ın sitarla tanışması hususunda incelendiği gibi, help! filminin çekimlerinde başlar durum; kaldı ki filmde de senaryo gereğince çokça mistik, egzotik noktalar mevcuttur zaten. (başından itibaren görebilirsiniz filmde; yer yer sitar geçişleri elbette ki mevcuttur. bi bakın derim ben. boş beleş bir durum sayılmaz bu.) restoran sahnesindeki hintli müzisyenlerden epeyce etkilenir george; özellikle de sitardan. bu öyle bir etkilenme olacaktır ki; george harrison ömür boyu devam ettirecektir bu etkiyi. (böylelikle de en özgün müzisyenlerden birisi olacaktır kesinlikle; bu harmanlama ve entegrasyon işlemini çok iyi gerçekleştirmiştir george harrison. ha bu demek değildir ki tüm şarkıları mükemmel ötesidir. ancak kabul edelim; epeyce özgündür.) sadece müzikal olarak değil elbet; aynı zamanda bir felsefe, bir din, bir kimlik olarak da.

    devamını kendisinden* dinleyelim: ''help!'i çekerken,(23 şubat-14 nisan 1965 tarihleri arasında) restoran sahnesindeki hint müzisyenleri gördüm, ve orada sitarla biraz oyalandım. fakat aynı yıl içinde, ya da yıl sonuna doğru, her neyse; ravi shankar ismini duymaya başladım. (the byrds ile yan yana stüdyolarda çalmalarından mütevellit, the byrds elemanlarının george harrison'a ravi shankar'ı da tanıttığı ifade edilir.) ve çıkıp bir ravi shankar kaydı aldım, hepsi bu kadar. bu müziği dinlemek bana sanki çok tandıkmışım hissi uyandırdı. bu zamanlar tam da sitar aldığım zamanlardı.'' hikaye burada bitmiyor elbette. fakat george başlarda daha amatörce yaklaşıyor duruma; biraz vakit geçirmek amaçlı sanırım. çünkü ravi shankar'dan ders alma işi daha geç zamana rastlar. ilginç bir anekdot olarak da; norwegian wood'daki sitarı çalan isim yine george harrison olmakla beraber, bu aşamada hala tekniği çözmüş-enstrümana hakim falan da değildir. zira ders almaya da başlamamıştır, john 'dan o sıralar norwegian wood'un akustik şekilde bestesini dinler. ve bu aşamada yaratıcılığını konuşturur; şarkıda eksik olan şeyi gördüğünü söyleyip sitarıyla o tarihi eklemesini yapar. önünde notalar da açıktır. (anthology ile günyüzüne çıkmış norwegian wood kaydında sitarın nasıl daha ön planda olduğunu da görebilirsiniz.) tarihler ekim 1965'i göstermektedir. aralık ayında ise zaten albümümüz rubber soul yayımlanır. bu sayede the beatles, the yardbirds'ün sitarla da kaydettiği heart full of soul kaydını sitarsız haliyle yayımlamasından ötürü, ''ilk defa popüler bir kayıtta sitar kullanmış müzik grubu'' olarak tarihe geçer.

    fakat işin ilginç kısmı da şuradadır, ek olarak: help! albümünün 13 ağustos 1965 tarihli kuzey amerika basımında zaten sitarlı kayıtlar vardır. tabii bu kayıtlar albümün bir soundtrack olmasından mütevellit the beatles elemanlarıyla bestesel bağları olmayan, enstrümantal kayıtlardır. ve elbette ki daha yoğun bir sitar kullanımı vardır, yani hint müziği ve sitar olduğu gibi alınmıştır; sentez-uyarlama olmamıştır. bahsettiğimiz bu şarkılar -kayıt demeyi tercih etmek isterim- another hard day's night ve the chase'dir.

    anlaşılan ''ilk'' unvanı hususunda karmaşıklık oluşmaktadır. oysa durum basittir; sitarın kullanıldığı ilk popüler-rock şarkı norwegian wood(this bird has flown)'dur. oysa sitarın kullanıldığı ilk rock albüm unvanı ise rubber soul'a değil; help!'in kuzey amerika versiyonuna aittir.

    her ne olursa olsun, the beatles bu etkileşimleri zirveye çıkarmış ve sitarı olağanüstü bir yaratıcılık örneği olacak şekilde kullanmış ve müziklerine monte etmeyi başarabilmiştir. bu gerçekten de bu anlamda bir zirve noktası olmuştur; bir birikimin artık kendisini göstermeye başladığı, daha fazla yaratıcılığın önünü açtığı bir nokta olmuştur. * * bu açıdan önemlidir, yoksa kallavi çıkarımlar yapmak için ''ilk'' aramak gerçekten sakıncalı ve sıkıntılı bir durumdur; bu aynı zamanda ravi shankar ve neslinin o zamana kadar yaklaşık 10 yıldır devam eden çalışmalarına ihanet olur. yer yer bu duruma da rastlanır, güya ravi shankar george harrison'a sitar dersi vermesiyle meşhur olmuştur. oysa o dönemde zaten ravi shankar çok tanınan, sanat dünyasının enteresan ve en orijinal isimlerinden biridir zaten; öyle ya da böyle tanınmış bir isimdir. george harrison ile olan birlikteliği onu daha meşhur yapmış olabilir ancak. bu da tamamen the beatles'ın basındaki rolüyle bağdaştırılabilir ve ravi shankar'ın bambaşka sanatsal kişiliğini ve külliyatını küçümseme gibi durumlara yol açar ki bu da apaçık cehalettir.

    bu aşamada bir parantez açmak isterim, burada müzikal etkiyi ifade ederken, bazı kültürel etkileşimler gözden kaçmış olabilmekte maalesef. ravi shankar, ali ekber han, annapurna devi gibi isimler müzikleri ile etkilerken, aynı yıllarda hint dünyasının bir başka etkin ögesi transandantal meditasyon ile batı yine kavrulmaktadır. bu dönemde pek çok maharishi-guru epey dikkat çekmiş, kitleleri etkilemeye başarabilmiştir. (her ne olursa olsun, ister ucuz oryantalizm olsun, ki batılı algısı temelde böyle, bu önemli kültürel etkiler oluşturmuştur elbette.) bu da işin apayrı bir boyutudur. kültür kısım kısım ilerleyerek böyle etkileşmekte, böyle yayılmaktadır. hele ki mistisizm gibi çok önemli bir unsuru da içerisinde barındırıyorsa.

    akabinde pek çok kayıtta -çok geniş bir yelpazede- sitar kullanılmıştır, raga rock böylelikle çok özel bir tür olarak da temellenmiştir. paint it black de çok meşhur bir örnek teşkil eder sitara. bunun haricinde sound olarak uzun mantraları andıran vokaller, ısrarcı ezgilerle donanmış riffler gibi ögeler de çok daha fazla sayıda mevcuttur. yeni bir can damarı ile sulanmaktadır müzik sahası, çok güzel bir dönemdir esasen bu dönem. verimlidir.

    biz burada olayı bu durumu bayraklaştıran george harrison ile devam ettirelim, bu dönemden sonra george, bir yandan ravi shankar'dan sitar dersleri alır -1966 yılı- ; slide tekniğine yeni bir özgünlük ve hava katmaktadır aynı zamanda, bir yandan da epeyce hindu felsefesine sarar. konsepti solumaktadır. nitekim sadece hoca-öğrenci ilişkisi de kalmaz aralarında, zamanla birbirini epeyce seven, aynı kültürün insanı olmuşçasına birbirine bağlanan bir ikili de ortaya çıkar. aralarındaki bağlar artık kalıcı şekilde atılmıştır, hep de hüzünle yad edilesi olmuştur. ravi shankar öyle ya da böyle artık sadece sanat alemine değil, popüler müzik dünyasına da bir hediye vermiştir; kalıcı şekilde de imzasını atmayı başarabilmiştir. zira the beatles sounduna -öyle ya da böyle- 3 yıl gibi bir sürede etki etmey başarabilmiş, george harrisongeorge harrison yapabilmiş bir isim olmuştur. raga rock denen türe de önemli bir kaynak yaratmıştır ayrıca; deneysel duruş takınabilmiş pek çok grubun-müzisyenin de uğrak noktası olmuştur. bu sadece 60larda değil, günümüze kadar da devam edebilmiş bir süreci başlatmıştır. az ya da çok, bu güzelim etki sürekli devam edebilmiştir ve bu orijinal ve alanında ilk sayılabilmesi muhtemel -doğu'dan batı'ya yahu, epeyce zor; hakkı verilesi- sonucu ortaya çıkarmıştır.

    ''başka kimler sitar kullanmış ola ki?'' diyen bünyelere başlıca isimlerle dolu şu listeyi saysak yeterli olur sanırım:

    the rolling stones: paint it black(between the buttons ve their satanic majesties request'te de çalar brian jones.)*
    the kinks : fancy
    the turtles: sound asleep
    the monkees: this just doesn't seem to be my day
    the cyrkle: turn-down day
    scott mckenzie: san francisco
    the mamas & the papas: people like us, i wanna be a star
    jethro tull: fat man
    genesis: i know what i like
    shocking blue: love buzz *
    elton john: holiday inn
    the 5th dimension: carpet man
    t.rex: chrome sitar
    steive wonder: signed, sealed, delivered, i'm yours
    metallica: wherever i may roam
    tool: 4 degrees
    moody blues: om
    the move: night of fear *

    ama dediğimiz gibi, olayın kültürleşmesinin önünü açan, konsepti kullanarak kültürel yaklaşımı da işin içine katmayı başarabilmiş isim george harrison olmuştur. bakalım 1966 tarihli revolver albümüne: mevcut konsept içerisinde her yerden çıkabiliyor bu hint etkisi, kanımca da rock dünyasındaki altın çağını yaşıyor. love you to, taxman, i want to tell you gibi 3 harrison parçasında da hint-doğu etkisi açık şekilde hakim. ayrıca tomorrow never knows ve i'm only sleeping ile de desteklenmiş bu durum. kesinlikle bir zirve noktası. sonrasında sgt. pepper's lonely hearts club band; daha bir müzikal çeşitlilik olmasından mütevellit bu kadar hakim bir doku yok; fakat gelmiş geçmiş en iyi albüm ünvanında bir albümün içerisinde etkin şekilde yer almış olması da bambaşka bir güzellik ve öneme işaret ediyor. bunlar en temelde ravi shankar'ın yarattığı etkinin izleri değildir de nedir? işte bu yüzden çok şey borçludur bu dünya ravi shankar'a. bu yüzdendir ravi shankar'ın önemi; kültürleri birleştirebilmiş, yepyeni güzelliklere sebep olabilmiş olmasıdır onu biricik kılan. bunu her ortaklaşa çalışmasında da ispatlamıştır, bu yönüyle hindistan'a herhangi bir politikacıdan çok fazla şey katmış olması da ayrıca bir önem arz etmektedir.

    sadece bu mudur? george harrison'a kattıkları, her şeyden öte ahbaplıkları ve beraber çalışma azimleri, george harrison'ın yolunu artık çizmiş olması gibi faktörler de göz önüne alınır, ve the beatles 1968 senesinde maharishi maharesh yogi ile beraber hindistan'a meditasyona-arınmaya-dinginleşmeye gider. bu da her anlamda bir ilktir! ve konsepte sadece müzikal açıdan değil, kültürel açıdan da bakabilmemizi sağlar. elbette ki bu durumda ravi shankar'ın bağlantılarının payının olmadığını söylemek saçma olur. gelmiş geçmiş en büyük rock ikonu the beatles, apayrı mecralardan beslenmekten her zaman haz duymuştur, bunları yepyeni yaratıcılıkla sentezleyip yaymaktan da. işte ravi shankar da bu duruma -doğal olarak rock müziğe- katkıda bulunmuş dev isimlerden biridir.

    yalnızca müzikle kısıtlamak yanlıştır bu dev ismi, aslında hippie kuşağı ile de iç içe olmuştur ravi shankar; her ne kadar 1970 yılından sonra tam anlamıyla kopmuş olsa da, bu tarz bir yapıdan kopup gelmiş, pek çok kültürlerarası faaliyette bulunup pek çok sanatçıyla çalışmış, kültürünü tanıtmayı başarabilmiş bir müzisyen olarak elbette ki bir dönem sempati duymuştur bu akıma. the beatles'ın oluşturduğu-yarattığı etki yardımıyla da bir hippie ikonu haline de dönüşebilmiştir, bu yönüyle de çok yönlü olduğu görülmekte kendisinin. fakat dendiği gibi, o dönem müziği içerisinde hele, bu akıma sempati duymamak neredeyse imkansızdır; kendisi woodstock'ta da sahne almıştır zaten, bu yönüyle de apayrı bir efsane olmuştur. zira woodstock'ta sitarla sahneye çıkıp uzunca bir performans yapabilmek, ve çok daha önemlisi bu performansın etki bırakmış olması da çok takdir edilesi; altı çizilesi bir durumdur. kim ne derse desin, bu durum ravi shankar'ın kültür zaferi olmuştur.

    ancak bu tecrübeden sonra ravi shankar woodstock'taki izlenimlerine bakarak hippie profilini beğenmez. çok saf mottolarla yola çıkmış bu toplulukların bu kadar uyuşturucu bağımlısı olması, konser alanında gördüğü yağmalama ve hırsızlık gibi olayları da hoş karşılamaz. kafasındaki tüm hippie imajını değiştiren olay bu olmuştur. zamanla tamamen bu akımdan soyutlar kendisini. oysa kolayca barış yüklü mesajlar vermek elbette ki ravi shankar gibi bir insanın, hele ki o dönemin çok sükseli bir çokkültür ikonunun benimsemeyeceği şey değildir. fakat gerçekler kendisini bu yolda alıkoyar. (benzer bir durum george harrison için de olmuştur.)

    sonraki dönemde daha george harrison işlerle beraberizdir; the inner light ve john'dan across the universe'te de artık son etkileri görmekteyizdir. özellikle across the universe john'un kafasındaki hint müziği algısını öyle ya da böyle göstermektedir: kısmen ironik, fakat müziğe karşı mutlak eğilim. george harrison'sa artık tamamen mistisizm üzerinde durmaktadır; soyut temalar, hindu felsefesine yaklaşma, daha özgün bir tarza doğru yol alış, bunu da grubun dağılmasına müteakip all things must pass ile ortaya koyma. (all things must pass'da sitar dahi yoktur; george harrison tarzı vardır ama. buna bir sebep de uzun süredir bekletilen bestelerini içermesi de olabilir. )

    burada da bir parantez açmak gerekiyor, zira 68 yılına dönmemiz gerekiyor. bu yıl sadece the beatles 'ın değil, george harrison'ın da solo albüm çıkardığı bir yıl: wonderwall music. soundtrack olarak karşımıza çıkan albüm, tamamen tam olgun bir hint etkisinin izi, artık george harrison'ın nasıl özümsediğinin, nasıl konsepte ve felsefeye tamamen hakim olduğunun göstergesi. tüm şarkılar kendisine ait, çok kalabalık bir kadro tarafından icra edilmiş şarkılardan oluşan bir soundtrack bu: sarod, tabla, pakavaj, surbahar, santoor, sitar, shehnai... ve tabiiki envai çeşit gitar, flüt vs. bu albümün kayıtlarının hindistan'da bitirildiğini de hatırlatmakta fayda var. bu albüm george harrison'ın hint müziği sentezli batı müziğinin zirvesine çıkan bir batılı olduğunu gösterir.

    ve sonrasında çok çok önemli bir adım gelir, tarihler 1971'i göstermektedir: the concert for bangladesh. sadece george harrison'ın başının altından çıkmış gibi görünen bu ''charity'' konserine ravi shankar'ın da katkıları epeyce büyüktür. günümüzdeki pek çok hayır-yardım konserlerinin ilklerindendir bu konser. burada da açılışı sitarıyla ravi shankar yapmıştır. büyüktür. uludur.

    sonrası yine pek çok proje, zaten the beatles'la beraber dünyaca bir ün kazanmıştır -iyi ya da kötü durum budur- fakat ondan önce yapması gerekeni de yapmıştır. geriye kalan albümlerinin prodüktörlüğünü george harrison üstlenmiştir, pek çok ortak projede beraber yer almışlardır george ile. aralarındaki bağ george harrison ölene kadar devam etmiş bir gönül bağı olmuştur. (1967'den itibaren george bir hindudur.) 2002 yılında concert for george'daki etkileyici performansı eski kadim dosta son görev olarak buruk kalmıştır gönüllerde. ravi shankar, bir kültür elçisi ve müziğe yön veren olarak uğurlamıştır talebesini, dostunu.

    nitekim biz de onu uğurladık; 92 yaşında.

    müzik dünyası kendisine yön verenlerden, farklı mecra bulduranlardan; yeni kapılar aralayanlardan birini daha kaybetti. kocaman bir kültür hazinesini kaybetti aslında. doğu batı buluşmasının öncü ismi kayboldu; o bir mistik-egzotik sanatçı, o bir dahi, o bir virtüözdü. o, george harrison'ın deyimiyle '' dünya müziğinin büyük babasıydı.'' yehudi menuhin'e göre ''dehası ancak mozart'la karşılaştırılabilecek bir isimdi.'' asimile olmadı, her zaman kültürüyle yaşadı, sadece bir müzisyen değil, fikirlere yön veren bir ikon, bir guru, bir spritualist olmasını da bildi. raga rock dediğimiz şeye temel hazırladı, yepyeni grupların yepyeni mecralarda yürüyebilmesini sağladı.

    nitekim dünya müziği büyükbabasını kaybetti. başımız sağolsun.
  • sanatcilardan gecilmeyen bir ailenin ferdidir. agabeyi uday, yegeni ananda*, kizi anoushka*'in yani sira, amerikali bir hatundan peydahladigi norah jones adli serin caz sarkicisi, bu sulaleden cikan bir kac taninmis ornek.
    hint muzigine sardiran herkesin muhtemelen ilk duydugu, ogrendigi muzisyen olur ravi bey. ama hint muzigi ravi shankar'dan ibaret de degildir, meshur denizcilerimizden seydi ali reis'in hindistan ziyaretinden sonra soyledigi gibi "hintlilerde sasilacak o kadar adam var ki, anlatmaya kalksak yolumuzu yitiririz". goz atmakta fayda var..
  • zamanında bangladeş için yapılan bir yardım konserinde çıkıp biyooong, biyiink, çitoong şeklinde sitar solo çekip çılgınca alkışlandıktan sonra "akort ederken bu kadar beğendiğinize göre çalmaya başlayınca ne yapacaksınız" diyen ve alemi yaran müthiş usta.

    tana mana ve özellikle londra senfoni orkestrasıyla beraber yaptığı concerto for sitar and orchestra albümleri inanılmazdır, ölümcüldür. zamanında bu concerto albümü bizim dağ kamplarımızda sabah uyanış müziğiydi. sırf bunun için walkmanın yanında iki küçük hoparlör götürürdük, sabah ilk uyanan albümü koyar kampı uyandırırdı. albümün ilk notaları hep kaçkarlarda sabah çiğinin arasında uyku tulumunun sıcaklığını hatırlatır bana...
  • eğer bir şeyler yazıyorsanız, okuyorsanız, çok önemli işleriniz varsa, dikkatinizi toplanmanız gerekiyorsa, müziği kapat...mayın.. kapatmayın; açın ravi shankar çalsın. insanın dikkatini toparlıyor. ezgilerinin ritmine karışıp önünüzdeki işe yoğunlaşıyorsunuz. fon müziği teşkil etmek gibi bir şey değil bu katıyyen, çalışırken kahve içmek gibi. hindistan'a gitmiş biri olarak söyleyebilirim ki, ravi shankar dinlerken hindistan sokaklarında yürüyorum; ya da hindistan'da yürürken beynimin orta yerinde shankar çalıyor..
    bir iki rapidshare linki de vereyim; tam olsun:

    http://rs73.rapidshare.com/…_woodstock_festival.rar

    http://rs350.rapidshare.com/…-_in_san_francisco.rar

    namaste!
  • insana sitar sahibi olma hevesi aşılayan büyük, büsbüyük üstad. bu arada sitar dediğimiz alet ateş pahası . eh hadi aldın diyelim çalmayı nası öğrenecen ? google'a girip " sitar dersi izmir " yazıyorum, şak diye lafı çarpıyor yüzüme google efendi " did you mean: izmir de gitar dersi " gitarı da bold yazmış böyle kalın kalın mınakoyiim. bilmemkaç milyar dolarlık değeri olan marka ama sitar ve gitarı hala ısrarla birbirine karıştıran ergen gibi tepki veriyo . ayıp lan , nepal'den hindistan'a , pakistan'dan bangladeş'e uzanan koskoca coğrafyanın milli çalgısı haline gelmiş sitarı sktret de sen gitardan haber et diyo bize. uzun lafın kısası başıma çok büyük masraflar açacak kişidir bu.
  • konserlerinde özellikle tabla denilen muhtesem enstrümanin yerini ayri tutar. kendi memleketi disinda verdigi konserlerde (genellikle) icraya baslamadan önce parcanin (özellikle) ritmik kurgusu üzerine bilgiler verir. tabla solosunun calinacagi cogu parcanin baslangicinda "we're going to play/hear..."; "rhytmic cycle known as... "; "divisions are: 4 4 4 2 1 2" gibi aciklamalarda bulunur; ve fakat ne zaman ki parca baslar ve 'tala'lar havalarda ucusur, birakin saymayi ya da ritmik kurguyu cözmeyi gözleri kapatip dinlemek bile zordur (aval aval bakmak). soloyu dinledikten sonra kurulan ilk cümle genellikle "tha ka dhi mi tha ka tha ki ta" benzeri bir seydir.
  • ölümüyle çok üzmüş efsanevi sanatçı. anısına philip glass la birlikte yarattığı şaheser ragas in minor scale dinlemek düşer.
  • bu adam bambaska. bir muzisyenden cok fazlasi.

    sitarindan cikan her nota kutsal.
  • the very best of ravi shankar adlı 18 parçalık albümü itunes store'un türkiye versiyonunda 6 liraya satılmakta olan sanatçı. bu fiyat amazon'dan da*, amerikan itunes store'undan da* ucuz. itunes'dan müzik satın alıp alamadığımızı bilmeyen ve test etmek isteyen biri olarak ben bunu gördüm ve dedim ki; "oha süper lan".

    fiziksel olarak koleksiyonu yapmayı planlamadığım, fakat "ulan adam yapmış be helal olsun, bu albüme benden 5-10 lira çalışır" dediğim her türlü müzik için sanırmı burayı kullanıyor olacağım.
  • philip glass'in hint ve dogu muzigine merakinin uyanisinda etkili olmus , film muzikleri hususuna yonelmesinde de itici guc teskil etmistir. ortak calismalari olan passages dinlenmeden gecilmemelidir. zira shankar ve glass birlikteligi muzik tarihi icindeki onemli bulusmalardandir.
hesabın var mı? giriş yap