• ing. hayirseverlik
  • (bkz: sweet charity)
  • passionsda doga ustu gucleri olan ve en son cehennemde kaybolmus kizin ismi.
  • vokal harikası bi parçadır, genel skunk anansie sound undan biraz daha uzaktır yumuşaklığıyla. genelde en güzel şarkısımıdır tartışılır ama albümün içinde kesinlikle daha iyi bişey yoktur.
  • ingilizce yardım derneği anlamında da şey..
  • passionsda zombiye donusmus olan karakter.
  • bilhassa ingilterede - eğer alışverişe gittiyseniz - atlanmaması gereken tarz dükkanlardır. ingilizler genellikle tüketim çılgınlığı içinde alıp 2 kere giydikleri üstbaşı veya çocuklarının noelden 2 gün sonra artık oynamak istemediği oyuncakları, okuyup bitirdikleri romanları bu hayır derneklerine bilabedel bağışlarlar, bu ürünler daha sonra çok komik fiyatlarla satışa çıkartılır. 8 poundluk bir romanı 10 pence'e, 20 poundluk oyuncağı 1 pound'a vs. alabilir siniz. bu charity lerin lüks mahalle** versiyonlarında ise harrods gibi mağazaların satış fazlası ürünleri de yine çok indirimli fiyatlarla bulunabilir. daha sonra bu çılgın alışverişleri yine aynı mağazalardan 4 pounda* alacağınız orjinal samsonite bavulunuza koyarak yurda dönebilirsiniz

    siz siz olun eğer londraya giderseniz charing crossdan her hangi bir trene binip 6-7 istasyon ötede bir banliyöde inin ve hemen caddedeki charity shoplara dalın. bazı charity shopların adı hospice olabilir.
  • ingilterede son derece basari ile uygulamaya konulmus kavram.

    charity kelimesi duyulunca herkesin eli hic dusunmeden cebine gidiyor. sokakta satilan bir pin karsiligi alinan 1 pound, bahsis kutusunun yanindaki kilitli kutuya atilan bir 2lik, ev partilerinde bira basina alinan 5lik ya da maraton kosan esi dostu desteklemek icin bagislanan 20lik... bir gelenek bu sanki, toplumsal birsey, alismis, oyle gormus, ayirabilecek butcesi olan, en fakirinden en zenginine, comertinden cimrisine hepsi bunu yapiyor.
  • charity, türkçesini bilmiyorum ama, hayırseverlik manasına ancak teolojik temellerini zıtan bir anlam daralmasıyla sığdırılmaya çalışılabilir. charity daha çok başkalarını yargılama konusunda anlayışlı, toleranslı, iyi niyetli, ümitli olma pratiğinin tüm insanlığa yöneltilmiş sebepsiz, beklentisiz sevgi temel ve merkezinde standartlaştırılma çabasıdır.

    charity'nin bu manadan maddi yardımla anlamlanan hayırseverliğe evrilmesi, hayırseverliğin de seküler anlamda filantropi (insanlık sevgisi) denen şeyle eşitlenmesi açısından dikkat çekicidir. bunu izah edebilmek için lafı az dolandırmak lazım.

    öncelikle şuna dolandıralım: isa hikayesi tüm güzelliğine, şiirselliği ve ahlaki olgunluğuna rağmen, aslen hikaye'nin merkezindeki adam ile sınırlanmaya çok müsait bir imkansız'a ergi pornografisidir. isa ile senkron, öncülü ve ardılı bütün hagiografi'nin de muradı, niyeti bu insan bedeninde insan'a ait olan sınırları aşabilmek akrobasine dönüşmektedir. yani, isa, isa'lığını dünyada var eden insan formuyla, tıpkı ardılları, ve öncülleri gibi yaşayan bir işarettir, tanrı gibi olmak, tanrısal bir üstün kavrayış ile var olan herşeye sevgiyle dolmak, ahlaklı ve doğru eylem tabanını sevgiden alan bir kurgu mümkündür. bütün bu bireysel ispat çırpınışları isa, peygamberler ve nezdinde şampiyon azizler ile bu sayılan sıradışılar gibi olma yarışına öykünen, ama hem yetersizlik hem de somut imkansızlıklar sebebiyle asla öyle olamayacak olan ezici çoğunluk izleyici mümin, münafık ve münkirler arasında kurgulanmıştır. yani isa projesi, bir kolektif ahlaki düzenleyici olarak, şartlar sebebiyle ve şartlara rağmen, isa gibi olmayı, yani tanım olarak sıradışı olmayı öngördüğü, umduğu ve varsaydığı için başarısızlığa mahkumdur. her ortamda ancak bir tane isa, ona yakın bir grup onu andıran ama ayarı tutturamayan adam ve mevzuyu tamamen anlamaktan aciz sürüsüne bereket konu mankeni, figüran yığınlar bulunur.

    merkezi yapıların, tam olarak bu 'mevcut şartlara rağmen, mevcut şartlar içinde kendi kurtuluşunun ispatı çabasına düşen birey' yaratımı sebebiyle bu öyküye fit olması, bu öykünün ardılı ve derivativi olan muhammediliğin ise pozitivist ve normatif bir devlet geleneğini doğrudan merkeze alması bu açıdan da manidardır. şimdi, bütün bunlar iktidar örgütlerinin, hakim ve egemen zümre'nin mevcut kurguyu mevcut düzene uyumlandırma becerisine örnek olmak için verildi. o halde hayırseverlik, ahlaki bir hareket olarak, eşitsizlikle bir arada yaşamayı içselleştirmiş yığın ahlakı içinde asla sırrına erilemeyecek olan topyekün insan sevgisini maddeci bir yeni paradigma içinde sadaka ve zekat ahlakına evriltmesini biraz olsun açıklamıyor mu? yani, incil'de de örneği verilen 'az malının çoğunu verebilecek kadar hristiyan' olan ve olabilene öykünme de, mal'ın en değerli ve belirleyici tek ölçüt olduğu yeni değerler atlasında (bkz: cash nexus) parayla, yani dünyayla olan ilişkisini ondan gerektiğinde ayrılabilmek üstünlüğüne, hem de ölçülebilir bir şekilde tevdi edebilen bir yeni charity anlayışını doğuruyor. tanrı'yı da o anlayıştan modernist, total maddeci entegrasyonla eleyince geriye filantrop denen ispatçı birey algısı kalıyor yadigar. ilginç olan, iki grubun da birbiri ile yarışması, dahası birbirine karşı duran bu grupların batı'da, islam hayırseverliği ile batı'nın da fitre ve zekat ahlakında, en nihayetinde: eşitsizliğin sürekliliği müştereğinde buluşabilmiş olmasıdır.
hesabın var mı? giriş yap