aynı isimde "prens (dizi)" başlığı da var
  • her zaman iyi olmaya çalışan bir insan iyi olmayan çok sayıda insanın arasında bir yıkıntı haline gelecektir. bu nedenle otorite kurmak isteyen bir prens nasıl iyi olunmayacağını öğrenmeli ve ihtiyaca bağlı olarak bu bilgiyi ya kullanmalı ya da onu kullanmaktan kaçınmalıdır.

    niccolo machiavelli
  • (bkz: il principe)
  • machiavelli'nin yönetim stratejileri üzerine ders niteliğindeki eseri. her ne kadar, "insanlar kötüdür ve bu nedenle her türlü kötülüğü hak ederler" gibi rahatsız edici genel kabulleri olsa da, çıkarılacak dersler içeren kitap.
  • niccolo machiavelli'nin yöneticilere ithafen yazdığı, insan ve topluluk doğasını çok dikkat çekici şekilde özetleyen ünlü kitabı.

    j. j. rousseau’ya göre bu kitap bir yergidir: "krallara ders verilme bahanesiyle, halka nasıl yönetildiklerini öğreten ve kurnazca uyandırmaya çalışan..."

    kitaptan derlediğim, kitapta geçen bazı cümle ve fikirler:

    * insan doğası öyledir ki insanlar birisinin kendilerine yaptıkları yardımdan ötürü olduğu kadar kendilerinin ona yaptıkları yardımdan ötürü de bağlanırlar.

    * ölüm uzaktayken herkes devleti için canını vermek ister. ama kara günler gelip çattı mı yurttaşlara ihtiyacı olan devlettir ve pek fazla bulmaz. bunun içindir ki bilge bir prens
    yurttaşlarını her zaman kendisine ve devletine muhtaç bırakacak şekilde davranmalıdır. öylelikle uzun yıllar ona sadık kalırlar.

    * bir prensin sağlam temellere sahip olmasının ne kadar gerekli olduğunu; yoksa yıkılıp gideceğini söylemiştik. ve ister yeni, ister eski, isterse karma olsun tüm devletleri ayakta tutan başlıca temeller iyi yasalar ve iyi ordulardır.

    * paralı ordu yararsız ve tehlikelidir; ve devletini paralı ordu temeli üzerine kuran prens asla istikrar ve güven içinde olamaz; çünkü paralı askerler birlik içinde değildir, muhteristir, disiplinsizdir, kalleştir; dostların önünde yiğit, düşmanın önünde alçaktır; tanrı’dan korkmaz, insanlardan utanmaz; ve saldırıya geçmeyi ne kadar ertelersen yıkımını da o kadar ertelemiş olursun; barışta onlara, savaşta düşmanlara soyulursun. bütün bunların nedeni onları bir arada tutan tek şeyin aldıkları az miktarda aylık oluşudur ki bu para da onların senin uğruna ölmeyi istemelerini sağlamaya yetmez.

    * bir başka işe yaramaz kuvvet de yedek birliklerdir yani bir yabancı gücü çağırdığında sana yardıma, seni savunmaya gelen birlikler. bu birlikler, kendileri için iyi ve yararlı olabilir, ama onları çağıran için hemen her zaman zararlıdır; çünkü, yenik düşerse sen de yenilirsin, kazanırsa esiri olursun. bu nedenle bilge bir prens daima böylesi birliklerden kaçınır ve kendi birliklerini oluşturur; kendi adamlarıyla kaybetmeyi yabancılarla kazanmaya yeğler.

    *bir prenslikte kötülükleri daha uç verdiği an fark etmeyen [prens] gerçek bir bilge değildir. bu yeti de çok az kişide bulunur.

    *senin tam karşıtın olan onca insan arasında her zaman ve her şeyde iyi insan örneği olmak istersen kesinlikle yitip gidersin. demek ki bir prens tahtını elinde tutmak istiyorsa katı yürekli olmasını bilmeyi öğrenmeli ve gerektiğinde bu sanata başvurmalıdır.

    * korkulmaktan çok sevilmek mi iyidir, yoksa sevilmekten çok korkulmak mı? benim yanıtım bunların ikisinin de gerekli olduğudur; ama ikisini bağdaştırmak güç gözüktüğüne göre, birinden biri olmayacaksa sevilmekten çok korkulmak
    bence çok daha güvenlidir. çünkü insanlar hakkında genelde şu söylenebilir: nankör, değişken, içten pazarlıklı, korkak ve çıkarcıdırlar; onlara iyilik ettiğin sürece hepsi seninledir; yukarıda da dediğim gibi, gerekmedikçe kanlarını, mallarını, canlarını ve çocuklarını sana sunarlar ama bir gerekmeye görsün hepsi senden yüz çevirirler. ve insanlar, kendini sevdirmek isteyenden çok korkutmak isteyeni kırmaktan çekinirler

    * gönül yüceliği ile değil de para gücüyle edinilmiş dostluklar borç alınmıştır kazanılmış değil ve tam da gerektiği zaman kullanılamaz olurlar.

    * insanlar babalarını kaybetmeyi babalarından kalan malı kaybetmekten daha tez unuturlar.

    * iki tür mücadele tarzı vardır: biri yasalara uyarak, öbürü zora başvurarak. birincisi insanlara özgüdür, ikincisi hayvanlara. ama hep olageldiği gibi, birincisi yetmediğinden ikincisine başvurmak gerekir. onun için bir prens insancayı da, hayvancayı da ustalıkla kullanmayı bilmelidir.

    * bir prens hiçbir zaman kaypaklığını şirin göstermek için haklı gerekçeler bulmakta darda kalmamıştır. ama bunu ustaca allayıp, pullamak, göz boyamayı olduğu gibi renk vermemeyi de çok iyi becermek gereklidir. ve insanların öylesine basitlikleri vardır, ânın gereklerine öylesine kölece boyun eğerler ki aldatıcı kişi her zaman aldatılmaya hazır birini bulacaktır.

    * bir prens, kendine hor görü ya da nefret çekecek her şeyden kaçınmaya çaba sarf etmelidir; ve bunu her başarışında iyi iş yapmış demektir, o zaman tüm öteki kusurlarının utancına rahatça göğüs gerebilir. tebasının mallarına ya da kadınlarına el atmakla ancak nefret uyandırır. bundan uzak durmalıdır, insanların mallarına ya da mutluluklarına dokunulmazsa rahat dururlar. geriye birkaç-kişinin ihtirasıyla boğuşmak kalır ki bu da fazla zorlanmadan ve birçok şekilde yapılabilir.

    *bir prens kimsenin ne şekilde olursa olsun kendisini aldatamayacağı kanaatini doğurmalıdır.

    * bir prensin kendisine sadık askerleri varsa her zaman kendisine sadık dostları da olur.

    * darbe girişimlerine karşı en güçlü ilaçlardan biri halkın nefretini çekmemiş olmaktır; zira darbeciler hep prensi öldürerek halkı memnun edeceklerini düşünürler; ama halkı da yaralayacaklarını düşünürlerse göğüslemek durumunda kalacakları sayısız güçlükler yüzünden böyle bir şeye kalkışmayı göze alamazlar.

    * insan sadece kötü işlerle ve davranışlarla değil, iyi işlerle ve davranışlarla da nefret çekebilir.

    * bir prens her günü kendisiyle birlikte geçen şu ya da bu bakanına yahut hizmetlisine ağır şekilde hakaret etmekten kaçınmalıdır.

    * bazıları usta bir prensin yerine göre bizzat düşmanlıklar çıkartıp sonra onların akkından gelerek büyüklüğünü arttırması gerektiği kanısındadırlar.

    * yabancılardan çok kendi halkından korkan prens kale ya da korunaklı şato yaptırmalıdır; ama halktan çok yabancılardan korkuyorsa boş vermelidir. en iyi kale halkın nefretini çekmemektir; çünkü halk senden nefret ederse yaptırdığın kale seni kurtarmaz; zira halk bir kez silaha sarıldı mı ona yardıma gelecek yabancılar eksik olmaz.

    * bir prens, dostluğu ya da düşmanlığı ikirciksiz olduğunda da saygı kazanır; yani birinden yana mı, birine karşı mı açıkça ifade ettiğinde. bu tavır ona her zaman yan tutmazlıktan daha çok kazandıracaktır.

    * bir prens, savaş zamanı çok zorunlu olmadıkça asla kendinden daha güçlü ile bir olmamalıdır. eğer kazanırsa onun tutsağı olursun. prensler ellerinden geldiğince bir başkasının insafına kalma durumuna düşmekten kaçınmaya bakmalıdırlar.

    * bir prens ayrıca şu ya da bu meslekte başarılı olanları, onurlandırarak çeşitli yetenekleri değerlendirmesini bildiğini göstermelidir. ayrıca, yılın uygun zamanlarında, bayram ve şenliklerle halkını oyalamalıdır.

    * bir prensin bakan seçmeyi bilmesi çok önemlidir. bir beyin zekâ derecesi hakkında ilk yargı, çevresindeki adamlara bakılarak verilir; eğer onlar işbilir ve sadık iseler prensin bilge biri olduğu yargısına varılabilir. zira onların becerikli olduklarını görmüş ve kendisine bağlamasını bilmiştir.

    * üç tür beyin vardır, biri kendiliğinden anlar, öbürü başkaları açıkladığında anlar, üçüncüsü ne öyle ne de böyle anlamaz; bunlardan birincisi en iyisidir, ikincisi de oldukça iyidir, üçüncüsü ise yaramaz.

    * dalkavuklardan kaçınabilmek: dalkavuklardan kendini sakınmanın bir tek yolu vardır o da çevrene sana hakikati söylemelerinden incinmeyeceğini anlatmaktır; ama, eğer herkesin sana hakikati söylemek izni olursa, saygıda kusur edebilirler. bu yüzden akıllı bir prens 3. bir yolu tutmalıdır: çevresinden bilge adamlar seçerek yalnız onlara, ve bir tek kendi istediği konularda, başkalarında değil, özgürce konuşmak ve hakikati dile getiirmek izni vermelidir. dinlemelidir ama sonra kendi kafasına göre düşünüp kararını vermelidir.

    * bir prens her zaman danışmanlarına kulak vermeli ama bunu kendi istediği zaman yapmalıdır, başkaları istediğinde değil; hatta önüne gelenin kendisi istemediği halde ona akıl öğretmek cesaretini kırmalıdır; ama o büyük bir sorgulayıcı olmalı ve sonra hakikatleri sabırla dinlemeli hatta eğer biri çekinip de hakikati örtbas etmek isterse kızmalıdır.

    * insanlar eğer onları iyi olmaya zorlayan bir gereklik yoksa sonunda hep sana kötü hizmet ederler.

    * insanlar yeni bir prensin eylemlerini soydan gelme olandan çok daha fazla gözlerler; ve onda güç ve beceri fark ettiklerinde eylemleri insanların gönlünü kazanır ve onları basit bir soy eskiliğinden çok daha fazla prense bağlar. çünkü insanlar bugüne geçmişten çok daha fazla düşkündürler.

    * talih üzerine: özgür irademizle hareket etmemiz büsbütün yok olmadığına göre talihin eylemlerimizin yarısının efendisi olduğuna, ama öbür yarısını ya da hemen hemen yarısını yönetmeyi bize bıraktığına inanıyorum. talih değiştikçe ise insanlar da davranış tarzlarında inat etmeyip koşullara uyum sağlarlarsa mutlu olurlar, uyum bozulursa mutsuz olurlar.

    * atılgan olmak sakıngan olmaktan daha iyidir çünkü talih dişidir; ve ona egemen olmak için sert davranmak ve dövmek gerekir. soğuk hesapçılardan çok böyle davrananlara kendini daha bir gönüllü teslim eder; yine bunun içindir ki dişi tabiatından ötürü talih gençlerin dostudur çünkü onlar daha az sakıngan, daha serttirler ve daha büyük bir cesaretle ona hükmederler.
  • can alıcı noktalarını belirtmek gerekirse şunlar karşımıza çıkacaktır.

    ''insanlar kötülükten başka bir şey beklemedikleri kişilerden biraz iyilik gördüklerinde bunlara daha büyük bir minnettarlıkla bağlanırlar.''

    ''ölüm sadece uzak bir olasılık olarak kaldığı sürece herkes bunun için birbiriyle adeta yarışır.''

    ''insanların, gördükleri iyilik için olduğu kadar gösterdikleri iyilik için de bağlılık duyduklarını bilmeyen var mıdır?''

    ''insanlar hakkında genelde denebilir ki, nankör, değişken, sinsi, tehlike karşısında korkak ve para canlısıdırlar; onlara iyi olduğun sürece seninledirler; daha önce de dediğim gibi, tehlike uzakta durdukça kanlarını, mallarını, canlarını, çocuklarını sana sunarlar, ama o aynı tehlike bir kez boy göstersin senden yüz çevirirler.''

    ''nefret kötü davranışlar kadar iyi davranışların da meyvesidir''

    ''kim ki kendi hayatını hiçe sayıyorsa başka hayatların efendisidir''
  • giray altınok'un sosyal medyada canlandırdığı, yakında sekiz bölümlük bir dizi olarak online platformlardan birinde arz-ı endam edecek karakterinin ve dizinin adı.

    bülent işbilen'in yönettiği dizinin diğer oyuncuları arasında hüseyin avni danyal ve serdar orçin gibi isimler var.

    --- prens ---

    avrupa’nın ortasında; kuzeyinde polonya, güneyinde macar krallığı, solunda kutsal roma imparatorluğu ile çevrili, haritada bile görülemeyecek kadar küçücük, bir krallık olan bongomya krallığı, o gün sınırlarına dayanan macar tehlikesine karşı tarihi bir strateji toplantısı yapmaktadır. kral thun, kendi elleriyle kurduğu bu krallık için kanının son damlasına kadar savaşmak istemekte, en sevdiği çocuğu olan büyük oğlu thenio da kendisini desteklemektedir. diğer tarafta ise kral thun’un kardeşi, aynı zamanda veziri olan kalesh ise macar himayesi altına girmeyi savunmaktadır. veziri, kral thun’un küçük oğlu -bir isim bile vermediği çocuğu- prens desteklemektedir.

    prens, kral thun’un ortanca çocuğudur. etliye sütlüye karışmayan, kendi dünyasına yaşayan, lüks ve şatafatından ödün vermeyen kısacası kendi huzurunu bozacak bir şey olmadığı sürece elini taşın altına koymayan bir insandır. ailedeki herkesle hemen hemen aynı mesafededir. ağabeyi ve tahtın varisi thenio ve eşi anarkhia’ya, babası kral thun’un ikinci eşi kraliçe sion’a ve amcası kalesh’e de sevgisi aynı derecededir. kendisine zarar vermedikleri sürece kimseyle sorunu yoktur. bir tek üvey kardeşi hasharia ile bağı daha güçlüdür.

    o gün strateji toplantısı sonrasında kral thun savaş kararı alır. bu kararın onu başarıya götürmesi için bongom tanrılarına tapınakta dua ederken vezir kalesh kararını tekrar gözden geçirmesini ister. kralın kararı kesindir. macarlara teslim olmaktansa yok olmayı tercih eder. bu sözler kralın son sözleri olur. sırtına saplanan kılıç ile oracıkta yere yığılır. kalesh’in yüzüne bir gülümse yerleşir, karşısında kralı sırtından vuran yeğeni thenio vardır. bongomya’nın kısa tarihi bir kez daha değişmiştir. kalesh’in planı macarların himayesine girip, gücü arkalarına almaktır. bu yüzden ağabeyi kral thun’u öldürtmüştür. thun’un yerine geçen yeni kral thenio ise daha kontrol edilebilir bir insandır. kafası bürokratik meselelere pek çalışmaz. hatta kafası hiç çalışmaz desek daha doğru olur. ancak thenio’nun bu eksikliğini tamamlayan eşi anarkhia vardır. thenio’ya göre daha hırslı ve zekidir. macar hayranı olan kalesh’in kendi çıkarları için thenio’ya istediği her şeyi yaptıracağını bilir. anarkhia için bütün bu olanlar içinde kendi konumunu da devam ettirmesi önemlidir. ancak bunun devam etmesi için dünyaya bir erkek çocuk getirmelidir.

    ne yazık ki thenio ve anarkhia çiftinin çocuğu olmaz. tahtın sallantıda olduğunu ve thenio’nun başına bir şey gelmesi durumunda kendisinin de konumunu kaybedeceğini bilen anarkhia bulduğu ilk fırsatta kalesh’i idam ettirmek ister. ancak karara eski kraliçe sion karşı çıkar. yakın zaman içerisinde hanedan içerisinde iki aile üyesinin ölmesinin huzursuzluk çıkaracağını öne sürerek kalesh’i sürgün edilmesini ister. kalesh sürgün edilirken geriye tek tehdit kalmıştır, o da prens’tir. tahta çıkmak gibi bir düşüncesi olmayan, kendi dünyasında yaşayan bir insan olsa da prens de tahttın varisidir. thenio her ne kadar prens’in kendisine karşı bir kalkışma başlatamayacağını, kral olmaktan hiç anlamadığını bilse de günler geçtikçe halkın içerisinde giderek popüler olan prens, thenio için bir numaralı tehdit haline gelir. prens’i ortadan kaldırmak ve bunu krallığa yapılan bir suikastmış gibi göstermek için surların dışarısında ava götürür. planı orada prens’i öldürmektir ancak işler hiç de istediği gibi gitmez.

    orman içinde kamp kurdukları yerde, kafasına uzaklardan gelen bir ok saplanır. thenio orada yere yığılırken oku geren yayı kalesh tutmaktadır. sürgüne gönderilirken macar suikastçılar tarafından kurtarılmış, başladığı işi (bongomya’nın teslim olması) bitirmesi için geri gönderilirmiştir. kalesh’in planı thenio’yu öldürüp ülkeye kral olarak dönmekti. kimse prens’in kral olmasını istemezdi. ancak atladığı önemli konu vardır; bongomya inandıkları tanrıların (bongom dini) yasalarıyla yürütülmektedir. bu yasa da prens’in kral olmasını buyurur. bongomya’nın kısa tarihi bir kez daha değişmektedir. artık bongomya’nın yeni kralı prens, veziri de üvey kardeşi hasharia’dır. thenio başına saplanan oka rağmen hayatta kalmayı başarmış ama az olan zekâsı da gitmiştir. kafasında saplı kalan okun ucuyla birlikte yaşama devam etmektedir. tüm bu karmaşanın içerisinde gelen acı haber bütün krallığın üzerine kara bulut gibi çökmüştür.

    macar prensi, bongomya’ya gelmektedir. macarlar için bongomya küçük önemsiz ve tek lokmada yutulacak bir ülkedir. ancak güneyinde, doğusunda ve kuzeyinde bulunan diğer krallıkların tehdidi içindeyken böylesine küçük bir krallık için asker gönderip savunmasız kalmak istemezler. bu yüzden macar prens’i durumun ciddiyetini göstermek için bongomya’ya gider. prens, macarlara ne gerekiyorsa vermeye razıdır. kendi canı hariç. macar prens’i bongomya’ya şartsız şekilde teslim edecekleri antlaşmayı prens’e imzalatırken hasharia görüp âşık olur. ancak hasharia, macar prens’i istememektedir. bu durum macar prens’in gücüne gider. bu yüzden yeni bir antlaşma yazılması şart olur; bongomya şartsız bir şekilde teslim olacak ve bongomya prensesi hasharia, macar prens’i ile evlenmeyi kabul edecek. hasharia bu durumu hiç istemese de prens kendi canını kurtarmak için antlaşmayı kabul eder. hasharia, macarlarla gitmeden önceki akşam muhteşem bir ziyafet verilir. macar tarafında yüzler gülmektedir. bongomyalılar da durum pek öyle değildir. herkesin yüzü beş karıştır. bir tek prens gülüp eğlenmektedir. macar prensi söz alıp herkese hitap ederek konuşmasını yapar. cümlesinin sonunda ise kılıcını çekip havaya kaldırarak herkesin bu evliliği kutsamasını ister. masadaki bongomyalılar da gönülsüz bir şekilde kılıçlarını havaya kaldırırken bir tek prens kılıcını çekmez. gözler prens’e döndüğünde belindeki kınından kılıcı çekmeye çalıştığını görürler. prens hayatı boyunca kılıç kullanmayı becerememiştir. fakat bu seferki durum farklıdır. kılıç kınına yapışmıştır. ne kadar zorlarsa zorlasın kılıç çıkmamaktadır. en sonunda bütün gücüyle kılıcı çekince, kılıç kınından çıkar ama elinden kaçıp macar prens’in boynuna saplanır. artık savaş kaçınılmazdır.

    bongomya strateji salonunda prens, komutanlar, soylular, kahinler herkes oradadır. en ufak bir fikre bile bel bağlanacaktır ama ellerinden hiçbir şey gelmez. yardım isteyecekleri bütün devletlerle prens yüzünden kavgalılardır. vakit iyice daralmaktadır. macar ordusu bongomya’ya yaklaşmaktadır. tam da bu sıralarda thenio’nun aklı yerine gelmeye başlar. her şeyi yarım yamalak hatırlar ama yine de bongomya için başlarında prens gibi birisi olmasındansa yarım akıllı thenio’nun olması daha iyidir. sarayda herkes çok gergindir. çünkü macarlar giderek yaklaşmaktadır. ayrıca thenio’nun aklının gidip gelmesi işleri daha da karıştırmaktadır. öyle ki kendisine oku atanın prens olduğunu sanıp idama gönderir. prens hayatı boyunca insanlara karşı yaptıklarının cezasını, hiç yapmadığı bir şey yüzünden çekecektir. zindanda günün ağarmasını beklerken, kapı açılır ve karşında üvey kardeşi hasharia’yı görür. hasharia, prens’i zindandan kurtarır ve birlikte bongomya’dan kaçarlar. fakat çok fazla ilerleyemeden macarların eline düşerler. macarlar ellerindeki tutsakların bongomya prensi ve prensesi olduğunu öğrendiklerinde, deyim yerindeyse bayram ederler. ancak prens, bongomya’dan kendi isteğiyle macarlara katılmak için kaçtığını, ağabeyi kral thenio’nun macar prensi’ni öldürdükten sonra orada durmak istemediğini söylese de macar kralı şüpheyle yaklaşır. prens’in biraz şansının yardımı biraz da salaklığı yüzünden kamp yerinde krala düzenlenen suikastları önlemesi (birkaç suikastı kendi gerçekleştirse de) onun kral’ın gözüne girmesini sağlar. kral bu yeni tanıdığı adamın cesaretine ve duruşuna hayran kalır ve onu yanında bongomya’ya savaşa götürür. bongomya surları önünde beş bine yakın macar ordusu intikamlarını almak ve bongomya’yı yerle bir etmek için beklemektedir. karşılarında duran bongomya surlarının içerisinde beş yüz, bilemedin altı yüz bongom askeri vardır. tarihe birinci kelebek muharebesi olarak geçen, bongomya-macar savaşı bu olaylar çerçevesinde başlayacaktır. macar kral’ı atını öne doğru sürer.

    surların ortasında kral thenio’yla görüşüp kellesini vermesini isteyecektir, böylece halkı zarar görmeyecektir. macar kralı’na prens de eşlik eder. savaş alanın ortasında thenio, macar kralı, prens ve hasharia vardır. prens için son bir şov zamanıdır. macar kralı’nın yüzüne oğlunu kendisinin öldürdüğünü söyleyip atını thenio’nun yanına çeker. aslında belki macar kralı’nın niyeti, thenio’nun kellesini aldıktan sonra bongomya’yı himayesi altına alıp başına da prens’i getirip sonrasına karışmamaktı.

    tabii az önce prens’in söyledikleri duymadan önce... ancak prens için tek bir gerçek vardır: “biz bongomyalıyız bizde yamuk olmaz”
    --- prens ---
  • "...ya insanların gönlünü hoş tutmalı ya da onları yok etmelidir; çünkü insanlar uğradıkları küçük zararların öcünü alırlar, ama büyük zararların öcünü alamazlar; bu yüzden, insana verilecek zarar, intikam korkusu olmayacak biçimde olmalıdır."
  • suudi arabistan kralı prens selman türkiye'ye geldiğinde dikkatimi çekti. adamın ünvanı prens. taşı sıkıp suyunu çıkarsa veya excalibur'u taştan çıkarıp şatosunun duvarına assa anlarım. kralın oğlu kontenjanından bir ömür prensmiş. hem islam coğrafyasında prens olmak da ne bileyim.

    hayatımda ilk ve tek defa prens olmam sünnetime denk gelir. ben bir evin bir evli oğlu, annem de aynı evin hem annesi hem babasıydı. çok özenmişti sünnetime. o da yıllar önceden görmüştü geleceği. "bu çocuk evlenmeyecek, bari düğün gibi sünnet yapayım" demişti muhtemelen.

    beyaz eldiven, ince açık mavi ceket, omzumdan belime doğru çapraz duran maşallah yazısı, elimde ise ucuna taç monte edilmiş bir değnek. çocuk aklımla farklı olmak pek hoşuma gitmiyor. ama annem mutlu olduğu için ben de mutluyum. prenslik güzel şey. sünnet öncesi ve sonrasında bir dediğim iki edilmiyor. su istiyorum getiriliyor, para ve altın bırakıyor ziyaretçiler. yanımda ters duran simli fesim doluyor. zenginim ve sonraki gün istediğim kadar çikol alabilirim diyorum içimden. gerçek bir vizyonsuzluk abidesiyim. ama hepsi yaştan ötürü. şimdi elime para geçince "kalanı biriktireyim. euro alayım. euro alıp almanya'ya taşınayım" hedefime odaklıyım.

    prens olunca güzel kızları, hatta ilk aşkım melisa'yı kurtarıp güneşe doğru yürümek istiyorum. prenslere alerjisi olan malkoçoğlu gelip kızları alırsa ne olur diye düşünmek istemiyorum. melisa gelmedi sünnete. yaz tatili için memleketine gitmiş olmalı. alem prens görüyor. melisa kim bilir nerede çokoprens yiyor. zaten melisa bana bakmıyor. gürbüzüm, tosunum, danabaşım. boyum uzun. o ise sarışın, beyaz tenli, fit ve ilgi çekici. sınıfta hep orta sıranın arkasında oturuyor. melisa beni prens halimle göreydi iyiydi.

    sünnet düğününün sonuna doğru yoruluyorum. kuzenim hep yanımda. o da filinta gibi giyinmiş ama ortamın prensi benim. ilgi bende. gecenin sonuna doğru sıkıyor prens elbisesi. ağrılar da baş gösteriyor. eve gidince annem derin bir oh çekiyor. "çok şükür bugün bitti. kadın başımla bunun da üstesinden geldim" diyor. anneme bir daha hayran oluyorum. annem prens temalı sünnet kostümümü çıkarmamı, yıkayacağını söylüyor. tek günlük prens olma maceram gece 2 sularında bitiyor. balkabağına dönüşmek için rötarlı bir saat. yine eski ben oluyorum. ünvanı şan ve şöhreti bırakıp eski ben olmak güzel şey. pijamalar rahat. ne dert, ne acı, ne tasa, ne melisa geliyor aklıma. iyi bir uyku çekiyorum. ilk ve tek prenslik maceram sona eriyor.
  • öpünce hep kurbağa oluyorlar.
  • bizimkiler dizisindeki katil tiplemesinin horozunun adi
hesabın var mı? giriş yap