• gus van sant'ın seyircinin sabrını zorlayan elephant'ından sonra bir öğrenci cinneti daha izlemek isteyenler için bu sefer kanada'dan geliyor filmimiz. elephant'ta odanın içindeki koskoca fili göremeyen, silah satanların masum ve mağdur kardeşleri vardı . oldukça seyirci çekmişti columbine cinneti. bu sefer de tam da globalist ve bir o kadar da kapitalist heriflerin oyununa gelinmemesi için kurulan politekniklerden birinde oldukça ironik bir şiddet yaşanıyor. ideolojik altyapısı ile dışlanmama, yabancılaşmama yeri olması lazım gelen mekteplerdir politeknikler(kanada'dakinin bu ideoloji ile pek alakası yok pek tabii ki de) işte bu yüzden orada tüfekli ve olamamış bir herif görmek pek bir ironik.

    siyah beyaz çekilen filmin detayları iyi kullandığını söyleyebiliriz. yine de bu tarz filmlerin doğal akışının yarattığı dinginliği sıkıcılığa çevirmeden edememiş. bu yüzden pekçok izleyicinin detaylara rağmen sıkıldığını tahmin edebiliyorum.

    kanada tarihinin önemli olaylarından biri olan bu olay , sinemaya da aslına olabildiğince sadık kalınarak aktarılmıştır. hatta öldürme sahneleri , mektup kısmı, kurtulanların psikolojik durumlarını açıklayan sahneler olabildiğince gerçeğe yakındır. bu tarz filmleri sevenler bu filmi de sevecektir.
  • gündemin boğuculuğu az gelmiş olsa gerek, 1989 yılında yaşanan gerçek bir katliamı anlatan bu filmi izlerken buldum kendimi geçen akşam. elbette, aynı yönetmenden prisoners, incendies ve enemy adlı filmleri çok beğendiğim için, bunu da izlemek istedim...

    --- spoiler ---

    filmde her karakterle az da olsa empati kurmamızı istiyor yönetmen. hepsinin hayatından kesitler sunuyor. katil'in ve kızları kurtarmaya çalışan kişinin intihar denemeleri yapmalarına rağmen, ne kadar farklı kişilikler olduğu özellikle gösterilmiş. çeşitli kamera açılarıyla bazen ihya etse de yönetmen, biraz abartı geldi. sanki dur şunu da deneyelim, bir de böyle çekelim gibi durmuş. film kısa olduğu için hiç sıkmıyor ve bence çok yeterli bir sürede istediğini verebilmiş. şahsen ben gayet gerilimle izledim.

    --- spoiler ---

    nasıl manyaklar arasında yaşadığımızı gözler önüne seren, denis villeneuve külliyatındaki çarpıcı yapımlardan biri olduğunu söyleyebilirim.
  • daha iyi çekilebilecek bir film ama karakterlerin sonraki hayatlarından da bahsetmesi filmin sadece saygı filmi olmasını engellemiş.

    --- spoiler ---

    benim için en son kadın başrolün söylediği cümle önemliydi.

    "oğlum olursa ona aşkı, kızım olursa dünyanın ona ait olduğunu öğreteceğim"

    --- spoiler ---

    aslında günümüz anne babalığına çok güzel dem veriyor. tüm bu katliamlardaki çocukları yetiştiren de anne ve babalar. çocuklarıyla iletişimi nasıl? onlara sevgiyi öğretmişler veya psikolojik sorunlarını fark edip yanında olmuşlar mı? marc lépine'nin aile ortamını bilmiyorum ama bir şeylerin eksik kaldığı kesin.

    farklı bir açıdan bakarsak günümüzde aileler çocuklarının eğitimleri için her türlü fedakarlığı yapıyorlar. ama kimse bir kadınla nasıl konuşulur. ilişkideki pürüzlerde ne yaparsın eğitimi vermiyor. o onun özel hayatı diye düşünüyorlar. sonra bir adam veya kadın gelip oğlunuzun kızınızın affedersiniz ağzını s*çıyor. ne oldu şimdi senin en iyi okullarda okuyan oğlun kızın ortada kaldı, psikoloji bozuldu, buhrana girdi.

    söz özü yalnızca çocuklara maddi destek vermeyin. onları sadece en iyi okullarda okutmayın. ilişki, aile, sevgi, psikoloji gibi konularda da yardımcı olun. oğlunuza sevgiyi, kızınıza ne kadar değerli olduğunu öğretin. yoksa dünyaya hiç getirmeyin daha iyi.
  • yarın film ekimi'nde son gösterimi gerçekleştirilecek olan 2009 kanada yapımı film.

    --- spoiler ---

    6 aralık 1989'da olanlar hâlâ montreallilerin belleğinden silinmedi. o gün, montreal politeknik okulu'nda bir sınıfı basan silahlı bir genç, tam on dört kadını öldürmüştü. “politeknik katliamı” olarak bilinen bu olayı iki öğrencinin gözünden anlatan polytechnique, quebec'te büyük tartışmalara yol açmasına rağmen kanada'da en çok gişe geliri elde eden filmlerden biri oldu. olayları bakış açılarından izlediğimiz (ve yönetmen villeneuve'ün gerçek kurbanların bir bileşimi olarak şekillendirdiği) iki öğrenci jean-françois ve valérie, şahit oldukları bu katliamın yarattığı travmadan hiç tahmin edilemez biçimlerde etkilenirler. filmin siyah-beyaz çekilmesinin nedeni, ekranda kanın görünmesini engellemek.
    --- spoiler ---
  • 1989 yılında montreal ecole polytechnique'deki yaşanmış gerçek bir olaydan 20 yıl sonra, oyuncu karine vanasse'nın girişimi ile denis vinneleuve tarafından çekilen film.
    olayın kadının toplumdaki rolüne karşıt bir girişim olmasının carpıcılığına rağmen, 77 dakikalık film sade ve minimal ama çok etkileyici.

    filmden bende kalanlar (spoiler)
    duvardaki guernica ya da sanatın kapsayıcı dili,
    şiddete alışık olmayan bir toplumun şiddet karşısındaki afallaması,
    yer yer didaktik söyleme kaçan ama olayın vehameti içinde eriyen kadının var olma mücadelesinin evrenselliği,
    bir insanın çok fazla hayatı değiştirme gücü,
    ataletin enerjisi...
    entropi!

    (çocuklarımıza edindirdiklerimiz kadar veremediklerimiz kişiliklerini belirliyor, sanki)
  • katliamın 28. yıl dönümüne az kala 23. gezici festival kapsamında ankarada gösterilecek denis villeneuve filmi.

    insanların sadece varoluşları sebebiyle saldırıya uğramaları coğrafyamızda da sık karşılaştığımız iğrenç bir durum. hayatta yer edinemeyen sorunlu tiplerin tutunacak dalı böyle aşağılık şiddet olayları oluyor işte.

    zor bir konu başarıyla işlenmiş.
    kurbanların yaşadıkları korku, gerilim ve klostrofobik ortam alışılmadık kamera açılarıyla sunularak yansıtılmış.

    http://www.imdb.com/title/tt1194238/
  • filmle ilgili olarak (bkz: mizojini)
  • bu tarz filmlerde gidiş yöntemi: önce katilin profilini ver, sonra olaya gidiş sürecini analiz et, olaya maruz kalanların hayatlarından küçük kesitler sun, olayı göster ve bitir. denis villeneuve ise olay sonrası travmaları da göstererek biraz daha farklı bir açıdan duruma yaklaştı. bu farklı yaklaşım tarzındaki tempo baştan beri olsaydı, film belki de başyapıtlar arasına girebilirdi.

    77 dakika (son 7 dakikası jenerik) gibi -uzun metraja göre kısa sayılabilecek bir sürede hikayeni dolu dolu anlatmak zordur. karakterlerin olayın içerisindeki konumlanmalarının nasıl bir sosyo-psikolojik dengede durması gerektiğinin ahlağını sunmak bir o kadar daha zordur. yaşanmış bir katliamı sinemaya uyarlamak ise toplumsal zorlukları da buna ekler. bu yüzden yönetmen denis villeneuve'ün ağır bir yükün altına girdiğini söylemek gerekir. şimdi bu yükün altından kalkabilmiş mi? ona bakacağız:
    filmin başında öncelikle katilin ( marc lepine ) profilini çizmeye çalışmış. çalışmış diyorum çünkü bu konuda çok aceleci davrandığı gözden kaçmıyor. belli donuk yüz ifadeleri, asosyal tip, feminist kadınların onu bu hale getirmesinin ciddi felsefik! ( filozof katil klişesi) nedenleri ve katilimiz katliama hazır. (ortalama 8 dakika) yönetmen belli ki katile direk bir linç girişiminde bulunmak istemedi. ortada kalmaya çalışarak hızlı bir şekilde psikolojisini anlatmak istemiş. keşke paralel kurguyla bunu biraz daha sürdürebilseydi. ha sürdürseydi seyircide stockholm sendromu mu oluşurdu? belki de olabilirdi. bu seferde seven filmindeki katil ama haklı klişesi yeniden canlanabilirdi. işte burada bu riskleri alıp bildik tuzaklara düşmeden ortaya çok farklı bir başyapıt koyabilirdi yönetmen.
    hikayenin iki öğrencinin gözünden anlatılması meselesine gelince, bu öğrencilerin hayatlarından kısa kesitler verildi. verilmesindeki sebep: olay içindeki davranış psikolojilerinin nasıl şekilleneceğine dair seyirciye işaret vermekti. ama bu konuda da fazla netlik yoktu.
    olay planı ise yarı stilize edilmiş şiddet sahneleri ve iki öğrencinin görüş açısından yapılmış kurguyla verildi. ve pat diye kurgu kargaşası içinde olay sonrasına geçiş yapıldı. ve sanki yeni bir filme başlamışız gibi bir kopukluk oldu. ama burada yönetmenin imzasını da görmüş olduk.
    kısaca; filmin bütününe bakıldığında, ortalamanın üstünde iyi sayılabilecek bir eser vermiştir, denis villeneuve.
    birde filmin başında christopher nolan'ın follow me filminin biraz ruhu var gibiydi, ortası ise gus van sant'ın elephant'ı gibi gibiydi ve sona doğru denis villeneuve'ün polytechnique filmi vardı.
  • filmde eksik olan kismi,katliami yapan gencin katliamdan once yazdigi mektuptaki "bu kadar kisa bir mektup yazdigim icin ozur dilerim" cumlesi ozetliyor.bu olayi gerceklestirebilecek kisinin "feministlerden nefret etme sebepleri" altyapisiyla beraber sunulmasi gerekirdi.ve sebep feminizm ise ironi olusturan ornekler ile desteklenmesi gerekirdi.fakat film sadece kucuk paradigmalar ve bu olay "boyle olmustur" seklinde tamamlanmistir.
hesabın var mı? giriş yap