• ablam konservatuvar okuduğundan ve öncesinde de piyano dersleri aldığından, ben kendimi bildim bileli evimizde hep piyano oldu.
    o sırada evin müzisyeni oydu ve ben de piyanoya uzaktım. oysa çok isterdim 5-6 yaşlarımdan itibaren düzenli çalışmayı. ama bir şekilde hep mesafeli kaldım. 11-12 yaşlarımdan itibaren akm'de korolarda söylemeye başladım ve o zamandan sonra piyanoya ilgim biraz başladı. ne de olsa arkadaş çevremde herkes bir şeyler çalıyordu. bunu gören çocuk gözlerinizle ister istemez "neden ben de çalmıyorum" diyorsunuz.

    derken konservatuvarı kazandım ama piyano bölümünde değildim. yine de yardımcı enstrüman dersimiz piyano idi haftada 1 saat çalışıyorduk. hocalar bizim ana dersimiz olmadığı için çok zorlamıyorlardı. ben de czerny'ler, sonatinler vs. çalışmak yerine erik satie'ler, yann tiersen'ler, arya eşlikleri, koro eşlikleri, dizi-film müzikleri, queen parçaları gibi hoşuma giden ne varsa çalışıyordum. iyi ki uyuz bir piyano hocasına denk gelmemişim de, öldürmemiş içimdeki sevgiyi.

    pandemide herkes bir şeyler yaptı. kimi diyetler, sporlar yaptı fiziğini geliştirdi. kimileri dil öğrendi. kimileri e-ticarette kendini geliştirdi vs..

    ben ise kendimi ve hayatımı ifade edecek bir şey yaptım ve 9 parçalık bir piyano albümü çıkardım kendi şarkılarımdan ve kendi hayat istasyonlarımın şarkılarından oluşan, spotify ve youtube'da yayınladım.

    yolculuk
    https://youtu.be/9uogblxjpjw

    https://open.spotify.com/…si=gagjjfx7rumemki6azxo2w

    belki dinleyenler olur ve kendilerinden bir şeyler bulur.

    debe editi: teşekkür ederim güzel mesajlarınıza ve youtube yorumlarınıza.
    piyano çalanlarla notaları da paylaşabilirim, soran olmuş. selamlar.

    buradan da kayıtlarım ve kanalım takip edilebilir.
    (bkz: #125302198)
  • eğitim seviyesine göre, verdiği haz değişen bir enstürman. bu yaşımda anlıyorum değerini. hikayesi de var tabii:

    5 yaşımdan beri aldığım piyano dersleri sayesinde bu aleti çok iyi çalabilecek duruma gelmiştim. alla turca, second hungarian rhapsody, ayışığı sonatı tanımıyordum artık. ebeveynlerimin haklı baskısı bana bir yetenek bahşetmişti, piyano çalmak. ortaokul dönemlerinde vazgeçtim bu sevdadan. nedeni basitti, kunil bir enstürman olduğunu öğrendim. müzikal bir ailenin evinde toplanıldığında, çalabilen kişiler çaldıkları aletlerin başına geçer, ve hünerlerini gösterir. o gün bulunduğum ev bu konuda son derece zengindi.

    kızlı erkekli bir gruptuk. yukarıda bahsettiğim gibi, herkes aletlerinin başına geçti. benim önümde sesini ve çalmasını deliler gibi sevdiğim piyano. herkes çalmaya başladı, ben döktürüyorum bildiklerimi. herkes alkışlayacak zannederken arkamı döndüğümde çok acı bir manzarayı farkettim. bütün kızlar oğlanlar nothing else matters'ın başını ancak çalabilen oğlanın etrafındaydı. koskoca sonatlar çalan ben, yalnız başıma dıngırdatıyormuşum meğerse. kızlar gitara hastaymış, hasta mantığım öyle anlamış olayı.

    yıllar sonra, üniversite yıllarımda, yeniden öyle bir eve denk geldim. herkes çaldığı aletin başına geçti, ben ayakta durdum. düşündüm piyanoyu görünce, acaba çalabilir miyim yeniden diye. başına oturdum. en kolay parçalardan olan godfather'ın aşk parçasını çaldım. kafamı kaldırdığımda, herkes ağzı açık bana bakıyordu. standard senin böyle bir yeteneğin mi vardı diye. diyemedim yirmi katını çalıyordum, bıraktım, ne dingilmişim ben diye. "evet" dedim sadece, acımı dışarıya vurmak istemedim. kimse bilemedi içimde yaşayan o piyano tuşları aracılığyla konuşan küçük çocuğu.

    ve bugün, alakasız bir yerde çalan ayışığı sonatı beni bu yüzden ağlattı. ben ağlamadım aslında, o günyüzünü yıllardır görmeyen çocuk ağladı içimde. bu yaşımdan sonra tekrar piyano dersi almaya karar verdirtti bana.
  • alıp bir yerlere götürdüğünüz degil, ayağına gittiğiniz asil enstrüman.
  • ingiliz bir kadının kocasıyla birlikte geçici olarak türkiye'ye gelmesiyle başlıyor hikaye. kadın burada bunalımlara giriyor, konuşacak filan kimsesi yok. bir piyano alıyor kocası ona. kadıncağızın tek arkadaşı oluyor o piyano.
    sonra bu yalnız kadınla başka bir yalnız ingiliz kadın olan anneannem tanışıp arkadaş oluyorlar. anneannem de piyano çalıyor. al sana ortak bir nokta daha...
    yalnız kadın, ingiltere'ye dönerken uzun süre tek arkadaşı olmuş piyanoyu anneanneme bırakıyor.

    anneannemler o sıralar bizim şimdi oturmakta olduğumuz evimizi yaptırmaktalar. yaklaşık 60 sene öncesinden bahsediyoruz. sokak yok, ev yok civarda. hiç bir şey yok. ara sıra sürüden ayrılmış koyunlar geziniyor evin etrafında.
    para suyunu çektikçe ev ipotek ediliyor. sonra geri alınıyor. hikaye başa sarılıyor.

    piyano getirilip bu eve yerleştiriliyor. çeyrek kuyruklu bir piyano. siyah.
    evin ilk fotografına yansıyan dekorasyon, sürrealistleri imrendirecek kadar tuhaf. bir yer yatağı, evin içine nasıl girdiği belli olmayan bir koyun ve piyano. hepsi bu.

    zamanla etrafa yeni binalar, yollar yapılıyor. evdeki maddi durum biraz düzeltiliyor. eşyalar tamamlanıyor. gel zaman git zaman 4 çocuk oluyor. bu evde büyüyorlar. piyano şahitlik ediyor hepsinin büyümesine. her biri ayrı ayrı deniyorlar piyanoyla haşır neşir olmayı. ama hiç biri o kadar da ilgilenmiyor.
    evin bahçesinde oluyor üçünün düğünü. piyano hepsininkine şahitlik ediyor. annemin evliliği hariç. o gizlice evleniyor.

    "sonra çoluk çocuk dağılıyor, el ayak çekiliyor" dememi beklerdiniz herhalde normal koşullarda.
    ama öyle olmuyor. dedem, nam-ı diğer bubadi'miz, çocuklarını kanatlarının altında tutmak için haftanın üç günü, çarşamba, cumartesi ve pazar günleri yemekler düzenliyor. bütün aile evde toplanıyor. piyanonun olduğu büyük salondan kahkahalar yükseliyor. sonra torunlar gelmeye başlıyor eve peşi sıra. piyanonun tuşlarına hayretle dokunan altı bebek büyümeye başlıyor zamanla. bunlardan biri de benim.

    sonra annemle babam boşanıyorlar. piyanonun, anneannemin ve bubadimin yanına taşınıyoruz. ve orada hayatımın dönüm noktası başlıyor. piyanoya vurmak yerine başında oturup saatlerce ezgiler çıkarmaya çalışmamı fark eden anneannem bana ders aldırmaya başlıyor.

    zamanla piyano gizli arkadaşım oluyor. evdeki kimsenin anlamayacağı bir ilişki. gece yatarken kapağını kapatıp köşesini öptüğüm, sesine hayran olduğum dostumla sohbet ediyoruz her gün. kendim istiyorum öyle olmasını, kimse zorlamıyor.
    evde her radyo trt 3'e ayarlı. sabah kahvaltılarında dinliyoruz. ara sıra bubadi sözlüye çekiyor beni, "söyle bakalım, tchaikovsky'nin 7. senfonisi nasıl başlıyor?" diye. "7. senfonisi yok ki, 6 tane" diyorum ukala ukala. kucağına alıp seviyor beni, "aferin" diyor. seviniyorum, piyano sayesinde araladığım bu kapıdan süzülen aydınlığı seviyorum.

    soruyorlar bana, "büyüyünce ne olacaksın?" diye. kararımı vermişim, 2 yaşından beri "şarkıcı" diye cevaplıyorum. ailem beni müzisyen olarak görmek istiyor. ben de kendimi öyle görmek istiyorum. sınava giriyorum. "keman çalmak istiyor musun?" diyorlar. düşünüyorum, 10 saniye kadar. radyoda sesini ne kadar severek dinlediğimi hatırlıyorum. "isterim" diyorum. piyanoma karşı biraz suçluluk duyuyorum eve gelince. piyanomdan özür diliyorum, kemanla yepyeni bir yolculuğa başlıyorum. ama piyanomu da hiç ama hiç bırakmıyorum.

    seneler geçiyor. önce anneannem, sonra bubadi ölüyor.
    ev için bir yıkılma süreci gündeme geliyor. annem ve ben bunu hiç istemiyoruz. çünkü burada oturan biziz. ama adil bir bölüşme sağlayamayacağımızı da biliyoruz. ve kaçınılmaz gün geliyor, karar veriliyor. bir müteahhitle anlaşılıyor, imzalar atılıyor. bir ay içinde boşaltacağımızı bildiğimiz evi yavaş yavaş toplamaya başlıyoruz.

    piyano yeni tutulan eve taşınacak yakında.
    geçmişte yer yatağı ve koyunlarla paylaştığı evden çok daha fazlasını bırakacak arkasında, büyüyen çocuklar, torunlar, düğünler, dernekler, ölümler, acılar ve mutluluklarla dolu bir ev...
    piyanom, dostum, ilk gözağrım, şahit olduklarıyla ses çıkarmaya yarayan bir mekanizmadan çok daha fazlasını barındırıyor yaşlı gövdesinde.

    bir ay içinde boş bir eve taşınacak ve hikayesinde yeni bir bölüm başlayacak.
    belki de öykü benim torunlarıma kadar uzanarak devam edecek.
  • dünyanin calinmasi en zor, dinlenmesi en zevkli enstrümani.
    cenne diye bir yer olsaydi orada bu calinirdi hep,
    cehennemde de kemençe.
  • çalınışını öğrenenlerin kendileri için büyük bir iyilik yaptıkları enstrümandır.

    çevremdeki herkese çocuklarını piyanoya başlatmalarını öneriyorum.

    beynimizde nöroplastisite dediğimiz, beynimizin yeni bir şeyler öğrenmesini sağlayan faktör vardır. çocuklarda nöroplastisite olgun bireylere göre daha fazladır, dolayısıyla çocuklar piyano çalmak vb. şeyleri çok daha kolay öğrenir. bu da büyüdükleri zaman yeni ve farklı konseptleri daha kolay anlamalarını sağlar. başka bir deyişle, piyano çalan insanlar daha zeki olur. ben de çevremdeki birçok piyanistin aşırı zeki olduğunu, hemen her şeyi çabucak kavradığını farkettim.

    prefrontal korteks 25 yaşına kadar plastik olduğu için piyanoya 25 yaşından önce başlamak iyi bir fikir olacaktır.

    piyano çalmak iki elin birbirinden bağımsız olarak çalışmasını gerektirdiği için, beyinde iki yarımküreyi birleştiren corpus callosum'u güçlendirir. iki yarı kürenin birbiriyle bağlantısının güçlü olması, farklı bölgelerinin birbiriyle daha iyi bağlantılar kurmasını sağlar.

    doğaçlama yapmak doğrudan beynin iletişimle alakalı bölgelerini çalıştırır. piyano çalan insanlar daha iyi konuşmacı olabilir.

    piyano çalmak bir hobidir. bu da piyanistin günlük yaşamında kendisine ayırıp hoş vakit geçirebileceği ve beynini dinlendirebileceği bir aktivite yapmasını sağlar. piyano çalmak dinleyenlerin de hoşuna gittiği için size statü kazandırır ve sizi havalı bir kişilik yapar.

    piyano çalmanın veya dinlemenin yüksek iq seviyesine sahip olmakla doğrudan korelasyona sahip olduğu saptanmış.

    piyano çalmak, frontal lob'daki nöronların bağlantılarını daha verimli bir şekilde oluşturmasını sağlar. frontal lob karar vermemizi sağlayan beyin bölgesidir. piyano çalan insanlar daha iyi kararlar verebilir.

    piyao çalmak hafızanızı güçlendirir, hem sözel hem de sayısal hafızanız güçlenir. şarkı melodilerini öğrenmeniz kolaylaşır.. şarkıların birbiriyle olan benzerliklerini daha kolay görürsünüz. sözel hafızanız güçleniyor öğrendiğiniz yeni kelimeleri hatırlamak kolaylaşıyor. dil ile alakalı bölgelerin de piyano çalarken aktif olması, piyano çalanların dil öğrenme yeteneklerinin artmasını sağlıyor olabilir.

    amerikalı, norveçli ve isveçli biliminsanlarının yaptığı bir araştırmaya göre, piyano çalanlar duygularını daha iyi ifade edebiliyormuş. ayrıca ahlaki muhakame yetenekleri de daha gelişmiş oluyormuş. piyano çalabilenlerin planlama, mantık ve genel muhakeme yetenekleri de daha gelişmiş oluyormuş.

    piyano çalmanın beyindeki etkisini ben kendimde de gördüm. piyano çalarken çalmanız gereken tuşlara basmanız için elinizi doğru konumlandırmanız gerekir. bu kimi zaman beyin için bir bilmece olur, çünkü çalarken (özellikle doğaçlama yaparken) parmaklarınızı nereye yerleştireceğinize dair kararı hemen hızlıca vermeniz gerekmektedir. motor becerileri geliştirdiğini gördüğüm gibi aynı zamanda objeleri gruplandırırken veya bir bütünün içinden ufak parçaları bulmaya çalışırken hızlandığımı gözlemledim. örneğin, herhangi bir metindeki spesifik bir kelimeyi bulmak benim için kolaylaştı. piyano çalmak dikkat eksikliğine de iyi geliyor olabilir.

    yukarıda da motor becerilerinizin güçlendiğini belirttim. ben yazı yazarken sağ elimi kullanırım. piyano çalmaya başladıktan sonra ise sol elimin güçlendiğini farkettim. sol elimle yazamıyor olsam da, birçok işimi sol elimle de yapabilecek seviyeye geldim. ellerimi de daha iyi kullanmaya başladım, sadece piyano çalarken değil gündelik hayatta da elimi daha iyi kullanmaya başladığımı fark ettim.

    sağ-sol el bağımsızlığını sağlamanın insanın özgüvenini düşüren "yapamam, edemem" diyen iç egosunu da bastırdığını bir başka piyanistten duymuştum.
  • özünde telli bir çalgıdır. telleri fizikle*, tuşları ise metafizikle* ilgilenir.
  • yıllarca bekledikten, umduktan sonra, gayet enteresting tesadüfler sonucu, bir yudum piyano çaldım, tuşlarına bir dokundum ve bildim ki, bir hayatın başına gelebilecek en kötü şeylerden biri, hayatın yarısından çoğu bitmişken, bir piyanoya henüz dokunabilmiş olmakmış.
  • çoğu müzik aletinin sesi besteye ve orkestrasyona göre kulağa hoş gelebilir,etkileyici olabilir.ama bence hiçbir müzik aleti tek enstrüman olarak dinlendiğinde pianonun verdiği keyfi vermez,ki birkaç ders aldığım bir dönemde yalnızca egzersiz parçalarının sol el akorlarını çalışırken bile çıkan sesten keyif alırdım.bildiğiniz ve sevdiğiniz bir eseri çalarken ise bir süre sonra parmaklarınızın sizden bağımsız olarak hareket etmesi ve bu süre zarfında çevrenizdeki herşeyden soyutlanış ise kanımca rahatlıkla orgazmdan daha zevkli anlar kategorisinde yer alabilir.
  • gece...etraf karanlik...pianonun basina gecip kendi ellerini dinlemek kadar rahatlatici cok az sey geliyor aklima.. her pianist e$i icin olumsuz kuma..
hesabın var mı? giriş yap