• polonya'nın kendi halinde, sevimli şehri. eğer bir gün yolunuz düşerse;

    - saat 12:00'da, stary rynek'te yer alan ratusz'un önünde bulunmaya gayret edin. toplanan kalabalığa aldanıp çok enteresan bir show izleyeceğinizi düşünmeyin, ancak şehrin sembolü olan keçilerin kafa tokuşturmasını da görmeden dönmeyin.

    - stary rynek'e çıkan yollardan biri olan wroclawska caddesi üzerinde, polonya'da yiyebileceğiniz en lezzetli pierogiyi sunan chatka babuni restoranına uğrayın.

    - şehir merkezinde birbirinden güzel, konseptli cafeler bulunur. eğer biraz dinlenmeye ihtiyacınız varsa, sessiz sakin ortamıyla cafe misja iyi bir tercih olabilir. ya da sevimli çalışanları ile de gönlümüzü kazanan mükemmel sıcak çikolatasıyla bilinen cacao republica'yı deneyebilirsiniz.

    -yok ben polonya'ya özgü bir şey yemek istemiyordum aslında diyorsanız, post-modern gözleme formatında yiyecekleri olan manekin'e ya da dönerinizi yeyip, çayınızı içebileceğiniz tek döner'e gidebilirsiniz.

    - gece vakti de poznan'da olacaksanız, yine stary rynek etrafında konuşlanmış olan dragon pub, lizard king cafe-bar olarak tercih edilebilir, polonya'nın her şehrinde (en azından benim gördüklerimde) bulunan pijalnia'larından birine girebilir ucuz yoldan sarhoş olabilirsiniz. stary browar'ın arka tarafında bulunan sq club'ın müzikleri güzeldir, mekan ferah ve nezihtir, dans edip eğlenmek isteyenlere tavsiye edilir. latin havalarını seviyorsanız cuba libre'de fır fır dönerek salsa yapabilirsiniz.

    - poznan'a türkiye'den gidecekler için en ucuz ulaşım şekli, uçakla istanbul-berlin, polskibus ile berlin-poznan güzergahını takip etmektir.
  • hayatimda icinde bulundugum en guzel sehirlerde barcelona ve amsterdam'dan hemen sonra gelen sehirdir efendim. -ki bazi konularda amsterdam'dan cok daha guzeldir; ornegin en azindan buranin insani bisiklete binmeyi dogru ogrenmistir. * ama hemen atlamayın, estetik güzellik değil bu dediğim, manevi yönü var benim için erasmus sebebiyle. yoksa barcelona nere, poznan nere estetik bakımdan tabii.

    simdi soyle ki; sehir alisik oldugumuz duzensizlikler sehri kavraminin cok disinda. daire seklinde buyumus ve her yere kolayca ulasilan, hatta bisiklet kullanarak sehrin her noktasina rahatlikla gidilebilen bir sehir. bunun disinda tramvay agi gercekten cok iyi; inanilmaz dakik ve bi duraktan genelde hic aktarma yapmaniza gerek olmadan istediginiz yere gidiyorsunuz, zira bunlar da almanlar gibi tramvay hattina bir cok ayri hat yerlestirmisler. ulasmak istediginiz en uzak noktaya ulasim 15 dakika civarinda, ama dedigim gibi, hayat sehrin merkezinde ve 8-10 dakika arasinda cok rahat ulasim saglaniyor. bir cok ayri hat calistigindan, cok spesifik bir yere degil de stary rynek yani eski pazar adi verilen sehrin merkezine gitmek isterseniz maksimum 5 dakika bekliyorsunuz.

    insanlar polonya'nin geneline gore daha cok ingilizce biliyorlar gibi, ama yine de almanca bilmeyen birisi icin iletisim biraz guc. ama eninde sonunda bir sekilde genc bir polonyali'ya rastlayip yardim isteyebilirsiniz, cok da yardimseverler. insanlari bu bolge insanlarina benzemiyor, cok sicakkanli ve yardimseverler.

    berlin'e yolu dusen ve cevreyi gezmek isteyen birisi mutlaka bu guzel sehri ziyaret etmeli, stary rynek'de bir pubda birasini yudumlayip, inanilmaz hesapli ve buyuk hamburgerlerinin veya sosislilerinin tadina bakmali diye dusunuyorum.

    sehrin her yeri kultur kokuyor, sokaklar oldukca guvenli, butun sehir mimari olarak bir dokuya sahip. iki adimda bir inanilmaz guzellikte parklar mevcut, elinizde bir lech pils ile cimlere uzanirken buluyorsunuz kendinizi. gece hayatinin hic bir zaman ve hic bir gun bitmedigini de ekleyeyim.

    son olarak sehirde her gun opera oldugunu ve 20tl'ye bilet bulabileceginizi, merkezdeki dom'un yuzlerce yillik oldugunu ve icinin sahane guzellikte ve huzur dolu oldugunu da kultur turizmi yapacaklara soylemis olayim. ama opera icin kesinlikle smokin giymeniz gerekiyor, en kotu kumas pantalon formal bir gomlek ve kravat kombinasyonu ile gelmelisiniz.

    ziyaret edecekleri veya etmis olanlari tercihlerinden-ongorulerinden dolayi alkisliyorum, zira ben erasmus kapsaminda gelmiyor olsam ziyaret etmeyip bu guzelliklere haiz olamayacaktim.
  • poznan'ı düşünüyordum da...

    kol saatimin kolumda değil de komodinimde çalmasını istediğim saatlerdeyim yine.

    erasmus 20'li yaşlarındaki bir insanın kendi topraklarında olamayacağı kadar özgür olabileceği tek zaman dilimi. neden tek diyorum, bilmiyorum, tabii ki tek değildir, gidip birkaç ay avrupa'yı turlarsın ama yok erasmus gibi olmayacak, geç.

    iyi ki yapmışım dediğim nadir hareketlerimden biri erasmus'tu. bitti döndüm. 5 ay oldu döneli. ilk ay afalladım, evdeki 22 yıllık düzenime ayak uyduramadım, zaman algım bile değişmişti. erasmusum süresince saat diye bir şeye bakmadığımı fark ettim, saati yeniden keşfediyordum. allah kahretsin ıstanbul'da okula zamanında gitmek, aceleyle duş almak, yemek yemeye vakit ayıramamak, gece olunca pijalnia'ya gidememek ne iğrenç bir hayat diye sayıklıyordum. geri dönmeliydim. (2 ay sonra 10 günlüğüne geri döndüm) belki de gidip kendimi böyle bir rahatlıkla tanıştırmakla hata etmiştim. öğlen 4'te kalkıp, yurttaki herkesin ispanyol olmasından mütevellit latin ritimlerine uyanıp, bağırarak konuşmalarını dinleyerek güne başlamayı özleyeceğim aklıma gelmezdi. bütün şehrin ispanyol olmasını bir kenara bırakırsak, -diyeceğim fakat tüm arkadaşlarımız ispanyol idi. dolayısıyla küçük şehrin en ünlü eğlence yeri bir latin kulübü olan 'cuba libre'ydi. bakın herhangi bir evin salonundan biraz büyük olan bu mekan, iddia ediyorum ki bir paralel evrendi. en azından benim için. bütün o lanet latin ritimli şarkıları duyunca milli mücadele gururlusu bir gazi gibi kabarıyorum hala. playlistim full onlarla dolu.

    ortamı tarif etmeye tasvir yetiştiremiyorum, sen dersin lut kavmi, ben derim kahreden gençlik... hahaha. fakat her şey çok samimi. elinde bir birayla sabaha kadar sallanıp, onunla bununla dalga geçmek ve sabah o mekandan çıkıp eve giderken şehrin bu kadar sessiz olduğuna şaşırmak da her pazartesinin rutiniydi.

    yerin altında gürültüden beynim infilak etmek üzereyken, yeryüzü, naif şehir poznan, sakin ve huzurluydu hep. las vegas gibi bekliyordum şehri çoğu zaman. ama o takım elbisesiyle, buz gibi havasıyla karşılardı bizi. komunistti biraz da. 'cık cık cık' diyordu eminim üzerine bastıkça biz.

    erasmus göçebeleri olmasaydı kendi soğuk, sarhoş ve kaba yerlilerinden başka kimse yaşamayacaktı orada değil mi. geceleri ghost town olan bir şehirden bahsediyorum. tüm sadeliğine rağmen bütün o garip ve dünyanın bir ucundan gelmiş insanlar iğreti durmuyordu içinde. gittiğim herhangi bir avrupa şehrinden döndüğümde eve dönmüş hissi yaratacak kadar sıcakkanlıydı bazen. alışılacak bir yanı yoktu zaten. o, insanlara alışıyordu. 6 aylığına gelip de kendi malı olmayışın verdiği rahatlıkla onu hor kullanan erasmus rehavetlisi gençlerin, sokaklarına işemesine alıştığı güzide şehir...özlüyorum. sokaklarında ot kafasıyla at olduğumuzu zannetmeyi de... yaşattığı anne özlemini de.

    poznan... tanıdığım mükemmel insanlarla, olmayacak şeyleri oldurtmasıyla, hissetmeyeceğim şeyleri hissettirmesiyle, yollarımın hiç kesişmeyeceği insanları hayatıma sokmasıyla... dimağımın, ruhumun bir köşesinde.
  • polonya'nın üniversite ve fuar şehridir. berlin-varşova güzergahı üzerinde ve almanya sınırında olması sebebiyle ulaşım merkezidir. havasının temizliği ile, çok geç uyunan bir günün sabahında dahi, saat altıda uykuya doymuş olarak uyandırır insanı. kışın ayazında sokağa çıkıldığında, işe giderken bakkala uğrayıp sabah birasını alan güler yüzlü insanlarla kaşılaşılır. stary miasto/stary rynek (eski pazar/eski şehir) meydanında, biracılık konusunda hünerlerini sergileyen, mahsenlerinde servis yapılan birahaneleri vardır. akdeniz sıcak kanlılığına sahip halkı, polonyalılara özgü mahsunluğa, almanlara özgü disipline sahiptir.

    alman işgalinden nasibini alan ilk polonya şehridir. bu sebeple mimarisi büyük zarar görmüştür. buna rağmen geniş caddeleri, demiryolu taşımacılığı, meydanları ile istendiğinde yıkımlardan sonra dahi neler yapılabileceğini gösterir.

    slav milletinin kökenine dair bir efsanenin doğduğu şehirdir. efsaneye göre leh, çek ve rus adında üç kardeş, küçük yaşta ayrılmak zorunda bırakılırlar. her üç kardeş de gittikleri yerlerde derebeyi olurlar ve hükmettikleri topraklar kendi adları ile anılmaya başlanır. leh, diğer iki kardeşine haber göndererek, bir buluşma ayarlar. buluşmanın şerefine leh bu bölgeye bir şehir kurar ve adını poznan koyar.
  • hayatımın en güzel 5 ayını geçirdiğim ufak, güzeller güzeli polonya şehri. şu an hemen hemen her şeyden çok özlediğim, bir gün kesinlikle geri döneceğim. eğer şu an bu şehirde bulunuyorsanız, orada olduğunuz zamanın kıymetini iyi bilin. eşekler gibi özleniyor sonra. mesela ben şu an evde oturup, kah fotoğraflarına bakarak, kah hakkında yazılan entryleri okuyarak, türkiye'ye dönmeden bir hafta kadar önce günde 85 kez dinlediğim home again'i dinleyerek zırlıyorum anca.
  • güzel bir meydanı var şehir merkezinde. meydanın ortasında bir kilise var, katedral gibi buyukçe. meydanın çevresi 3 katlı rengarenk eski ama restore edilmiş çok güzel evlerle çevrili, evlerin alt katları genellikle mağaza yapılmış, bankalar da var bu güzel binalarda. meydandaki chinese restoran süper dekore edilmiş ve gerek servis gerek yemekler bakımında manyak güzel.
    poznan'da pek fazla türk yok, ama istanbul isimli bir kebap, döner dükkanı vardı bir zamanlar, şimdi duruyor mu bilemem.
  • guzel bi kilisenin yaninda kafelerle dolu hos bi meydani vardir.ama bunun yaninda cok hos disko ve barlari bulunur bu sehrin.alcatraz,seventh heaven,sioux city,deep bar,faxe aklima gelenlerden..ha unutmadan kecilerde sembolu bu sehrin.
  • polonyanın kuzey batısında bir kent. stare rynek te (eski meydan), kakao republika adlı cafede dünyanın en güzel sıcak çikolatası icilebilir.
  • moskova-berlin demiryolu hattı üzerinde berlinden önceki son durak. ayrıca kuzey batı polonyadaki ana transfer noktası. uçakla ise britanya, irlanda, münih, frankfurt ve kopenhag'dan ulaşım söz konusu. havaalanı ise ufacık (girişte x-rayden bile geçmiyorsunuz).
    stary rynek ve polwiejska caddesi turistik mekanları. buralarda bulunan cafe, restaurant ve dükkanlardan fiyatları gayet uygun şeyler yiyip içebilir, birşeyler satın alabilirsiniz. kentteki bilimum türk ve arap kebapçısının yanında stary browar adlı alışveriş merkezinde lokanta adlı türk yemekleri yapan (hatta türkçe menü bile var) restaurant ta tercih edilebilir.
    şehir merkezine sadece bir kaç tramvay durağı uzaklıktaki warta ve cytadela parkları ile rusalka ve malta gölleri yürüş yapmak için ideal yerler. hayvanat bahçesine gitmeyin, zira hayvandan çok bitki ve ağaç göreceksiniz.
    tramvaya binerken bilet alınız. belki kontrol çok fazla yapılmıyor (ben 3 ay boyunca sadece 3 kere kontrole rastlamıştım) ama yakalandığınızda yüklü bir miktar ödemeniz gerekir. uzun kalacaklar komkarta adlı kartı alıp aylık bilet yükleyebilirler.
    şehirde fort vii isimli bir nazi kampı da mevcut. belki auschwitz kadar meşhur değil ama 20000 kişi öldürülmüş.
  • bunun caddelerinin birinde polonya askeri ile rus arkeri ve puskınle adam mickiewicz el sıkışıyormuş gibi gosteren duvar heykeli vardir. yani oyle super ruslarin gelip onlari "ozgurlestirmelerini" istemisler.. hos almanlar bir nevi windows vista olduklarindan kim gelse kabul etmis insanciklar ama.. neyse.. erkeklerinin elleri cok guzel ben bunu gordum.
hesabın var mı? giriş yap